“Aç-kapa, aç-kapa, Artema” kafasını tersten yaşayan Türkiye
30 Nisan itibariyle 3 haftalık kapanma kararı alınırken bu açma ve kapama kelimelerini çok duyunca ister istemez Artema reklamı geliyor aklıma. Tabii Şener Şen’in yarattığı gibi muzip ve sempatik bir durum söz konusu değil. Bu ‘aç-kapa’ kafası insanların ciddi anlamda özgürlüklerinin kısıtlandığı, ‘karantina turizmi’ gibi garip kavramların ortaya çıktığı, alkol yasağı gibi ne idüğü belirsiz sınırlamaların koyulduğu ve en kötüsü de tünelin ucundaki ışığı görmediğimiz bir ortam yaratıyor.
İlk olarak 80’li yıllarda çıkan Şener Şen’in kült Artema reklamını o yılları yaşamış herkes bilir. Klasik Şener Şen hınzırlığı ve üslubuyla “herkes takıyor dediler, bari ben de takayım dedim. Açıyorsun, kapıyorsun, açıyorsun, kapıyorsun…” deyip bunu defalarca yapabildiğini ve hiçbir bozulma olmadığını ima eden anlatımı, eski Türk filmlerinin romantizm melodisi ve sonundaki “aç-kapa, aç-kapa” repliği o yıllarda insanların hafızasına kazındı. Çocukken ilk gördüğüm bu reklam dizisini 80’li yılların sonunda ve 90’lı yıllarda defalarca her defasında gülümsemeyle izlediğimi hatırlıyorum. Bu reklamı izlemiş olanların hafızalarını tazelemek için, hiç izlemeyenlerin de ne demek isteğimi anlamaları için reklam dizisini sizlerle paylaşmak isterim:
https://www.youtube.com/watch?v=qXfTkp4uELM
Basit bir musluk reklamı olarak algılanıp yeni nesil için bir anlam ifade etmese de Türkçedeki açmak, kapamak ve takmak fiillerinin geniş bir spektrumda kullanılmaları sayesinde günümüzde birçok okazyona uyarlanabiliyor. Tıpkı Covid-19 salgını sayesinde ülkece yaşadığımız resmi açmalar ve kapamalarda olduğu gibi.
Geçen sene Mart ayında ilk vaka resmen duyurulduğundan beri Türkiye’de defalarca kısmi ve tam kapanmalar yaşandı. Kapamalardan sonra açılmalar, sonra tekrar kapamalar... Bu zinciri geçen seneden beri bir türlü kıramadık.
Bu zinciri kırabilmenin yollarını 13 Mart tarihinde kaleme aldığım blog yazımda dillendirmiştim. Bu yazıyı https://www.serhansuzer.com/tr/covid-19-salginindan-nasil-kurtuluruz linkinde okuyabilirsiniz.
Özetle yeterli aşı tedarik etmenin ve bu aşılamaların hızlı bir şekilde yapılmasının Covid-19 salgınını bertaraf etme yolundaki en önemli adım olduğunu, aşı konusunu düzene sokarsak salgını bitirebileceğimizi yazmıştım. Yazıda o gün için örnek verdiğim İngiltere, başarılı bir aşı politikasından sonra bugünlerde ülkeyi tamamen açmaya hazırlanıyor. Darısı bizim başımıza.
Bizim cephede neler oluyor?
Önce aşılamadan başlayalım. Bakan Koca: “23 milyona yakın doz aşı yapıldı. Altı milyon doz aşımız da hazırda var. Sinovac aşısından 100 milyon doz gelmesi gerekiyordu ancak Çin kendi vatandaşına öncelik verdi” dedi. Sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan cephesinden bunun tersi bir görüş geldi: “Aşı tedariğinde herhangi bir sıkıntı yaşayacağımızı kabul etmiyorum. Elimizde yeterli aşımız var.”
Tüm bu aşı tartışmaları devam ederken ülkede 17 Mayıs Pazartesi saat 05.00’e kadar sürecek ‘tam kapanma’ dönemi başladı. Bizler salgını bitirmek için aşılamanın önemini konuşurken Türkiye’de en çok konuşulan şey, alkollü içki satışına getirilen ve genelgede yer almayan yasak oldu. İktidar partisinin yetkilileri “aile içi şiddet ve sosyal mesafe ihlalini önlemek” amacıyla yasak getirildiğini söylüyor. İçki yasağı belgesi, polis tarafından tekel bayilere tebliğ edilmeye başladı. Tekel Bayileri Platformu Başkanı Özgür Aybaş, “Bu anayasal bir haktır” diyerek esnafa herhangi bir imza atmamaları yönünde çağrı yaptı, sonrasında da ‘içki yasağı kalkmıştır’ diye beyanı oldu: TBP başkanı: İçki satışı yasağı kalkmıştır - Diken
Hukukçular uygulamanın ‘kanunsuz emir’ olduğu görüşünde.
Yasağa ilişkin hiçbir hukuki genelgenin olmadığını hatırlatan TESK Başkanı Bendevi Palandöken, “Olmayan bir yasağı konuşuyoruz. Satmaya devam edeceğiz. Demokratik ülkelerde alkol yasağı mümkün olmaz” diyor: TESK Başkanı Palandöken: Genelgede içki satışı yasağı yok, satmaya devam edeceğiz | Independent Türkçe (indyturk.com)
Ankara Barosu, kararın hukuka aykırı olduğunu belirterek Danıştay’a başvuru yaptı: Ankara Barosu’ndan içki satış yasağına karşı Danıştay’da dava (birgun.net)
İçişleri Bakanı Soylu ise alkol satış yasağının kalktığı yönündeki iddialara “Doğru değil, tam kapanma boyunca devam edecek. Kısıtlamalar başladığında (14 nisan) 63 bin olan vaka sayısını bugün 31 binlere getirdik. Demek ki aldığımız kararlar doğru...” cevabını verdi: https://tr.sputniknews.com/turkiye/202104301044397603-icisleri-bakani-soyludan-alkol-yasagina-iliskin-aciklama/
Yollar ve izin belgesi
Bu kapanmada bir de izin belgeleri ve kimlerin muaf tutulduğuyla ilgili çelişkiler ortaya çıktı. İçişleri bakanlığı yeni bir sistem ortaya koydu.
Buna göre kısıtlamadan muaf tutulan işyerlerindeki personelin görev belgesini yanında bulundurması ve denetimlerde ibraz etmesi zorunlu olacak. Kaymakamlıklarda ve e-devlet’te ‘muafiyet belgesi’ yoğunluğu oluştu, e-devlet yoğunluk sebebiyle kilitlendi. İçişleri Bakanlığı, kısıtlamadan muaf tutulacakların listesini genişletti.
Aynı kaos ve sistem kilitlenmesi; izin için ortaya konan görev belgelerinde de ortaya çıktı. İnsanların kafası iyiden iyiye karıştı.
Salgın döneminde enerji sektörünün öneminin anlaşılması gerek
Bunu söylemişken enerji sektörünün bu anlamdaki bahtsızlığından da söz etmek istiyorum. Muaf tutulanların listesi İçişleri Bakanlığı tarafından deklare edildi: Tam kapanma: Sokağa çıkma yasağından kimler muaf, istisnalar neler? - BBC News Türkçe
Enerji veya daha spesifik belirtmek gerekirse elektrik olmazsa hiçbir sektör olmaz. Hastaneler çalışamaz, ilaç şirketleri ilaç üretemez, tarladakiler ürünlerini sulayamaz, kamu binaları işlevsiz kalır, fabrikalar üretime devam edemez, turizm sektörü de çöker vs.
Her şeyi bir kenara bırakın, sadece hastanelerin veya ilaç üreten fabrikaların elektriksiz kalmasının ne gibi sonuçlar doğuracağını bir düşünün.
Durumu daha net anlatabilmek için olayı bir de tersten ele alayım: Enerji santrallerini kuran ve işleten profesyonellerin Covid-19 yüzünden hayat mücadelesi verip çalışamaz duruma geldiklerini düşünün (vefat etmeleri demeye dilim varmıyor). O zaman enerji santrallerini kim kuracak veya işletecek? İşlevsiz hale gelen enerji santrallerinin elektrik üretemediği durumda tüm insanlığın bütün savunma mekanizmaları çökmüş olmaz mı?
İşte böyle elzem konumda olan bir sektörün profesyonellerinin aşılamada da, karantinadan muaf tutulanlar arasında da en öncelikli kişiler arasında olmaları gerekmez mi? Ayrıca kamu yararı gözetilerek ilgili kamu kuruluşları (kaymakamlık gibi) aracılığıyla enerji sektöründe çalışanların görev belgesiyle uğraştırılmadan, direkt T.C. kimlik numaralarına işlenerek muaf tutulmaları gerekiyor. Bilmem anlatabildim mi?
“Karantina turizmi”
Karantinanın başlamasıyla Büyükşehirlerden ‘kaçış’ son saatlere kadar devam etti, sahil kentlerinin girişinde yoğunluklar oluştu.
Ben dün (29 Nisan Perşembe günü) İstanbul’dan sabah 06.45’te çıkmama rağmen Kandıra’ya saat 09.50’de varabildim. Normalde rahatlıkla 2 saatte gideceğim yolu 3 saatin üzerine alabildim. İnanılmaz bir trafik vardı.
Balıkesir’in Marmara, Avşa, Ekinlik adalarının toplam nüfusu dört katına çıktı: Tam kapanma öncesi Marmara, Avşa ve Ekinlik adalarının nüfusu 4 kat arttı - Yurt haberleri (dha.com.tr) Bodrum’un nüfusu 500 bini aştı: Bodrum’un nüfusu yarım milyona çıktı - Son dakika haberleri (sozcu.com.tr)
Tabii bu kaosa turizimcilerin krizi fırsata çevirme mantığıyla yaptıkları reklamların da katkısı oldu.
Cumhurbaşkanlığının tam kapanma haberiyle beraber bazı turizm işletmelerinin kapanma öncesi “29 Nisan-17 Mayıs tarihlerinde tatil yapın” ilanları yayınlamaya başladıkları görüldü.
Tüm Otobüsçüler Federasyonu Başkanı Mustafa Yıldırım, İstanbul’dan 250 bin kişinin seyahat için otogara akın ettiğini açıkladı. Yıldırım’ın verdiği verilere göre bu rakam Türkiye genelinde 500 bini buluyor: ‘Karantina turizmi’ mi başladı?- (bloomberght.com)
Bodrum Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği Başkanı Serdar Karcılıoğlu ise karantinada tatil yapmak isteyenlerin 29 Nisan tarihinde otele girdiği takdirde hukuksal bir sorun olmadığını söyledi.
Serdar Karcılıoğlu sözlerine şöyle devam etti “Kapanma kararı o kadar beklenmedik bir şekilde geldi ki son bir yıldır zaten zor durumda olan turizm sektörü son bir kaç günde böyle bir alternatif arayışına girdi. 29 Nisan’da giriş yapan her ziyaretçi yasal olarak 17 Mayıs’a kadar o otelde konaklayabilir. Bunun hukuki bir sorunu yok. Turizm sektörü ne yazık ki son aylarda büyük beklentiler içine girmişti ama Avrupa ülkelerinden ardı ardına gelen haberlerle oldukça zor duruma düştü. Şimdi de ani bir kararla tam kapanmanın gelmesi otellerini hali hazırda açmış olan işletmeler için oldukça olumsuz oldu. Çareyi bu kısa zamanda yerli turistin ilgisini çekmekte arıyorlar.”
Bu arada turizm demişken; karantina kararının altında Türkiye’yi yazın turizme hazırlamanın da bu kararın alınmasına etkili olduğuna dair görüşler var.
Konuyu daha da açmak gerekirse, Merkez Bankası net rezervlerinin de ekside olmasıyla, döviz kazandırıcı ana faaliyetlerden biri olarak geriye turizm kalıyor. Yani alınan bu kararın sağlığın yanı sıra ekonomik bir tarafı olduğu söylenebilir.
Turizmde istenen verimin alınması sadece iç değil dış etkenlere de bağlı. Rusya’nın Montrö tartışmaları sonrası Türkiye’ye turist göndermeyeceğini açıklaması ve Avrupa’nın aşı pasaportlarıyla turizmi daha çok kıta içerisinde yapacak olması olumsuz etkiler olarak öne çıkıyor. Yani vaka sayılarının düşmesiyle turizm sezonunun geçen seneye göre daha iyi geçmesi sağlanabilir. Turizm, kararın alınmasındaki en büyük motivasyon olarak öne çıkmış gibi duruyor.
İhtiyaç sahiplerine yardım
Karantina kararlarıyla ilgili en fazla eleştirilen konu da ihtiyaç sahiplerinin sayısında ciddi bir artış olmuşken kapanmada herhangi bir yardım paketinin açıklanmamış olmasıydı. Alt gelir seviyesinde olan veya günlük işlerde çalışanların gelir kaybı yaşayıp, olumsuz etkileneceği açık. Bu konuda muhalefetin de sert eleştirileri oldu.
Bu sorunun çözülmesine katkıda bulunmak için kurucusu olduğum TİDER’de (Temel İhtiyaç Derneği) yaptığımız işlerle ilgili daha önce kaleme aldığım blog yazımı paylaşmak isterim: H. Serhan Süzer - Pandemide gıda bankalarının kritik rolü (serhansuzer.com). TİDER’de yardım çalışmaları devam ediyor.
TİDER gibi STK’ların yarattığı etkinin artırılması için desteklenmesi, kamuyla sivil toplum kuruluşların beraber hareket etmeleri sağlanmalıdır.
Sonuç
394 can kaybıyla günlük rekorun kırıldığı 30 Nisan tarihindeki Covid-19 tablosunu Covid19 (saglik.gov.tr) linkinde görebilirsiniz. Bu karantina sürecinin salgının hızını sınırlı seviyede olsa da keseceği aşikar. Ekonomi ile salgının arasına sıkışan iktidarın ikilemini de gayet iyi anlıyorum.
Ancak yapılması gerekenler son derece net. Problemi kesin ve net olarak çözmek için turizmse turizm, ekonomiyse ekonomi diye hiç düşünmeden salgını bitirmek için ne yapılması gerekiyorsa ona öncelik vermemiz gerekiyor. Gerekirse yaz aylarındaki turizm gelirlerini kaybedelim, önemli değil. Yaraları bir sonraki sene sararız. Ancak https://www.serhansuzer.com/tr/covid-19-salginindan-nasil-kurtuluruz linkinde belirttiğim önlemleri alıp sonuca gitmemiz gerekiyor. Bizden çok daha zor durumda olan İngiltere işi çözdü. Şimdilerde ülkeyi tamamen açmaya hazırlanıyorlar. Bu net örneği gördükten sonra bizim de hedefe kilitlenip şu salgını bitirmeye odaklanmamız gerekir. Gerisi teferruat kalıyor.
Türkiye’deki ‘aç-kapa, aç-kapa’ların artık bir işe yaradığını görmek istiyor millet. Artema’nın musluğu gibi bozulmama durumu da yok ülkenin. Milletin sinirleri alt üst oldu. Psikolojisi bozuldu. Sağlığından oldu. Ekonomik durumu diplerde. Bu durumda aç-kapa’nın yanında çok sıkı, hızlı ve tavizsiz bir şekilde uygulanacak aşı politikası da şart.