Türk bankacılık sektörünün ilk çakma yatırım fonu
Ülke ekonomisinde sıkıntılar derinleştikçe ve nakit ihtiyacı arttıkça dolandırıcılıklar farklı bir boyut kazanıyor. Öyle ki, geçtiğimiz haftalarda patlak veren ve içinde spor ve iş dünyasının ünlü şahsiyetlerinin de bulunduğu büyük bir dolandırıcılığın Denizbank’ın Levent Büyükdere şube müdürü Seçil Erzan tarafından adeta Ponzi sistemi mantığıyla yönetildiğinin ortaya çıkması herkesi şoke etti. Türk bankacılık sektörünün ilk çakma yatırım fonu olarak tarihe geçen bu dolandırıcılık olayını Denizbank’ta yaşadığım bir canlı olayla kendi perspektifimden değerlendireceğim.
Öncelikle yaşanan olayları özetleyelim (bkz: https://www.bbc.com/turkce/articles/c6p60q92vn3o#:~:text=Eski%20Denizbank%20Levent%20B%C3%BCy%C3%BCkdere%20Caddesi,ile%20ilgili%20merak%20edilenleri%20ara%C5%9Ft%C4%B1rd%C4%B1.)
Davanın iddianamesinde yer alan bilgilere göre, Erzan 24 yaşında Denizbank Çorlu Şubesi’nin müdürü olup yaklaşık 10 yıl Çorlu’da çalıştıktan sonra 2011 yılında aynı bankanın İstanbul Bahçeşehir şube müdürlüğüne, kısa süre sonra da Florya şube müdürlüğüne atandı. Son olarak ise Levent Büyükdere Caddesi şube müdürlüğüne getirildi.
Erzan’ın Florya'da görev yaptığı dönemde, Galatasaray Futbol Kulübü’ne ait Metin Oktay Tesisleri'nin Florya’da olması nedeniyle Galatasaraylı sporcularla yakın ilişki kurduğu anlaşılıyor. Aktarıma göre Erzan, 2011’de farklı müşterilerinden para toplayıp borsaya yatırım yapmaya başladı, ancak bu gayriresmî ve bankanın bilgisi olmadan yaptığı eylemler planladığı gibi borsada kâr getireceğine büyük zararlar yaşatınca, bunu kapatmak için tanıdıklarından yatırım vaadiyle para almaya başladı. Bu şekilde saadet zinciri modeli (Ponzi sistemi) başladı.
Seçil Erzan’ın ifadelerinde açığın sürekli büyüdüğünü, 2021 yılından itibaren çıkmaza girdiğini görüyoruz. 2023’te ise olayların iyice ters gittiğini aktarıyor Erzan. Bunun üzerine Erzan, bazı kişilerden, onlara "Bankada gizli bir fon bulunduğunu, yüksek getiri getirdiğini, Galatasaray eski teknik direktörü Fatih Terim ve Denizbank CEO’su Hakan Ateş’in de bu fonun içinde olduğunu" belirterek yüksek miktarlarda para almaya başladığını söylüyor.
Erzan’ın kurduğu “sistem”
Ancak iddianameye göre gerçekte böyle bir fon yoktu. Beyanına göre Erzan birinin borcunu başka birinden aldığı parayla kapatma üzerinden çalışan bir "sistem" kurdu. İddiaya göre paralar, bazıları banka içinde, bazıları banka dışında olmak üzere, çantalar içinde elden teslim ediliyordu. Belge isteyenlere ise hazırladığı, bazılarının üzerinde Denizbank kaşesi ve ıslak imzasının da bulunduğu belgeler sunduğu öne sürülüyor.
Erzan ifadesinde, kurduğu "sistemi" şu cümlelerle özetliyor:
“Fon vadettiğim insanlara yüksek getirisi olan bir fon olduğunu, Hakan Ateş, Fatih Terim gibi insanların bu fona yatırım yaptıklarını, bu fonun 30-45 günlük vadeleri olduğunu, vade bitiminde yüzde 20, yüzde 30, yüzde 40’lara varan paralar kazanılacağını vadettim.
Öyle sıkışmıştım ki, çok fazla faiz parası dağıttığım için insanlardan fon vaadi ile para alıp benden istedikleri fazla faizleri ödemeye çalıştım.”
Erzan, ifadelerinde kişilerden aldığı para miktarlarıyla ilgili de açıklamalar yaptı.
Milyonlarca dolar topladığı ünlüler
Örneğin sırasıyla Galatasaray, Atletico Madrid ve Barcelona’da top koşturmuş ünlü futbolcu Arda Turan’dan toplamda 13 milyon 900 bin dolar aldığını, 6 milyon 400 bin doları geri ödediğini, gerisini ödeyemediğini söylüyor. Sırasıyla Galatasaray, Inter, Atletico Madrid ve Fenerbahçe’de top koşturmuş Emre Belözoğlu’ndan ise toplam 4 milyon 200 bin dolar para aldığını ancak hiç geri ödeme yapmadığını belirtiyor. Erzan’ın aktarımlarında, Arda ve Emre gibi futbol dünyasında adı geçen birçok isim ve iş insanı bulunuyor.
Erzan bu süreçte, sıkıştığını görerek kendisinden zorla senet alanlar olduğunu, bu kişilerin sık sık kendisini tehdit ettiğini de iddia etti. Bir süre sonra ödemeleri yapamayınca bu sistem ortaya çıktı. Erzan'a para vermiş bazı kişiler 7 Nisan 2023'te Erzan'a ulaşamayınca bankaya başvurdu. Bu dönemde Erzan hakkında suç duyurusunda bulunulunca soruşturma süreci başladı. Erzan bu kapsamda 11 Nisan 2023’te Çorlu’da gözaltına alındı.
Kendi açımdan bir bakış
Şimdi bu olayı yaşadığım bir olayla kendi perspektifimden anlatmak isterim.
Yanlış hatırlamıyorsam 2015 senesinde Konya Kulu’da 5 MW’lık bir GES (Güneş Enerji Santrali) projesinin finansmanı için farklı bankalarla görüşme halindeydik. Tam o dönemde bir şekilde Denizbank’la yolumuz kesişti. Projeyle ilk başlarda çok ilgilendiler. Hatta bankanın genel müdürü ve ilgili genel müdür yardımcıları dahil, en üst düzeyde bir dizi görüşme gerçekleştirdik. Proje kredisinin başvurusu için bu tip GES ve RES (Rüzgar Enerji Santrali) projelerinde uzmanlaşmış bir şubeye başlarda yönlendirildik. Genç ve akıllı bir şube müdürü vardı ve hakikaten sektörü tanıyor, GES ve RES projelerinin dinamiklerini iyi biliyordu. O şube müdürü olan beyefendiyle birkaç hafta kadar bizim kredi başvurumuz üzerinde uğraştık ve projeyi bankanın istediği formata getirdik. Her şey hazırdı. Süreç hızlı ilerledi ve sonunda o şube üzerinden proje finansmanı başvurumuzu yaptık.
Üstü kapalı bir teklif
Bizim dosyayla ilgili bankanın geri dönüşü yaklaşık 1 ay aldı. Bir ayın sonunda bizi tekrar genel merkeze çağırdılar. Süreç kesintisiz ilerliyordu ancak o genel merkezde yaptığımız değerlendirme toplantısından sonra açıkçası sukutuhayale uğradım. Hiçbir eksiğimiz yoktu, hem proje sağlamdı, hem de biz de sektörün yeni ve potansiyeli olan durumu iyi firmalarından biriydik. Toplantı sırasında bizi başka bir şubeye kaydırabileceklerini ilettiler. Üstü kapalı bir şekilde bankadaki en büyük hesapların bulunduğu bir başka şubeyle çalışırsak işlerin çok daha hızlı ilerleyebileceği, o şube müdürünün genel merkezle arasının çok iyi olduğu ve bu kredinin hızlıca onaylanacağı belirtildi. İsmini tam olarak hatırlamıyorum ama sanki hayal meyal bu şube müdürünün ismiyle ilgili “Seçil Hanım” dediklerini hatırlıyorum. Ben de bu teklifi kibarca reddettim ve açık açık çalıştığımız şube müdüründen çok memnun olduğumuzu söyledim ve şube değiştirmeden bu süreci tamamlamak istediğimizi aktardım.
Bu toplantıdan birkaç gün sonra bankanın genel merkezinden bir telefon daha aldım. Benzer şeyleri o telefon konuşmasında da yaptık. Israrla o bahsettikleri başka şubeye bizi alabileceklerini söylediler ve sonra o şubenin müdürüyle konuşmamı talep ettiler. Ben de onlara “Neden başka şubeye geçmemi talep ediyorsunuz? İyi bir şube müdürüyle çalışıyorum zaten. Kendisi hem proje finansmanının dinamiğini iyi biliyor hem de yenilenebilir enerji sektörü konusunda bir uzmanlığı oluşmuş durumda” dedikten sonra onları kırmamak için tavsiye ettikleri o şubenin müdürüyle telefonda göreceğimi ilettim ve akabinde görüştüm. O şube müdürüne de telefonda “Bizimle çalışmak istediğinizi belirtmişsiniz, ana merkezde, bu talebiniz için teşekkür ederim ancak ben şimdi çalıştığım şube müdüründen memnunum, değiştirmeyi düşünmüyorum” diye genel merkeze söylediklerimi tekrar ettim.
Israrın ardından gelen ret
Konuştuğum hanımefendi başlarda bayağı ısrar etti, bizim için neler yapabileceklerini ballandıra ballandıra anlattı ancak ben kararımı değiştirmeyeceğimi kendisine ilettikten sonra bu yaklaşımımdan hiç memnun olmadığını gösteren konuşma tarzı ve ses tonunu hatırlıyorum. Ardından da biraz ters bir şekilde telefonu kapattık. Bu konuşmadan yaklaşık 1 hafta sonra talebimizin reddedildiğine dair genel merkez bize dönüş yaptı. Ben de bu durumu çalışmak istediğimiz şube müdürüyle kısaca değerlendirdim, o da bana “Neden böyle olduğunu anlamadım” gibilerinden bir yorum yapıp çok üzgün olduğunu söyledi. Ben de ona “Sağlık olsun, ileride başka bir fırsatta çalışmak dileğiyle” diye temennilerimi ilettim. Tüm bu banka görüşmelerinin sonucunda Konya Kulu GES projemiz için TEB’le çalışmaya karar verdik. Bu kararla TEB’in ilk resmi güneş enerjisi proje finansmanına da imza atmış olduk. Bu santralin kurulumu gayet başarılı bir şekilde zamanında önce tamamlandı, bir sene operasyonda kaldı, üretim anlamında hepimizin beklentilerinin üzerine çıktı ve daha sonra projeyi de iyi bir kar marjıyla bir yatırımcıya sattık ve TEB’in kredisini de tek seferde kapattık.
Destek yerine köstek
Bu Denizbank’la yaşadığım olayın değerlendirmesini size bırakıyorum. Ayrıca şunu belirtmek isterim, muhatap olduğum bankalar arasında Denizbank iyi bankalardan biri. Orada ciddi emek veren, işini iyi bilen değerli profesyoneller var. Hatta şunu da söyleyebilirim, deneyimlediğim kadarıyla Denizbank’tan çok daha sıkıntılı durumda olan bankalar ve bankacılar var. Kredibiliteyi her şeyin önüne koyan ya da koyar gibi yapan bankalar, konjonktürün sıkıntılı olmasından dolayı sıkıntıya düşen reel sektöre çoğu zaman destek olmak yerine köstek olabiliyorlar. Çoğunlukla kendi kontrol alanlarının dışındaki sebeplerden dolayı (ülke ekonomisinde kriz yaşanması, tahsilat sıkıntısı gibi) sıkıntıya düşen firmayı kurtarmak yerine, üzerine gitmeyi yeğlediklerini görüyoruz. Bankalara şunu sormak gerekiyor: Amacınız nedir? Üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?
Bir de tabii Findeks, kredi notu veya bankalar arası paylaşımlarda kişilerin ve firmaların şeceresini tutan bankaların ve bankacıların şeceresini kim tutuyor? Bunu BDDK kısmen yapıyor olabilir, ancak bence elindeki gücü istismar eden, yolsuzluk, hırsızlık ve dolandırıcılık yapan banka ve bankacılar için de BDDK dışında başka denetleme sistemlerinin olması gerekmiyor mu? Sonuçta bankaların en büyük gücü güvendir. Güven sarsıldı mı, tüm sistem sarsılır. O yüzden bence bankaların da denetlendiği, bankacıların şeceresinin çıkarıldığı, tüm halka ve özel sektöre açık Findeks benzeri kredibilite sistemleri oluşturulması gerekiyor.
Bir de tabii bu yaşanan dolandırıcılık vakalarının esas çıkış noktası dolandırıcılar ve tefecilerle ilgili yapılması gerekenler var. Onların yatacak yeri yok. Bir çok masum insanın yuvasını ve kurduğu hayatı paramparça eden ve hatta birçok kişiyi intihara kadar sürükleyen bu insan müsveddelerinin üzerine köklerini kurutana kadar gitmek gerekiyor. Bu konuda da yazacaklarımı ileride saklı tutuyorum. Ancak şunu da biliyorum ki, devlet gereken iradeyi gösterirse dolandırıcıların ve tefecilerin köklerini kurutur. Yapılması gereken çok şey var.
Üzerine gidilmeyen sorular
Seçil Erzan olayına dönersek, bence Denizbank’ın yöneticilerine şunların soruların sorulması gerekiyor (okuduğum kadarıyla hep karışık cevaplar var. Tam olarak üzerlerine gidilmiyor):
– Seçil Erzan’ın yaptığı işlemlerden haberiniz var mıydı?
– Dolandırıcılığa 2011 senesinde başlamış. 12 senedir nasıl tüm denetleme ve teftişlerden yakayı ele vermemiştir?
– Banka güven ortamını sağlıyorsa bu iç edilen ve kimsenin nereye gittiğini tam olarak bilmediği 40 küsur milyon dolarlık meblağı bir sigorta gibi bankanın karşılaması gerekmez mi? Hatta bence bunu bu olay gazetelere yansımadan önce yapmaları gerekiyordu. O zaman banka elini taşın altına koyup sorunu büyütmeden çözebilirdi. Şimdi yaşanan bu olay bence tüm Bankacılık sistemine zarar vermiştir.
– Seçil Erzan’la genel merkezde ilişkide olan ve onu kollayan banka yöneticileri kimlerdir? Bu kollama işini hangi motivasyonla yapıyorlardı?
– 24 yaşında Çorlu gibi önemli bir sanayi merkezine nasıl şube müdürü olmuştur? O dönem hangi niteliklere sahipti?
– Ben gayet net hatırlıyorum, Denizbank bir zamanlar üç büyüklerle bangır bangır çok büyük kampanyalara imza attı. Burada sana belki de en büyük müşteri bazını sağlayacak 30 milyondan fazla taraftarı olan Galatasaray gibi bir kulüple ilişkileri yönetmek için Seçil Erzan’ı hangi niteliklerine dayanarak Florya şube müdürü olarak atadınız?
– Neden banka yöneticileri alınları açık bir şekilde çıkıp söylentilere ve suçlamalara cevap vermiyorlar? Türk milletinin olayları çok çabuk unutma özelliğine sırtlarını dayayarak bu işi unutturmak istiyorlar gibi bir intiba yaratıyorlar.
– Şubeye bu kadar büyük meblağlarda nakit girip çıkarken bankanın güvenliği hiç mi şüpheli bir durum görüp bunu amirlerine bildirmemiş?
Ekonominin dibe vurmasından dolayı dolandırıcılığın tavan yaptığı ülkemizde gerçek dolandırıcılarla dürüst insanları ayırt etmek her zamankinden daha da zorlaştı. Bu muğlak ortamda niyeti düzgün, konjonktürden dolayı ağır darbe yemiş, parası olduğunda ödeme yapacak ve kendi elinde olmayan sebeplerle ödeme yapamayan insanların veya şirketlerin üzerine gidip, çoğu zaman ocaklarını söndüren bankaların ve yöneticilerin arasından çıkan sahtekârlara kim hesap soracak?
Bankacılık sistemini masaya yatırma vakti
Bankacılık sistemiyle ilgili söyleyecek çok sözüm var, bunu bir başka blog yazısına saklıyorum. Ama şunun altını çizmek isterim ki, yaşanan tüm bu dolandırıcılık vakalarını bertaraf etmenin ya da en azından ciddi oranda azaltmanın farklı yolları var. Bankanın her departmanında bazı yeniliklere imza atmak gerekiyor. Aklıma ilk gelen çözüm yolu da bankada yapılan tüm işlemlerin, kontratların ve onay mekanizmasının blockchain bazlı bir teknolojiyle yürütülmesidir. Çünkü blockchain teknolojisinin arkası boş vaatlere izin vermez. En kötü ihtimalle işlem gerçekleşmez. Bu kadar basit.
Bankacılık sistemini tüm detaylarıyla konuşmanın vakti geldi. İleride de hantal ve atıl kalmış, içinden de her türlü dolandırıcıların çıkabildiği bir sistemi baştan aşağıya değiştirmek gerekiyor. Halihazırdaki işlemeyen sistem yerine reel sektörde iyi niyetli ve düzgün iş yaparken konjontürden dolayı zor duruma düşeni yok etmek yerine destekleyip durumunu düzeltecek ve ekonomiye tekrar katkı vermelerini sağlayacak bir sistemden bahsediyorum.