Sıkça sorulan sorular 11
Bloğumu takip edenler bilir. Bana gelen soruları biriktirip “Sıkça sorulan sorular” adlı yazı dizimde cevaplarım. Bu yazılardan onuncusunu ve sonuncusunu en son 3,5 sene önce kaleme aldığımı fark ettim. Tabii bu süre zarfında bir sürü soru birikti. Bu dizide her seferinde 10 soruya cevap veriyorum. Bu yazıda soruları cevaplamaya devam edelim.
- Hayatının hangi dönemindesin?
Hayatımda her yönüyle yeni bir dönemine girdim. Bu dönemde benim açımdan gerçekten zor bazı kararlar aldım ve uyguladım. Görünürde ve hissiyat olarak güzel olan ve beni rahat ettiren ancak temelinde çürümüşlük olan her şeyi hayatımdan temizledim. Bugün geldiğimiz noktada, bu kararları aldıktan kısa bir süre sonra bazı yaşananlara baktığımda, ne kadar doğru kararlar aldığımı görüyorum.
Açtığım bu yeni sayfada hak ettiğim ve uzun süredir hayalini kurduğum ortamı sağlayacağım.
İş olarak da uzun süredir hayalini kurduğum yeni bir döneme giriyorum. Son olarak portföyümüzde Kocaeli’nin Kandıra İlçesi’nde bulunan rüzgar santralimizi sattık (İzmit Kandıra RES). Yeni dönemde benim de tutkum olan sürdürülebilirlik alanındaki teknoloji yatırımlarımıza odaklanacağız.
- Ciddi sıkıntılar yaşadığın İzmit Kandıra RES projesini sattın mı?
Evet, İzmit Kandıra RES projesini Enerjisa’ya sattık. Bu satış süreci henüz tam anlamıyla tamamlanmadı, önümüzdeki sene tamamlanmış olacak ancak bütün anlaşmalar yapıldı, bu iş bitti.
Sonuçtan iki sebepten dolayı memnunum. Birincisi bir girişimci olarak benim şahsen en büyük motivasyonum başlattığımız bir işin devamlılığı. Sonuçta kurduğumuz her işle duygusal bir bağ geliştiriyoruz, adeta çocuğumuz gibi görüyoruz. Dolayısıyla kurduğumuz her işin geliştiğini ve büyüdüğünü görmek isteriz.
Enerjisa da Türkiye’nin en iyi enerji şirketleri arasında. Bizim santrali alıp en iyi şekilde işletecekler ve büyütecekler. O yüzden içim rahat.
- Bundan sonra ne yapmayı tasarlıyorsun?
Bundan sonra ne yapacağımı burada detaylı yazmayacağım. Çünkü ne zaman burada yapacağım şeyleri detaylı yazsam, sonrasında işlerime nazar değdiğini fark ettim. O yüzden bundan sonra yapacağım işleri değil, yaptığım işleri yazacağım.
Sadece yeni dönemde sürdürülebilirlik alanındaki teknolojilere odaklanacağımı söyleyebilirim.
- Sivil toplum işleri ne oldu? Seni artık bu vakıf veya dernek işlerinde göremiyoruz.
Yaşadığım bir sürü saçmalıklardan dolayı sivil toplum işlerine ara verdim. Türkiye’de bu işler öyle bir hal aldı ki, iyilik yapmak için bile insanları aşman, onların sana karşı yaptıkları kötülükleri sineye çekmen gerekiyor.
Ara sıra bazı vakıf ve derneklere yardımlarım sürüyor, hem ayni yardım hem de mentörlük anlamında. Ancak hiçbir vakıf ve dernekte aktif çalışmıyorum. Bu arada kurucusu olduğum TİDER ve Afet Platformu’nun benim dönemimden hem yapılan iş hem de mental olarak çok daha gerilere gittiğini görmek beni üzüyor.
Her zaman söylüyorum, burada tekrar altını çizmek isterim: Sivil toplum işleri esasında kamu görevi gibidir. Herkes görevini tamamlayıp bir sonraki gelecek olana bayrağı devretmesi gerekir. Başarılı da olsan, olmasan da bu işin doğasında bayrağı belli bir süre sonra devretmek vardır. “Yok yapacaklarım kaldı, yerime adam bulamadım vs.” gibi teranelerle kimse bahane üretmesin. Bu işlere emek verenlerin kendi yerlerine birilerini yetiştirmek de önemli görevlerinden birisidir. Bahane üretmeden bu bayrak değişimin gerçekleştirmeleri gerekir.
- Linkedin’de Boğaziçi Üniversitesi’nde master yaptığını gördüm. Bu yaştan sonra neden tekrar okula dönmeye karar verdin?
Dediğim gibi hayatımda yeni bir döneme giriyorum. Zaten sürekli merak eden, okuyan, araştıran ve kendini geliştirmeyi seven biriyim. Bu yeni dönemi sembolik de olsa okulda okuyarak taçlandırmak istedim.
Her ne kadar Boğaziçi Üniversitesi’yle ilgili son dönemde herkes bir şeyler söylese de ben okulumdan gayet memnunum. Bana göre Boğaziçi Üniversitesi hala Türkiye’nin en iyi üniversitesidir. Bunun sebebi her şeye rağmen hala orada inatla kalan ve eğitim öğretimi ara vermeden sürdüren hocaları ve Boğaziçi’li öğrencilerdir.
Ben Üniversite’yi Kanada’nın en iyi okullarından biri olan Montreal’deki McGill Üniversitesi’nde okudum. Oradaki öğrencilerin seviyeleriyle Boğaziçi’ndeki öğrencilerin seviyelerinin birbirine çok yakın olduğunu söyleyebilirim. Her iki okulunda bir başka özelliği, iyi ve kaliteli insanlardan oluşan eğitmenler ve öğrencilerinin ötesinde sosyal bir ortama sahip olmalarıdır. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eğitim hayatını sürdüren öğrencilerin akıllı ve zeki olmalarının ötesinde sosyal tarafları da oldukça gelişmiş durumda, aynı McGill Üniversitesi gibi. Bu sosyal ortam da benim kafama çok uyuyor, beni besliyor.
Son olarak, yaptığım Master programını bilinçli olarak seçtim. Program yeni dönemde yapacağım işlerin bir anlamda teorik eğitimini veriyor. Mühendislik ve Teknoloji Yönetimi master’ı tam benlik ve yapacağım işlerin teorik alt yapısını sağlıyor. Sadece bu dönem aldığım dersleri sıralayayım, ne dediğimi anlarsınız: Communication Skill for Engineers, Applied Statistics and Design of Experiments, Strategic Technology Management, Supply Chain Management ve R&D Management.
Bu hafta başlayan final haftasında da bizleri oldukça zorlu bir süreç bekliyor. Önümde 3 sağlam final ve 1 proje sunumu var.
- Trump’ın zaferiyle ilgili düşüncen nedir?
Benim bir ABD başkanına bakış açım genelde üç perspektiften oluşuyor. Bu 3 bakış açısıyla resim olumluysa ben de ABD başkanıyla ilgili olumlu düşünüyorum. Şimdi bu kriterleri sayalım ve Trump’ın karnesine bakalım.
- Yenilenebilir Enerji: Trump maalesef yenilenebilir enerji dostu biri değil. Bakış açısı fosil yakıt lobisiyle birebir örtüşüyor ve yenilenebilir enerjiden çok fosil yakıt şirketlerini destekliyor. Yani daha evvel defalarca söylediğim “fosil yakıtların yakılıp enerji üretilmesi yerine hammadde olarak kullanılması” gerekliliğini birçok devlet hala kavramış değil. Trump yönetimi hiç kavrayamamış. Ya da işlerine öyle geliyor. Bu açıdan benim gözümde Trump ciddi anlamda sınıfta kalıyor.
- Türkiye: Trump’ın Türkiye’ye bakış açısı Biden kadar kötü değil. Biden tam Türkiye düşmanıydı. Bu anlamda kendi ağzından bir şey duymadık ama Biden döneminde alınan aksiyonlara baktığımızda hep Türkiye karşıtı işlere imza attı. Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri ABD’yle hep yakın ilişkilerimiz oldu ve bu iyi ilişkileri devam ettirdik. Son 20 senede ilişkilerde gerileme olduğunu söyleyebiliriz ancak bunun hiçbir zaman düşmanlık boyutuna gelmemesi gerekiyor. İlişkileri belli bir seviyede devam ettirebilmek her iki ülkenin menfaati açısından önemli. Diğer taraftan Trump, Biden gibi direk Türkiye’nin aleyhine olan bir planı uygulamıyor ancak Trump da tam olarak Türkiye tarafında değil gibi hareket ediyor. Sanki idare ediyor. Bir taraftan yardımcı olmaya çalışıyor gibi davranıyor ama diğer tarafta Türkiye’nin aleyhine olan bazı işleri sürdürmeye devam ediyor. Bu işlerin nasıl şekillendiğini Trump’ın ikinci dönemi 20 Ocak tarihinde başladığı zaman göreceğiz.
- İnsanlığın gelişimi: Tüm dünyada insanlığın gelişimini sağlamak, dünya barışı gibi konseptler Trump’ın umrunda değil. Varsa yoksa ABD. Sınırlara duvar çekmeler, ABD’nin dışındaki ülkelerle sidik yarışına girmeler ve korunmacı bir politikanın güdülmesi bana göre vizyoner bir yaklaşım değil. Yani bugüne bugün herkesle iyi geçinen kimseye pek zararı olmayan Kanada’ya bile diş gösteriyorsan burada bir sorun var demektir (Kanada’yı severim bu arada, benim ikinci memleketim gibidir, orada üniversiteyi okurken çok güzel yıllarım geçti). Halbuki vizyoner bir liderlik ABD gibi bir ülkenin başkanı için Dünya barışı için çalışma, tüm insanlığın gelişimi ve refahı sağlama, iklim değişikliği ve nükleer savaş gibi insanlığı tehdit eden unsurlarla aktif bir şekilde mücadele etme ve insanlığın uzayın farklı yerlerine yerleşmeleri gibi hedeflere odaklanılması gerekiyor. Bu hedefler ABD’yi de her zaman güçlendirir ve en tepede tutar. Ama nerede böyle vizyoner liderler?
- Türkiye’nin geleceği ne olacak?
Ben Türkiye’nin geleceğinden umutluyum. Bu konuda karamsar olanlara katılmıyorum. Uzun vadede Türkiye hak ettiği yere gelecektir.
Türkiye şu anda iyi yönetilmiyor. Ekonomik, sosyal ve kültürel olarak hızla geriye gidiyoruz. Bunun detaylarına bu yazıda girmiyorum ama bu yaşanan sosyal ve kültürel erozyonun, sürekli bir ekonomik kriz ortamının olmasının (enflasyon vb.) düzelmesinin tek yolu yönetim değişikliğidir.
Bunun aksini iddia edenlerin ya ülkeyi 22 senedir yöneten hükümette menfaatleri vardır, ya da eğitim ve kültürel anlamda ciddi geride kalmışlardır. Her şeye rağmen uzun vadede Türkiye’nin iyi bir konuma geleceğine dair umutlarımı koruyorum.
- Koşuya devam ediyor musun?
Koşuya devam ediyorum. Artık hız arttırmak için değil de daha çok keyif ve sağlık için koşuyorum. Sabahları erken saatte değer verdiğim insanlarla spor yapmak bana hem fiziksel hem de mental olarak iyi geliyor.
- Suriye’de Esad rejimi düştü. Şimdi ne olacak?
Burada esas sorulacak soru, Suriye’nin liderliğini kim devralacak? Herkes Esad’a düşman davranıyor. Esad şimdi gitti, yerine kim gelecek? Radikal dinciler mi, ulusalcı Kürtler mi?
Daha mı iyi olacak, siz karar verin.
- Hayvan yasası geçti ve bazı belediyeler hiç vakit kaybetmeden uygulamaya geçti. Sen de bu konuda defalarca yazı kaleme aldın. Bu durumu düzeltmek için ne yapmak lazım?
Bu konuda yapılacak çok iş var. Bunları daha evvel kaleme aldığım yazılarda defalarca sıraladım. Aşağıda bu yazıların linklerini görebilirsiniz:
https://www.serhansuzer.com/tr/cikarilmasi-dusunulen-sokak-hayvanlari-yasasi
https://www.serhansuzer.com/tr/bilincli-hayvan-sahipligi-desteklenmeli
https://www.serhansuzer.com/tr/hayvan-haklari-evrenseldir
https://www.serhansuzer.com/tr/ulkemizde-hayvan-haklarinin-hakkini-verebilecek-miyiz
Hayvanlara rahat edecekleri ve güzel bir yaşam sürdürebilecekleri bir ortam sağlama işin temelinde. Ancak bu bakış açısını taşıyan gerçek anlamda hayvanseverlerin oluşturduğu bir hükümet gereken adımları atıp senelerdir yapılan yanlışları düzeltebilir. Bunun da şimdiki hükümetle olmayacağını çoktan anladık. Ancak bir sonraki hayvansever yönetim gerekli vizyonu oluşturup hayvanlarımızın hak ettikleri bir yaşama kavuşmalarını sağlayabilir.
Etiqueta: yaşam