Çevre felaketlerinin riskini nasıl azaltabiliriz?

5 Haziran’da Dünya Çevre günü kutlamasını yaptık ama bir yandan da çevre felaketleri artarak devam ediyor. Bu yazımda doğal afet risklerini nasıl azaltabileceğimizi kaleme alacağım.

1972 yılında İsveç’in Stokholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'nda alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi (bkz: Dünya Çevre Günü - Vikipedi (wikipedia.org)). Bu yaşanabilir bir dünya için atılan adımlardan biri. Tüm dünya, binlerce ulusal ve uluslararası STK, doğa ve çevre odaklı çalışıyor. Gelişme de kaydediliyor. Ancak maalesef doğaya verilen tahribat o kadar büyük ki, bütün bu çabalar yeterli olmuyor.

İklim değişikliği, insanların doğaya verdiği tahribat, yaşanabilir bir dünya emelinden giderek uzaklaşmamızı sağlıyor. İşte son günlerde yaşadığımız çevre felaketlerine birkaç örnek:

1) Deniz Salyası

Son günlerde gündemi çok meşgul eden Marmara Denizi’nde oluşmuş Deniz Salyası (Müsilaj), uzmanlara göre deniz dibinin ölmüş durumda olduğunu gösteriyor. Prof. Dr. Mustafa Sarı’ya göre Marmara bizim onunla kurduğumuz yanlış ilişki sonucu olarak bu hale geldi. Deniz kendi kendine müsilaj ile kaplanmadı. Onu bu hale biz getirdik. Nasıl mı? Yanlış atık yönetim politikaları ile… Marmara Denizi’ni bir sihirbaz zannettik. Marmara’nın çevresinde yaşayan 25 milyon insanın atıkları ve Türkiye endüstrisinin yarısını teşkil eden sanayi atıkları doğrudan ya da dolaylı olarak hepsi Marmara Denizi’ne gidiyor. Bir de Marmara Bölgesi’ndeki yoğun tarımsal faaliyeti dikkate alırsak oralarda kullanılan gübreler, çeşitli kimyasallar da son durak olarak Marmara’ya gidiyor. Bu atıklar çok az arıtılarak veya hiç arıtılmadan denize gidiyor. Deniz ne yapsın? Nasıl bir tepki versin? Yıllardır kendi kendisine bu atıkları halletmeye çalıştı ama bu yük artık iklim değişiminin de etkisiyle taşınamaz hale geldi. Küresel iklim değişikliği dünyadaki bütün denizlerin su sıcaklıklarını yükseltti. Bu sıcaklık yükselmesi Akdeniz havzasına daha fazla yansımış oldu. En sıcak denizlerden biri de Marmara Denizi. 40 yıllık ortalama sıcaklık verilerine baktığımızda bugün 2,5 derece daha sıcak olduğunu görüyoruz. Sıcaklığın da ciddi bir katkısı var. (bkz: https://www.msn.com/tr-tr/haber/gundem/deniz-salyas%C4%B1ndan-kurtulman%C4%B1n-yolu-var-amerika-y%C4%B1-yeniden-ke%C5%9Ffetmeyece%C4%9Fiz/ar-AAKCLEk?ocid=entnewsntp)

2) Derelerin siyah akması

Buna en çarpıcı örnek Çorlu Deresi. Yıllardır Çorlu Deresi’nin siyah aktığına dair haberleri duyarız ama bu konuda nedense bir türlü önlem alınmaz. Denizlerin yanı sıra her türlü akarsu da (nehir, dere vb.), yanlış atık yönetimi politikalarının kurbanı. Bu konuyla ilgili çıkmış yüzlerce haberden birini paylaşayım: Siyah akan Çorlu Deresi, kötü koku yayıyor (aa.com.tr)

3) İngiltere’nin plastik çöplerinin Türkiye’ye yollanması

Çevre örgütü Greenpeace tarafından yayımlanan yeni bir rapora göre, geçen yıl İngiltere'deki plastik atıkların yaklaşık yüzde 40'ı Türkiye'ye ihraç edildi ve yasa dışı yollarla toplanıp yakıldı. Haberin detayını Greenpeace: İngiltere'deki plastik atıkların yaklaşık yüzde 40'ı Türkiye'ye ihraç edildi ve yasa dışı yollarla toplanıp yakıldı - BBC News Türkçe linkinde okuyabilirsiniz. Bu tam bir rezalet. Kendi ülkemizde çevreyi mahvettiğimiz yetmediği gibi bir de gelişmiş ülkelerin plastik çöplerini ülkeye sokuyoruz.

4) Sel Felaketleri

Başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere Türkiye’nin hemen her bölgesinde sel felaketleri artarak devam ediyor. Bunun sebebi de iklim değişikliği. Türkiye sel baskınları haritasını konu alan bir haberi paylaşmak isterim: Türkiye Sel Baskınları Haritası: Türkiye'de Sel Ve Taşkın Olan Bölgeler Nerelerdir? (milliyet.com.tr)

Riski azaltmanın yolları

Yukarıdaki liste uzayarak gider. Her zaman her yerde doğal afetlerle karşılaşabiliyoruz. Kötü olan haber de iklim değişikliğinden dolayı bu riskin sürekli artma eğiliminde olması. Bu kadar artan riski azaltmanın yollarına gelelim:

1) Türkiye Risk Haritası

Ülkenin her yerinde oluşan riskleri dinamik bir şekilde gösteren bir haritaya ihtiyacımız var. Bu haritayı her risk için yapmalı ama risklerde de ağır basanların öncelikli olarak gösteriliyor olması gerekiyor. Bir de risk haritası yaparken kamuyu doğru yönlendirebilmek için çözüm yollarının da bu haritada yer alması lazım. Benim de dönem sözcülüğünü yaptığım Afet Platformu’nun “Risk Azaltma” çalışma grubunda böyle bir projemiz var. Kafamızdakileri yapabilirsek ilgili tüm kurum ve kuruluşlara yön gösterecek bir risk haritası hazırlamış olacağız.

2) İklim değişikliğiyle mücadele

Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede bayrağı en ön saflarda taşıyan ülkeler arasında yerini alması gerekiyor. Bunun için enerji devrimini en önce ve hızlı gerçekleştiren ülkelerden biri olmamız lazım. Enerji devrimi derken şunu kastediyorum:

a) %100 yenilenebilir enerji
b) Fosil yakıtların hammadde olarak kullanılması
c) Enerji verimliliği
d) Elektriğin ana enerji kaynağı olarak her ihtiyacı karşılaması
e) Dağıtık sistemler

3) Yeni Orman alanlarının oluşturulması

Başımıza ne geliyorsa karbon salınımının sürekli artmasından geliyor. Karbonu emip azaltabilecek ağaçlarımız da var. Karbon emisyonlarını aşağıya çekebilmek için Türkiye’nin her yerine her biri milyonlarca ağaçtan oluşan ormanlar yapmamız gerekiyor. Bunu memleket politikası haline getirmemiz şart. Ayrıca ormanlarımız toprak kayması gibi farklı doğal afetleri de önleyecek ve daha yaşanabilir iklim ortamı yaratacaktır.

4) Rant için doğayı tahrip edenlere en ağır cezaların verilmesi

Her yıl turistik bölgelerde orman yangınlarına sık sık tanık oluyoruz. Ormanı yakıp orman niteliğini kaybettirip otel, konut projesi ve tarım alanı olarak kullanılmasını sağlayan rantçılara  olabilecek en ağır cezayı (örneğin 10 yıldan başlayarak) vermek gerekiyor. Bununla ilgili daha önce kaleme aldığım yazıyı tekrar paylaşmak isterim: H. Serhan Süzer - Komşudaki felaketin ardında yatan açgözlülük (serhansuzer.com). Sonuçta komşumuz Yunanistan’la bizim zihin yapımız benziyor. Aynı açgözlülük, doğayı tahrip etme ve geleceğini tehlikeye atma umursamazlığı bizde de var.

Aynı şekilde atık yönetimini doğru düzgün yapmayan kurum ve kuruluşların da ağır vergilerle cezalandırılması ve hatta laf dinlemeyen yöneticilerine hapis cezası verilmesi gerekiyor.

5) Doğaya saygı teşvik mekanizması

Doğayı tahrip edenlerin cezalandırıldığı gibi doğaya saygılı davranan kişi, kurum ve kuruluşların da her anlamda ödüllendiriliyor olması gerekiyor. Buna vergi teşviki sağlanması, finansal kaynak sağlanması ve medyada güzel hikâyelere daha fazla yer verilmesini örnek verebilirim.

6) Güvenlik güçlerinde doğayı koruma timleri oluşturulması

Türk ordusu sınırlarımızı koruyor, ülkede barış ve refahın teminatı olarak çalışmalarına devam ediyor. Dedesi Kore Gazisi olan biri olarak şunu söyleyebilirim. Artık farklı bir dünyada yaşıyoruz. Ülkemizin geleceğini teminat altına almak sadece sınırlarımızı korumak veya teröristleri etkisiz hale getirmekle olmuyor. İklim değişikliği de geleceğimizi ciddi anlamda tehdit ediyor. O yüzden suyumuzu, ormanlarımızı ve tüm doğal alanlarımızı koruma altına almamız gerek. Türk ordusu ve polis teşkilatı içinde ve hatta bekçilerle doğayı koruma timleri oluşturmak gerekiyor. Doğayı tahrip edenlerin tavizsiz bir şekilde tutuklanması ve en ağır cezalara çarptırılması elzem.

7) Teknoloji gelişiminin hızlandırılması

Sürdürülebilirlik alanındaki teknolojilerin gelişiminin hızlanması için bütçelerin artırılması ve sonuç elde eden kurum ve kuruluşların ödüllendirilmesi gerekiyor. Ayrıca sürdürülebilirlik alanının dışında yapay zeka, IoT, biyolojik teknolojiler gibi alanlarda da gelişimin hızlanması gerekiyor. Dijitalleşme de bu uğurda hızla ilerleme kaydedilmesi gereken bir alan.

Bugün yine aklıma gelenleri sıralamış oldum. Risk hiçbir zaman tam olarak bertaraf edilemez ama en azından ciddi bir oranda azaltılabilir. Yukarıdaki eylemleri hiç vakit kaybetmeden gerçekleştirmek için kolları sıvamak gerekiyor. Bunu yapacak vizyonunuz ve yüreğiniz var mı?

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için