Üniversitem McGill’de iklim kriziyle ilgili yaptığım konuşma
Geçen hafta benim açımdan önemli bir etkinlikte konuşma yaptım. Montreal’deki McGill Üniversitesi’nde “İklim Krizi ve Ne Yapılması Gerekiyor?” başlıklı çevrimiçi konferansta sunum yapıp McGill mezunları ve profesyonelleri tarafından sorulan soruları cevapladım. Bu yazımda söz konusu konferansın içeriğini paylaşacağım.
Eski mezunlardan Uğurgül uzun senelerdir McGill Üniversitesi’nin Türkiye mezunlar bölümünü başarıyla yönetiyor. Geçen aylarda “Serhan, sen de geliştirdiğin sürdürülebilirlik konularından birini seçip mezunlar kategorisinde McGill öğrencileri, mezunları ve profesyonellerine aktarmak ister misin?” diye sorunca hiç tereddüt etmeden “hay hay” dedim. Sonrasında etkinlikle ilgili yapılan duyuruyu aşağıda bulabilirsiniz:
https://www.alumni.mcgill.ca/aoc/events-travel/EventDetails.php?id=NDQxNjM=
Benim açımdan manevi bir öneme sahip olan Montreal’deki McGill Üniversitesi’nin bana önerilen etkinliklerine elimden geldiğince katılmaya çalışıyorum. Geçen hafta da “İklim Krizi ve Ne Yapılması Gerekiyor?” konulu etkinlikte bu konuda vizyonumu ve bilgi birikimimi paylaştım. Neler aktardığıma gelince, gelin içeriğin üzerinden beraber geçelim:
Slayt 1
Slayt 2
Slayt 3
Slayt 4
Slayt 5
Slayt 6
Slayt 7
Slayt 8
Slayt 9
Slayt 10
Slayt 11
Slayt 12
Slayt 13
Slayt 14
Slayt 15
Slayt 16
Slayt 17
Slayt 18
Slayt 19
Slayt 20
Slayt 21
Slayt 22
Slayt 23
Slayt 24
Slayt 25
Slayt 26
Slayt 27
Slayt 28
Slayt 29
Slayt 30
Çinli öğrencinin sorusu
Bu konuşmayı yapmadan önce de etkinliğe katılmayan Çinli bir öğrenci tarafından aşağıdaki soru tarafıma soruldu:
“İlgili Kişinin Dikkatine,
Organizasyonunuz tarafından 18 Kasım için planlanan iklim krizi konulu konuşmayla, özellikle de bu meseleye Türkiye’de nasıl yaklaşıldığıyla ilgileniyorum, çünkü Fırat Nehri’ndeki kuruma beni kaygılandırıyor.
Acaba konuşmacı Serhan Süzer bu konuya değinebilir mi?
İlgili web sayfanızda yer verilen Serhan Süzer hakkındaki kısa biyografide, Fırat Nehri’ndeki kurumadan dolayı açlık çeken çiftçilerin yaşadığı Irak’ta, Süzer Grubu’nun bir Coca Cola tesisi kurduğu belirtiliyor. Dünyanın çeşitli yerlerindeki (Hindistan, Meksika vb.) Coca Cola tesislerinin yerel taze su kaynaklarını tükettiği ve ardından bulundukları bölge nüfusuna şekerli içecekler sunarak diyabet salgınına yol açtığı yeterince araştırılmış bir gerçektir.
Irak’ın pek çok bölgesi kuraklıktan kavruluyorken, yoksullaşmış insanları Coca Cola ile zehirlemek adına son kalan taze su kaynaklarını tüketmek doğru mudur?”
Öğrenciye cevabım ve kuraklık hakkında bilgiler
Ben de ona etkinlik sonrasında, ertesi sabah aşağıdaki cevabı hazırlayıp gönderdim:
“Sorunuz için teşekkürler. Dün keşke bizimle olabilseydiniz, ilgili konularda pek çok yararlı bilgi alış verişinde bulunduk.
Sorunuzu yanıtlarken öncelikle belirtmeliyim ki, babam köken olarak o bölgeden olduğu ve ben de daha önce Suriye sınırındaki Şanlıurfa şehrinde güneş enerji destekli tarımsal sulama gibi projeler gerçekleştirdiğim için, Türkiye’nin güneydoğusu ve Irak coğrafyasına oldukça aşinayım. Bu bölgede kuraklık yaşanmasının nedenleri şunlardır:
Su sorununa yol açan etkenleri sıralamaya başlarken, öncelikle bizim Coca Cola tesisini Kuzey Irak’ta, Zap Suyu yakınında kurduğumuzu vurgulamak isterim. Zap, Türkiye’nin doğusundan doğan bir diğer nehir olan Dicle ile birleşen akarsulardan biridir. Dolayısıyla Fırat Nehri’nin konuyla ilgisi yoktur. Ancak tüm bu nehirler, Fırat, Dicle ve Zap; Türkiye’nin doğu bölgesinden doğup Basra Körfezi’ne dökülmektedir. Gerek Fırat gerekse Dicle, Türkiye, Irak (hatta bazı yerlerde İran) ve Suriye için hayati su kaynaklarıdır.
Irak için temel sorun, Türkiye’nin bu su kaynaklarını kullanış biçimiyle ilişkilidir. Devletimiz her iki nehir üzerine çok sayıda baraj ve hidroelektrik tesis inşa etmiştir.
Aşağıdaki tablolarda bu tesisleri görebilirsiniz:
Türkiye’de Fırat Nehri üzerinde kurulu baraj ve hidroelektrik santraller:
İSİM |
ŞEHİR |
İLÇE |
KURULUM KAPASİTESİ |
1. Keban Barajı ve HES |
Elazığ |
Keban |
1.330 MW |
2. Karakaya Barajı ve HES |
Diyarbakır |
Çüngüş |
1.800 MW |
3. Atatürk Barajı ve HES |
Şanlıurfa |
Bozova |
2.405 MW |
4. Birecik Barajı ve HES |
Şanlıurfa |
Birecik |
672 MW |
5. Karkamış Barajı ve HES |
Gaziantep |
Karkamış |
189 MW |
Türkiye’de Dicle Nehri üzerinde kurulu baraj ve hidroelektrik santraller:
İSİM |
ŞEHİR |
İLÇE |
KURULUM KAPASİTESİ |
1. Kralkızı Barajı ve HES |
Diyarbakır |
|
95 MW |
2. Dicle Barajı ve HES |
Diyarbakır |
|
110 MW |
3. Ilısu Barajı ve HES |
Mardin |
|
1.209 MW |
4. Cizre Barajı ve HES |
Şırnak |
Cizre |
331 MW |
Barajlar ve verimli sulama sorunu
Yukarıda görüldüğü gibi, her iki nehir üzerinde 9 dev baraj bulunmaktadır (Bunlar aslında ülkenin en büyük hidroelektrik tesisleridir). Bu barajlar GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) kapsamında inşa edilmiş olup, bölgede 20’den fazla baraj ve hidroelektrik santral bulunmaktadır ve tüm bu coğrafya güneydoğu Türkiye’de tarımı desteklemeye yönelik bir sulama ağıyla kaplıdır. İşte asıl sorun da burada yatmaktadır. Su, 1,8 milyon hektarlık devasa bir alanı sulamak için kullanılmaktadır. Bölgede kullanılan toplam su miktarını hayal edebiliyor musunuz? İşte bu da, yani suyun bölgede verimli ve etkin kullanılamaması, dün vurguladığım önemli noktalardan biriydi. Çünkü pek çok çiftçi ve toprak sahibi, damla sulama gibi verimli sistemleri kullanmak yerine maalesef hâlâ yüzey sulama yöntemini yeğliyor ve bu amaçla çok fazla su tüketiliyor.
Bu mesele Türkiye ile komşuları Irak ve Suriye arasında ciddi gerilimlere yol açtı. Kimi zaman bu gerilimler öylesine tırmandı ki, ülkeler birbirlerini savaş açmakla tehdit ettiler. Her iki ülke Türkiye’yi pek çok kez uyararak su kaynaklarını barajlardan serbest bırakmasını talep etti. Şimdi Irak ve Suriye açısından Fırat ve Dicle konusundaki temel sorunu anlayabiliyor musunuz?
Sıcaklık artışı
Bu temel sorunun yanı sıra, hem Türkiye, hem de Irak ve Suriye açısından bölgede kuraklığa yol açan bir diğer önemli etken de sıcaklık artışı. Yaz aylarında sıcaklık 50 derecenin üzerine ulaşıyor. Böyle bir ısının nelere yol açabileceğini tasavvur edebiliyor musunuz? Su kaynakları ileri derecede buharlaşıyor ve yaz aylarında su seviyesi asgariye düşüyor, hatta nehirlerin bazı kolları tamamen kuruyor.
Artan nüfus ve tüketim
Irak ve Suriye’nin su sorunu yaşamasının bir diğer nedeni ise bölgede artan nüfusa dayanıyor (özellikle Türkiye ve Kuzey Irak’ta). Artan nüfus, artan su tüketimi anlamına geliyor. Böylece su ve diğer sıvıların (portakal suyu, kayısı suyu, kola vb.) tüketimi her yıl daha da çoğalıyor.
Zap Suyu çevresinde artan sanayileşme
Dördüncü neden; her ne kadar biz o bölgede ilk fabrikayı kurduysak da, duyduğum kadarıyla Coca Cola tesisinin ardından Zap Suyu kıyısında pek çok başka fabrika daha kurulmuş, hatta orayı bir sanayi bölgesine çevirmişler. Dolayısıyla artık Coca Cola tesisi, Zap Suyu bölgesinde su tüketen tek fabrika değil.
Savaşın ardından ilk yatırım
Son olarak, şahsen Coca Cola projesini 2006-2009 yılları arasında yönettiğimi vurgulamak isterim. Başarılı olduk, çünkü bu Irak Savaşı'nın ardından gelen ilk yatırımdı (savaş tehdidi ve terör saldırıları nedeniyle o sıralar hiç kimse bu ülkeye gelmeyi ve böyle bir projenin başına geçmeyi göze alamıyordu). Fabrikayı hizmete açtıktan bir yıl sonra, 2009 yılında pazar penetrasyonumuz %60’a ulaşmıştı (Pepsi bundan hiç memnun değildi) ve yine o yıl biz kendi hissemizi Coca Cola Company’ye sattık. Dolayısıyla Coca Cola’yla bağlantım da, savunmak için bir nedenim de yok. Ancak deneyimime dayanarak Coca Cola’nın verimliliğe dikkat ettiğini ve sürdürülebilirlik konusunda özel bir programı olduğunu söyleyebilirim.
Umarım yanıtım senin için tatmin edici olmuştur ve başka soruların varsa lütfen dilediğin zaman doğrudan bana ulaşmaktan çekinme.
İçten dileklerimle,
Serhan”
Bu soruyu soran arkadaşımızın etkinliğe katılmasını da isterdim. Yüz yüze açıklayabilir, isterse daha fazla detaylara girebilirdim.
Sonuçta memleketimizden başlayarak, uluslararası tüm öğrencilere sürdürülebilirlik kavramını yansıtabilmek için elimden geleni yapmaya devam edeceğim. Amaç hep aynı. Gelecek nesillere yaşanabilir, sürdürülebilir ve keyif alacakları bir hayat bırakabilmek.
Sağlıcakla kalın.