Ulusal güvenliğimiz için hidrojen ekonomisi
Türkiye’de hidrojen sektörünü kurmak için harekete geçen yaklaşık 20 firma, kurum ve kuruluşun temsilcileri Alman Ticaret Odası AHK tarafından geçtiğimiz günlerde Almanya’da bir organizasyonla ilgili paydaşlarla bir araya getirildi. Oldukça verimli geçen bu seyahatte Almanların yeşil hidrojene stratejik bakış açılarına ve neler yaptıklarına da tanık olduk. Bu stratejik bakış açısı Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
Geçtiğimiz günlerde Almanya’da Alman Ticaret Odası AHK’nın hidrojenle ilgili organizasyonuna katıldığımda tam da beklediğim gibi önemli teknik ve ekonomik bilgilere ulaşıp Almanların stratejik bakış açılarına tanık oldum. Hidrojenin teknik ve ekonomik yönüne daha sonra kaleme alacağım yazılarda detaylı yer vereceğim. Bu yazımda hidrojenin stratejik önemine ve bunun Türkiye için en anlam ifade ettiğine değineceğim.
Daha önce de hidrojenle ilgili 3 yazı kaleme almıştım. Hatırlatmak için bu yazıların linklerini tarih sıralamasına göre aşağıda paylaşmak isterim:
https://www.serhansuzer.com/tr/iklim-degisikligine-karsi-gizli-kahraman-yesil-hidrojen
https://www.serhansuzer.com/tr/avrasya-bolgesinde-yesil-hidrojen
https://www.serhansuzer.com/tr/turkiyede-yesil-hidrojen
Şimdi gelelim hidrojenin neden stratejik olarak son derece önemli bir enerji kaynağı olduğuna ve Türkiye’nin neden bir an evvel hidrojen ekonomisine geçmesi gerektiğine.
“Türkiye’de yeşil hidrojen” başlıklı yazımda “Doğalgaz ithalatının her an sorun yaşayabileceğimiz komşu ülkelerden geliyor olması bir milli güvenlik meselesidir. Bu ülkeler geçmişte birçok kez tanık olduğumuz gibi enerjiyi bir silah gibi kullanıp ülkemizi tehdit edebilir ve enerji arzında ciddi aksamalara sebebiyet verebilirler. Doğalgaz ihraç eden ülkelerin egemenliğimizi tehdit etmelerinin önüne geçebilmek için ihtiyacımız olan enerjiyi kendi enerji kaynaklarımızla karşılamamız gerekir.” satırlarına yer vermiştim.
Rusya emperyalizminin sınır tanımazlığı
Şimdi bunu biraz daha açalım. Geçen sene şubat ayında Rusların savaş açıp Ukrayna’ya girmiş olması Avrupa kıtası dâhil olmak üzere bölgedeki tüm ülkeleri kırmızı alarm durumuna getirdi. Aslında süreç Kırım’ın 18 Mart 2014 tarihinde Rusya tarafından ilhak edilmesiyle başladı. Bu yaşanan süreç bugünlere kadar geldi ve Ukrayna’ya savaş açılmasıyla devam etti.
Rusya’nın yüzyıllar boyu devam eden emperyalist bakış açısı ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde tarihte birçok kez karşı karşıya gelmiş olmamız da işin cabası. Rusya’nın açık ara dünyanın yüzölçümü açısından en büyük ülkesi olması da Rusların sürekli genişleme emellerini frenlemiyor ne yazık ki. Bilmeyenler için hemen yazayım, Rusya'nın yüzölçümü 17 milyon 125 bin 191 kilometrekaredir, bir başka deyişle Rusya kapladığı alan bakımından Türkiye'nin 21 katıdır. Rusya içine 5 Hindistan, ya da 26 Fransa, ya da 47 Almanya, ya da 70 İngiltere sığdırabilir. Rusya’dan sonra küçük farklarla Dünya’nın yüz ölçümü olarak en büyük ikinci ve üçüncü sırasında bulunan Kanada ve Çin’in bile iki katı olan Rusya’dan bahsediyoruz. Ancak bu uçsuz bucaksız topraklar Rusya’yı yönetenlere yeterli olmuyor. Hala genişlemek istiyorlar. Türki Cumhuriyetlere, Kafkaslara ve etraflarında olan her yere el atıyorlar, oralarda Ruslaştırma politikalarını onlarca yıl boyunca devam ettiriyorlar, Karadeniz kıyılarını genişletmek için özerk cumhuriyetler kuruyorlar, Kırım’ı ilhak ediyorlar ve en sonunda da Ukrayna’ya savaş açıp topraklarını işgal edebiliyorlar.
Asimilasyon politikaları
Bu emperyalist politikaların uygulamasında da çoğu zaman başarılı oluyorlar. Örneğin Türki cumhuriyetleri Ruslaştırma politikaları sonucunda milyonlarca Rus’u başta Kazakistan olmak üzere birçok Türki cumhuriyete göç ettirdiler, kimi Ruslar sürgün edildi, kimiler hapishanelerden çıkarılıp yollandı (orada özgür bir şekilde kendinize yeni bir hayat kurabilirsiniz vaadiyle). Sonuçta yüksek yoğunlukta Rus nüfusunun o bölgeleri adeta vatan bilip Türki cumhuriyetlere yerleşmesi sonucunda bugün tüm bu cumhuriyetler Rusça konuşuyor. Hatta öyle ki Kazakistan’da Kazaklar kendi öz dili Kazakçadan daha çok Rusça konuşuyorlar.
Karadeniz’de kıyılarını genişletmek isteyen Rusların Akdeniz’e ulaşma emelleri de Suriye sayesinde gerçekleşti. Rusya’nın bugün Lazkiye’de üssü var ve yerini bilmediğimiz birçok yerde de birimleri mevcut. Suriye savaşını iyi değerlendiren Ruslar, Batı’nın başarısız ve vizyon eksikliği olan politikalarını iyi değerlendirdi ve Esad’ın en sıkıştığı dönemde yardımına koştu. Dünyanın başına bela olan bir terör örgütünü Suriye’den temizleme vaadiyle gelen ve bu konuda başarılı olan Ruslar bunun karşılığında Suriye’deki konumlarını çok güçlendirdiler.
Sorun Ruslarla değil, Rusya yönetimiyle...
Gelelim kendi ülkemize. Antalya’da 50.000’den fazla Rus yaz-kış sürekli yaşıyor. Türkiye’ye tatil için gelen milyonlarca vatandaşıyla Rusya ülkemize en fazla turist yollayan iki ülkeden biri konumunda. Bir diğer ülke de Almanya. Bazı seneler Almanya bazı seneler de Rusya Türkiye’ye en fazla turist yollayan ülke konumunda oluyorlar. Ancak birinci ve ikinci sıra hiç değişmiyor.
Turizm için gelen Ruslar başımızın üstüne. Bir barış sektörü olan turizm bizim ekonomide can damarımız, Ruslar da en güzel şekilde ağırlamak istediğimiz misafirlerimiz. Umarım bu sıcak ilişki uzun yıllar devam eder.
Buradaki sorun Rusya’yı yönetenlerin kafa yapısında. Emperyalist yaklaşımlarını her yerde gösteren Rusya’nın en tepesindekiler, Karadeniz sahillerine olduğu gibi Akdeniz’e de gözlerini dikmiş durumdalar. Suriye’de bu kadar aktif olmalarının altında yatan motivasyon da budur aslında. Bir de bizim açımızdan en sorunlu olan konu bana göre Mersin’de planlanan ve geçtiğimiz günlerde ilk reaktörü çalıştırılan nükleer santral. Ruslar tarafından yapılan ve işletilecek olan böyle bir nükleer santralin Rusya’yı yönetenler tarafından ülkemiz için bir tehdit unsuruna dönüştürülmeyeceğini kim garanti edebilir?
Bir tehdit unsuru olarak doğalgaz
Bir de tabii işin doğalgaz boyutu var. Türkiye’nin her yeri doğalgaz boru hatlarıyla döşenmiş durumda. Ülkemiz özellikle kış aylarında doğalgazla ısınıyor, doğalgaz çevrim santrallerinde elektriğe çevrilen doğalgaz, Türkiye'nin elektrik ihtiyacının yaklaşık üçte birini karşılamak için kullanılıyor. Yani bir başka deyişle Türkiye doğalgaza bel bağlamış durumda. Rusya’dan gelen doğalgaza bağımlıyız. Bağımlı olduğumuz için de Ruslar “gazınızı keseriz” tehdidiyle ulusal güvenliğimizi tehdit edebilirler.
Bu durum Almanya’nın içinde bulunduğu duruma çok benziyor. Almanlar da onlarca yıl doğalgaz politikasını benimsediler ve Rusya’dan doğal gaz alımını seneler boyu artırdılar, boru hatları inşa ettiler. Alman ekonomisinin bel kemiği olan endüstrinin doğalgaza bu derece bel bağlamasının ikilemini yaşıyorlar şu anda. Sadece endüstride değil, evlerde de büyük oranda doğalgaz kullanıyorlar.
Almanlar da çare arayışında
Ancak Ukrayna savaşı çıktıktan sonra işin şekli değişti. Yıllarca Rusya’dan gelen doğalgaza bel bağlayan Almanlar şimdi doğalgazı bırakmanın yollarını arıyorlar. Hem çevreci olan hem de baz yükü sağlayan (günün 24 saati enerji ihtiyacını karşılayan) yeşil hidrojen de doğalgazın en önemli alternatifi olarak ön plana çıktı. Aynı durum Türkiye için de geçerli.
Bu süreçte geçici ve afaki çözümlerle günü kurtarıyorlar. Örneğin Hindistan’dan doğalgaz alıyorlar. Hindistan da doğal gazı Rusya’dan alıyor ve Almanlara satıyor. Rusya’dan alınan doğalgazı azaltmak isteyen Almanlar direkt alımı azaltıyor ancak dolaylı alarak almaya devam ediyor ve ödedikleri meblağ da artıyor. Ancak Almanlar yine de vizyonlarını ortaya koydular ve bunu gerçekleştirmek için ciddi bir çaba gösteriyorlar. Ben uzun vadede Almanların başarılı olup Rus gazından kurtulacaklarını düşünüyorum.
Türkiye’nin iç işlerine müdahale
Tekrar bize dönersek, bugün seçimlerin en kritik döneminde iktidar partisinin “1 yıl boyunca bedava doğalgaz” vaadinin arkasında yine Ruslar var. Kremlin, Türkiye’deki iktidar partisinin iktidarda kalabilmesi için her türlü desteği verip Orta Asya’daki Türki cumhuriyetlerde yaptıkları gibi kendilerine yakın olan liderin lehine manipülasyonlar yapıyor ve Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmekten çekinmiyorlar. Ruslarla ilgili yapılan montaj videolar ve ‘deep fake’ uygulamalarıyla ilgili suçlamalara girmiyorum bile. Bizim iç işlerimize karıştıkları kesin.
Ukrayna’daki savaşta Ukrayna’nın başarılı olması bu yüzden önemli. Çünkü Ukrayna düşerse sürekli genişlemek isteyen ve kişisel hırslarını dizginleyemeyen Rusya’yı yönetenler gözlerini Moldova, Polonya ve Romanya gibi ülkelerden sonra Akdeniz’e ulaşmak için Türkiye’ye dikeceklerdir. Tarihte bu yaklaşım geçmişte defalarca görüldü. Kars’ta yaşananlar bunun son örneğidir.
Tüm bu sebeplerden dolayı ulusal güvenliğimiz için Rusya’dan doğalgaz alımını bırakmamız gerekiyor. Doğalgazın yerine de hem ekolojik olan (hidrojeni yakınca su buharı çıkıyor), hem doğalgaz gibi enerjiyi sürekli müsait hale getiren (baz yükü sağlayan) hem de ekonomik olarak bize çok daha getirisi olabilecek (hidrojeni üretip Avrupa’ya ihraç edebiliriz) hidrojene bir an önce geçmemiz gerekiyor.
En kısa zamanda hidrojen ekonomisini başlatabilmemiz dileğiyle…