Yeni havalimanının ilk yolcusu bendeniz!

Kaderin bir cilvesi sonucu, hiçbir denk getirme çabası göstermediğim halde yeni İstanbul Havalimanı’ndan kalkan ilk uçağa binen ilk yolcu ben oldum. İşte şans eseri tarihe geçişimin tesadüflerle dolu hikâyesi…

 

Cumartesi günü acilen Ankara seyahatim çıktı. Solarex’teki (güneş enerjisi fuarı) sabah görüşmelerimi sonuçlandırdıktan sonra öğleden sonra ilk bulduğum uçağa binmem gerekiyordu. Solarex, Atatürk Havalimanı’nın yakınındaki CNR Fuar’da yapıldığı için tabii uçağı Atatürk’ten ayarlamaya kalktık. Ancak bize ‘artık Atatürk’ten uçak kalkmıyor, yeni havalimanından uçuş var’ mesajı geldi. Sabiha Gökçen yerine elbette Avrupa yakasında olan yeni İstanbul Havalimanı’ndan uçuşumu saat 14.00’e ayarladım.

Bir gece önce şoförüm Münir Bey’le lojistiği nasıl yapacağımızı konuşuyorduk. Aramızda şöyle bir diyalog geçti (söze şoförüm Münir Bey başladı):

- Bütün haber kanalları yolların kapanacağından bahsediyor, Serhan Bey. Bu işi nasıl yapacağız? Yani Sabiha Gökçen’den gitseniz daha iyi olurdu. Bu havalimanında ne olacağı belli değil.

- Atatürk Havalimanı’ndan ta Sabiha Gökçen’e gitmek mantıklı değil. Yeni havalimanı çok daha yakın.

- Navigasyon 31 km diyor. Orası da uzak.

- Öyle ama birinde köprü trafiği falan var, diğerinde yol akıcı olur.

- Yolları kapatacaklar tek şerit olacak falan diyorlar. Bence bu riski almayalım.

- (Her zamanki gibi risk alan ben) Eğer sabah aldığımız randevularda bir sıkıntı yoksa bu en doğru yol. CNR’dan Sabiha Gökçen’e gidemem. (Randevuların teyitlerini aldıktan sonra) Riski alacağım. Ne olacağını yarın göreceğiz. Yarın sabah 8’de evden çıkarız.

Ataköy Marina’da park yeri sorunu

Cumartesi aynen planladığımız gibi yaptık. Mersin kökenli bir EPC (mühendislik, tedarik ve teknik  inşaat) firmasıyla sabah 9’da Ataköy Marina’daki Happy Moons’da kahvaltı yaptık. Bu arada Ataköy Marina’yı işletenlere sesleniyorum: Her taraf yine inşaat. Giriş çıkışlar belli değil. Şunu bir derli toplu yapın Allah aşkına. Restoranların önündeki valeler de yine hiç kimseye park ettirmiyor. Mafya bozuntusu valelerden bıktık usandık. 3 kuruş para kazanacaksınız diye bizi böyle kişilerle muhatap etmeyin. Planlamayı doğru düzgün yapın. Öyle bir yerde düzgün park yeri nasıl olmaz? Valeler orada beklemek isteyenleri nasıl taciz ederler?

Neyse şimdi konumuzdan sapmayalım. Hatırlayınca yine tepem attı.

Ataköy Marina’dan sonra Solarex’in bulunduğu CNR fuar alanına gittik. Yolda herhangi bir tıkanıklık yoktu. Gecikmeli de olsa (EPC firmasıyla teknoloji, inovasyon ve sektör muhabbeti iyiydi), Solarex’te “Enerji Depolama” başlıklı konferansa katılabildik. Bu etkinliğin detaylarını https://www.ibesalliance.org/index.php?id=146 linkinde bulabilirsiniz.

Konferanstan başlıklar

Tabii bir Türkiye klasiği, biz geciktik ama konferans da gecikmişti, o yüzden pek bir şey kaçırmadık. Benim özellikle dinlemek istediğim aşağıdaki ilk 3 konuşma yapıldı:

Enerji Depolamada Değer Akışını Anlama: Geçmişe, Şimdiye ve Geleceğe Bütünsel Bakış.
Markus A.W. Hoehner, CEO, Uluslararası Batarya Depolama İttifakı (IBESA)

Uluslararası Perspektif: En İyi Uygulamalar ve Öğrenilen Dersler
Jonathan Gifford, Yazı İşleri Müdürü, PV Magazine

Enerji Depolama Sistemleri için Ana Teknolojilerin ve Uygulama Kesitlerinin  Değerlendirilmesi
Helen Yu, Senior ESS Proje Geliştirme Müdürü, BYD

Sonrasında IBESA CEO’su Markus Hoehner ile görüşme gerçekleştirdik. 12.30 gibi Solarex’ten koşar adım çıktım.

Tabela mı navigasyon mu? :)

Yol boyunca navigasyonla yolu kaçırmamaya çalışan ve bir yol ayrımında tereddüt eden şoförümle şöyle bir muhabbetim oldu (söze ben başladım):

  • Önündeki tabelada koskoca İstanbul Havalimanı yazıyor. Sen hala navigasyonla yolu bulmaya çalışıyorsun (esasında navigasyonu kullanması hoşuma gidiyor. Çünkü benim şoförü navigasyona alıştırana kadar bayağı uğraştım. Ona takılmak için bu cümleyi sarf ettim).
  • Burada yolu bir kaçırırsak siz de uçağı kaçırırsınız, efendim. Emin olmak için navigasyona bakıyorum.
  • Hadi bakalım. Sen her ikisine de bak o zaman.

Yol çok akıcıydı. Bizim ters mantık yine tuttu. Havalimanı taşınacak diye İstanbul’un özellikle Yeşilköy civarlarında olanlar yola çıkmamışlardı. Yol boştu. Hemen ilgili otobana bağlanıp yirmi beş dakika içinde saat 13.00 civarında yeni havalimanına vardık.

İlk güvenlikten rahat geçtim. İlk izlenimim şöyle oldu: Havalimanı gerçekten şık olmuş. İstanbul’umuza yakışmış. Ucu bucağı yok gerçekten. Sonrasında hatıra resimleri çektim. Aşağıdaki kareler ortaya çıktı:  

 


Bir fikriniz olması açısından bilgi panolarının resmini paylaşıyorum:

 


İlk güvenlikle ikinci güvenlik arasında ciddi bir mesafe var. Hareket etmekten hoşlanan biri için bu hiç sorun olmadı. Hızlı adımlarla ikinci güvenliğe vardım. Sonrasında tekrar karşıma çıkan koridorun resmini çektim:

 

Kapıya vardığımda saat 13.20 gibiydi. Ciddi bir sıra vardı.

Ciddi sıranın başlangıcı

 

Bulunduğumuz bölgenin üzerindeki pano

 

Bankoya gittim, “Ne zaman uçağa alacaksınız?” diye sordum. “Yaklaşık 10 dakika sonra” yanıtını alınca boş bir yere oturdum. Laptopumu açtım. Çalışmaya başladım.

 


Bankonun görünüşü

 

Bankonun üzerindeki bilgi panosu

 

Bu sırada uçağımızı da görüntülemeyi başardım. İşte o kareler:

 



 

Tarihi tesadüfün kafama dank ettiği an

Yukarıda resmini gördüğünüz bu sıra bir anonsla dağıldı. Sonra tekrar ‘birazdan uçağa binişler başlayacak’ minvalinde bir anons oldu. Yeniden aynı yerde sıra oluştu. Ben de o sırada yazmakta olduğun bir e-postayı bitiriyordum. Mesajı attıktan sonra toparlandım, kafayı kaldırdım ve acayip bir sıra olduğunu gördüm. Çok uçtuğum için Elite Plus (THY’nin en üst seviye üyelik kategorisi) üyesiyim. Elite Plus ve Elite üyelerinin uçağa binme öncelikleri olduğu için bizim giriş yerimizi saptamaya çalıştım. Bankoya tekrar giderek yer hostesine “Elite Plus üyesi olanlar uçağa nereden binecekler?” diye sordum. Yer hostesi de “Buradan” diye yanıtladı. Orada beklemeye karar verdim, benim dışımda kimse yoktu. En önde uçağa binmeyi beklerken bir anda kafama dank etti. Yer hostesine “bu uçuşun öncesinde bir başka uçuş oldu mu?” diye sordum. Hayır, bu ilk uçuş deyince, yani ben de bu ilk uçuşta ilk uçağa binen kişi mi olacağım şimdi?” diye sordum. Bana “Evet” yanıtını verdi. Tam o sırada kameralar ve bazı yetkililer geldi. Bu tarihi anı kayda alıyorlardı.

Bu sırada kameraları görünce yine kafama dank etti ve kendi kendime bunu benim de kayda almam gerekiyor diye düşündüm. Cep telefonunun kamerasından aşağıdaki videoyu çektim.
 



Tam video bitti, uçağa biniş başladı. Kamerayı kapattım, telefonumun kılıfında olan elektronik biniş kartım ve kimliğimle geçtim. O sırada kameralar yetkilileri çekmeye devam ediyorlardı. Şu kare ortaya çıktı:



Sonrasında körükte ilerlerken yine bu tarihi anı kayda almam gerekiyor diye düşündüm. Kamerayı açtım ve bu görüntüler ortaya çıktı:
 



İlk uçağa atılan ilk yolcu adımı

Yani Atatürk Havalimanı taşındıktan sonra yeni İstanbul Havalimanı’ndan kalkan ilk uçağa ilk binen yolcu oldum. Sonrasında koridorda bulunan 10C’deki koltuğuma oturdum. Yanımdaki diğer iki yolcu da kısa zaman içerisinde geldi. Saat 13.45 gibi boarding tamamlanmıştı. Sonrasında THY Genel Müdürü Bilal Ekşi uçağın içinde konuşma yaptı. İşte o konuşmanın bir bölümü:

 

Farklı anonslardan sonra kapılar kapandı ancak yarım saate yakın bir zamanda uçak sürekli pistte ilerleyince dayanamadım ve yanımdakilere “bunlar herhalde bizi karadan Ankara’ya götürecekler” diye takıldım. Yanımdakiler güldü. Sonrasında da pencere kenarında oturan kişi “Galiba uçağın önünde çekim yapıyorlar, o yüzden sürekli karadan ilerliyoruz” dedi. Yerde bu kadar zaman geçirince ben de sosyal medya paylaşımlarımı yapabildim,  uçak yarım saat sonra havalandı ve peşi sıra anonslar geldi. Uçağın yabancı pilotunun yaptığı konuşmayı paylaşmak isterim:

 

 

Ayrıca Türk pilotun da uçağın içinde yarım saatlik bekleyiş sırasında yaptığı anonsu da paylaşayım:



Uçak rahat bir yolculuktan sonra 15.20 gibi Ankara’ya iniş yaptı. Daha sonra arkadaşlarımın yolladığı mesajlardan ve okuduğum haberlerden yerde neden o kadar çok ilerlediğimizi anlamış oldum. İşte o görseller:


 



Bu da tarihi uçuşla ilgili çıkan bir haber: http://m.hurriyet.com.tr/galeri-istanbul-havalimaninda-buyuk-goc-sonrasi-ilk-ucus-heyecani-41174171/1



“Beklediğimden önce tarihe geçtin”

Bana mesaj yollayan arkadaşlarımdan biri “Serhan, beklediğimden çok önce tarihe geçmiş oldun. Tebrikler” diye bana takıldı.

Tarihin bir parçası olabilmek güzel bir duydu. Ancak havalimanıyla ilgili yapılan eleştirilerin birçoğuna katıldığımı da belirtmek isterim. Örneğin yeni havalimanının isminin bence de “İstanbul Atatürk Havalimanı” olması gerekir diye düşünüyorum.

İşçi ölümleri ve ağaç kesimleri

Ayrıca bu havalimanının yapım sürecinde çok tartışmalar yaşanmasının iki sebebi oldu. Birincisi yapım aşamasında çok sayıda işçinin hayatlarını kaybetmesiydi (hepsine Allah rahmet eylesin diyor, ailelerine başsağlığı diliyorum).

İkincisi ise havalimanı ve bağlantı yollarına yer açmak için ciddi sayıda ağacın kesildiği, doğa katliamı yapıldığı yönündeki eleştirilerdi. Basında ve sosyal medyada paylaşımlarda bulunuldu. Ben de merak ettiğim bu konuyu çalıştığımız bir botanik şirketine sordum: İstanbul’un akciğeri diye hitap edilen bu bölgede bu kadar ağaç kesilmeden bu iş yapılabilir miydi? Şirketin patronu bana “Viyadük sistemiyle otobanı ağaçların yukarısından geçirip sadece ayak kısımlarındaki ağaçlar kesilerek veya benim tercih ettiğim gibi nakledilerek ağaç kesimi çok sınırlanabilirdi” diye bir cevap verdi. “Tabii viyadük yapmak direkt tıraşlamaktan çok daha pahalı bir çözüm ama doğaya tahribat vermiyorsunuz bu şekilde” dedi. 

Bence bu masraf doğayı koruma adına değerdi. Hiç değilse bundan sonra daha fazla tahribat olmaması için önlem alınması gerekiyor.

Doğayla bir bütün olabilmek en temel hakkımız. İnsanlara hizmet götürürken bunu unutmamak lazım.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için