Koşu Balık Ayvalık
Zaman zaman memleketin farklı yerlerinde farklı zamanlarda koÅŸulara katıldığımı yakın çevrem bilir. Bu sene 17 Eylül tarihinde ilk defa katıldığım Ayvalık koÅŸusu da beklentilerimi karşıladı. Bu yazımda 10 km’lik koÅŸunun ötesinde o hafta sonu Ayvalık ve Cunda Adası’nda geçirdiÄŸimiz güzel vakti sizlerle paylaÅŸacağım.
Bu sene 17 Eylül’de Ayvalık’taki koÅŸuya katılırken beklentilerimi yüksek tutmasam da Ayvalık ve Cunda Adası’nın çekiciliÄŸi, beraber vakit geçireceÄŸim insanların bana keyif vermesi ve çok yoÄŸun bir gündemin ardından dinlenebilme olanağı, Ayvalık koÅŸusunu iple çekmeme sebep oldu. O gün geldi çattı. 15 Eylül Cuma sabahı öÄŸlene doÄŸru Ayvalık’a doÄŸru yola çıktık. Ayvalık’a vardığımızda koÅŸu koçum Serpil Hoca’nın önerdiÄŸi Çamlık 87 oteline giriÅŸ yaptık. Bir saÄŸlık sorunundan dolayı Serpil Hoca bize katılamadı. Otelin de koÅŸuya katılanlar için ideal bir konumda olduÄŸunu fark ettik. Nitekim 10 km parkuru otelin biraz ilerisinde (yürüme mesafesi diyebiliriz) baÅŸlıyor, 42 km’lik maraton ise otelin önünden geçiyordu.
Ä°lk akÅŸam bir yerde balık yiyelim istedik ve otelin karşı çaprazında, 100 metre ötesindeki Yelken restoranı seçtik. Bu restoranda günbatımında, deniz ayaklarımızın altında harika bir akÅŸam yemeÄŸi yedikten sonra (hatta yemeÄŸi biraz fazla kaçırdık ama ciddi keyif aldık) biraz da Ayvalık’ı görelim dedik ve Ayvalık’taki Makaron mahallesine gittik. Burada Makaron Muhallebisicisi’nde sakızlı ve çikolatalı harika birer muhallebi yedikten sonra Camlı Kahve’de birer buz gibi karadut suyu ile keyfimize devam ettik.
Ertesi gün ise denize girmek istedik. Eylül ayının ortasında olduÄŸumuz için plajlar hiç kalabalık da deÄŸildi. Biz yine tavsiye alarak Sarımsaklı’daki One Life Beach’e gittik. Sezon sonu, tertemiz deniz, neredeyse bizim için ayrılmış bir beach club’da gibiydik. Son derece sıcakkanlı ve yardımsever bir ekip, dümdüz, uzunca, tam yürüyüÅŸlük bir kumsal ve sakin, serin Ege suları bir harikaydı. Plajda dinlenirken bizim için bir Ayvalık klasiÄŸi olan karadut suyu yudumlamaya devam ettik. Denizde bol bol yüzdük, kumsalda vakit geçirdik.
KoÅŸu öncesi Cunda keyfi
AkÅŸamüzeri koÅŸunun baÅŸlangıç noktasında koÅŸu kitlerinin dağıtıldığı yere gittik ve kitlerimizi aldık. Benim daha önce AvÅŸa Adası’ndaki koÅŸuda tanıştığım organizatörler (Ayvalık KoÅŸusu’nu organize edenlerle aynı kiÅŸiler) ile sohbet ettik ve oradan akÅŸamüzeri Cunda’ya geçtik. KoÅŸu öncesi akÅŸam yemeÄŸini erken bir saatte ve karbonhidrat ağırlıklı yemek adettendir. Biz de bunu bozmadık ve L’Arancia isimli bir Ä°talyan restoranı seçtik. Restoranın bahçesinde keyifli akÅŸam yemeÄŸinde farklı soslarla piÅŸirilmiÅŸ leziz makarnalarımızı yedikten sonra da Cunda’da yürüyüÅŸ yaptık ve yine adetten dondurmalarımızı yedik.
Cunda kendine has, karakterli ve gezmesi çok keyifli bir yer. Çakıl taşı yollarda bilumum zeytinyağı üreticisi, sabuncular, küçük el yapımı tasarım eÅŸyası satan dükkanlar ve sokak satıcıları ile sokaklar rengarenk ve çoluk çocuk bir ton insanla dolup taşıyor, adeta yürüyenlere de mutluluk saçıyordu. Genelde Cunda’ya gelen yerli turistler pozitif bir enerji ile Cunda’nın sokaklarında çift olarak veya gruplar halinde fink atıyorlar. Bu keyifli yürüyüÅŸte tek anlam veremediÄŸim Cunda’nın merkezine giriÅŸte megafon ile bir yardım toplama çalışması yapılmasıydı. Her ne kadar niyet güzel ve özel olsa da üslup çok önemli. SMA destek çaÄŸrısını duyan bizim gruptan yanımdaki küçük kız çocuÄŸu bile “Ne diyorlar, SMA ne demek, bu çocuk neden ölüyor?” gibi sorular sordu (megafonla anonsun dışında, ölümle yüz yüze olan çocukların resimlerini asmışlardı). Küçük çocukların hayatlarını kurtarmaya çalışırken baÅŸka küçük çocuklarda travma yaratılmaması gerektiÄŸini bu iÅŸi organize edenlere hatırlatmak isterim.
Bol curcunalı ve keyifli bir yarış
Cunda’daki keyifli yürüyüÅŸün ardından ertesi sabahki koÅŸu için hazırdık. Sabah erkenden kalktık, otelin bizim için bir gece önceden erken saat için hazırladığı kahvaltılarımızı yedikten sonra ısındık ve koÅŸu alanına geçtik. Burada yarış sabahı tam bir curcuna vardı. Ä°nsanlar enerjik, moraller yüksek ve hava da çok güzeldi. Gel gör ki, o kadar özenilmesine raÄŸmen aracı nereye park edebileceÄŸimiz belirsiz, park yerleri çoktan dolmuÅŸ ve kaotikti. Biz de bu curcunanın arasına girdik ve her ÅŸekilde Türkiye’de klasikleÅŸen organize kaosun bir parçası olduk. Yine de keyfimizden hiçbir ÅŸey eksilmemiÅŸti.
Bu yarışta kategori olarak maraton, 10k ve 5k koÅŸuluyordu ve mesafeye göre herkesin baÅŸlangıç saati farklıydı. Giyiminden bile belli olan profesyonel koÅŸuculardan, öylesine koÅŸan insanlara kadar herkesi etkileyen bir pozitiflik hakimdi. Biz dahil birbirini koÅŸu öncesi ve sonrası karşılayan insanlar ve aileler, koÅŸu sırasında tezahürat yapan insanlar moralleri daha da yükseltti. Hem koÅŸan hem tezahürat yapan hem de neÅŸe katan Karşıyaka grubu yine ortamın enerjisini her koÅŸuda olduÄŸu gibi burada da yükseltiyordu. Her ÅŸeyden çok da deniz kenarında, güneÅŸli ama çok sıcak olmayan bu havada koÅŸmak büyük bir keyifti.
ÇoÄŸunluÄŸu deniz kenarında olmak üzere Ayvalık’ın yollarında 10 km’lik yarışı tamamladık. Özellikle koÅŸu baÅŸlangıç alanından bir gün önce denizin keyfini çıkardığımız One Life Beach istikametinde koÅŸuyor olmamız da enteresan bir rastlantıydı. Ben de koÅŸuyu ortalama bir hızda 10 km’yi yaklaşık 43 dakikada koÅŸtum. Benim açımdan ne hızlı ne de yavaÅŸ. Zaman zaman yorgunluÄŸu hissetmiÅŸ olsam da açıkçası kendimi çok fazla kasmadım. Yine de fena deÄŸil.
Seyahatimize damga vuran sürpriz!
Yarış sonrası da otelden çıkıp son bir kez denize girelim diye çok sevdiÄŸimiz One Life Beach’e bir daha uÄŸradık. Bir kez daha denize girdik, tuzlu tuzlu oturup Ayvalık tostlarımızı da yedikten sonra ‘hadi artık dönüÅŸ yoluna geçme vakti’ dediÄŸimizde ise seyahate damga vuracaklardan olan bir sürprizle karşılaÅŸtık. Araba anahtarımız kayıptı! Tüm plaj ekibiyle seferber olup her yeri, ama her yeri aradık. OturduÄŸumuz masanın altından baÅŸlayarak, tüm kumsalı ve hatta denizi bile aradık! Ä°lk baÅŸta anahtarı arabanın bagajında yanlışlıkla bıraktığımızı zannettiÄŸimiz için bir çilingir çağırdık. Çilingir beyefendi saÄŸ olsun becerikli çıktığı gibi çok da cana yakındı ve bizimle saatlerini geçirdi; anahtarı bulmayı kendi meselesi haline getirdi. Anahtar arabadan çıkmayınca (bagaj dahil her yere baktık) çilingirci “Bu anahtar buradaysa ben ne yapar eder bulurum sana deyip” kumsalı taradığı gibi iÅŸi ayrı bir boyuta taşıyıp deniz gözlükleri ve mayosunu giyip denizde aramaya baÅŸladı. Ben de kendisiyle birlikte denize girdim. Toplamda yaklaşık 1-1,5 saat denizde arabanın anahtarını aradık.
Gel gör ki tüm bu çabalara raÄŸmen bizim anahtar yoktu. Yedek anahtarın da elimize ulaÅŸması ertesi gün öÄŸlen saatlerini bulacağı için Pazar akÅŸamüzeri saat 5 sularında kalacak yer aramaya baÅŸladık. EÅŸyalarımız ve çantalar elimizde çalıştıramadığımız bir araçla kumsalda kalmıştık. One Life Beach’in yardımsever personeli bize yolun karşısındaki yeni ve ufak otellerinden söz edince gidip bakalım dedik. Otel gayet temiz, hatta ful deniz manzaralı ve gayet hoÅŸtu. Biz de memnun mesut bu maceralı günü burada konaklayarak tamamladık.
Bizim Ayvalık’ta olduÄŸumuz hafta sonu Ayvalık’ta birçok etkinlik vardı, bunlardan biri de Ayvalık Film Festivali’ydi. Hatta kendi kendimize “KeÅŸke vaktimiz olsaydı da bir film seyredebilseydik” diye söylendiÄŸimizi hatırlıyorum. Anahtarı bulamayıp bir gün daha Ayvalık’ta konaklamaya karar verince “Her iÅŸte bir hayır vardır, hiç deÄŸilse bu akÅŸam bir festival filmi seyredelim” diye hemen film festivaline bilet aldık. EÅŸyalarımızı oteldeki güzel odamıza bırakıp hevesle festivalin olduÄŸu amfitiyatroya gittik. Bu harika açık hava tiyatrosuna giriÅŸte patlamış mısırlarımızı alıp içeriye alınmayı beklerken bir sürprizle de burada karşılaÅŸtık. Film gösterimi rüzgardan dolayı iptal edilmiÅŸti.
Bu kez de sevindiren bir sürpriz
Artık bizi bir gülme aldı ve neyse diyerek yine de akÅŸamın keyfini çıkardık ve Ayvalık mahallelerini yürüyerek keÅŸfe çıktık. Ertesi gün Ä°stanbul’dan yedek anahtarı ÅŸoförüm Münir Bey getirdi. ÖÄŸle saatlerinde bulunduÄŸumuz yere varmıştı. EÅŸyalarımızı yükledik, yola çıktık. Herkes acıktık dediÄŸi için Ayvalık’ın hemen çıkışında bir benzin istasyonunun yanında Köfteci Ramiz’de durdum. Yemeklerimizi yerken bir anda telefonum çaldı. Otelin ve aynı zamanda One Life Beach’in sahibiyle aramda ÅŸöyle bir konuÅŸma geçti:
– Serhan Bey neredesiniz?
– Ayvalık’ın hemen giriÅŸinde Köfteci Ramiz’de öÄŸle yemeÄŸi yiyoruz.
– Güzel yani çok uzaklaÅŸmamışsınız. Size güzel bir haberim var. Anahtarınızı bulduk desem?
– Nasıl yani? Nerede buldunuz?
– Bizim beach club’daki ahÅŸap döÅŸemelerin arasına sıkışıp girmiÅŸ. Herhalde anahtar cebinizden düÅŸtü. Bulmamıza imkân yoktu. Biz sezon bittiÄŸi için tüm eÅŸyaları kaldırdığımızda fark ettik.
– Harika bir haber. Çok teÅŸekkürler. Yemekten sonra anahtarı almak üzere tekrar geliyoruz.
– Bekliyoruz. GörüÅŸmek üzere.
Yeni Ayvalık mottom
Yemekleri yedikten sonra hızlı bir ÅŸekilde anahtarı alıp geri dönüÅŸ yoluna geçtik. Yedek anahtarı getiren Münir Bey Ayvalık’a geri dönmeden benzinlikten aynen Ä°stanbul’a devam etti. Åžahsen anahtarın bulunmasına çok memnun oldum. Üzerimden bir yük kalmıştı. Ayvalık’ta bir gün fazla kalmak da seyahatimizin bonusu oldu diyelim.
Bu anahtarı bu ÅŸekilde unutmamız, arayışımız ve sonra buluÅŸumuz bizim yakın çevremizde bir ÅŸehir efsanesine dönüÅŸtü. Çok enteresandı, gerçekten.
Ä°stanbul’dan birkaç saat uzakta tamamen havasını deÄŸiÅŸtirmek isteyenlere bu Ege cennetini fazlasıyla tavsiye ederim. Herkesin kendinden bir ÅŸeyler bulabileceÄŸi bu harika destinasyonun benim açımdan mottosu bundan sonra “KoÅŸu, Balık, Ayvalık” oldu.