Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz
Aslan parçası teğmenlerin yemin töreninden sonra alkışlanacak hareketlerinin, tam tersine topa tutulması bana son derece anlamsız geliyor. Koşu için geldiğim Ayvalık’ta bir kafede otururken bir anda belediyenin anonsuyla hazır ola durup İstiklal Marşı’nı söylerken buldum kendimi ve tam o sırada hâlâ gündemden düşmeyen bu konu aklımdan geçti. Ayvalık’ta ve Türkiye’nin her yerinde marşımızı tek yürek söyleyen herkes Mustafa Kemal’in askeridir.
Geçen cumartesi Ayvalık koşusuna katıldım. Koşudan bir gün önce Ayvalık’a akşamüzeri vardıktan hemen sonra dizüstü bilgisayarımı kapıp doğruca meydandaki kahvehanelerden birine yerleştim.
Karadut suyu, limonata ve Türk kahvesi içerken bir yandan bir kontratın üzerinden geçiyordum. O işimi bitirdikten sonra hedefim blog yazıma başlamaktı. Konuyu belirlemiştim ancak cuma sabahı yola çıkmadan okuduğum bir haber nedeniyle aklım yemin töreninde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye kılıç çeken askerlerde kalmıştı.
Yeni mezun genç teğmenlerin alkışlanacak hareketleri için tam tersine topa tutulmaları şahsen çok canımı sıkıyor. Yine de bu konuda beklemeye ve olacakları izlemeye karar verdim. Ta ki Ayvalık’ta CHP genel merkezinin de hemen karşısında yer alan meydandaki kahvehanede otururken belediye anonsu gelene kadar.
Tam hatırlamasam da Ayvalık Belediyesi şu minvalde bir duyuru yaptı:
“Sayın Ayvalıklılar, bugünün özelliğinden (ne özelliği olduğunu anlamadım) birazdan İstiklâl Marşı’nı beraber okuyacağız. Herkesi marşımızı okumaya davet ediyoruz.”
İstiklâl Marşı’nın çağrıştırdıkları
Sonra bir anda İstiklâl Marşı çalmaya başladı. Tabii o sırada kahvemi yudumlarken bir anda fincanı bırakıp hemen hazır ol pozisyona geçtim ve ben de İstiklâl Marşı’nı söylemeye koyuldum.
Önümde, sağımda solumda, etrafımdaki herkes, yandaki kahvehaneler, etraftaki esnaf ve yolda yürüyen veya meydanda bulunan herkes hazır ol vaziyette tek bir ağızdan İstiklâl Marşı’nı söylüyorlardı.
Bir tek meydanda molla kılıklı üç sakallı kişi (göçmen olduklarını tahmin ediyorum), İstiklâl Marşı söylenirken resim çektiriyorlardı. Önümdeki adam dayanamadı marşı söylemeyi bırakıp “Dümbüklere bak, İstiklâl Marşı sırasında resim çektiriyorlar” diye bağırdı, etraftaki herkes adamlara çok ters bakmaya başlayınca adamlar bir sıkıntı olduğunu fark ettiler ve onlar da ayağa kalkıp saygısızlık yapmayı bıraktılar.
İçimi rahatlatan bir güzellik
Son dönemde Cumhuriyet’in değerlerine aykırı o kadar çok olaya tanık olduk ki, Ayvalık’ta bu rastladığım olay resmen içime su serpti. İçimden “İşte sana Mustafa Kemal’in askerleri. Bu meydanda hazır ol vaziyette İstiklâl Marşı’nı okuyan herkes Mustafa Kemal’in askeridir” diye geçirdim.
Yaşanan olaylar öyle anlamsızlaştı ki, geçmişte yapılsa ciddi yaptırımı olacak olayların hepsi normalleştirilmeye başlandı. Örneğin yeni mezun olmuş genç teğmenlerin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırmalarından daha normal ne var? O orduyu zaten Mustafa Kemal Atatürk kurdu, kurtuluş savaşını Atatürk ve arkadaşları başlattı ve girdikleri her savaşı kazanarak bize bağımsız bir vatan hediye ettiler.
Türk askerlerinin ister yeni mezun, ister senelerini orduda hizmet için harcamış olsunlar, Atatürkçü olmalarından ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye övünmelerinden daha doğal ne var?
Kendi dedelerim örneğimdir
Ben kendi dedelerimden biliyorum. Annemin babası Kore Gazisi asker dedemin (Trabzonlu Ali Öztürk) Atatürk’e saygısızlık yaptı diye adam dövdüğünü biliyorum (Dayım anlattı). Babamın babası dedem (Malatyalı Hasan Süzer), ceketinde Atatürk rozetini eksik etmezdi. Tam bir Atatürk hayranıydı, Atatürk’e laf ettirmezdi, her ortamda överdi. Atatürk’ün manevi kızı Öykü Hanım yakın arkadaşıydı ve Pera Palas’ı 35 sene işletirken oradaki Atatürk odasındaki parçaların büyük çoğunluğunu Hasan Dedem toplamıştır. Birçok parçayı getirip Pera Palas’taki odasında sergileyebilmek için ciddi bedeller ödediğini de bilirim.
Şimdi geldiğimiz noktada büyük bir geleceği olabilecek genç subaylarımız Atatürk’ün kurduğu orduda resmi olarak göreve başlayacakları bir törende “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye kılıç çekip seslendikten sonra, bir sürü kendini bilmez, liyakati olmayan dalkavukların aslan parçası genç askerlerimizi tehdit etmesi ve hatta soruşturma talebinde bulunması anlaşılır gelmiyor.
Acı veren tarihi benzerlik
Ben bu olayı biraz da Menemen olaylarının günümüze uyarlanmış daha yumuşak bir versiyonuna benzetiyorum. Orada da toplu bir saldırı söz konusuydu. Kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse Menemen Olayı ya da Kubilay Olayı, 23 Aralık 1930 günü, İzmir'in Menemen ilçesinde, askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay'ın ve yardımına koşan bekçiler Hasan ve Şevki'nin şeriat isteyen bir grup tarafından öldürülmesi olayıdır.
Kubilay, eylemcilere teslim olmaları çağrısında bulundu, ancak bir ateş sonucunda yaralandı ve kafası kesilerek öldürüldü. Çatışma sırasında mahalle bekçisi Hasan ve Şevki de saldırganlara karşı direndi ve saldırganları yaraladı, ancak iki bekçi de çatışmada öldü.
Derviş Mehmet veya Giritli Mehmet 3 Aralık 1930'daki Menemen Olayı sırasında Asteğmen Kubilay'ı Menemen'de öldüren kişidir. Derviş Mehmet olay sırasında vurularak etkisiz hale getirilmiştir. Olaydan kısa bir süre sonra kendisiyle birlikte hareket edenlerle birlikte idam edilmiştir.
Değerli gençlerimize sahip çıkmak her şeyden önemli
Şimdi ortada yine Kubilay gibi gelecek vadeden genç subaylarımız var. Bu sefer onların canına kastetmek yerine onları doğrudan veya basın aracılığıyla psikolojik baskı altında tutup aldıkları bütün temelleri yerle bir etmek için saldıran bir kitle var. Yani yine toplu bir saldırı söz konusu. Artık ülkemizdeki bu kitlenin ortaya koyduğu savaş, fizikselden öte psikolojik bir hal aldı. Etraf her türlü trolden geçilmiyor ve maalesef bu ahlaksız ve çirkef araçları istediğini elde etmek ve karşı tarafı sindirmek için kullanıyorlar.
Şunu net bir şekilde söyleyebilirim. O baskı altına aldığınız ve fütursuzca saldırdığınız subaylar ileride bu vatanın gerçek savunucuları olarak yetkili konumlara geldiğinde, bugün onlara eziyet etmeye çalışanlar, sırtlarını dayadıkları gücü çoktan yitirmiş olabilirler. Zaten Cumhuriyet’e yeterince zarar verildi, ülkenin tüm temelleriyle ve değerleriyle oynandı, zarar verilmeye de devam ediliyor. İlahi adalet denen bir şey var. Bundan sonra Cumhuriyetimiz için değerli olan veya olmaya aday kişilere karşı davranışlarda daha dikkatli olunması gerektiği aşikardır.
Eninde sonunda taşlar elbette yerine oturur, iyiler her zaman kazanır.