Futbolun iki efsanesinden “belgesel nasıl olur, nasıl olmaz?” yapımları
Fatih Terim’in hayat hikayesini anlatan 4 bölümlük belgeseli çıktığında bir Galatasaraylı olarak merakımdan ben de izledim. Ardından da Luis Figo’nun Barcelona’dan Real Madrid’e transferini anlatan belgeselini izledim. Futbolu yakından takip eden biri olarak kendi jenerasyonumda tanık olduğum olayların detaylarını izlemekten keyif aldım. Tabii iki yapım arasında ciddi farklar vardı ve maalesef yerli yapım sınıfta kaldı.
Fatih Terim’in Türk Futbolu’nun tartışımasız en başarılı teknik direktörü olduğu bir gerçek. Bunu ben söylemiyorum, istatistikler ve kazandığı kupalar söylüyor. Kariyeri boyunca toplamda 21 kupa kazanmış bir teknik direktörden bahsediyoruz. Bu kupaları tekrar hatırlayalım:
UEFA Kupası: 2000 (1)
Süper Lig: 1997, 1998, 1999, 2000, 2012, 2013, 2018, 2019 (8)
Türkiye Kupası: 1999, 2000, 2019 (3)
Süper Kupa: 1996, 1997, 2012, 2013, 2019 (5)
TSYD Kupası: 1997, 1998, 1999 (3)
Akdeniz Oyunları: 1993 (1)
UEFA ve Akdeniz Oyunları haricinde bu kupaların hepsi Türkiye’den. Sabırlı olsa Galatasaray’la Avrupa Süper Kupasını ve Fiorentina’yla İtalya Kupasını da kazanabilirdi. Aynı zamanda 2008 yılında yarı finalde Almanya’ya elendiğimiz turnuvada da maçları son dakikalarda kazanan (son Almanya yarı final maçı hariç) gerçek bir efsane haline dönüşmüş ve tüm otoritelerin beğenisini kazanmıştık. Bu kadar başarılı bir teknik direktörün herkes tarafından sevilip sayılmasını beklersiniz, değil mi? Durum tam tersi. Galatasaraylılar haricinde pek seveni yok. Galatasaraylılar içinde de Fatih Terim’le ilgili görüş ayrılıkları var. Tapar derecede sevenler, başarılarını takdir edip kişiliğini beğenmeyenler, hiç hoşlanmayıp Galatasaray’a yakışmadığını söyleyenler var. Belgeseli de çıktığında bu kırılma çok net gözlemlendi.
Galatasaraylı olmayanlar kötü hislerle meraktan belgeselini izlediler. Galatasaraylı olanlar da büyük bir hayranlıkla veya temkinli bir şekilde belgeseli izlediler. Arada tek tük, Fatih Terim’in belgeseli çıktı diye Netflix üyeliğini iptal edenler bile çıktı (bunu yapan bazı Fenerbahçelileri biliyorum). Sonuç olarak herkes meraktan Terim Belgeseli’ni izledi ve izlenme rekoru kırdı. Bunun böyle olacağı fragmanından belliydi. Netflix, “Terim” adlı belgeselin 15 Eylül'de yayınlanacağını açıkladı ve 1 dakika 45 saniyelik bir fragman paylaştı. Yayına girmesinin ardından 1 saat içerisinde yaklaşık 5 milyon kişi fragmanı izledi (bknz: https://www.bursahakimiyet.com.tr/spor/fatih-terim-netflix-e-damga-vurdu-1-saatte-rekor-kirdi-830372). İşte o fragman:
Belgesel yayınlanmasının ardından 30 dakika içinde 14 milyon izlenmeyle seyirci rekoru kırdı (https://www.internethaber.com/fatih-terim-belgeseli-netflixte-rekor-kirdi-imdb-puani-izleyenleri-soke-etti-2271155h.htm).
Tüm bu çıkan sonuçlar hiçbirimizi şaşırtmadı. Peki şaşırtan bir şey oldu mu diye sorarsanız, cevabım net bir şekilde “maalesef evet” olur. İçeriği beni şaşırttı. Bence böyle bir biyografik belgeselin nasıl olmaması gerektiğini gösterdi bize. Galatasaray’ın önemli bir değeri olan Fatih Terim belgeseli daha farklı yapılabilirdi.
Diğer taraftan bu belgeseli izledikten hemen sonra Galatasaraylı bir arkadaşımın tavsiyesiyle (teşekkürler Bedi) bu sefer futbolculuğunda bir efsane olan Portekizli eski futbolcu Luis Figo’nun Barcelona’dan Real Madrid’e transferini anlatan belgeselini izledim. Bu belgesel de bende tam tersi bir intiba yarattı. Çok zor ve sıkıntılı bir süreci inanılmaz akıcı ve konuyu her açıdan kavrayarak bizlere aktarmışlar. Bu belgeselin fragmanını da aşağıda paylaşıyorum:
Kendi içimden “işte belgesel dediğin böyle olur” dediğimi hatırlıyorum. Konuyu daha net anlatabilmek için İki biyografik belgeseli sizin için kıyaslayayım:
- Çok taraflı anlatım vs. Tek taraflı anlatım:
Figo’nun belgeselinden zor bir konuyu tüm taraflara sorarak ve cevaplarını da arka arkaya sıralayarak anlatmışlar. Bu da aynı hikâyenin farklı kişiler tarafından anlatımını sağlıyor ve konuyu çok boyutlu anlamamızı sağlıyor. Tabii bazı soruların çok farklı cevapları olduğunda da bu soruyu cevaplayanlardan bazılarının yalan söylediğini çok net görebiliyorsunuz. Tabii kimin yalan kimin gerçek konuştuğunu bilemiyorsunuz. Ancak konunun ilgili tüm tarafları tarafından yorumlanmasıyla ortaya çok adil ve şeffaf bir biyografik belgesel çıktığını söyleyebiliriz.
Fatih Terim’in belgeselinde ise Terim almış eline sazı anlatıyor da anlatıyor. Konunun hiçbir tarafı yok. Sadece kendisini her şeyin üstüne koyan ailesi (doğal olarak), dostları, eski futbolcuları, çalışma arkadaşları vb. konuşuyorlar. Hepsi Fatih Terim’in lehine konuşuyor. Tabii genelde belgesel boyunca başarıları konuşulduğu için hep onunla ilgili pozitif yorumlar var. Bu da sizde adil ve şeffaf olmayan bir biyografik belgesel ortaya çıkarmış. Kendi kendime keşke aynı soruları konunun diğer taraflarına da sorsalardı diye hayıflandığımı hatırlıyorum.
- Tüm görüntülerin kullanılmış olması vs. bazı görüntülerin saklanması:
Figo’nun belgeselinde tüm görüntüler çok net bir şekilde verilmiş. Hatta Barcelona taraftarının Figo’ya, kendilerine karşı oynadığı ilk maçta ana avrat küfredip ellerine ne geliyorsa sahaya atmış olmalarını görmüş olmak beni şaşırttı diyebilirim. Bu görüntüler Türkiye’de normal karşılanabilecekken meğer İspanya’da da olabiliyormuş. Normalde İspanyollar ve Katalanlar sakin insanlardır ve kendilerini bu kadar kaybettiklerini ilk defa bu belgeselde görüyorum. Aynı şekilde Figo’nun muhteşem oyun zekasını da gösteren asistlerini ve golleri açıkça göstermeleri belgeseli renklendiriyor ve aynı zamanda onun zamanında efsane haline geldiğini anlamamızı sağlıyor.
Terim’in belgeselinde ise bazı görüntüler açık bir şekilde sansürlenmişti. Beni en çok rahatsız eden de Hakan Şükür ve Arif Erdem’in gollerini göstermemek için (neden böyle yaptıklarını maalesef hepimiz biliyoruz) Galatasaray’ın UEFA’yı kazanma hikayesinde doğru düzgün hiçbir golü göstermemiş olmalarıdır. Arada tek tük bazı golleri göstermişler ama çok açık bir şekilde golleri göstermiyorlar bu da duyguları coşturacak görüntülerin kesilmesi anlamına geliyor. Bir başka deyişle bu görüntülerin kesilmiş olması belgesel boyunca bize “bir şeyler eksik” hissiyatını veriyor. Böyle yaparak heyecan düzeyini çok azaltmışlar ve belgeseli tek düzeliğe hapsetmişler. “Türk futbol tarihinin en büyük başarısının gollerini nasıl göstermezler?” diye insan kendi kendine hayıflanıyor.
- Belgesellerin amaç farkı:
Figo tahminimce ismini temize çıkarmak ve Dünya futbolunda bu çok konuşulan olaylarda kendi perspektifini anlatabilmek için bu belgeselin yapımında yer almış. Tabii burada farklı perspektiflerin de yansıtılması belgeselin inandırıcılığını ve samimiyetini ortaya çıkarmış. Bunun sonucunda da güvenilir ve izlenilesi bir yapımı bizlere sunmuş oldular.
Diğer tarafta Terim’in belgeselinin bana verdiği intiba gelecekte yapacaklarının hazırlığı ve ön çalışması için bu belgeseli yapmış olduğudur. O yüzden tek taraflı sadece Terim tarafının anlatıldığı ve kafalardaki soru işaretlerini gidermeyen ve sonunda “bu başarılara imza attım, bundan sonra da yapacaklarım için beni izleyin” intibası veren bir yapım ortaya çıkmış.
- Hikayenin tam olarak anlatılması vs. eksik anlatılması:
Figo’nun belgeselinde hikaye tüm açılardan ve tüm tarafların perspektifinden anlatılmış. Bunu kritik soruların tüm taraflara sorulması ve cevaplarının alınmasından anlayabiliyorsunuz. Yani hikaye eksiksiz bir şekilde aktarılmış.
Terim’in hayat hikayesini de anlatırken eksik kalan bir çok konu var. Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz ki, olumsuz algılanabilecek her şey belgeselden törpülenmiş. Evrensel değerlere inanan Galatasaray taraftarı olarak şu konulara açıklık getirilmesini isterdim:
- İsviçre maçında çıkarılan olaylar
- Galatasaray’da FETÖ yapılanması (başta Hakan Şükür ve Arif Erdem’i ele alarak)
- Fenerbahçe’nin bizi 6-0 yenmesi
- Kebapçı kavgası
- Teknik direktörlük döneminde neden bütün kulüp başkanlarıyla sıkıntı yaşıyor (kendisinin bütün kulüp başkanlarıyla ilgili yorumları ve aynı zamanda ilgili kulüp başkanlarının da kendisiyle ilgili yorumları)?
- Kronolojik anlatım vs. karışık anlatım:
Figo’nun belgeselinde kronolojik ve sade anlatımdan dolayı olayları çok net anlayabiliyorsunuz. Aynı soruların farklı kişilerdeki cevaplarını da arka arkaya almamız konuya tam olarak hâkim olmamızı sağlıyor.
Terim’in belgeselinde ise tam bir çorba yapmışlar. Sürekli ileri ve geri sarma var. Geçmişte bu olaylara tanıklık etmiş iyi futbol seyircileri nispeten takip edebiliyorlar ama futboldan uzak ve takip etmeyen kişiler dağılıyor ve neyin ne olduğunu anlayamıyorlar. Bunu belgeseli birlikte seyrettiğim arkadaşımın ve ayrı zamanlarda izlemiş arkadaşlarımın geribildirimlerinden net bir şekilde söyleyebilirim. Belgeseli havalı yapacağım diye karman çorman yapmak ortaya anlaşılması ve takip edilmesi zor bir belgesel çıkarmış. Halbuki iki farklı disiplinle belgesel adam akıllı işlenebilirdi:
- Tarihe göre kronolojik anlatım ya da
- Hayatının önemli yapı taşlarına göre (4 bölüm şu şekilde ortaya çıkarılabilirdi):
- Futbolculuk dönemi ve öncesi
- Kulüp takımlarındaki (sırasıyla Ankaragücü ve Galatasaray) teknik direktörlük dönemi
- Milli Takımlardaki teknik direktörlük dönemi (U21, Milli Takım)
- Özel hayatı ve bundan sonrası
Belgeselcilik tabii ki benim uzmanlık alanım değil. Farklı konulardaki belgeselleri severek seyreden aynı zamanda iyi bir futbol izleyicisi ve gözlemci olarak bu yorumları yapıyorum. Tabii ki işin profesyonellerinin kendi deneyimlerine göre yorumlarını almak gerekiyor. Ancak harika belgeselcilerimizin olduğu bir ülkede yaşıyoruz (örneğin geçen aylarda Didem Şahin’i kaybettik. Onunla ilgili yazdığım yazıyı okuyabilirsiniz: https://www.serhansuzer.com/tr/belgeselciligin-yildizi-sevgili-didemi-anarken).
Böyle bir ortamda İspanyolların yapmış olduğu belgeselle Türklerin yaptığı belgesel arasındaki farkın bu kadar açık olması (iyi ve kötü belgesel örnekleri anlamında) ve bu farkın ülkelerin gelişmişlik (özellikle zihinsel olarak) izdüşümüne göre ortaya çıkmış olduğunu düşünmek şahsen bana acı veriyor.
Ezcümle, maalesef geri kalmışlığımız bu belgeselcilik farkıyla bir kez daha ortaya çıktı. Memlekette daha yapacak çok işimiz var. Zihinsel devrim şart.
Tag: eğitim