Süper Lig’in 2. haftasında kaosun ayak sesleri!
Bu hafta sonu Süper Lig’in ikinci haftasındaki karşılaşmalarda gördüğümüz manzara hiç iç açıcı değildi. Hakemlerin sürekli belli takımların lehine veya aleyhine verdikleri bariz hatalı kararlar, başta kulüp başkanları olmak üzere bazı yöneticilerin insanları ısrarla kışkırtmaları, sürekli yaratılan kavga ortamı ve daha niceleri. Ne yazık ki daha ligin en başında bu sene kaosun eksik olmayacağı kesinleşti.
Geçen sene berbat bir sezon yaşandı. Sürekli bir kavga, gürültü, hakem hataları, en fazla haksızlık edenlerin yaptığı manipülasyonlar, şampiyonluk için her yol mübahtır refleksiyle hareket eden spor kulübü yöneticilerinin çirkin tavırları, futbol federasyonunun basiretsizlikleri, finansal olarak batık durumda olan birçok kulübün daha da batık hale gelmeleri, Avrupa’daki başarısızlıklar ve daha niceleri...
Bu saçmalıklar silsilesinde İstanbul’un iki büyük takımı Galatasaray ve Fenerbahçe arasındaki çekişme, puan rekorları kırılmış olmasına ve onları en yakından takip eden lig 3.’sü Trabzonspor’a 30 puanın üzerinde fark atılmış olmasına rağmen iki kulüp arasında neredeyse kan davasına dönüşmüş durumda ve bu çirkin rekabet her sene daha da çirkinleşerek farklı bir boyut kazanıyor.
Yaraya tuz basılmamalı
Burada elbette Galatasaray camiasının da hataları var. Bir Galatasaraylı olarak özellikle yaraya tuz basmanın doğru olmadığını, yendiğimiz veya üstün geldiğimizde de rakibe saygı gösterilmesi gerektiğini daha önceki blog yazılarımda defalarca dile getirdim. Ancak iş öyle bir hal aldı ki, iki camianın birbirine duyduğu öfkeden dolayı gerek sosyal medyada gerekse geleneksel medyada milyonlarca taraftar arasında tam bir savaş var.
Bu savaşı körükleyen sosyal medya trollerinin varlığından da Ali Koç’la ilgili yazı kaleme aldığımda haberdar olmuştum. Her iki tarafta da toplu saldırı kültürü maalesef yaygınlaşmış durumda.
Sorunun asıl kaynağı
Burada Galatasaray’ın da kabahati var diyorum ama özellikle son yıllarda sorunun esas kaynağının Ali Koç ve yönetimi olduğunun da altını çizmek isterim. Nerede bir kavga, gürültü, tartışma ortamı, provokasyon, sataşma ve manipülasyon varsa orada Ali Koç ve yönetimini görebiliriz. Maalesef şampiyon olmak için her yol mübahtır kafasıyla yöneticilik yapıyorlar. Bu reflekslerle Fenerbahçe’yi yöneterek başta kendilerine, sonra ailelerine (veya aile şirketlerine), Fenerbahçe’ye ve Türkiye’ye ciddi zarar verdiklerinin de farkında değiller.
İkinci haftada yaşananlar
Şimdi ligin henüz çok başında, 2. haftada yaşananlara bir bakalım:
• Konyaspor Galatasaray maçında Galatasaray’ın nizami 3. golü iptal edildi. Maçta skor 2-1 Galatasaray lehine ancak puan kaybetme riskiyle devam ederken, Galatasaray’ın bu attığı önemli 3. golün neden iptal edildiği anlaşılamadı. VAR görüşmeleri açıklandıktan sonra rezalet iyice ayyuka çıktı. VAR hakeminin özellikle kasıtlı bir şekilde bu bariz hataya sebebiyet verdiği çok açık. Kayıtları https://www.t24.com.tr/haber/eray-yazgan-dan-var-kayitlari-hakkinda-aciklama-dinleyince-kanimiz-dondu,1180269 linkinden okuyabilir, ayrıca https://www.instagram.com/reel/C-5yWf0J55D/?igsh=MmJtaGl1Y3p3eHdk linkinden dinleyebilirsiniz. Bu kayıtları dinlerken bu hakemin lakaytlığına ve golü zorla iptal ettirmek için orta hakeme nasıl baskı yaptığına bizzat tanık oluyorsunuz. Bence böyle bir VAR hakemine asla güvenilmez, hakemlik lisansının iptal edilmesi gerekir.
• Göztepe-Fenerbahçe maçında ise verilen yanlış kararlara bir göz atalım:
- Karşılaşmanın 29. dakikasında Göztepeli Romulo’nun attığı gol nizami. Golün neden iptal edildiğini kimse anlamadı. Top ne saha dışına çıkmış, ne de faul var.
- Fenerbahçe’nin ilk yarı biterken uzatmalarda kazandığı penaltı kesinlikle penaltı değil. Şaka gibi bariz hatalı bir karar.
- Yusuf en-Nesyri’nin attığı gol tam olarak 51:49’da atılmış. Hakem 45 dakikaya 6 dakika uzatma vermiş. Normalde maçın 51. dakikada bitmesi gerekirken hakem kendi kafasına göre 50 saniye daha maçı uzatıp Fenerbahçe atağını kesmiyor ve golü de nizami sayıp skorun Fenerbahçe lehine 2-0’a gelmesini sağlıyor. Hakemin uzatmanın ötesinde maçı oynatmaması gerekiyordu, bence gol nizami değil.
- Karşılaşmanın 70. dakikasında Fenerbahçeli futbolcu Alain Saint-Maximin, Göztepeli Koray Günter’in bileğine tabanıyla basıyor. Tartışmasız direkt kırmızı kart. Hakem her ne hikmetse bu kuralı kendi kafasına göre değiştirip Saint-Maximin’e sarı kart gösteriyor.
2-2 yerine 3-0 olabilirdi
Yukarıdaki yanlış kararlar olmasa, bu maçın 2-2 yerine 3-0 Göztepe lehine bitebileceğini söyleyebiliriz. Tabii hakem tarafsız bir yönetim sergilese, 70. dakikadan itibaren Fenerbahçe bir kişi eksik oynardı, bunu da belirtmekte fayda var. Açıklanan tüm VAR kayıtlarını https://gazeteoksijen.com/spor/trendyol-super-ligde-2-hafta-var-kayitlari-aciklandi-220501 linkinden okuyabilirsiniz.
Yasağa rağmen sahada
Şimdi bir de olaya Göztepe perspektifinden bakalım. 0-0 giden bir maçın ilk yarısının uzatma dakikalarında biri haybeye penaltıdan, diğeri de normal uzatma süresinin ötesinde, hakemin oyunu Fenerbahçe lehine devam ettirmesinden kaynaklı gollerle skor bir anda 2-0’a geliyor. Kendi sahasında ilk yarıyı bu haksız kararlarla 2-0 geride kapatıyor. Bu da yetmiyormuş gibi, 90 gün hak mahrumiyeti cezası* almış olmasına karşın kural dinlemeyen Ali Koç maçın devre arasında sahaya giriyor ve ikinci yarı başlamasına rağmen sahayı terk etmiyor, ortalıkta tur atıyor. Bir spor kulübü başkanının böylesi tutumu statta gerilimi tavan yaptırmaz mı? Maç oynanırken Ali Koç’un sahanın etrafında dolaşması normal mi? (*Ali Koç bu cezayı, faul ile attıkları golle 1-0 yendikleri Galatasaray maçından sonra GS stadını silahlı korumalar eşliğinde bastığı için almıştı.)
Seyircinin hakkını koruma babayiğitliği göstereceksen de onun yolu böyle sahaya silahlı korumalarla inmek değildir. Kendi yöneticilerini ya da profesyonellerini yetkilendirirsin, onlar da saha kenarında senin gibi şov yapmak yerine direkt ilgili Göztepeli yetkililerle konuşup sorunu çözmeye çalışırlar. Kendi taraftarına yaranacaksın diye yangına benzin dökmenin ne alemi var? Bu gibi durumlarda gerekli dersleri çıkarmamış Ali Koç, sonunda sinirlerine hâkim olamayan bir Göztepeli yetkili tarafından itilerek yere düşürüldü. Kendisine geçmiş olsun diyorum.
Çok riskli sular
Ancak bir hatırlatma yapmak isterim. Burada sadece itilerek yere düşmeyle bu olay sonuçlandı (koskoca FB Başkanı’nın düştüğü duruma bak). Allah korusun, Ali Koç bu tip provokasyonlara devam ederse itilmenin çok daha ötesinde, linç edilme tehlikesi bile yaşayabilir. Bulunduğu pozisyon itibariyle çok dikkatli davranması gerekiyor. Bu gibi olayların iç savaş başlatma riski var. Bu işin şakası yok. Aman diyeyim. O yüzden artık insanları birbirine düşürmekten, provokasyondan uzak dursun. Sorunları da en sakin ve kimseyi incitmeyecek şekilde nasıl çözebiliyorsa o yolu seçsin. Yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermesin.
“Parasıyla rezil olmak”
Ali Koç’un Fenerbahçe için tüm imkânlarını seferber ettiği bir gerçek. Koç Holding, Fenerbahçe’ye direkt ve dolaylı finansal destek veriyor. Direkt diyorum, çünkü Ali Koç’un direkt kendi cebinden Fenerbahçe’ye finansman kullandırdığı bir gerçek. Bunu borç olarak mı, hibe olarak mı yapıyor orasını tam bilmiyorum ama bir şekilde doğrudan kendi cebinden Fenerbahçe’ye para kullandırıyor. Dolaylı finansman desteği veriyor çünkü Koç Holding’in birçok iştirakinin Fenerbahçe’ye sponsorluk desteği verdiği ve daha bilmediğimiz birçok ek destek sağladığı aşikâr (şirketin imkânlarını kullandırma vb.).
İşte tam bu noktada güzel Türkçemizde “parasıyla rezil olmak” tabiri Ali Koç’un son 6 senedir yaşadıklarının özeti olsa gerek. İşin ilginç yanı yaşanan tüm başarısızlıklara rağmen vazgeçmeyen ve meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getiren, sorunları derinleştiren bir ruh haliyle karşı karşıyayız. Farkında olarak veya olmayarak yaptığı en büyük kötülük de ülkeyi birbirine düşürmesidir. Memleketin en büyük sorunu sürekli bir ayrışma ve çatışma ortamı olmasıdır. Türk-Kürt, Alevi-Sünni, o tarikat-bu tarikat, o il-komşu il gibi yaratılan suni tartışma ortamı ve ayrışmalara ne yazık ki Galatasaray-Fenerbahçe de eklendi.
Halbuki burada esas olan insanlara ve yeryüzündeki tüm canlılara yüksek standartlarda ve mutlu olabilecekleri bir yaşam yaratabilmektir. Gerisi boştur. Elinde gücü olan insanların bu uğurda çalışması ve çabalaması gerekir. Ali Koç gibi tam tersine onları birbirine düşürecek hamlelerden uzak durulmalıdır.
Ali Koç ders almıyor, çözüm federasyonda
Bence herkesin bu kadar yazıp çizmesine ve konuşmasına rağmen Ali Koç hiçbir ders almıyor ve aksiyonlarının dozajını giderek artırıyor. Bu duruma kesin çözüm getirmek ise federasyona düşüyor. 90 gün hak mahrumiyeti vermesine rağmen yine de sahaya inip şov yapan bir Ali Koç’a bence uyarı niteliğinde en az 6 ay kesin hak mahrumiyeti (paraya çevrilemeyecek şekilde) verilmesi gerekiyor. 6 ay sonra sezonun geri kalanında Ali Koç hâlâ ders almayıp insanları gerecek ve provoke edecek aksiyonlarına devam ediyorsa da, o zaman ömür boyu hak mahrumiyeti verip kendisini Türk sporundan men edeceksin. Bu arada bu söylediğim tüm spor yöneticileri için geçerli. Örneğin geçen sene hakem dövmüş olan Ankaragücü Başkanı’na bana göre en az 2 sene hapis cezası, üstüne de ömür boyu hak mahrumiyeti cezası verilmesi gerekiyor. Değil yönetici olarak statlara girmesi, bu insanları maç seyretmeye dahi stada sokmayacaksın.
Federasyon da hiç güven vermiyor
Tüm bunları yazıyorum ama nerede doğrularda ısrar edecek federasyon yöneticileri? Trabzonspor’un eski başkanı, şimdiki Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu sözünün eri mi, göreceğiz. Bence başta adalet olmak üzere vadettiği birçok şeyi yapamayacak, kaos ortamı tam gaz devam edecek.
Bunu nereden mi biliyorum? Federasyon başkanının yardımcısına bakın. Sivasspor eski başkanı Mecnun Odyakmaz. Kendisi şikeden dolayı içeri girmiş ve UEFA'dan ceza almış bir spor kulübü yöneticisi. Şimdi kuralları koyan ve uygulayan federasyonda iki numaralı adam pozisyonunda. Böyle bir rezillik de ancak Türkiye gibi bir ülkede olur ne yazık ki. Gelişmiş bir ülkede biri şikeden ceza almışsa onun üstünü çizerler, kulüp yöneticiliğine devam etmesine asla yeşil ışık yakmazlar ve federasyonda görev alması imkânsız olur.
Balık baştan kokar derler. Daha ikinci haftada olan rezaletler, gelecekte yaşanabilecek çok daha büyük olayların habercisidir. Demedi demeyin.