Sıkça sorulan sorulara cevaplarım 10

Blog yazılarımı düzenli takip edenler bilir: Beni şahsen tanıyan veya tanımayan çeşitli kişilerden farklı kanallar aracılığıyla gelen soruları biriktirip, yeri geldiğinde toplu olarak yanıtladığım bir yazı dizim vardır. Bu hafta da bunların 10.’sunu yayınlıyor ve son dönemde sık yöneltilen soruları cevaplıyorum.

1) Girişimci olmasaydın ne olurdun?

Çocukken boksör ve astronot olmak istediğimi hatırlıyorum. Ama yetişkin halimde spor benim için tutku olduğu için muhtemelen girişimci olmasaydım sporcu olurdum ve daha sonra o çizgiden devam ederdim (antrenör, teknik direktör, yönetici vb.). Hangi alanda profesyonelleşirdin diye sorarsanız da, muhtemelen tenis (11 yaşındayken İstanbul’daki TED tenis kulübünde profesyonel olmak üzereydim. Hikayeyi H. Serhan Süzer - Üniversite Günlerime Döndüğüm Bir Hafta sonu ve Başlamadan Biten Tenis Kariyerim (serhansuzer.com) linkinde okuyabilirsiniz) veya kayak (hâlâ helikopter kayağı yapabiliyorum) olma ihtimali yüksekti. Gençliğimde en iyi yaptığım sporlardı. Aynı zamanda futbol (orta saha veya defansın her yerinde oynardım), basketbol (evet, boyum basketbola göre kısa ama benden iyi bir gard olurdu) ve su topu (iyi bir yüzücü olmanın yanında her iki elimle de sağlam şut çekerdim) olabilirdi.

Açıkçası olimpiyat sporlarına da çok meraklıyım. Olimpiyatların havası bir başka oluyor. Adeta bir ülkenin gelişmişlik seviyesinin göstergesi gibiler. Gelecekte Türkiye’nin olimpiyatlardaki başarılarını artırmak için projelere imza atabilirim.

Başarılı bir sporcu olmamın altında fiziksel üç sebep vardı. Birincisi hızlı koşardım. İkincisi dayanıklılığım iyiydi, yani uzun saatler yüksek performans gösterebilirdim. Son olarak her iki elimi ve ayağımı da iyi kullanırdım.

Tabii herhangi bir şeyde başarılı olabilmenin birinci koşulu zihinsel güçtür.

2) Sağak mısın, solak mı?

Her iki elimi ve ayağımı da kullanabiliyorum. Küçükken yazmaya sol elimle başladım. Sınıf arkadaşlarıma baktığımda herkes sağ eliyle yazıyordu, ben de sağ elime geçirip sağla yazmaya başlamıştım. Aynı şekilde sol elimle yaptığım resimler var. Yazmayı sağa kaydırınca resim yapmayı da sağa kaydırdığımı hatırlıyorum.

Spora gelince kafama göre o an hangi elimi veya ayağımı uygun görüyorsam onu kullanıyorum. Örnek vermek gerekirse; tenisi sağ elle oynarım (ama çok sağlam bir çift el backhand'im var), basketbolu solla oynarım. Futbolu sağ ayakla oynarım (ama bazen solla attığım şutlar veya ortalar beni de şaşırtır, üzerine düşmem gerekiyor), su kayağında denge unsuru ayak sol ayağımdır. Yani mono yaparken veya kwakeboard’ta (veya kiteboard’ta) arka ayak.

Başka bir açıdan değerlendirmek gerekirse, örneğin makası her iki elimle de tutabilirim ve kesebilirim. Kısacası kafama göre hangi elimi ve ayağımı kullanmak istiyorsam onu kullanabiliyorum.

3) Bu sene Türkiye Futbol Süper Ligi'nde şampiyonluk mücadelesi 3 büyük İstanbul Takımı arasında son haftaya kadar sürdü, hangi takımın şampiyon olmasını istiyorsun?

Galatasaraylıyım. Ama tuttuğum ikinci takımlar var. Galatasaray şampiyonluk hedefinde değilse veya Galatasaray’la maç yapmıyorlarsa, annem Trabzonlu olduğu için Trabzonspor, babam Gaziantepli olduğu için Gaziantepspor, hayatımın önemli bir kısmı Beşiktaş’ta geçtiği için Beşiktaş (aynı zamanda Galatasaray’ın doğum yeri Beyoğlu’nun da komşu ilçesidir) ve askerliğimi yaptığım yer olan Denizli’den dolayı Denizlispor. Bu takımlara karşı büyük sempatim var ve her zaman başarılı olmalarını isterim.

Bu konuda nasıl düşündüğüme somut örnek vermek açısından güncel bir kıyaslama yapabilirim. Yarın ligin son maçı oynanıyor. Galatasaray ve Beşiktaş aynı puanda, Beşiktaş’ın averaj üstünlüğü var. Yarın ki maçların sonucunda tabii ki Galatasaray’ın şampiyon olmasını isterim. Ancak Beşiktaş şampiyon olursa da üzülmem.

4) Sürdürülebilirlik kavramını nasıl tanımlarsın? Bu kavram senin için ne ifade ediyor?

Sürdürülebilirlik ne iş yaparsanız yapın kaynağını tüketmeden, sürekli kendini yeniler bir şekilde daimi olma halidir. Örnek vermek gerekirse, sürdürülebilir finansta harcadığınız finansal kaynağın kendini yenileyip en az tükettiğiniz kadarının yerine gelmesi ve bunun sürekli tekrarlanmasıdır.

Aynı şekilde sürdürülebilirliği sağlayan yenilenebilir enerjide de kaynağın hiç tükenmeden kendini sürekli yenilemesi ve ihtiyacınız olan enerjiyi doğadan, ilgili teknolojinin yardımıyla sürekli elde edebilmenizdir.

Sürdürülebilirlik benim hayat felsefemdir. İnsanlığa ait her şeyi sürdürülebilir kılmak hayat amaçlarımdan biridir.

5) Gıda perakende sektöründe çalışmış biri olarak sürdürülebilirlik uygulamalarınızdan bahseder misin?

Türkiye’de KFC ve Pizza Hut’ta yöneticiyken yaptığım son iş bu markaların sahibi Yum International’da ilk LEED sertifikalı yeşil restoran olan Bostancı’daki KFC’yi açmak oldu. 2011 senesinin Kasım ayında açtığımız bu LEED sertifikalı restoran Türkiye’de de bir ilk oldu.

Çatısında güneş enerji santrali (GES) olan, mutfağında ve tuvaletlerinde su tüketimi asgariye indirilen, ulaşım gibi diğer unsurların da LEED sertifikası kriterlerine uygun şekilde hayata geçirildiği bu restoranın sektöre örnek olması amacıyla zamanında hem haberlerini çıkardığımızı hem de sektördeki diğer oyuncuların yöneticilerini bizzat aradığımı hatırlıyorum. Detayları H. Serhan Süzer - Gıda perakendesinde enerji ve su verimliliği (serhansuzer.com) linkinde kaleme aldığım blog yazısında okuyabilirsiniz.

6) İhtiyaç kavramı Türkiye'de nedir, ne oldu?

İhtiyaç bana göre hayatta kalabilmek ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için gerekli olan şeylerdir. Türkiye’de maalesef bunlar, milyonlarca kişi için gıda, temizlik ürünleri ve kıyafet gibi en temel ürünlerdir.

Bu durumun değişmesi için kurucusu olduğum TİDER’de yoğun çalışmalarımız devam ediyor. TİDER (Temel İhtiyaç Derneği) modelini anlamak için H. Serhan Süzer - Temel İhtiyaç Derneği - TİDERi anlamak (serhansuzer.com) linkindeki blog yazımı okuyabilirsiniz.

7) Hayatın boyunca hiç hayvan besledin mi?

Daha önce hep annemin babamın ve arkadaşlarımın kedi, köpek ve diğer evcil hayvanlarını sevdim ve besledim. Kanada’da okurken kısa süreliğine ismini Haso koyduğum bir japon balığım oldu. Ancak Haso’yu Türkiye’ye yaz tatiline gidince o dönemki kız arkadaşıma bırakmıştım. Türkiye’den Kanada’ya dönüşümde Haso’yu kaybettiğimizi öğrenince çok üzülmüştüm.

Bu yaşıma kadar kendime ait ilk köpeğim geçen sene (2020) Ekim ayında hayatıma girdi. Bizim Kocaeli’nin Kandıra İlçesi’ndeki rüzgar enerji santralinde bulunan bekçi köpeğinin oğlu olunca sahiplendim. Doğan muhteşem tatlı oğlumun ismini kendi girişimcilik hayatıma ilk olarak güneş enerjiyle başladığım ve güneş hayatımızın kaynağı olduğu için Sunny (güneşli) koydum. Allah, Sunny’e bizimle birlikte mutlu ve uzun bir yaşam bağışlasın. Amin.

8) Vizyoner olmak genetikle mi ilgili, yoksa sonradan öğrenilebilir bir yeti midir?

Duruma göre değişebiliyor. Bence vizyonerlerin büyük bir çoğunluğu öngörü yeteneğiyle doğuyorlar. Bunu besleyebilenler, kendilerini bu konuda yetiştirenler önemli işlere imza atabiliyorlar. Ancak vizyoner bakış açısı belli bir seviyeye kadar hiç öngörü yeteneği olmayan birinde de gelişebilir. Farklı bakış açısı olan ve gelecek öngörüsü yüksek kişilerle vakit geçire geçire, bunun yavaş yavaş oluşmaya başladığını düşünüyorum. Tabii yetenekliyse, bu çabuk gelişebiliyor, fazla bir öngörü yeteneği yoksa üzerinde çalışması gerekiyor.

Kendimden örnek vermek gerekirse, dedem, öngörü yeteneği yüksek biriydi. 90’lı yıllarda Alaçatı’da aldığı bir arazinin sahilinde birlikte yürürken bana “Bak oğlum göreceksin, burası Bodrum’la yarışır duruma gelecek. Buranın inanılmaz bir potansiyeli var” demişti. 90’lı yıllarda bilenler bilir, Alaçatı’da birkaç tane yıkık Rum evi dışında hiçbir şey yoktu. Hatta dedemle ilgili arkasından “Vah vah, Hasan Bey, 70 yaşından sonra kafayı sıyırdı, mantıklı karar verme yetisini kaybetti” diye konuşuyorlardı. Bugün geldiğimiz noktada Alaçatı bence dedemin o günlerdeki öngörüsünün de ötesine geçti.

Babamdan da bir örnek vereyim. 80’li yılların sonunda satın aldığı İstanbul’un çok dışında kalan 4,5 milyon m²’lik çiftlik arazisinin üzerine, ilk kendi kendine yeten (satellite city / uydu kent) şehir konseptiyle Bahçeşehir projesini geliştirdiği zaman onun da “Ne işiniz var burada? Hiç kimsenin olmadığı ve ulaşımın çok zor olduğu bir yerde şehir kurma fikri çok saçma” diye eleştirildiğini anlatır. 17.000 konutun yapıldığı Bahçeşehir projesi o dönemde çığır açtı. Çok popüler olmasının ötesinde etrafına Bahçeşehir benzeri onlarca (maalesef) proje yapıldığı gibi Bahçeşehir taklitleri ülkenin birçok yerine inşa edildi. Babamın vizyonu haklı çıktı.

Öngörü yeteneğimin onlardan genetik olarak bana geçme ihtimali yüksek. Ama bunun da ötesinde çocukluğumda ve ergenlik dönemlerimde her ikisiyle de bolca zaman geçirdim. Hatta 11 yaşındayken Bahçeşehir’in sokak isimlerinin verildiği toplantıya katıldığımı hatırlıyorum. Tabii biz toplantı odasının bir köşesinde kardeşimle oynuyorduk ama kulağım bir yandan toplantıda konuşulanlardaydı.

Ben de bu yaşıma kadar imza attığım ilkleri sizlerle paylaşayım (genelde mütevazıyımdır, ama bazen fazla mütevazı olunduğunda bizim memlekette gerçek sanıyorlar, o yüzden bu sefer hiç lafımı sakınmayacağım):

1. Türkiye’de ilk Güneş Enerjisi sektörüne girenlerdenim.

2. İlk Fintech (finansal teknoloji) alanında girişim başlatanlardanım.

3. Gıda Bankacılığını başlatan TİDER’in (Temel İhtiyaç Derneği) kurucusuyum.

4. 23 STK’nın Afetlerde koordine olup beraber çalışabilmesini sağlayan Afet Platformu’nın ilk dönem sözcüsüyüm (bu fikir de İhtiyaç Haritası’ndan Ali Ercan’la yaptığım bir telefon konuşması sırasında ortaya çıktı).

5. Savaştan sonra Irak’taki ilk yatırım olan Coca Cola Irak projesinin direktörü olarak çalıştım.

6. Orta Amerika’da bulunan bir ülkeden Türkiye Cumhuriyeti’ne ilk resmi ziyareti Kosta Rika Fahri Konsolosu olarak organize ettim (Kosta Rika’nın Nobel Barış Ödüllü Devlet Başkanı Oscar Arias Türkiye’ye ilk resmi ziyareti 2009 senesinde gerçekleştirdi).

7. Kosta Rika'nın ünlü yönetmenlerinden Hilda Hidalgo: “Aşk ve Öbür Cinler” filminin Türkiye prömiyerini İstanbul Modern'de yaptık. Kosta Rika’nın ünlü heykeltıraşı Jose Sancho’nun Pera Müzesi'nde "Erotik Doğa" adlı sergisini organize ettim. Bu etkinlikler de Kosta Rikalı sanatçılar için ilklere imza atmak anlamına geldi.

8. Otomat Gıda Bankacılığı’nı benim teşvikimle ilk kez TİDER yaptı.

9. Yum International’da ilk yeşil restoranı, LEED sertifikalı çevreci KFC’yi Bostancı’da açtık. Bu restoran aynı zamanda Türkiye’nin de ilk LEED sertifikalı restoranı oldu.

10. Ülkemizde %100 yenilenebilir enerji hedefini ilk dillendirenlerdenim. 2013 yılında Turkish Policy Quarterly’de kaleme aldığım makalemi okuyabilirsiniz: http://turkishpolicy.com/author/545/h-serhan-suzer

9) Kripto paralarla ilgili ne düşünüyorsun?

Kripto paraların geleceğin para birimi olacağını düşünüyorum. Tabii bu süreçte çok can yanacak, %90’dan fazlası batacak (aracı kurumlar ve diğer unsurları dahil). Bu temizlik bittikten sonra, aralarında en düzgün işleyenleri geleceğin para birimi olarak kullanılmaya başlanacak. İçinde bulunduğumuz dönemde sapla samanı ayırt edebilmek çok önemli. Ayrıca devletlerin çıkaracağı dijital para birimleri de kağıt paranın yerini alacak. Sistemi domine edecekler. Bir de sektörel veya destinasyon bazlı para birimleri ve alt coin’ler de hayatımızda yer alacak.

Özellikle kripto paraların altyapısını oluşturan blockchain teknolojisi, sözleşmeler dahil hayatımızın her alanında yer alacak.

10) Pandemi ne zaman bitecek?

Bu sorunun çok net bir cevabı var. Pandemi herkes aşı olduğunda bitecek. Bu bazı ülkelerin yıllarını alacak (örnek: Hindistan). Bazı ülkeler ise bu sene bu işi sonuçlandıracaklar (örnek: İngiltere). Dolayısıyla bana göre uluslararası seyahatler kısıtlanacak ve her şeyin tüm dünyada normale dönmesi yıllar alacak.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için