Türkiye’deki güneş enerjisi sektörünün nabzı
Bu ayın ilk haftasında, CNR Expo alanında 4-7 Nisan arası Türkiye’nin en büyük güneş fuarı SOLAREX düzenlendi. Sektördeki tüm firmaların bir araya geldiği bu önemli organizasyondaki panellerde iki, izleyen hafta ise TÜBİTAK’ta bir konuşma yaptım. Bu etkinliklerde yaşadıklarım ve konuşmaların içerikleri, sektörün şu anki durumuna ve geleceğine ışık tutar nitelikteydi.
Söz konusu etkinliklerde yaptığım üç konuşmanın ilki finans, ikincisi teknoloji, üçüncüsü inovasyon temalıydı. SOLAREX’teki her iki konuşmayı da 11. Salon konferans alanında yaptım. Boş bir alanın paravanlarla derme çatma şekilde çevrelenmesiyle oluşturulan bu salonda bir gün arayla iki kez konuşma yapmak ilginç oldu.
4 Nisan Perşembe günü 16.30-18.30 arası gerçekleşen panelde yaptığım konuşma GÜNDER’in özel oturumuydu. GÜNDER’i tanımayanlar için kısaca güneş enerjisiyle ilgili Türkiye’deki birkaç dernekten biri olduğunu söyleyebilirim. Merkezi Ankara’da olan GÜNDER, güneş enerjisinin uygulanmasında bilim ve teknolojinin geliştirilmesi, güneş enerjisi konusunda temel ve uygulamalı araştırma ve geliştirmenin özendirilmesi, güneş enerjisi kullanımının yaygınlaştırılması, güneş enerjisi ile ilgili alanlarda eğitimin özendirilmesi amaçları doğrultusunda çalışmalarını sürdürüyor. Daha fazla detay için web sitesini inceleyebilirsiniz: https://www.gunder.org.tr/
Güneş enerjisinin sürdürülebilirliği
“Güneş enerjisinin sürdürülebilirliğini sağlamak: Geleceğe yönelik projeksiyonlar (mevzuat, üretim teknolojileri, finansman, çatı tipi uygulamalar)” bu özel oturumun başlığıydı.
Moderatörlüğünü Dünya Gazetesi, Enerji Günlüğü yazarı Mehmet KARA’nın yaptığı oturuma; Dilan KAVRUK (Enerji İşleri Genel Müdürlüğü), Seyran HATİPOĞLU (TurSEFF Banka İlişkileri Müdürü), Başar YILMAZ (Deniz Leasing Proje Finansmanı Bölüm Müdürü), Deniz Selkan POLATKAN (Fotoelektron, Kurucu) ve bendeniz katıldık.
Bu oturumda başlangıçta herkes kendini tanıttı, yapılan işlerden bahsetti. Sonrasında işin finans boyutundan, sektörün yaşadığı zorluklardan ve bugün ihtiyaç duyulan mevzuatlardan bahsettik. Her iki finansal kurum, TURSEFF ve Deniz Leasing, risk yönetimini nasıl yaptıklarını, finansalların, özellikle nakit akış tablolarının hazırlanışının ne kadar önemli olduğunu anlattılar.
Konuşmamdaki temel vurgular
Sözü ben aldığımda Türkiye’de proje finansmanının gerçek bir proje finansmanı olmadığına, Türk işi proje finansmanında projenin getirisinin teminat olarak alınmasının asla yeterli olmadığına, sektördeki firmalardan ve hissedarlarından her türlü kefalet ve teminat alındığına dikkat çektim.
Bankaların kendilerini güvene alma dürtüsünü anlıyorum ancak yatırımcıdan aşırı talepleriyle dengeyi bozdukları kanaatindeyim. Bazen öyle konuşmalar yapıyorlar ki, yatırımcıların bütün mal varlığına gözlerini dikmişler gibi bir intiba uyanıyor bende. Bu da gerçekten rahatsızlık verici. Bu mantıkla bankacılık yapıldığı takdirde rahat finanse edilecek ve sorun yaratmayacak bir sürü proje gerçekleşmiyor, yazık oluyor. Bu mantığın değişmesi gerekiyor.
Konferanstaki konuşmamda güneş enerjisi projelerinin artması için bu yapının değiştirilmesi gerektiğini vurguladım. Ayrıca sadece kredilerin kullanımında kolaylık sağlanmasının yeterli olmadığını, memlekete yabancı sermaye çekilmesi için de kolaylıkların sağlanmasını, ülkede stabilitenin ve güvenin temin edilmesi gerektiğini söyledim. Kısaca yabancıların kendilerini güvende hissetmeleri için bazı düzenlemeler yapılması gerektiğinin altını çizdim.
Buna ek olarak çatı pazarında sermayenin çekilmesi için PPA (Power Purchase Agreement / Enerji Satın Alma Anlaşmaları) formatının kanunlaştırılması ve önünün açılması gerektiğini söyledim. Ayrıca bankalardan alınan finansmanın dışında tedarikçi kredilerinin de geçerli bir yöntem olduğunu ve varyasyonun artırılması gerektiğini vurguladım. IPP’lerin (Independent Power Producer / Bağımsız Enerji Üreticileri) ülkeye daha fazla yatırım yapmaları için ihalelerin sade ve finansal olarak çekici hale getirilmesi gerektiğini belirttim.
“Yerinde üretim, yerinde tüketim” mantığı
Son olarak bütün sektörün çatı üstü piyasanın canlanması için sabırsızlıkla beklediği “mahsuplaşma” düzenlemesinin bir an önce çıkmasının beklendiği konuşuldu. Bu konuyla ilgili bir haberi paylaşmak isterim: https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/enerjide-catilari-gunese-dondurecek-duzenleme-hazir/1446469
Kimileri ise aylık mahsuplaşmanın güzel ama yetersiz bir gelişme olduğunu, sektörün gerçek anlamda gelişmesi için yıllık mahsuplaşmanın çıkması gerektiği yorumlarını yaptılar.
Soru cevap bölümünde ben dağıtım firmalarının “yerinde üretim, yerinde tüketim” mantığıyla oluşturulan çatı üstü piyasanın önünde engel olarak durmadıkları gibi, tam tersine bu piyasanın öncüsü olup dönüşümü kendilerinin sağlayabileceğini belirttim. Bu konuda öncü çalışmalarından dolayı EnerjiSA’yı övdüm ve bütün dağıtım firmalarının EnerjiSA’nın Alman ortağı Eon’dan aldığı modeli uygulamaları gerektiğini söyledim.
Nedendir bilmiyorum, genelde bütün konferanslarda soruların önemli bir çoğunluğu bana geliyor. Hatta konuşmalar bittikten sonra da yanıma gelip soru soran sohbet edenler bol oluyor. Bu durumdan şikayetçi değilim, aksine hoşuma gidiyor.
İkinci konuşmam ve panele sunulan rapor
5 Nisan Cuma günü 14.00-16.00 arası gerçekleşen ikinci konuşmam ise Shura Enerji Dönüşümü Merkezi’nin organize ettiği bir panelde gerçekleşti. Bilmeyenler için aktarayım; European Climate Foundation (ECF), Agora Energiewende ve Sabancı Üniversitesi bünyesindeki İstanbul Politika Merkezi (İPM) ortaklığında kurulan SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi, yenilikçi bir enerji dönüşüm platformu olarak enerji sektörünün karbonsuzlaşmasına katkıda bulunmayı hedefliyor. Detaylara https://www.shura.org.tr/ linkinden ulaşabilirsiniz.
“Merkezi Yenilenebilir Enerjide Katma Değerli Üretime Geçişte ARGE ve İnovasyon” başlıklı oturuma katılan isimler ise şunlardı: Moderatör Dr. Değer Saygın, Bengisu Özenç (Ekonomist, Danışman), Melih Soner Çeliktaş (Ege Üniversitesi, Doçent), Serhan Süzer (Yönetim Kurulu Başkanı, EkoRE CEO), Gamze Akgün Bereket (Enerji Ges Satın Alma ve Lojistik Müdürü).
Bu panelde konuşulanları moderatör Değer Bey bir rapor haline getirdi. Hazırladığı bu raporu aynen paylaşıyorum:
2018 yılında 12 aylık dış ticaret açığı 45 milyar ABD dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu miktarın %75’i enerji ithalatıyla ilgiliydi. Dış ticaret açığı konusunda üzerinde az konuşulan ama önemli konulardan biri enerji ekipmanları dış ticareti. Küresel ticaretin %5’i ekipmanlarla ilgili olarak gerçekleşiyor. 2017 yılında Türkiye’de güneş enerjisi ekipmanlarında 2 milyar ABD doları seviyesinde net ithalat gerçekleşti. Rüzgâr enerjisi ekipmanlarında ise dış ticaret fazlası veriyoruz.
Yenilenebilir enerji ekipmanlarının katma değeri yüksek. Bu nedenle ülkelere kendi teknolojilerini geliştirme konusunda önemli bir fırsat sunuyor. Türkiye’de bu bağlamdaki Ar-Ge bütçesinin arttığı görülüyor. Ar-Ge harcamaları ve patentlerinin de buna paralel olarak artması isteniyor. Güneş enerjisi sektöründe rekabetçiliğin artırılması için iç pazarın açılması, ihracat pazarlarının erişilebilir hale getirilmesi oldukça önemli. Bunun için Türkiye’nin kuvvetli olduğu alanları değerlendirerek bu alanlarda eyleme geçebilir. Yeni teknolojilerin geliştirilmesinde niş ürünlerin ve pazarların önünün oldukça açık olduğu görülüyor.
Sanayileşmenin yanı sıra teknoloji ve inovasyonu yakalamak da oldukça önemli. Türkiye’nin Ar-Ge ve teknoloji tarihine baktığımız zaman son 30-40 senedir teknolojiyi ithal eden bir ülke olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin yenilenebilir enerjide istihdam ve Ar-Ge hedefleri bulunuyor, ancak bunlara henüz tam olarak erişilemedi. Türkiye’nin OECD’nin rekabet gücü ve yetenek endekslerinde düşük seviyelerde yer almasına rağmen özel sektörde heyecan verici gelişmeler oluyor. Yenilenebilir enerji alanındaki patentlerin sayısı diğer sektörlere göre daha yüksek ve bu inovasyon ortamında startup’lar oldukça önemli. ‘Start-up’lar teknoloji geliştirme anlamında logaritmik büyüyerek ve genç nüfus için yeni nitelikli istihdam alanları yaratarak ekonomiye katkı sağlıyor.
Yeni teknolojilerin Türkiye’ye transferinin sağlanması için uzun vadeli politika ve planlama önem arz ediyor. Bu planlamada insan kaynaklarının özel bir önemi bulunuyor. Tüm sürecin yetenek ve beceri geliştirme kısımlarının da düşünülüyor olması gerekiyor. Teknolojilerin hızla değişmesi amacına ulaşılması için uluslararası uzmanların çalışabileceği ortamların yaratılması gerekiyor. Bunlar için ise finansmanın sağlanması, öncelikle üretilecek ürüne talep yaratılarak gelir sağlanması ve bu gelirin belirli bir yüzdesinin Ar-Ge’ye yatırılmasını mümkün kılmak gerekiyor. Ayrıca sektörler ve teknolojiler arasındaki tamamlayıcılıkların farkında olunması ve Ar-Ge’nin yalnızca enerji verimliliği değil, enerji sektörü dışındaki diğer ürün gruplarıyla olan entegrasyonu üzerine de çalışmak önem arz ediyor (örneğin ulaştırma, binalar, tarım ve depolama).
Yenilenebilir enerji sektöründe hücre üretim teknolojisini Türkiye’ye getirmenin yanı sıra düzenleyici çerçeve ile teknoloji transferinin sağlanmasının önemi öne çıkıyor. Bunun için sektördeki finansman zorluklarının üstesinden gelinmesi ve üniversitelerin ve farklı sektör aktörleri arasındaki takım oyununun desteklenmesi önem arz ediyor.
OTURUMDA ÖN PLANA ÇIKAN ANA BAŞLIKLAR
– Yerli üretim, inovasyon, Ar-Ge ile ilgili kapsayıcı bir yol haritasının hazırlanması önemli
– Yeni teknolojilerin Türkiye’ye transferinin sağlanması için uzun vadeli politika ve planlama gerekliliği
– Güneş enerjisi sektöründe rekabetçiliğin artırılması için iç pazarın açılması, ihracat pazarlarının erişilebilir hale getirilmesi önemli
– Yenilenebilir enerji sektöründe hücre üretim teknolojisini Türkiye’ye getirmenin teknoloji transferin ve inovasyonun önemi öne çıkıyor
– Yenilenebilir enerji alanındaki patentlerin sayısı diğer sektörlere göre daha yüksek
– ‘Start-up’lar teknoloji geliştirme anlamında logaritmik büyüyerek ve genç nüfus için yeni nitelikli istihdam alanları yaratarak ekonomiye katkı sağlar
– Sektörler ve teknolojiler arasındaki tamamlayıcılıkların farkında olunması
– Tüm bu sürecin insan kaynakları geliştirme kısmının düşünülüyor olması
– Teknolojilerin hızla değişmesi amacına ulaşılması için uluslararası uzmanların çalışabileceği ortamların yaratılması gerekli
Solarex fuarının sonunda fabrika müdürümüz Murat Bey ve Satış & Pazarlama Direktörümüz Simay Hanım’la bu kareyi çektik.
12 Nisan 2019 Cuma günü ise TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü’nde (TÜBİTAK UME) Güneş Enerji teknolojileri ile ilgilenen yöneticilerin, akademisyenlerin, araştırmacıların, üreticilerin ve kullanıcıların katılımıyla Fotovoltaik (FV) Performans ve Güvenlik Test Hizmetleri Çalıştayı gerçekleşti.
Öğle saatlerinde yapmış olduğum sunumun slaytlarını aşağıda paylaşmak isterim:
Sunum sırasında özellikle alternatif modeller ve teknolojilerden bahsederken dinleyicilerin önemli bir kısmının gözlerinin parladığını fark ettim. Sonuçta sektör olarak yerimizde saymamamız gerektiğini, şirket olarak da EkoRE’nin değişimin ve dönüşümün lideri olacağını vurguladım.
İnovasyonda dünya markası olma hedefimiz
Bir de benden önce yapılan bazı konuşmalarda dikkatimi çeken bir husus oldu. Burada futbol takımı tutar gibi teknoloji tutmamak, her şeyi bilime ve araştırmaya dayalı konuşmak gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Konuşmacılar ne kadar kariyerleriyle ön plana çıksalar da dürüstlük, samimiyet ve açık sözlülük gibi evrensel değerleri unutmamak gerekiyor.
Bu çalıştayın sonuç bildirgesi resmi olarak yayınlandığında yazının sonunda “Not” bölümünde paylaşacağım. Şimdilik inovasyonda çok geride olduğumuzu, bu alanda söz sahibi olmamız için kafa yapısının değişmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Benim gibi bu konuda elini taşın değil, kayanın altına koymuş insanları da kösteklemek yerine desteklemek çok önemli. Eğer bunu yapamıyorsanız, gölge etmeyin yeter. Gerisini biz hallederiz.
Sanılanın aksine bazı tabuları yıkıp bu ülkeden inovasyonla bir dünya markası çıkabileceğini “hayatta olmaz” diyen kendi vatandaşlarımıza ve tüm dünyaya göstermek istiyorum.
Etiqueta: sosyal sorumluluk, yaşam, iş dünyası