Runtalya: Bir koşunun anatomisi

Usta maratonculardan minik koşuculara, hayırseverlerden sivil toplum kuruluşlarına dek geniş bir sporcu kitlesini buluşturan Türkiye’nin ikinci büyük şehir koşusu Runtalya’ya katılarak, sporla tatili birleştirdiğim güzel bir hafta sonu geçirdim. İşte koşu öncesi ve sonrasıyla Antalya izlenimlerim…

Yoğun geçen bir haftanın ardındantatille sporu birleştirebilmek benimiçin gerçek bir keyif oluyor. Bu kez de Runtalya için Antalya’daydım. Şehre Cuma akşamından geldim. Önce otelde giriş işlemleri ardından yemek yenecek mekan arayışı… Sonuçta Kaleiçi’ndeki Mermerli Restoran’a gittik. Burada güzel mezeler ve levrekle ziyafet çektikten sonra dinlenmek üzere otele döndük.

 

 

Hayli yoğun ve uykusuz bir haftayı ardımda bıraktığımdan ertesi sabah geç saatlere dek bir güzel uyudum (Tabii benim geç saatim 09.00 oluyor smiley).


Kahvaltı yaptıktan sonra otel lobisinde çalışmaya koyuldum. Çayımı, kahvemi yudumlayarak notlarımı incelerken yanıma sevimli bir köpek geldi. “Sen ne güzel bir köpeksin” diye hayvanı sevmeye yeltenmemle koltuğa zıplaması ve kucağıma yatması bir oldu.Az sonra da sahipleri yanımıza geldi.

 

 

Köpeğin ‘Moka’ olduğunu öğrendiğimiz ismi,renginin kahverengi oluşundan kaynaklanıyormuş. Mocchachino kahvenin kısa söylenişi olan ‘Mocca’dan adını alan bu şirin köpeğin cinsi ‘Tarsus Çatalburun’muş. Spesifik burun şeklinden dolayı bu ismi alan köpeklerin Tarsus kökenli bir Türk cinsi olduğunu öğreniyoruz. Hatta literatürde ‘Turkish Pointer’ olarak da geçiyormuş.

Moka’yla oynadıktan, işlerimi yaptıktan ve kısabir koşu antrenmanından sonra Spa keyfi iyi geldi diyebilirim. Sıra, Terracity Alışveriş Merkezi’nden koşu paketlerimizi almaya ve ardından akşam yemeğini planlamaya gelmişti. Açıkçası kapalı olan yemek bölümünde veya hemen girişteki restoranlarda yemek yemek istemiyordum. Çünkü Terracityher ne kadar Antalya’nın en güzel alışveriş merkezi olsa daİstanbul’daki AVM’lerden hiçbir farkı yok. Hatta sineması dabulunmuyor. (Bu arada hemen hatırlatmak istiyorum, zamanında Antalya’daki KFC’yi Terracity AVM’de ben açmıştım. Bu Antalya’daki ilk KFC restoranıdır ve gurur duyduğum işlerden biri olmuştur. Bu gidişimde de hala en dolu 2 restorandan biriydi. Bu konuya daha sonra başka bir yazımda değineceğim.) Dönelim cumartesi akşamına. Canım değişik bir şeyler yemek istiyordu. AVM’deki restoranlarda yemek istemediğim için dışarıya çıktık. Caddenin karşısındaki restoranları incelerken ‘Karadeniz Ev Yemekleri’tabelasını görür görmez hemen “Tamamdır, burada yiyelim” dedim.

Karşıya geçtik ve salaş bir Karadeniz restoranında kendimize lahana çorbası, Karadeniz pidesi, hamsi tava (evet yanlış duymadınız, Antalya’da hamsi tava yedik smiley ve gayet lezzetliydi), Laz böreği ısmarlayıp tam bir ziyafet çektik. Üstelik bu leziz yemekler için sadece 35 TL ödedik.

Otele keyifli bir şekilde döndükten sonra lobide uzun senelerdir tanıdığım İbrahim Betil’le karşılaştım. Kendisiyle en son Ashoka’da görüşmüştüm. (Ashoka sosyal girişimciliği destekleyen bir sivil toplum kuruluşu. Bu konuda geçmişte yazmış olduğum yazıya http://serhansuzer.com/tr/ashoka-ve-guzel-yurekli-insanlar-toplulugu burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz.) Sohbet sırasında bana doğal olarak “Sen hangi amaç için koşuyorsun?” diye sordu. Ben de kendisine spor için koşacağımı söyledim ama bir yandan da Adım Adımve AKUT gibi oluşumlarıntemsilcilerinin toplulukhalinde koşacağından söz ettik. Bunu ileride bizimde uygulayabileceğimizi belirttim. Çünkü açlıkla ve kötü beslenmeyle mücadele etmek için kurulan ‘Gıda Bankacılığı Derneği’nin kurucu başkanıyım. Aynı zamanda bulduğum her fırsatta yardım çalışmalarına ben de bizzat katılıyorum. Ekip halinde koşarak derneğimizin amacını ve faaliyetlerini duyurmak güzel fikirdi.

Lobide biraz daha vakit geçirdikten sonra dinlenmeye çekildim. Koşu öncesi iyi bir uyku çektiğimi düşünebilirsiniz, ancak odamın kapısı saat 03:30’da şiddetli bir şekilde çalındı. Ben de yarı uykulu “Ne var” diye seslendim. Kapıdaki adam “Hamburgerlerinizi getirdim” dedi. Ben de sinirlenerek “Ne hamburgeri kardeşim, uyuyoruz burada” diye çıkıştım. ‘Kusura bakmayın’ diye cevap geldi ve ses kesildi. Antalya’nın adını zikretmeyeceğim önde gelen otellerinden birinde böyle bir tatsızlığın yaşanması hiç hoş değildi. Gecenin 03:30’unda ‘Hamburger’in ne anlama geldiğiniyorumlamayı ise sizlere bırakıyorum.Tabii bu olaydan sonra uyku hayal oldu. Sabaha doğru kısa bir süre daldığımı hatırlıyorum ve06:30’da çalan alarmla yataktan zıplayarak kalktım. Beni uyandıran zata söylenerek hazırlıklarımı yaptım, kahvaltıya indim. Koşunun yapılacağı alana gittiğimde kalabalık da yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı.Isınmanın yapıldığı çim alanda AKUT ekibiyle gelmiş olan Nasuh Mahruki’nin yanına gittim. Gezi Parkı olaylarında geçirdiği motosiklet kazasından dolayı koşamadığını söyledi. Geçmiş olsun ve iyi niyet dileklerinden sonra oradan ayrıldım. Sonrasında ısınmaya başlamadan önce resim çektirdim:

 

 

Isınma sırasında G-MallMAC’ten Mehmet Hoca’yı gördüm. Bana maraton koşacağını söyledi. Ben de kendisine sıfır antrenmanla 10 km koşuya katılacağımı belirttim. Tekrar antrenmanlara başlamak istediğimi de konuştuk. Vesonunda saat dokuzu gösterdiğinde maraton ve yarı maratoncular koşuya başladı. 09:15’te ise 10 km koşacak olan bizlere start verildi.

Yarış öncesinde kendimi fazla zorlamayacağım diye şartlamıştım. Gerçekten de rahat bir tempoda başladım. Bir ara yolun kenarında uzun yıllardır tanıdığım arkadaşım Eda’yı gördüm. Bir arkadaşıyla duruyordu. Onlara koşarken selam verdim ve yoluma devam ettim. O arada Eda’nın objektifine bu şekilde yakalanmışım:

 

 

Tempomu hızlandırmaya başladığım sırada (sanırım 4. kilometrede)kamyonet üzerinde çaldığı müziklerle koşuculara keyifli dakikalar yaşatan DJ’yi gördüm. Güzel müzikler için kendisiyle karşılıklı işaretleştik. Yoluma devam ederken sürekli birilerini geçtiğimi söyleyebilirim. 5. kilometreden sonra ise gruplar azaldı. Tabii beni de geçenler oluyordu. Hatta bir ara 60 yaşlarında bir kadın beni gerisinde bıraktı! Eski atlet olduğunu tahmin ettiğim bu kadını görünce gözlerime inanamadım. Haliyle ayıp olmasın diye ben de tempomu artırdım ve kendisini geçtim. Yarışın son 500 metresine geldiğimde 20’li yaşlarda olduklarını tahmin ettiğim 7 kişilik bir grubu geçtim. Benim yaptığım atağa ikisi cevap vererek beni son 50 metrede geçtiler ve böylelikle yarışı da bitirmiş oldum. Tam 50 dakikada bitirdiğim bu yarıştan sonra aşağıdaki pozu verdim:

 

 

Keyifli bir şekilde otele dönerken Kenya’dan gelen gösteri grubunu görünce onları kendi dillerinde selamladım; “Cambo”(merhaba) ve “Hakuna Matata” (her şey yolunda) diyerek onlarla birlikte fotoğraf çektirdim.

 

 

Otele varıp geri dönüş hazırlıklarını tamamladıktan sonraisminin ‘Pokka’ olduğunu öğrendiğim papağanla biraz vakit geçirdikve ardından havalimanına doğru yola koyulduk.

Runtalya’nın genel olarak güzel ve keyifli bir organizasyon olduğunu söyleyebilirim. Tek eleştireceğim nokta, 5 km dönüşünden sonra gelenlerle gidenlerin birbirine karışması. Bunu düzeltirlerse iyi olur. Runtalya’nın bundan sonra da devam etmesini dilerim. Çünkü düşük sezonda otellerini doldurmakta zorlanan otel işletmecilerine ilaç gibi gelen bu etkinlik katılanlara da keyifli anlar yaşatıyor.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için