Şehirlerin geleceği ve nasıl yaşayacağız?

14 Haziran tarihinde Aile Ofislerinin bir araya geldiği CEE Wealth etkinliğinde açılış konuşmacısı olarak yer aldım. Bu konuşmada gelecek şehirlerin nasıl tasarlanacağını ve nasıl yaşayacağımızı anlatırken kendi kendine yeten net sıfır bina konseptini anlattım.

CEE Wealth Summit, Orta ve Doğu Avrupa'dan 120'den fazla aile ofisini, özel yatırımcıları ve aile şirketi sahipleri ile yöneticilerini 14-15 Haziran tarihleri arasında Viyana’da bir araya getirdi. Etkinlikle ilgili bilgileri https://cee-wealth.com/ linkinde okuyabilirsiniz.

Bu etkinliğin ilk gününde, tüm aile ofislerinin ilgilendiği ancak nereden başlayacaklarını bilmedikleri sürdürülebilirlik konularında, özellikle gayrimenkul yatırımları olan aile ofislerini ilgilendiren çok önemli bir konuda açılış konuşmasını yaptım: Şehirlerin geleceği ve nasıl yaşayacağız?

Bu konuşmadan sonra değerli panelistlerin ve moderatörümüzün katılımıyla panelde konuları daha detaylı değerlendirme fırsatı bulduk. Bu panele aşağıdaki katılımcılar iştirak etti:

Moderatör: Hans van Houwelingen, Urban Ventures Yönetici Ortak, Bulgaristan

Serhan Süzer, Eko Group CEO, Türkiye

Hugo Borges, MCA Group COO, İspanya

Benjamin Epstein, Saber (SFO) Müdürü, Avusturya

Bu yazımda sizlerle önemli bir içeriğe sahip konuşmamı paylaşmak isterim. Yorumu sizlere bırakıyorum:

Beni güldürmeyen yangın şakası

Geçen hafta Amerikalılarla yaptığım çevrimiçi bir görüşmede, New York'un silüetini de etkileyen Quebec eyaletindeki orman yangınlarıyla ilgili bir şaka yapıldı. Amerikalıları bilirsiniz, Kanadalılar hakkında şaka yapmayı severler. Toplantıya katılan Amerikalı, Kanada’nın Quebec eyaletindeki orman yangınlarından dolayı New York şehrinin silüetini turuncuya çeviren ve Amerika’nın kuzeydoğu bölgesinde onlarca yıldır görülen en kötü hava kalitesi seviyelerine neden olan yoğun duman ve pus hakkında şaka yollu "Bu, Kanadalıların Amerikalılara karşı bir savaş eylemi mi?" diye bir yorumda bulundu. Görüşmedeki herkes güldü. Ben pek gülemedim. Şaka kaldıramadığım veya üniversiteyi Montreal'in McGill Üniversitesi'nde okuduğum ve Kanadalıları önemsediğim için değil, iklim değişikliğinin tamamen farkında olduğum için içimden pek gülmek gelmedi. Bu durum gelecekte daha da kötüleşecek ve aslında gelecek nesiller çok daha fazla acı çekecek. Bu şakayı yapan arkadaşa şöyle karşılık vermek geçti içimden: “Eğer bu durumu savaş olarak tanımlayacaksak, bu Tabiat Ana'nın bize, insanlığa karşı bir savaş eylemidir. Çünkü onlarca yıldır fosil yakıtları yakıyoruz ve atmosfere çok fazla karbon salıyoruz ve bu iklimi ısıtıyor, yangınları, selleri, kasırgaları güçlendiriyor. Hızlı hareket etmez ve gereğini yapmazsak, felaketler olağan hayatın bir parçası olacak ve insanlık olarak, varlığımız için gerekli olan su ve yiyecek bile bulmakta ciddi zorluklar yaşayacağız.

Amerika ve Kanada’yı bir kenara koyarsak, size Viyana’dan güncel bir örnek vereyim. Bu sabah Stadtpark'ta (Şehir Parkı) koştum. Su seviyesi o kadar düşüktü ki kanalda yüzmesi gereken yaban ördekleri kanalın tam ortasında yürüyebiliyordu. Şimdi size soruyorum, daha temmuz ayına bile girmediğimiz böyle bir zamanda kanalda suyun bitme noktasına gelmesi normal mi? (Bu soruyu sorduktan sonra salondaki birçok kişi “normal değil” demek için kafasını iki yana salladı).


‘Kendi kendine yetme’ ve ‘net sıfır’ kavramları

Peki ne yapılması gerekiyor? Basit. Yaşam biçimimizi değiştirmemiz gerekiyor. Çünkü geçmişte toplumumuzun modernleşmesinden bu yana yaşam şeklimiz sürdürülebilir değil. Sürdürülebilir yaşam için yaşam biçimimizi değiştirmemiz gerekecek. Peki bunu nasıl gerçekleştireceğiz?

Kendi kendine yetme ve net (karbon) sıfır ilkelerini dikkate alarak. Başka bir deyişle, yaşadığımız yeri kendi kendine yetecek hale getirerek karbon emisyonunu sıfırlamalıyız. Ve kendi kendine yetmek ve en azından karbon sıfır veya mümkünse karbon negatif olmak için yeni binaları, yeni köyleri, yeni kasabaları ve yeni şehirleri sıfırdan tasarlamalı ve inşa etmeliyiz.

Kendi kendine yeterlilik ve net sıfır kavramlarını açabilirim. Yine de tüm konsepti açıklamak için birkaç saate ihtiyacım olacak. Bunun için zamanım yok, bu yüzden özetleyeceğim. Kendi kendine yeten binalar, kendi elektriğini, suyunu ve gıdasını üretebilen binalar demektir. Evinizde veya bir arada bulunan evlerde kendi ihtiyacınız olan elektriği, suyu ve gıdayı yerinde üretip yerinde tüketmenizden söz ediyorum. Kendi kendine yetme, şehir skalasının içinde olmalıdır. Yani her şehir en geniş alanda kendi kendine yetebilmeli, sonra ilçeler, mahalleler, kasabalar, köyler ve en nihayetinde binalar belli bir ölçüde kendi kendine yeterli olmalıdır. Bir binanın enerji açısından kendi kendine yeterli olması için çatıya güneş kiremitleri veya panelleri yerleştirmemiz ve cephe için entegre fotovoltaik güneş hücresi kullanmamız gerekiyor. Ayrıca üretilen enerjiyi depolamak için batarya ve yeşil hidrojene ihtiyacımız olacak. Isı pompası, rüzgar türbini, mikro biyogaz üniteleri gibi diğer yenilenebilir enerji kaynakları da bulunduğunuz yere göre iyi opsiyonlardır.

Bir binanın su açısından kendi kendine yeterli olabilmesi için, bulunduğunuz yere bağlı olarak, yağmur toplama ünitesi, su filtreleme ünitesi, gelişmiş kuyu sistemi, tuzsuzlaştırma tesisi (desalination plant) veya havadan su üretmenizi sağlayan atmosferik su jeneratörü kurmanız gerekir.

Bir binanın veya bir arada bulunan binaların gıda anlamında kendi kendine yetebilmesi için de dikey tarım, modüler tarım, akuaponik vb. teknolojiler de mevcut.

Kendi kendine yeten ve net sıfır binaların neden gelecekte standart haline geleceğini de anlatayım:


1) Çevresel Sürdürülebilirlik

Dünya iklim değişikliği ve kaynakların tükenmesi gibi zorluklarla karşı karşıya kalırken, kendi kendine yeten net sıfır binalar sürdürülebilir bir çözüm sunuyor. Kendi enerjilerini yenilenebilir kaynaklardan üreterek, suyu koruyarak ve geri dönüştürerek ve yerinde gıda üreterek, bu binalar karbon ayak izlerini ve çevresel etkilerini önemli ölçüde azaltır. Sera gazı emisyonlarının düşürülmesine, fosil yakıtlara olan bağımlılığın azaltılmasına ve daha sürdürülebilir ve dayanıklı bir çevrenin desteklenmesine yardımcı olurlar.

2) Enerji Bağımsızlığı

Kendi kendine yeten net sıfır binalar, enerji bağımsızlığı sağlar. Güneş, rüzgar veya jeotermal, yani ısı pompası gibi yenilenebilir enerji sistemlerini entegre ederek, kendi enerjilerini üretebilir ve potansiyel olarak enerji-pozitif hale gelebilir, depolanabilen veya şebekeye geri beslenebilenden fazla enerji üretebilirler. Bu, geleneksel enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltır, enerji güvenliğini artırır, dağıtık ve daha esnek bir enerji altyapısına katkıda bulunur. Bu birçok ülke için aslında bir ulusal güvenlik konusu haline gelen Rus doğal gazına bağımlı kalmamanın da önemli bir yoludur.

3) Maliyet Tasarrufları

Kendi kendine yeten net sıfır binalar için ilk yatırım daha yüksek olsa da, uzun vadede maliyet tasarrufu sağlarlar. Kullanıcılar kendi elektriklerini üreterek enerji faturalarını azaltabilir veya ortadan kaldırabilirler. Su tasarrufu ve yerinde gıda üretimi de eve gelen temel kullanım faturalarının düşmesini sağlar. Ek olarak, bu binalar enerji verimi sağlayacak şekilde tasarlanmıştır ve bunu sağlayan malzemelerle yapılmıştır. Zamanla enerji ihtiyacını ve bakım masraflarını azaltırlar.

4) Direnç ve Güvenilirlik

Kendi kendine yeten net sıfır binalar, dayanıklı ve kendi kendine yetecek şekilde tasarlanır, bu da onları elektrik kesintilerine veya su kıtlığına karşı daha az savunmasız hale getirir. Batarya veya hidrojen gibi enerji depolama sistemlerini birleştirerek, fazla enerjiyi daha sonra kullanmak üzere depolayabilirler ve baz yükü, yani sürekli bir güç kaynağı sağlarlar. Yerinde su toplayan ve arıtan sistemler, belediye şebekesindeki kesintiler olduğu zaman bile güvenilir bir su kaynağı sağlar. Bu dayanıklılık, özellikle doğal afetler veya acil durum zamanlarında çok önemlidir.

5) Sağlık ve Refah

Bu binalar, bina sakinlerinin konforuna, sağlığına ve refahına öncelik verir. Enerji tasarruflu tasarım, doğal aydınlatma, uygun havalandırma ve sürdürülebilir malzemeler, iyileştirilmiş iç hava kalitesine ve termal konfora katkıda bulunur. Yerinde gıda üretimi, taze, organik ürünlere erişimi teşvik ederek beslenmeyi ve genel refahı artırır. Doğa ve sürdürülebilir uygulamalarla bağlantı, ruh sağlığını da olumlu yönde etkileyebilir ve bir topluluk duygusu geliştirebilir.

6) İnovasyon ve Teknolojik Gelişmeler

Kendi kendine yeten net sıfır binalar inovasyonu teşvik eder ve yeni teknolojilerin ve çözümlerin geliştirilmesine yol açar. Sürdürülebilir yaşama olan talep arttıkça, yenilenebilir enerji, enerji depolama, su tasarrufu ve akıllı bina teknolojilerindeki araştırma ve geliştirme hızlanıyor. Bu, teknolojik ilerlemeleri ve ekonomik büyümeyi teşvik ederek istihdam yaratma ve endüstrinin gelişmesi için fırsatlar yaratır. Bu teknolojik gelişmeler, insanların çok gezegenli türler olma çabalarını desteklemek için de hayati önem taşıyor. Başka bir deyişle, gelecekte bu teknolojileri başka gezegenlerde yaşam yaratmak için kullanabiliriz.

7) Düzenleyici Destek ve Pazar Talebi

Dünyada hükümetler, sürdürülebilir kalkınmanın önemini kabul ediyorlar artık ve kendi kendine yeten net sıfır binaları teşvik etmek için düzenlemeler ve teşvikler uygulamaya başladılar. Bu politikalar sürdürülebilirlik prensiplerini adapte etme konusunda herkesi cesaretlendiriyor, pazar talebini canlandırıyor ve sektördeki şirketler için elverişli bir iş ortamı yaratıyor. Çevre sorunlarına ilişkin farkındalık arttıkça, bireyler ve kuruluşlar aktif olarak sürdürülebilir alternatifler arıyor ve bu da kendi kendine yeterli net sıfır binalara yönelik pazar talebini daha da artırıyor.

Sonuç olarak, kendi kendine yeten net sıfır binalar, gelecek için sürdürülebilir, enerjiden bağımsız, uygun maliyetli ve dirençli bir çözüm sunar. İklim değişikliğiyle mücadele etmek, geleneksel enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltmak ve daha sürdürülebilir ve yaşanabilir topluluklar yaratmak için küresel çabalarla uyum içindedirler. Teknoloji ilerledikçe ve farkındalık arttıkça, bu binalar çevreye duyarlı ve ileri görüşlü inşaat yapacaklar için standart olmaya hazırlanıyor.

Konuşmamın başında, çevrimiçi görüşmemiz sırasında Amerikalı bir beyefendinin Quebec Kanada'da şimdiye kadar kaydedilen en kötü orman yangınları hakkında nasıl şaka yaptığından söz etmiştim. Aslında, ABD ve Kanada'da eskiden topraklarına iyi bakan Kızılderililer vardı.

Yerli kültürler, tüm canlı varlıkların birbirine bağlı olduğunu ve Tabiat Ana ile saygılı bir ilişki sürdürmenin önemini uzun zamandır kabul etmektedir.


Yerel halkların kadim bilgeliği

Kızılderili kabilelerinden Aborjin halklarına, Amazon yerlilerinden Eskimolara dek yerel insanların kökleri eski geleneklere, kadim bilgeliğe dayanan uygulamaları, ekosistemlerin korunmasını ve yenilenmesini vurgular.

Onlar tüm yaşamın buna bağlı olduğu inancıyla hep doğayla barışık yaklaşımları hayata geçirdiler, çünkü durumun gerçekten böyle olduğunu bilecek kadar akıllıydılar.

Yerli topluluklar bize doğayı sömürülecek bir kaynak olarak değil, hürmet ve korumayı hak eden kutsal bir varlık olarak görmeyi öğretiyor.

Kızılderili Onondaga halkının “inanç koruyucusu” Oren Lyons’ın sözleriyle; “Hepimiz sıkı sıkıya bağlıyız. Birbirimize biyolojik olarak, yeryüzüne kimyasal olarak ve evrenin geri kalanına atomik olarak...”

Hepimiz birbirimize bağlı olduğumuza göre, inanıyorum ki finans toplulukları ve özellikle de tüm dünyadaki aile ofisleri, iklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilir yaşamı destekleme yönünde çok etkili olacak projelere getirisi yüksek yatırımlar yaparak gerçek bir değişim yaratabilirler. Bu pekâlâ mümkün ve bir sonraki panelde tam da bu konunun ayrıntısına gireceğiz.


“7 Nesil İlkesi”

Sözlerimi Amerikan yerlilerinden Iroquois kabilesi tarafından uygulanan “7 Nesil İlkesi” ile bitirmek isterim. Iroquois halkı eylemlerinin 7 nesil ötesini nasıl etkileyeceğini hesaba katar daima. Örneğin bir ağaç kesecekleri zaman, bunun takip edecek yedi nesle olan etkisini düşünürler.

Burada işin püf noktası, bir yandan gelecek nesiller üzerinde son derece olumlu etki yaratırken, diğer yandan geri dönüşü oldukça kazançlı yatırımları bulup çıkarmakta yatıyor. Kendi kendine yeten net sıfır binalar ve bu yöndeki emlakçılık gibi sürdürülebilir yeni iş modelleri ile birlikte, gerek merkezi gerekse dağıtılmış iş modelleri içinde pek çok kazançlı yatırım fırsatı yatmakta...

Şimdi bu konuyu daha derinlemesine ele almak üzere bir sonraki panele katılmak için çıkıyorum. 


Bu sözlerle birlikte konuşmamı sonlandırdım.

Siz de harekete geçin!

Konuşmamı ilham kaynağı olarak görecek okuyucularıma da aksiyona geçme zamanının çoktan gelip geçtiğini hatırlatmak isterim. Bu dönüşümü hızlandırmak için herkesin çabasına ve üzerine düşenleri yapmasına ihtiyaç var. Hadi o zaman sürdürülebilir yaşam için siz de harekete geçin!

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için