Eskişehir ve Ayvalık koşularından notlar
Geçtiğimiz haftalarda ilki Eskişehir’de, ikincisi de Ayvalık’ta olmak üzere iki koşu yarışına katıldım. Bir önceki sene de katıldığım bu yarışlardaki yeni deneyimlerimi paylaşacağım.
Öncelikle bu sene 25 Ağustos Pazar günü koştuğum Eskişehir Yarı Maratonu’yla ilgili teknik bilgilere https://www.eskisehiryarimaratonu.com linkinden ulaşabilirsiniz.
Eskişehir benim sevdiğim illerdendir, burada her zaman güzel anılarım olmuştur. Bu kente ilk defa Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde sürdürülebilirlikle ilgili yaptığım konuşma vesilesiyle gitmiştim. Harika bir misafirperverlikle ağırlanıp 500 küsur akıllı öğrenciye sürdürülebilirlikle ilgili deneyimlerimi aktarmıştım.
Daha sonra Eskişehir’i gezmek üzere bir hafta sonu Eskişehir’e gitmiştim. Başta Odunpazarı Modern Müze ve Eti Arkeoloji Müzesi olmak üzere Eskişehir’i gezmiştik. Üçüncü deneyimim de geçen sene katıldığım Eskişehir Yarı Maratonu Koşusu’ydu. Bu koşuyla ilgili de deneyimlerimi https://www.serhansuzer.com/tr/eskisehirde-keyifli-bir-kosu-deneyimi linkindeki yazıda aktarmıştım.
Eskişehir’e gitmekten keyif aldığım için bu sene yine Eskişehir Yarı Maratonu’na katılmaya karar verdim. 4. kez gittiğim Eskişehir’de bu sefer Porsuk Çayı’nın kenarında konumlanmış şehir merkezinde bir otelde kaldım.
İki tavsiye: Omm Inn ve Ayten Usta
Koşucular genelde lüks otellerde kalmazlar. Temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri 3-4 yıldızlı oteller koşuculara yeter. Mümkünse otelde fitness salonu olması tercih sebebidir. Ancak Eskişehir’e tatil için gidip müzeleri ve şehri gezdiğim ikinci seferde gerçekten güzel bir otelde konaklamıştık. Odunpazarı Modern Müze’nin kurucuları hemen yanına butik güzel bir otel de inşa etmişler. Eğer Eskişehir’e yolunuz düşerse Omm Inn Oteli’ni tavsiye ederim: https://omminn.com/tr/anasayfa
Koşu organizasyonuna dönersek, Eskişehir’e 24 Ağustos Cumartesi akşamüzeri vardım. Tabii ilk iş organizasyonun olduğu yerden koşu kitimi almak oldu. Geçen sefer sıcakta sırada beklemiştik, bu sefer bir sıkıntı olmadan hızlıca kitimi alabildim. Otele dönüp yerleştikten sonra ilk işim akşam yemeği için Odunpazarı’ndaki Ayten Usta’ya gitmek oldu. Ayten Usta Eskişehir’in bana göre en iyi restoranlarından. Hem ürünleri lezzetli, göze ve damağa hitap ediyorlar, hem de Türk mutfağından farklı varyasyonlar sunabiliyorlar.
Yarış öncesi
Yemekten sonra kısa bir alışveriş turundan sonra otele döndüm. Otelin etrafını görmek istediğim için bulunduğu bölgede, Porsuk Çayı’nın etrafında biraz dolaşıp odama döndüm. Odada bazı e-postalarımı hallettikten sonra esneme hareketleri yapıp erkenden yattım.
Ertesi gün de erkenden kalkıp hazırlanarak, kahvaltı faslından sonra koşu alanının yolunu tuttum. 25 Ağustos sabahı geçen seneki gibi yarı maraton yani 21 km koşanların startı sabahın 8’inde verildi. Benim gibi 10 km koşanların startı ise 8.15’te verildi.
Sakatlıklarıma uygun koşu planı
Bu yarışta da geçen sene olduğu gibi priformis ve hamstring (diz ardı kirişi) sakatlıklarım vardı. O yüzden Mehmet Hoca’yla da konuştuğumuz gibi yarışa kontrollü başlayacak ve kendimi zorlamadan hep aynı tempoda koşacaktım.
Nitekim plana son 1 km’ye kadar sadık kaldım. Toplamda 10,1 km olan parkuru 43 dakikada bitirdim. Bacağımın arkası ilk kilometreden itibaren kastı ve tempo artırmamı engelledi ama koşuyu genel anlamıyla rahat koştum. 43 dakika en iyi derecem değil ama bu sakatlıkla iyi bir iş çıkarmıştım. Bir de aynı parkuru geçen sene 44:26’yla koştuğumu göz önünde bulundurursak bu yıl geçen yıldan neredeyse 1,5 dakika daha hızlı koşmuş oldum. Koşu genel olarak düz parkura sahip ama yine de arada iki büyük yokuş var.
Yarış sonundaki sürpriz tempo
Son 1 km kala fit durumda olmayan bir adam beni geçti. Adam koşarken ciddi kasıyor, inanılmaz bir şekilde nefes nefese koşuyordu. Neredeyse bayılacak gibiydi ama yine de gücünü sonuna dek tüketip yarışı bitirmeye çalışıyordu. Ben de ‘kim bu acaba, neden bu kadar kastırıyor’ diye merak ettim, biraz tempomu artırdım, yanına gittiğim anda adam temposunu daha da artırdı. Artık daha derin nefes alıp veriyordu ama ben yanına gelince hızını iyice yükseltti. Ben de bu duruma ne yalan söyleyeyim biraz gıcık oldum. Ben onunla yarışmıyordum çünkü sakattım zaten, koşu koçumla anlaştığım üzere olduğum tempodan daha hızlı koşmamam gerekiyordu. Kendi kendime ‘Serhan, kendine hâkim ol, gaza gelme’ dedim. Ancak içimden bir başka ses de bana ‘sakat da olsan şu adama yarışın sonlarında nasıl tempo yapılacağını göster’ diyordu. Maalesef gaza gelip bu sesi dinledim. Son 1 km’nin 700 metresinde adamın arkasında hızımı artırarak sabitledim, son 300 metreye geldiğimizde depara kalktım (adam yaklaşık 50 metre önümdeydi) ve son 100 metrede geçtim. Adam benim yaklaştığımı duyunca o da depara deparla karşılık verdi ama nafile son kalan patlama gücümle rahat geçtim, biraz da arayı açtım. Biz yarışırken finişin yakınında konumlanmış seyirciler coştu, bağıranlar, çağıranlar, alkışlayanlar, alkış tutanlar vardı. Yarışı bitirdikten sonra “koşucular yarışın sonlarında tempolarını artırıyorlar, bravo Serhan” diye ismimi anons ettiler. Çok komik bir andı. Finişten sonra adamın yüzüne baktım, adam bayılacak gibiydi, yere çökmüş sinirli sinirli etrafa bakıyordu.
Ağrıların nüksedişi
Bu arada gaza gelerek yarışın son 1 km’sinde tempomu artırmam doğru olmadı. Yarışı bitirdikten 3 dakika sonra hamstring’ime yine ağrı saplandı. Özellikle sağ bacağım ağrıyordu ama sol bacakta da ağrı vardı.
Bu ağrıyı hisseder hissetmez koşunun başladığı parkta esnememi yaptım. Sonra hiç vakit kaybetmeden otele döndüm. Otelin fitness salonunda da bir tur daha esneme yaptım. Ağrılarım biraz azalmış ve rahatlamıştım.
Hızlı bir şekilde hazırlanıp otelden de vakit kaybetmeden ayrıldım. Eskişehir’den İstanbul’a dönerken tüm etkinlikten keyif aldığımı düşünüyordum ancak yine de kendi kendime ‘umarım bu gaza gelmen yüzünden çok vakit kaybetmez, rehabilitasyon sürecini çabuk atlatırsın’ diyordum.
Sonuçta bu sakatlığımın iyileşmesi çok zaman almadı, 2 hafta sonra tekrar koşmaya başlayabildim.
Az antrenmanla Ayvalık koşusu
Sakatlığımı yeni atlattığım ve sadece bir kez ‘easy pace’te koşu antrenmanı yapabildiğim bu sürecin ardından 13 Eylül Cuma günü Ayvalık’ın yolunu tuttum. Aynı Eskişehir gibi Ayvalık’ta da geçen sene koşmuştum. Bu deneyimimi “Koşu, balık, Ayvalık” başlıklı blog yazımda kaleme almıştım: https://www.serhansuzer.com/tr/kosu-balik-ayvalik
Geçen sene Ayvalık’taki deneyimimden gerçekten keyif aldığım için bu sene de katılmaya karar vermiştim. 13 Eylül günü Ayvalık’a vardığımda ilk işim otele girmeden önce koşu kitimi almak oldu. Koşu kitimi aldığım meydanda organizasyon şirketi Sedoxy’nin sahibini gördüm ve kendisiyle aramızda şöyle bir diyalog geçti:
– Geçen sene Ayvalık ve Avşa Adası gibi gerçekten keyifli destinasyonlardaki koşuları cumartesi organize etmenizi tavsiye etmiştim. Bu sene koşuyu gerçekten cumartesi organize edebilmişsiniz. Tebrik ederim.
– Evet, sizin gibi koşuyu cumartesi organize etmemiz için birçok mesaj gelince bunu gerçekleştirmeye karar verdik. Sonuçta insanlar cumartesi akşamında rahatlıkla yiyip içmek istiyorlar. Ama belediyeyi ikna etmek kolay olmadı çünkü cumartesi sabahı pazar sabahına göre çok daha kalabalık oluyor ve trafiği kapatmak bir o kadar zor olabiliyor.
– Bizim koşacağımız güzergâh merkezin daha ilerisinde olduğu için bence cumartesi sabahı da sorun olmaması gerekiyor.
– Evet, zaten biraz koşu güzergâhından kurtarıyoruz. Umarım cumartesi koşularını her sene sabitlemeyi başarırız.
– Umarım başarırsınız. Size organizasyonda kolaylıklar dilerim. Tekrar görüşürüz.
– Teşekkürler, yarın görüşmek üzere.
Ayvalık’ta da bu sefer şehir merkezinde bir pansiyonda kaldım. Bunu da deneyimlemiş oldum. Şehir merkezinde yolların çok dar olması ve park probleminden dolayı bu pek kolay olmadı ama yine de tecrübelerime istinaden süreci kazasız belasız ve hiç otopark ücreti ödemeden yönetmeyi başardım.
Meydandaki İstiklâl Marşı anonsu ve yaşananlar
Bu arada 13 Eylül akşamüzeri şehir merkezinde enteresan bir olaya tanık oldum. https://www.serhansuzer.com/tr/hepimiz-mustafa-kemalin-askerleriyiz linkinde kaleme aldığım “Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz” başlıklı blog yazımda bu olaya yer vermiştim. Hatırlatmak için o bölümü burada tekrar paylaşıyorum:
Ayvalık Merkez’deki meydanda oturup kahve içerken bir anda Ayvalık Belediyesi şu minvalde bir duyuru yaptı:
“Sayın Ayvalıklılar, bugünün özelliğinden (ne özelliği olduğunu anlamadım) birazdan İstiklâl Marşı’nı beraber okuyacağız. Herkesi marşımızı okumaya davet ediyoruz.”
Sonra bir anda İstiklâl Marşı çalmaya başladı. Tabii o sırada kahvemi yudumlarken bir anda fincanı bırakıp hemen hazır ol pozisyona geçtim ve ben de İstiklâl Marşı’nı söylemeye koyuldum.
Önümde, sağımda solumda, etrafımdaki herkes, yandaki kahvehaneler, etraftaki esnaf ve yolda yürüyen veya meydanda bulunan herkes hazır ol vaziyette tek bir ağızdan İstiklâl Marşı’nı söylüyorlardı.
Bir tek meydanda molla kılıklı üç sakallı kişi (göçmen olduklarını tahmin ediyorum), İstiklâl Marşı söylenirken resim çektiriyorlardı. Önümdeki adam dayanamadı marşı söylemeyi bırakıp “Dümbüklere bak, İstiklâl Marşı sırasında resim çektiriyorlar” diye bağırdı, etraftaki herkes adamlara çok ters bakmaya başlayınca adamlar bir sıkıntı olduğunu fark ettiler ve onlar da ayağa kalkıp saygısızlık yapmayı bıraktılar.
Son dönemde Cumhuriyet’in değerlerine aykırı o kadar çok olaya tanık olduk ki, Ayvalık’ta bu rastladığım olay resmen içime su serpti. İçimden “İşte sana Mustafa Kemal’in askerleri. Bu meydanda hazır ol vaziyette İstiklâl Marşı’nı okuyan herkes Mustafa Kemal’in askeridir” diye geçirdim.
Köpek ve kedilerle hoşbeş
Bu olaydan sonra laptopumu tekrar açıp kalan işlerimi tamamladım. Sonrasında da ertesi gün enerji vermesi açısından daha önce tespit ettiğim makarnacıya gidip İtalyan usulü makarna yedim. Makarna faslından sonra bir kafeye gidip hem ertesi sabah için koşudan önce tüketmek üzere soğuk sandviç hazırlattım hem de bir tatlı yedim.
Ardından otele dönüp son hazırlıklarımı tamamladıktan sonra erken bir saatte yattım. Ertesi sabah yine erken bir saatte kalkıp kahvaltı yaptım. Kaldığım otelin sahibinin çok tatlı bir köpeği vardı, bir gün önce onu bol bol sevmiştim. Bu sefer sabahın 6’sında dışarıda kahvaltı yaparken 6-7 yavru kedi yanıma geldi. Hepsi bacağıma çıkıp miyavlamaya başlayınca dayanamadım ve yediğim soğuk sandviçin içindeki peyniri komple onlara paylaştırdım, ardından anneleri de yanıma geldi. Ona da son parçayı verdim. Kahvaltımı bitirdikten sonra son hazırlıklarımı tamamlayıp yola çıktım.
Koşullara göre iyi bir derece
Koşu alanına yakın bir yere park edip ısınmaya başladım. Yarı maraton koşanlar sabah 9’da start aldılar. Benim gibi 10 km koşanlar da 9.15’te koşuya başladılar. Bizden sonra 9.30’da da 5 km koşucuları start aldı. Bu yarışın diğer yarışlardan farkı 5k gibi nispeten kısa bir mesafenin de yer almış olması. Bence 5k koşusu iyi fikir, koşucular için iyi bir alternatif oluşturuyor.
Hem sakatlıktan yeni çıktığım için, hem Ayvalık koşu parkurunun Eskişehir’e göre daha yokuşlu olmasından, hem de havanın bir yaz gününden farksız şekilde gerçekten sıcak olmasından dolayı daha yavaş bir tempoda koştum. 10 km’yi hep aynı tempoda dengeli koşup 44:41’lik dereceyle bitirdim. Yine 45 dakikanın altında hiç zorlanmadan koştuğum için dereceden memnun kaldım. Bu dereceyle bile erkeklerde 19., kendi yaş grubumda da 8. olmuşum.
Resim
Hız, güç ve esneklik
Ayvalık’tan İstanbul’a dönerken, sakatlıklardan nasıl tamamen arınıp sağlıklı bir şekilde antrenman yapabileceğimi düşünüyordum. Aslında bu sorunun cevabını da biliyorum. Tekrar tam olarak sağlığıma kavuşup performansımı sürekli artırabilmek için kaslarımı sürekli esnetmem ve güçlendirmem gerekiyor.
Her antrenmandan önce ve sonra en az yarım saat esneme hareketleri yapmam gerekiyor (koşu öncesi dinamik, koşu sonrası statik esneme). Bunun dışında vakit bulabilirsem sabah kalktığımda ve akşam yatmadan önce esnemeler yapmam gerekiyor. Hafta en az 3 gün de ağırlık çalışıp ilgili kaslarımı güçlendirirsem uzun süredir yaşadığım sakatlıkları tamamen iyileştirebileceğimi düşünüyorum.
Zaten iyi bir sporcunun 3 özelliği olması gerektiğinin farkındayım: Hız, güç ve esneklik.
Özellikle esneklik konusunda çok çalışmam gerekiyor.