Global bir STK olma yolundaki Tider'e büyük ödül

Dünyanın en büyük gıda bankacılığı ağı olan Global Foodbanking Network’ün (GFN) dünyadaki tüm gıda bankalarının katılımına açık olarak bu yıl ilk kez düzenlediği İnovasyon Ödülü’nde 8 finalist arasına kalmayı başarmıştık. Gıda bankacılığına insan kaynaklarını entegre eden Tider’in Destek İK projesiyle çok iyi hazırlanmış olmamıza rağmen, bu alandaki en yetkin katılımcıların oylarıyla birinci seçileceğimize inanmak kolay değildi. İşte geçtiğimiz hafta gerçekleşen bu rüyanın öyküsü...

 

Pazar akşamı yarışma sunumların yapılacağı GFN konferansına ev sahipliği yapan Houston’a vardığımda içimde farklı hisler taşıyordum. Bir kere burası 2003 senesinden 2006 senesine kadar aralıklı olarak gidip geldiğim, babamın kanser tedavisi için aylarca zor günler geçirdiğimiz bir yerdi, ama Allah’tan sonu iyi bitmişti. Houston’ı tanıyordum. Şehir dağınık merkezlerden oluşuyor. Örneğin “medical center” dedikleri, dünyanın bütün önemli hastanelerinin yer aldığı (MD Anderson, Methodist Hastanesi vb.) hastaneler bölgesi. Bir diğer merkez, klasik Amerikan anlayışını ortaya koyan Downtown (şehir merkezi). Bir de bence en çok pozitif enerjiye sahip olan ve Houston’da en çok sevdiğim Galleria bölgesi var. Galleria alışveriş merkezinden adını alan bu bölgede çok farklı dükkanlar, perakende alanları ve restoranlar mevcut. Kalacağımız otelin Galleria bölgesinde olması da benim için ayrıca bir motivasyon oldu.

Bu orijinal Galleria’yı bizimkiyle karıştırmayın. Yıllar önce İstanbul Ataköy’de açılmış olan Galleria Alışveriş Merkezi Türkiye’de bu ölçekte açılmış ilk büyük alışveriş merkezidir. İsmi ve konsepti de ne yazık ki Houston’daki bu Galleria’dan araklanmıştır. Bilginize.

Sonuçta bildiğim, babamın kanserden iyileştirildiği bir şehre gelmiştim. Her ne kadar Houston favori şehrim olmasa da bendeki algısı hep olumlu olmuştur. Yine böyle pozitif bir atmosferde, hayatımda ilk kez Global Foodbanking Network’ün (GFN) senelik büyük konferansına (Foodbanking Leadership Institute) katılacaktım. Üstelik bu konferansta 1960’lı yıllardan beri faaliyetini sürdüren GFN tarihinde ilk defa bir İnovasyon Ödülü düzenliyordu, biz de bu ödül yarışmasında 8 finalistin arasına adımızı yazdırmıştık.
 

6 ülkeden 8 finalist

Pazartesi düzenlenecek İnovasyon Ödülü için İngiltere, Singapur, Arjantin, Kolombiya, İsrail gibi güçlü gıda bankalarının sunumları olacaktı. Ertesi gün yol yorgunu ve jetlag olmuş bir vaziyette sabah 4.30’da kalktım. 7.30’a kadar Türkiye’deki işlerle ilgili çalıştım. Hızlı bir kahvaltının ardından hemen hazırlanıp 8.30’da kalkacak otobüse yetiştim. Otobüste Türkiye’den Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan gelen iki üst düzey bürokratla tanıştım. Yanımda oturan ve ilk sohbet ettiğim kişi ise gıda bankalarına Türkiye’deki gibi yüklü bağış yapan Carrefour’un Tayvan’daki bir yöneticisiydi. Sohbetimiz sırasına ben kendisine Destek Market ve Destek İK’dan oluşan Destek Projemizi anlattım. Model çok hoşuna gitti ve “Neden diğer Gıda Bankaları da böyle yapmıyor?” diye sorguladı. Sonra da ben bir şey söylemeden “benim oyum size” dedi. Şaşırmıştım. Çünkü farklı gündemleri de olan konferansta herkesin bu ödüle odaklandığını sanmıyordum. Bütün katılımcıların inovasyon ödülü için yarışacak projeleri merakla beklediklerini görmek beni heyecanlandırdı.

Amerika’nın en büyük Gıda Bankası Houston Food Bank’e vardığımızda saatler 9:15’i gösteriyordu. Herkes konferans salonunda yerlerini aldı. Benim masamda Kolombiya, Çin, Tayvan ve Portekiz gıda bankalarının yöneticileri vardı. Ayrıca Dünya Bankasının fakirlikle savaş için oluşturulan programını yöneten önemli bir yetkilisi de bizim masadaydı. Sabahın ilk saatlerinden itibaren açılış konuşmaları yapıldı ve başlangıcında olduğumuz Food Banking Leadership Institute (Gıda Bankacılığı Liderlik Enstitüsü) etkinliğinin  detaylarına inip programın üzerinden geçildi . Özellikle öğleden sonraki İnovasyon Ödülüne birkaç kez vurgu yaptılar, bu Ödülün Gıda Bankacılığı için önemine vurgu yapıldı. Benim için heyecan doruktaydı.

 

 Houston Gıda Bankasının dışarıdan görünümü

 

Houston Gıda Bankasının içeriden görünümü

 

Gıda Bankacılığı Liderlik Enstitüsü etkinliğinin içeriden görünümü

 

Sonrasında Dünya’nın farklı bölgelerinde yapılan Gıda Bankacılığı faaliyetleriyle ilgili bilgiler verildi. Öğle yemeğine geçildi ve sonunda İnovasyon ödülü için yapılacak sunumların saati geldi. Ben sunumlardan evvel herkese sunumumuzun bir çıktısını dağıttım. Bazı dağıtım yaptığım kişiler bizim rakiplerimiz çıktılar, bize şakayla “bunları dağıtabilirsin ama sonunda biz kazanacağız” diye takıldılar. Tatlı tatlı atışmalarımız oldu. Nasıl olduysa etkinliğin fotografçısı bu anları inanılmaz bir şekilde yakalamış. İşte o anlara yansıyan kareler:

 

Sunumumuzun çıktısını dağıtırken

 

Latin Amerikalı bir katılımcı bizim sunumu incelerken. Bu arada sunumları iki versiyon hazırladık. İngilizce ve İspanyolca. Doğal olarak Latin Amerikalılara İspanyolca versiyonu dağıttım.

 

Meksika’yı temsil eden Gıda Bankası yöneticileriyle sunumu dağıttıktan sonra sohbet ederken. Amerika’da bu kadar İspanyolca konuşacağım aklıma gelmezdi.

 

Arjantinli Gıda Bankası yöneticisinin “bunları dağıtıyorsun ama biz kazanacağız” dediği an

 

Sunumdan evvel GFN’in yöneticilerinden biri 5 dakikayı geçmeyeceğini biliyorsun değil mi, bak keseriz ha diye şakayla karışık bana takıldı. O şaka yapıyordu güya ama benim üzerimdeki baskıyı arttırmıştı. Çünkü zaten videomuz 3 dakika 40 saniyeydi. Arta kalan sürede her şeyi nasıl anlatacaktım, tam bir muammaydı.

 

Sunumların dağıtımını yaparken GFN’in yöneticisi Anthony’nin beni şakayla karışık uyardığı an

 

Aksilikler ve zaman kısıtı

Saat 13:00’te sunuma başladık. Sırasıyla herkes sunum yaptı. Ben 3. Sırada sunumu yaptım. Önden 30 saniye konuştum. Sonra videoyu gösterdim. Bana 1 dakikadan az bir süre kalmıştı. Tabii söylemek istediğim birçok şeyi söyleyemeden konuşmamı tamamlamak zorunda kaldım.

 

Sunumumu yaparken

 

Homurdanarak yerime geçtim, sunumumun istediğim gibi olmadığını ve kimsenin bizim Destek Projesinden bir şey anlamadığını düşünüyordum. İçim içimi yiyordu çünkü zaman kısıtından istediğim gibi anlatamamıştım. Videomuz gerçekten güzel bir videoydu ancak onun işlevi İK sürecinin nasıl bir gereklilikten doğup ne tür faydalar sağladığını ortaya koyarak izleyicileri psikolojik olarak hazırlamaktı. Sistemin işleyişine videoda yer vermeyip bitirici darbeyi sunuma sakladığımız için, açıklama ve ikna süreci zaman yetersizliğinin kurbanı oldu. Fikir vermesi açısından bu harika kampanya videomuzu paylaşmak isterim: 

https://vimeo.com/207946628 (Vimeo şifresi: 123)

Bana göre 5 dakikayı çok etkili bir sunumla en iyi İngiltere kullandı. 5 dakika içinde anlaşılır bir şekilde ortaya çıkardıkları teknolojiyi ve sistemlerini hiç vakit kaybetmeden anlattılar.  

Bizim açımızdan başka aksilikler de çıktı. Örneğin biz GFN’e videomuzu iki aşamada gönderdik. Önden paylaştığımız ilk versiyonda İngilizce anlatım henüz altyazıyla desteklenmemişti. Daha sonra ilettiğimiz ikincisi ise İspanyolca altyazıların eklendiği final versiyondu. Bunun kullanılacağını vurgulamamıza rağmen yanlışlıkla altyazısız video gösterilince, oradaki gıda bankalarının yaklaşık yarısını oluşturan Latin Amerikalıların çoğunluğu filmden bir şey anlamadılar. Sonrasında ilgili yönetici yanlışlıkla yapılmış bu hatadan dolayı benden çok özür diledi ama iş işten geçmişti.

Bir başka dezavantajımız da orada birçok kişinin önceki senelerdeki konferanslardan birbirlerini tanıyor olmalarıydı. Bense kimseyi tanımıyordum.

 

Hemen veya sonra oy kullanma farkı

Sunumlardan sonra bir anons yapılarak “Bu seçim sandıkları 3 gün boyunca burada duracak, oyunuzu dilerseniz şimdi, dilerseniz önümüzdeki günler içinde kullanabilirsiniz” dendi.

Tabii doğal olarak bütün Akdeniz kanı taşıyan veya bölgeye yakın olan milletler, yani biz Türkler, Portekizliler, Bulgarlar, Latin Amerikalılar ve İspanyollar gidip hemen oy kullandılar. İnsanların %70-75’i direkt oy kullanmış, geri kalan az bir kesim ise daha iyi değerlendirebilmek için oy pusulalarını saklı tutmuştu.

Kendi konseptimizi tam olarak anlatamayıp birçok kişi de hemen oy kullanınca “acaba kazanabilir miyiz?” diye geldiğim Houston’da duygularım “herhalde artık kazanamayız” yönüne döndü. Bana göre tüm faktörleri üst üste koyduğumuzda kazanmamız neredeyse imkansızdı.

Bu yüzden pazartesi akşamı benden merakla haber bekleyen Türkiye’deki ekibe beklentilerini çok yükseltmemeleri gerektiğini ilettim. Mesajlarımda hep “8 finalist arasına kalmak da bir başarıdır, ilk sene kazanmamızı beklemeyin” dedim, ki hakikaten bu da büyük bir başarıydı.

Kampanyaya emek veren kişilere de oradaki aksilikleri anlattım, o yüzden kazanmamızın neredeyse imkansız olduğu mesajını verdim. Herkes beklentisini sıfıra çekti. Algı yönetimi açısından doğru bir strateji güttüğümü düşünüyorum.

Pazartesi akşamı otele gittiğimde kendi kendime şunu düşündüm: “Serhan, hayatta elde ettiğin başarıların hiçbiri ‘armut piş ağzına düş’ şeklinde olmadı. Hepsi için ciddi savaşlar verdin. Hatta kazandığın başarılara ulaşmak için gittiğin yol ne kadar zorlu olduysa zafer de o kadar görkemli oldu. O yüzden mücadeleyi bırakma. Sen elinden geleni yap. Olmazsa da dünyanın sonu değil, hiç değilse elimden geleni yaptım, kısmet değilmiş dersin” dedim.
 

Bire bir ikna turları

Bu düşüncelerle yattım, ertesi gün fişek gibi kalktım. Kendi kendimi motive etmeyi başarmıştım. Bir de esasında Houston’ın pozitif havası bana yaramıştı. Hem dediğim gibi kentin bende önemli bir yeri vardı, hem de orada bulunan herkes iyi niyetli ve güzel insanlardı, pozitif enerjiye sahiplerdi. Gıda bankacılığını yöneten kişilerden de zaten bu beklenir. Bu işi yapanların para kazanmak gibi dertleri yok, gerçekten gönülden insanlara yardım etmek gibi hedefleri var. O insanların pozitif enerjisi bana da geçmişti. Neşem yerine geldi.

Her şeyi bir kenara bırakıp kendim olabileceğim bir ortama girmiştim. İş hayatında olduğu gibi savaş kalkanlarını çıkarmama gerek yoktu. Tam tersine neşem yerindeydi. Gerçek Serhan ortaya çıkınca iletişim gücüm de maksimuma çıktı. Katılımcılarla art arda güzel ve keyifli sohbetler ederken her defasında şu soruyu sordum: “Oy kullandın mı?”

Oy kullanmadım diyenlere ikinci sorum “bizim Destek İK konseptini anladın mı?” oluyordu. Bunu sorduğum herkes bana “anlamadım” dedi. Tam düşündüğüm gibi bir sonuç çıkmıştı. Çok özenli hazırlanmış olmamıza rağmen 5 dakikalık kısıtlamadan dolayı insanlara kendimizi yeterince anlatamamıştık. Bu noktaya geldiğimiz konuşmalarda insanlara hemen ‘durun size bizim konsepti hemen anlatayım’ diyordum. Her birine tek tek 10-15’şer dakika boyunca detaylı olarak bizim Destek Market ve Destek İK programlarını anlattım. İK’nın gıda bankacılığıyla ilişkisini detaylandırdım ve sürdürülebilirliğin altını çizdim. Konuştuğum herkes ‘bunlar harika fikirler, biz de aynısını uygulamak isteriz’ dediler. Bunu söyleyenlere de artık kibarlığı bir kenara bırakıp pişkin bir şekilde, “bizim İK entegrasyonu konseptini beğendiyseniz o zaman kullanacağınız oyla bunu gösterebilirsiniz” dedim.

 

Etkinlik sırasında sohbet ettiğim Çinli ve Meksikalı delegeler

 

İtalya Gıda Bankası’nın yöneticisi ve FEBA (Avrupa Gıda Bankaları Birliği) Fransız yöneticisine Destek Projesini detaylarıyla anlatırken

 

And the winner is...

Bunu söylediğim herkes hemen ‘memnuniyetle’ diyerek gidip direkt bize oy verdiler. Görünen manzaraya göre, genlerinde Akdenizlilik olanlar klasikleşmiş bir sabırsızlıkla hemen gidip oy kullanıyor, Uzakdoğulular ise ‘hele şu oy pusulası cebimde dursun, biraz daha düşüneyim öyle oy kullanayım’ diyordu. Bir başka deyişle kültürel farklılıklar GFN’in seçiminde önemli rol oynadı. O yüzden ikna ettiğim oy kullanmamış kitlenin büyük bir çoğunluğu Uzakdoğuluydu.

Sonuç olarak hafta içinde dengeyi sağladım. Yine de pek bir umudum yoktu. Anons saati geldi.

Anonsa kadar kendimi psikolojik olarak hazırladım ve hayal kırıklığına uğramamak için içimden sürekli ‘başka bir Gıda Bankası kazanacak, sakın kendini kazanacakmışsın gibi hazırlama, burada olmak ve 8 finalist arasına girmek de başarıdır’ diye tekrarlayıp durdum.

Sonra kazananı anons eden GFN’in başkanı Lisa Moon, “The winner is no other than Tider, Turkey” (Kazanan Türkiye’den Tider’den başkası değil) deyince olayı tam idrak edemedim. Yakınımda bulunan bir arkadaşıma ‘nasıl yani, biz mi?’ diye bir işaret yaptım. Sonra alkış koptu. Hâlâ duruma inanamayarak ayağa kalktım GFN başkanına doğru yürüdüm. Bu şaşkınlık ödülü elime alana kadar sürdü. Ödülü alınca bir anda kendime geldim ve normale döndüm. Birlikte resim çektiriyorduk, elim ayağım heyecandan titriyordu. Hakikaten inanamıyordum. Arjantinli arkadaşımın çektiği bu anları yansıtan aşağıdaki kısa video, anonsun yapıldığı andan kürsüye gidene kadarki ilk şaşkınlığımı sözlerden daha iyi anlatıyor:

 

 

Bu ödülün anlamı gerçekten çok büyük. Bunları maddeler halinde sizlerle paylaşmak isterim:

 

GFN’in tarihine geçtik

Global Foodbanking Network'ün (GFN) ilk İnovasyon Ödülünü kazandık. Böylelikle 1960’lı yıllardan beri faaliyet gösteren ve bundan böyle yıllarca bu ödülü verecek olan GFN’in tarihine ödülü alan ilk kuruluş olarak geçmiş olduk. Bununla ilgili Global Foodbanking Network’ün tüm Dünya’daki Gıda Bankalarıyla paylaşmış olduğu anons: http://us8.campaign-archive1.com/?u=6f22e23aad1b28a5fe0f633a1&id=ac4e5e3e55&e=abc9843c5c

 

İnovasyon ‘sürdürülebilirlik’ çözümündeydi

Bu ödülü Tider'in Destek İK programı kazandı. Sanılanın aksine, bunu destekleyenler tipik gıda bankacılığı modeliyle faaliyet gösterenler oldu aslında. Bu çok önemli bir tepki. Çünkü herkes “sadece vermekle olmuyor, gıda bankacılığının sürdürülebilir kılınması gerekiyor” görüşünde hemfikir. Sürdürülebilirlik katılımcılarla konuşurken altını çizdiğim en önemli konuydu. İK programı ve atık yönetimi gibi konularda aklı başında olan herkes sürdürülebilirliği kılmak istiyor. Çünkü balık tutmayı öğretmeyip sadece balık vererek sorunların azalmadığının, hatta kısmen büyüdüğünün herkes farkında.
 

Sosyal yardımlaşmada devrim

Dünyadaki bütün gıda bankalarının bizim Destek İK programını seçmiş olması devrim niteliğinde bir sonuç. Yani ileride sosyal yardımlaşma sisteminin değişeceğinin habercisi. Bu değişimi de bizler yani Türkiye’den bir Dernek, Tider öncülük ediyor.
 

Türkiye’den dünyaya örnek bir model

Bizim başlattığımız bir hareketin dünyadaki bütün gıda bankalarına yayılması işten bile değil. Bu konuda benden bilgi talep eden birçok kuruluş var. En çok Portekiz, Çin, Paraguay, Tayvan, Bulgaristan ve Avustralya ilgilendi. Diğerleri de benden birçok detay istediler. Bir başka deyişle Türkiye’den çıkmış bir STK’nın başlattığı bir program giderek uluslararası nitelik kazanıyor ve bu bir ilk.

En yetkin kitle ve 7 güçlü rakip

Katılımcıların profiline bakıldığında 30’un üzerinde gıda bankasından 70’in üzerinde temsilci, Dünya Bankası’nın önemli bir yetkilisi ve uluslararası firmaların yöneticileri olduğu görülüyordu. Finalist olan 8 değerli ve önemli proje vardı. Bu projelerin arasından sıyrılıp böyle bir kitleden en fazla oyu almak büyük bir başarıdır. Bu başarıyı da tüm emek verenlerle paylaşmanın zamanı geldi.

Bunun için geçen hafta çalışanlarımız, gönüllülerimiz, bağışçılarımız, ilçedeki ihtiyaç sahipleri ve tüm destekçimiz ile paydaşlarımız için bir organizasyon yaptık. Hep beraber bir resim çektirdik. Biz bir aileyiz.

 


 

Yerelden uluslararası etkinliğe

Tider bu ödülden sonra kendi kendine bir şeyler yapmaya çalışan yerel bir dernek olmaktan öte, uluslararası tanınırlığı ve etkisi olan bir kuruluş konumuna geldi. Her durumda onurla paylaşabileceğimiz güçlü bir nitelik bu.
 

Fikir liderliğinin ‘şampiyonu’

Orada bulunan bütün gıda bankalarının temsilcileri ödülü aldıktan sonra benimle resim çektirmek istediler. Bize ‘şampiyon kuruluş’ diyorlar aralarında. Yani Tider’e Dünya’daki diğer Gıda Bankalarının bakışı değişti. Fikir liderliği kategorisine çıktık.

Hatta bir ara Çinli delege yanıma gelip “sen İstanbul’un Avrupa yakasında mı Asya yakasında mı oturuyorsun?” diye sordu. Ne demek istediğini anladığım için “Avrupa yakasında oturuyorum ama bizim Destek Projesi Asya Yakasında” deyince “tamam o zaman biz Asyalılar toplu fotoğraf çektiriyoruz, sen de bize katılır mısın?” diye sordu. Ben de bize seçimi kazandıran Asyalı kardeşlerimize “tabii, memnuniyetle” diye karşılık verdim ve toplu resmin tam ortasında yerimi aldım.

Bu uluslararası kazanımlar artık omuzlarımıza daha büyük sorumluluklar yüklüyor. Değerli destekçilerimizin katkılarıyla daha nicelerini açacağımız Destek Market ve etkinliğini her geçen gün artırmakta olduğumuz Destek İK için çalışırken bundan böyle daha da şevkli ve kararlı olacağız.

Ödülü tüm Tider ailesi adına teslim aldıktan sonra gerek Houston’da gerekse Türkiye’ye dönüşte yaşadıklarımı ve bu harika gelişmenin çeşitli alanlardaki yansımalarını sizlerle önümüzdeki hafta paylaşacağım. Uzun yıllara yayılan çabalarıyla bu anlamlı ödüle layık görülmemizi sağlayan değerli ekip arkadaşlarıma ve emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyorum. Burada spesifik olarak isim de belirtmek isterim:

İnovasyon Ödülü için başvurumuzu bizzat hazırlayan eski genel sekreterimiz Yasemin Uyar’a, video ve sunumları bizzat hazırlayan, koordine eden İletişim Direktörümüz Dost Kip’e, videoyu yapan 49/51’in patronu Serkan Koç’a, İngilizce tercümeleri, videodaki seslendirmeyi yapan Ken Dakan’a, İspanyolca tercümeleri yapan İndira Barada’ya ve koordinasyonda yardımcı olan Kosta Rika Fahri Konsolosluğunda sağ kolum Ninoska Gutierrez Kırcı’ya da can-gönülden teşekkür ederim.

Son olarak etkinlik sırasında çekilmiş resimleri kafanızda canlandırmanız için sizlerle paylaşmak isterim. Öncelikle tüm katılımcıların yer aldığı toplu fotoğrafımız:

 

 

Etkinlikteki workshop da Gıda Bankacılığı faliyetlerine tüm katıımcıların hep birlikte katıldığı o kareler:

 

 

 

 

 

Bulgar delegasyonunun temsilcileri bize ilk oy verenlerdendi. Komşumuza selam olsun.

 

Galveston Gıda Bankası ziyaretinden bir kare.

 

Keyfim yerinde olduğu için, konferansdaki bütün seanslarda soru sordum. Bu sorulardan sonra bazı delegeler bana gelip "Çok akıllı sorular soruyorsun sayende bilgileniyoruz, teşekkür ederiz" dediler.

 

 

Grubun pozitif enerjisini gösteren 2 kare, herkesin neşesi yerinde:

 

 

 

Sosyal Medya konulu konferansdan sonra workshop yapıldı. Bu çalışmayı yapan da benim grubum. Bu yazıyı tutan hanımefendinin yanında ben varım aslında. Kampanyanın mottosunu da ben buldum "Truck to Crack Hunger".

 

Avusturya ve İsrail kendi çalışmalarıyla ilgili katılımcıları bilgilendirirken.

 

GFN’nin Başkanı Lisa Moon ve Tayvanlı delegenin resim çektiği an. Sizin de dikkatinizi çeken Türkçe’yi hemen gidip düzeltmelerini rica ettim. “Yem hayvanlar içindir, Yemek yazmanız gerekir” dedim.

 

Bir sonraki ödülün yansımalarını anlattığım makalemde görüşmek üzere.

Sağlıcakla kalın.

 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 1 )
  1. Elif Soyvural
    2017-03-26 21:32:11

    Özellikle şu dönemde Türkiye\'nin en çok ihtiyacı olan şeyin, başarılarımızı yurt dışına taşımak ve vizyonumuzu/ misynumuzu da bu yönde şekillendirmenin önemini bir kez daha vurgulayan bir başarı hikayesi: Tider.. İmkansız diye bir şey yoktur, sadece azimle istekle çalışmanın en iyi örneklerinden biridir Tider. Emeğinize, yüreğinize sağlık..

Yorumlarınız için