Türkiye’de dolandırıcılık patlaması
Ekonomik kriz, siyasi çalkalanmalar ve Covid-19 salgını derken büyük çoğunluğun çok ciddi zorluklardan geçtiği bir dönemin içindeyiz. Toplumda oluşan ahlaki erozyon, zora düşüp yanlış yola giren insanların artması ve ‘hep yapanın yanında kalıyor, ne olacak ki?’ mantığının toplumda pekişmesiyle katlanarak artan dolandırıcılık olayları, hukuk sistemindeki zaaflardan dolayı aldı başını gidiyor. Sonumuz hayır olsun.
Geçen gün bir arkadaşımla konuşuyordum. Bana babasının şirketine ortak olarak aldığı biri tarafından nasıl dolandırıldığını anlattı. Yapılan dolandırıcılık, ortağının babasına iş için imzalattığı çekleri 3. bir tarafa vermesiyle ortaya çıkmış. Hayatları alt üst olmuş. O da kendine yeni bir yaşam kurmak zorunda kalmış.
Açıkçası bu anlattıkları arasında beni en çok etkileyen “Bu kişi hayatımızı mahvetti ve elini kolunu sallayarak dışarıda geziyor. Bizden önce başkalarını da benzer sahtekarlıklarla dolandırmış, son derece rahat. İnsanların hayatlarını söndürmüş, hiç umurunda değil. Maalesef kötüler hep yaptıklarıyla kalıyorlar” demesiydi.
Ben de ona şunu söyledim “Eğer hukuken yapılabilecek bir şey yoksa ve bu adamın yaptığıyla sıyırdığını düşünüyorsan inan bana ilahi adalet var. Bu yaptıkları ondan bir şekilde çıkar. Trafik kazası, ailesindeki sorunlar, iflas etmesi vb. Bir şeyler mutlaka olur. Merak etme.”
Arkadaşım bu sözlerime karşılık “Yaşadıklarımdan sonra ilahi adalet olmadığına inanmaya başladım” dedi; “Çünkü bu kötü insanlara hiçbir şey olmuyor. Kötülük etrafımızda giderek büyüyor.” Ona son olarak “Sabırlı ol. Kendi yaşam döneminde bu kötülerin nasıl çöktüklerini gözlerinle göreceksin” dedim.
Bizzat dolandırıldığım vakalar
Yukarıdaki olayı birçok kez farklı yerlerde farklı tanıdıklarımla yaşadım. Ortakları, çalışanları, eşi, akrabaları, arkadaşları tarafından dolandırılanlar. Kimle konuşsam mutlaka bir hikâyesi var. Liste uzuyor. Çevrede yakınan yakınana.
Hatta bırakın dolandırılanları tanımayı ben kendim de bizzat yaşadım. Eski muhasebe müdürüm direkt kendi hesabına para aktardı. Yenilenebilir enerji şirketinde iş geliştirme müdürüm arazi satın almalarında ve bir takım ekipmanların alınmasında yolsuzluk yaptı. Her ikisine de dava açtım. Açılan davalar arasında ceza davası da var. Çalışanıma dava açmak benim için de bir ilkti.
Yine benzer şekilde çevrem içinde de benzer bir olay yaşadım. Detaya girmeyeceğim ama dolandırıldığımı söyleyebilirim. Tüm olayları mahkemelere taşıdım. Taşıdım ama Türkiye’de hukuk sisteminde boşluklar var. Bu sahtekârlıkları yapanlar da çoğunlukla Türk hukukundaki boşlukları iyi bilip bunları kullananlardan oluşuyor.
Haberleri açıyorsunuz, her gün farklı dolandırıcılık olayları karşınıza çıkıyor. Sadece şirketler değil, bireyler, hatta yaşlı ve engelli gibi kendini savunamayacak kişiler dahi hedef olabiliyor. Sivil toplum kuruluşlarının isimleri kullanılarak yapılan dolandırıcılıktan tutun da, çek senet gibi çok kolay manipüle edilebilen ticari araçlardan dolayı dolandırılanlara kadar her tipi mevcut. Şirketlerin operasyonunda bir açık bulup çalıştıkları yeri dolandıranlardan, bankanın sistemini kendi lehine kullanıp zimmetine para geçiren banka profesyonellerinin izlediği yöntemlere kadar her yol var.
“Yuh” dedirten dolandırıcılıklar
Her hafta başka türlü olaylara tanık olabiliyoruz. Geçtiğimiz hafta dikkatimi çeken iki dolandırıcılık vakasını sizlere örnek olarak vermek isterim. Birincisi; Türkiye’nin en büyük Otomotiv üreticisi Ford Otosan’ın dolandırıldığı haberi medyaya düştü. İki çalışanının dolandırdığı Ford Otosan’ın tespit ettiği kayıp yaklaşık 250 Milyon TL. Yanlış okumadınız. 250 Milyon TL. Ford Otosan'ın KAP'a yaptığı açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Şirketimizde yürütülen iç denetim çalışmaları sonucunda; Bayi alacaklarından sorumlu ekip lideri ve bayi alacaklarını takip eden çalışanımız tarafından bayi cari hesapları ile doğrudan borçlanma sistemindeki bayi limitleri üzerinde gerçekleştirilen usulsüzlükler ile bayi alacak ve risklerinin olduğundan farklı gösterilerek suistimal yapıldığı tespit edilmiş olup, konuyla ilgili incelemelerimiz devam etmektedir.”
Dudak uçuklatan bu haberi https://www.bugunkocaeli.com.tr/haber/6518086/ford-otosanda-usulsuzluk-iddiasi-2478-milyon-lira-tazminat-davasi-acildi linkinde okuyabilirsiniz.
Bir başka haber de tüm Türkiye’nin tanıdığı ünlü bir İskender Kebapçı olan Bursa İskender Kebap Şirketi’nde ortaya çıktı. Çıkan haberden bir kesit paylaşıyorum: Açtıkları adisyonları iptal ettikleri, birden fazla masaya tek adisyon açtıkları, ocaktan çıkan binlerce kilo kebabı adisyon dahi açmadan satış yaptıkları belirlendi. Bu yolla şirketi milyonlarca lira dolandıran çalışanların Paris ve Roma gibi Avrupa şehirlerinde tatil yaptıkları öğrenildi. Detaylı haberi https://www.msn.com/tr-tr/haber/gundem/%C3%BCnl%C3%BC-firmaya-doland%C4%B1r%C4%B1c%C4%B1l%C4%B1k-%C5%9Foku-%C3%A7al%C4%B1%C5%9Fanlar-vurgun-yapt%C4%B1/ar-BB1e44bM?ocid=entnewsntp linkinde okuyabilirsiniz.
Yuh derler adama diyesiniz geliyor değil mi? Bunlar gibi her gün çıkan haberleri okumaktan bıktık usandık artık. Gittikçe yozlaşan bir ortamda işinizi düzgün yapabilmeniz ve kaliteli bir yaşam sürdürebilmeniz gün geçtikçe zorlaşıyor. Genelde yazılarımda sorunu tespit ettikten sonra çözüm yolları da öneriyorum. Dolandırıcılığı proaktif bir şekilde önlemenin ve asgariye indirmenin birçok yolu var. Aklıma gelenleri sizlerle paylaşmak istiyorum:
1) Çek senet sisteminin kaldırılması
Sahtekârlıkların en kolay yapıldığı çek/senetlerin kullanımının kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. İmzaların kolay taklit ediliyor olması, insanların kandırılıp çek/senet imzalattırılması sonrasında da dolandırılan kişilere haciz gönderilmesi, klasik baş belası olan çek/senet mafyasının kol gezmesi gibi sıkıntıları kökünden çözecek şey onu komple ortadan kaldırmaktır. Kolayca manipüle edilen çek/senet sistemini komple ortadan kaldırıp yerine tamamen blockchain teknolojisiyle işleyen ve kesinlikle manipülasyonu önleyen fintech teknolojileri kullanılabilir.
2) Blockchain teknolojisi
Alan, satan, hizmeti veren ve hizmetten faydalanan gibi tüm tarafların teyidini aldıktan sonra işlerlik kazanan ve manipülasyona kapalı blockchain teknolojilerinin hayatımızın her alanına girmesi gerekir. Örnek vermek gerekirse; anlaşmaların da blockchain üzerinden yapılması gerekiyor. Yani anlaşma koşullarında yer alan unsurların karşı tarafın ve anlaşmanın paydaşlarının teyidini almadan o anlaşmayı geçerli saymayacaksın. Bu teknolojinin kullanılması birçok sahtekârlığın önüne geçecektir.
Yani sahtekar ağzıyla söylenen “Abi, bana güvenmiyor musun?” klasik söylemi ortadan kalkıyor, işlemin taraflarının teyidi olmadan hiçbir işlem yapılmıyor.
3) Hukuki altyapı
Hukuk altyapısını baştan aşağıya değiştirmek gerekiyor. Hâkimlerin davalara yetişememesi dolayısıyla her bir davanın olması gerekenden çok daha uzun sürüyor olması, dolandırıcıların haciz vs. sistemini çok rahat manipüle edebiliyor olması, dolandırıcılıktan mağdur olmuş vatandaşın mağduriyetini hemen sona erdirmek için hızlı karar mekanizmalarının olmaması herkesin işini çok zorlaştırıyor. Burada iyi niyetle ellerinden geleni yapan hâkim ve savcılarımızın da çoğu zaman elleri ayakları bağlanıyor. Hukuk sisteminin mantığını da değiştirmek gerekiyor. Örneğin ispat etme sorumluluğunun dolandırılanda değil, dolandırıcının üzerinde olması gerekiyor. Ortada dolandırılan biri varsa onun mağduriyetini hemen sona erdirecek hızlı karar mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor.
4) Cezaların ağırlaştırılması ve tavizsiz uygulanması
Dolandırıcıların en ağır şekilde cezalandırılması gerekiyor. Hatta öyle ki ağır kusuru olan, çok yüksek meblağlarda dolandıran ve çok fazla kişiyi mağdur eden dolandırıcıların bence ömür boyu hapse girmesi gerekir. Cezalar kesinlikle caydırıcı olmalı. Şu anda “Şu kadar para çarparım, gerekirse karşılığında 2 sene hapis yatarım” diye hesaplayıp ona göre aktivitelerine tam gaz devam eden bir sürü dolandırıcı var piyasada. Öyle cezalar koyacak ve onları öyle tavizsiz uygulayacaksın ki, meyilli olan kişilerin bu işlere kalkışmasının önüne geçeceksin.
5) Kimliklerin şeffaflaşması ve dijital temsil teyidi
Genel eğilim şeffaflığa karşı. Bense tam tersi, her şeyin şeffaf olmasından yanayım. Her konuda şeffaflık sağlarsanız o zaman birçok problemi başlamadan önlersiniz. Zihninizde canlandırmak için bir örnek vermek istiyorum:
Biri sizi bulup da “X sivil toplum kuruluşu adına arıyorum, ismim bilmem ne, şu kampanyamıza göre bağış alıyoruz” gibilerinden bir şeyler söylediğinde o kişinin kimliğini doğrulayacak bir mekanizma geliştirmek gerekiyor. Yani o kişi kimdir? O kişinin gerçek anlamda temsil yetkisi var mı? O kişi bir suç işlemiş mi? Verdiği tüm bilgiler doğru mu? Tüm bu doğrulamayı sağlayacağınız bir mekanizma olması lazım. Bu da eğer size cep telefonunuzdan ulaşmışsa cep telefonu üzerinden (doğrulamayı almazsanız o konuşmayı keser, o kişiyle hiç muhatap olmazsınız), bilgisayarınız üzerinden ulaşmışsa bilgisayarınız üzerinden vs. olmalı. Hatta yolda karşılaştığınız biri bile size bu şekilde musallat olursa onun cep telefonundan sizin cep telefonunuza bu doğrulamayı yapabiliyor olmanız gerekir (bluetooth teknolojisiyle).
Kimliklerin ve sicilin tüm şeffaflığıyla teyit mekanizmasının olmasının dışında temsil yetkisini veya şimdi klasik noter tasdikli vekaletnameyi de dijital sistemde teyit edebilecek mekanizmanın oluşturulması gerekiyor.
6) Özel sektörde tamamen uzmanlığa/profesyonelliğe gidilmesi ve şirket sayısının azaltılması
Özel sektörin yapısını baştan aşağıya değiştirmek gerekiyor. Herkesin kendi uzmanlık alanında şirket kurabilmesi ve faaliyet gösterebilmesi gerekiyor. Çünkü birinin uzman seviyesine gelmeden kuracağı şirketin batma ihtimalinin yükselmesi, ihmallerin artması ve dolayısıyla dolandırıcılık/sahtekarlık olayların tetiklenmesinin önüne geçmek gerekiyor.
Kafanızda canlandırmanız için şu örneği verebilirim. Çok para var diye ilkokul mezunu birinin bağlantılarını kullanarak inşaat şirketi kurduğunu ve ciddi rant elde ettiğini düşünün. O ilkokul mezunu yaptığı inşaatların kar marjını arttırmak için (sanki elde edeceği rant yetmiyormuş gibi) veya sermaye yetersizliğinden malzemeden çalabilir ve standartlara uygun bir bina yapmayabilir. Sonra da meydana gelen ciddi bir depremde bina yıkılabilir ve o binada yaşayanlar hayatlarını kaybedebilirler. Bu da bir çeşit dolandırıcılıktır. Hem de insan hayatına kasteden en ağır dolandırıcılıktan biridir. Bu yüzden geçmiş depremlerde binlerce insanımız hayatını kaybetmiştir. Hala akıllanmadık ve aynı bozuk sistem devam ediyor maalesef.
Bir de inşaat mühendisi olmayanlara inşaat şirketi vermediklerini düşünün. O ilkokul mezununu direk elemiş oluyorsunuz. İnşaat mühendisi de dürüstse (ki onların aralarında da birçok sahtekar var) ve işini layıkıyla yerine getirmek istiyorsa kafasına silah dayasan asla malzemeden çalmaz. Çünkü bunun sonuçlarının nereye gidebileceğini bilir. Otomatik olarak iş bilmezlikten gelen riski elemiş olursunuz.
Bir de bu şekilde herkesin uzman olduğu alanda çalışmasını sağlarsanız şirket sayısını da ciddi azaltmış olursunuz. Böylelikle herkes her alana zıplayamaz ve sahtekarlık, dolandırcılık gibi olayların riskini de bir nevi azaltmış olursunuz.
7) Sektörlerin kara listelerinin oluşturulması
Her sektörde insanları dolandıran, mahkeme kararıyla yaptıkları tescillenmiş insanlar var. Bu kişilerin elimine olması için kara liste oluşturulması gerekiyor. Çünkü bu kişiler mahkeme kararıyla ceza alsa bile ellerini kollarını sallaya sallaya iş yapmaya devam ediyorlar.
Size yenilenebilir enerji işinde proje geliştirme müdürünün beni dolandırdığını yazmıştım. Bu kişiyi sektörde afişe edip etmemeyi çok düşündüm, sektörde bulunan bellik kişilerle konuştum. Sonuç olarak herkes bana bu yanlış anlaşılır, yapılması pek mümkün olmuyor dediler.
Sonrasında ne olduğunu anlatayım. Bu kişiyle ilgili mahkeme devam ederken başka sektördeki başka şirketlere girdi (hangileri olduğunu bilmiyorum, bilsem arar uyarırdım) ve bana dolaylı yoldan o şirketlerin de dolandırıldığını hatta her yerde onu aradıkları haberi geldi.
Eğer bir kara liste sistemi olsaydı, sektörde ciddi iş yapan şirketlerin hepsi birini işe almadan evvel bu listeye bakıp ona göre kararını verirdi. Böylelikle sektördeki çürük elmaları ayıklamış oluyorsunuz ve başkalarının canının yanmasının önüne geçmiş oluyorsunuz.
Bu konuyu bulunduğum birçok sektör toplantısında dillendirdim ama pek destek alamadım. Tarihe not düşmek için burada yazıyorum. Hiçbir destek olmasa bile bir gün bu sistemi mutlaka ben kuracağım. Şeffaflıksa şeffaflık. Meyilli olanların bir sahtekarlığı yapmadan evvel iki kere düşünmesini sağlamak ve yanlış yapanların da sektörden ayıklanması gerekiyor.
6) Fintech’te sahtekârlığın önlenmesi
Fintech işinde çalıştığım için ne kadar fraud (sahtekârlık) olabileceğini bizzat gördüm. Ortalık berbat durumda. Sistemlerinizi her tür riske karşı hazır etmeniz gerekiyor. Dolandırılan kişiler de işi bilmedikleri için fintech firmalarını suçlayabiliyorlar. Fintech firmalarının muhatap oldukları kişileri en az bankalar kadar analiz edebiliyor olması gerekiyor. Sistemlerini de sürekli güncellemeleri lazım. Çünkü her dönem farklı farklı dolandırıcılık yöntemi ve yazılımı ortaya çıkabiliyor. Bu işlerden çok iyi anlayan profesyonellerin de işin başında olması gerekiyor.
7) Eğitim
a) Halkın dolandırıcılara karşı eğitilmesi: Bu konularda TV’de kamu spotu tarzında programlar yapılması ve vatandaşlara ortaya çıkan dolandırıcılıklarla ilgili düzenli bilgilerin iletilmesi gerekir. Bu da e-mail ya da cep telefonu mesajıyla iletilebilir.
b) Gençlerin eğitimi: Akıllarının ermeye başladığı lise döneminden itibaren gençleri farklı farklı dolandırıcılıklara karşı eğitmek (ki gözleri açık olsun), insanları aldatmaya veya dolandırmaya eğilimi olan gençlerin de işin şakası olmadığını ve cezai yaptırımların ağır olduğunu anlamalarını sağlamak ve onları dürüst birer birey olarak yetiştirmek için çabalamak gerekiyor.
c) Ebeveyn eğitimi: Çocuklar anne babalar tarafından büyütülürken dürüstlük ana prensip olarak aşılanmalıdır. Dürüstlük ilkesiyle yetiştirilen çocukların sayısı artarsa dolandırıcılık da kendiliğinden azalır. Bunun için anne babaların eğitilmesi ve bu konuda gerekenleri yapmaları sağlanmalıdır. Gerekirse tüm ailelerdeki çocuklar ilgili psikologlar tarafından takip edilmelidir. Bu çaba belki nesiller boyu sürecektir ama toplumdaki yozlaşmayı asgariye indirme potansiyeli olduğu için öncelik haline getirilmesi gerekir.
Sonuç olarak bir insanın bir diğer insanı kandırması, sahtekârlık, dolandırıcılık veya zorla bir menfaat elde edilmesi en başından itibaren insanlık tarihinin karanlık sayfalarında yer alıyor. Ancak içinde yaşadığımız dönemde yaşanan zorluklardan, ortamdan ve insanların yozlaşmasından dolayı bu olaylar tavan yapmış durumda. Umarım yukarıda bahsettiğim çözüm yolları teker teker uygulanır ve daha fazla insanın, kurum ve kuruluşun canının yanmasının önüne geçilir.
Her şeyden öte, Allah iyi niyetli ve masum insanları kötü insanlardan korusun, karşılarına hep iyi insanlar çıkarsın.