ABD’deki havayolları şirketleri ve havaalanı yönetimleri

Açıkçası bu yazıyı yazayım mı yazmayayım mı diye çok düşündüm ancak insanın başına 5-6 ciddi olay üst üste gelince yazmak farz oldu.

Dost acı söyler ama maalesef birçok kişinin rüya ülkesi olarak gördüğü Amerika’da servis sektörü bana göre çöküşte. Acilen birşeyler yapmaları gerekiyor; hem servis seviyeleri hem de takip ettiğim kadarıyla finansal durumları diplerde ve bana göre uzun süre böyle devam edemezler, birçoğu iflas bayrağını çekerler.

ABD’ye ne zaman seyahat etsem her seferinde ufak tefek problemlerle karşılaşırdım. Ancak son yaptığım 20 günlük seyahatimin her bölümünde ciddi problemler yaşadım. Bu seyahatimde başıma inanın bir yolcunun başına gelebilecek bütün problemler geldi.

Yolculuğumda önce New York sonra Washington DC, sonra Orlando ardından Las Vegas ve en sonunda da San Antonio’ya gittim. Bütün seyahatlerimin hepsi benim son dönemde odaklandığım güneş enerjisi ve su arıtma teknolojileriyle ilgiliydi. Şu anda da San Antonio’dan NY’a, NY’tan da İstanbul uçağına bindim ve uçakta bu yazıyı kaleme alıyorum.

Amacım kimseyi karalamak değil ancak gerçekten canım yandığı için bu sefer isim vereceğim. ABD’de iki havayolu şirketiyle uçtum. Delta ve United. Her ikisi de en son San Antonio New York uçuşu haricinde bütün uçuşlarımı gecikmeli gerçekleştirdiler. Gecikmeli derken kimi zaman 45 dakika gecikmeli, kimi zaman 2 saat, kimi zaman ise 4 saatlik gecikmeler oldu. Hepsinde de aynı anonsu yaptılar: Uçağın personeli gecikti; personeli bekliyoruz, o yüzden gecikme var.

 

 

 

Allah aşkına, havayolu şirketinin asli görevi nedir? Uçağı zamanında kaldırmak değil mi? Pilot ve hosteslerin yüzlerce yolcuyu bekletip geç kalmaları ne demek? Bu benim başıma 5 uçuşumda da geldi. Bu şu anlama geliyor: Havayolu şirketleri personel yönetiminde güçlük çekiyorlar. Bir kere ya da iki kere olur ancak 5 kere üst üste olması ciddi problemlerinin olduğunu gösteriyor.

Size başka bir örnek daha vereyim. New York’tan Washington DC’ye akşam 7 uçağıyla uçmak üzere, biniş yapılacak kapının önüne saat 6’da vardım. Delta şirketinin yer hostesleri sürekli gecikme anonsu yapıyor. Önce 40 dakika, sonra 1,5 saat, sonra 2,5 saat gecikmeyle en sonunda akşam saat 9:30’da uçağa biniş anonsu yapıldı. Uçağa bindik. Uçağın içinde 15 dakika bekledikten sonra pilot geldi ve şu şekilde anons yaptı: “Sayın yolcularımız, öncelikle bu gecikme için özür dileriz. Beni de başka bir pilot olmadığı için evimden çağırdılar. Evimden geldim ve uçağı uçurmak için kalkış izni istedim. Ancak ben 2. pilot olduğum için bana kalkış izni vermiyorlar. 1. pilotun gelmesi de 2 saati aşkın bir zamanı alacağı için ve bunun da uçakta bekleme süresini aşacağı için sizlerden uçağı boşaltıp tekrar havaalanına dönmenizi rica edeceğim.” Önce büyük bir sessizlik yaşandı, kimse ne olduğunu anlamadı. Sonra ben ve birkaç kişi ani bir reaksiyonla yerlerimizden kalktık, uçaktaki çantalarımızı tekrar elimize alıp havalanına geri dönüş yaptık. Bütün yolcular da arkamızdan geldi. Böyle durumlarda söylenmek huyum olmadığı için direk çözüme yönelip yer hosteslerinin yanına gittim. Bana uçağın gece 11:40’ta kalkmak üzere programlandığını söylediler. Bütün ekranlarda da 11:40 yazıyordu. Ben de kendilerine 2,5 saat beklediğimizi ve 2 saat daha beklemenin ne kadar adil olduğunu konuşurken bana kahve kuponu verdiler ve bizim bulunduğumuz terminalde bütün yiyecek içecek yerleri kapandığı için bana bir sonraki terminaldeki kafede bekleyebileceğimi söylediler. Ben de kuponları alıp kafeye gittim ve laptop’umu açıp çalışmaya devam ettim. Saat 11:00 gibi bizim terminale döndüğümde uçağın ismini ekranda göremedim ve hemen yer hostesinin yanına gidip uçak ne oldu diye sorunca kadının yüzü bembeyaz kesildi ve aramızda şu diyalog geçti:

Yer Hostesi: Siz uçmadınız mı?
Serhan: Hayır, uçak 11:40’ta kalkmıyor muydu? Şu anda saat 11:00.
Yer Hostesi: Beyefendi, pilotlar beklenenden daha evvel geldiği için uçağı 10 dakika evvel uçurduk.
Serhan: Nasıl yani? Ben hayatımda programlanmış bir uçak saatinin geriye alındığını görmedim. Ekranda 11:40 yazan uçağı nasıl 10:50’de uçuruyorsunuz? Uçaklar için hep gecikme yazar ama uçuşun erkene alındığına ilk defa tanık oluyorum.
Yer Hostesi: Haklısınız ama birçok anons yaptık, duymadınız mı?
Serhan: Hayır, hanımefendi. Hatırlarsınız sizden kupon aldım, bir sonraki terminalde kahve içmeye gittim. Orada anons falan duymadım.
Yer Hostesi: Evet, anonsu bu terminalde yaptık. Kusura bakmayın. Ben size hemen kalmanız için havaalanında bir otel ve otele ulaşmak için de araç ayarlıyorum. Yarın sabah da ilk uçakla sizi Washington DC’ye uçuracağız.
Serhan: Olacak şey değil. Önce bizi uçaktan geri indirip havaaalanına getiriyorsunuz, sonra burada 4-4,5 saat bekledikten sonra da uçağı kaçırtıyorsunuz. Helal olsun size!
Yer Hostesi: Gerçekten özür dileriz. Ancak inanın bana, ben çok daha kötü durumlara da tanık oldum. Sizin organizasyonunuzu hemen tamamlıyorum.

Akşam, havaalanının yakınında bulunan Hilton Oteli’ne gittim. Resepsiyondaki çocuk benim Delta tarafından gönderildiğimi görünce yine mi Delta diye söylendi. Ben de kendisine bütün programımı altüst ettiler, yarın sabah önemli bir toplantım vardı ve bu toplantıya maalesef katılamayacağım dedim. O da Hilton Oteli’nde çalışmaya başlayalı 2 hafta olduğunu ve bu süre zarfında benzer yaklaşık 15 olaya tanık olduğunu, Delta şirketinin müşterilerini hep mağdur ettiğini söyledi. Ertesi sabah yine uçak mürettebatının yarım saat gecikmesiyle uçağımız kalktı. İnanın bana her haliyle hiç hoşlanmadığım havaalanlarından biridir NY’taki JFK Havaalanı. Çünkü orada insan yığınlarının arasından belki de 45 dakikada tamamlayabileceğiniz bir işi 2 saatte halledebiliyorsunuz. Herkes üst üste, sinirler gergin ve özellikle iç hatlarda doğru düzgün bir sistem yok.

Her neyse, gelelim bir başka uçuşuma. Orlando’dan Las Vegas’a uçarken bütün işlemleri tamamlamışım, son kez biniş kartını yer hostesine gösterirken kadın bir anda kıyameti kopardı:

Yer Hostesi: Beyefendi, iki çanta birden uçağa alamazsınız.
Serhan: Check-in yaparken kimse bana böyle bir şey söylemedi. Ayrıca senelerdir iç hatlarda uçarım, biri sırt çantası diğeri de küçük ebatta çekçekli el valizine kimsenin itiraz ettiğini duymadım.
Yer Hostesi: Hayır kesinlikle kabul edemem. Şu etiketi yapıştırıyorum ve şu çantayı girişte görevlilere uçağa yüklenmesi için teslim ediyorsunuz. Kuralları lütfen bana hatırlatmayın.

Sonra tabii paşa paşa uçağın körüğüne bindim. Uçağa girerken şansım yaver gitti ve uçakta bulunan iki hostesten birine “Bana bu çantayı aşağı indirmemi söylediler, sizce gerekli mi diye sordum?” Latin kökenli olduğunu tahmin ettiğim hostes, “Neden öyle bir şey söylediler ki. Uçakta yer var. Ayrıca bu boyutlar kabin boyutlarıdır. Hem sırt çantanızı hem de el valizinizi içeriye sokabilirsiniz,” dedi. Ben de bunun üzerine kendisine teşekkür edip uçağa bindim ve kendi kendime de bu kadar subjektif oluyor bu işler demek ki dedim. Bu arada bana ahkam kesen ve kurallara bu kadar kendince sadık kalan yer hostesi uçakta bir karışıklık olduğu için tekrar uçağın içine geldi. Bir problem çözmeye çalışıyordu, sonra uçaktan ayrıldı ve uçaktaki diğer hostesler yolcuların yerleriyle ilgili sorunu çözdüler. Uçak yine 1 saat rötarlı kalktı. Kalkmadan evvel de şöyle bir anons yapıldı: “Sayın yolcularımız gecikme için özür dileriz. Uçağımız dün gece değiştirilip farklı bir uçak bize verildiği için yerleştirmelerde sıkıntı çektik, herkesin yeri değişti. Şimdi sizlerin de katkılarıyla sorunu çözdük, birazdan havalanıyoruz.” İnanabiliyor musunuz? Uçağın yarısı birbirleriyle yer değiş tokuşu yaparak ancak oturabildi. Yani bir müddet sonra biniş kartı hikaye oldu.

Havayolu şirketlerinin her şeyine tanık oldum herhalde diye kendi kendime söylenirken en büyük rezaleti Las Vegas-San Antonio uçuşumda gerçekleştirdiler. Bir yolcunun başına gelebilecek en kötü olay başıma geldi: Valizimi kaybettiler.

Las Vegas’tan sabaha karşı 4’te check-in’imizi yaptık ve havaalanı da oldukça tenhaydı. Yanımdaki iş arkadaşıma, “Hayret, bu havaalanını ilk defa bu kadar tenha gördüm. Çabuk geçtik, ne güzel diye konuşuyordum.” Sonrasında ise uçak yine 1 saat 10 dakikalık rötarlı kalktı. San Antonio’ya Houston üzerinde uçacağımız ve aktarma uçağına gecikeceğimiz için biraz tadımız kaçtı. Ancak büyük bir deparla Houston-San Antonio uçağını yakaladık. San Antonio’ya indiğimizde valizimin yetişmemesinin büyük bir olasılık olduğunu konuştuk. Bütün valizler geldikten sonra benim valiz çıkmayınca United şirketinin bagaj servis bölümüne gittim. Centilmenlikten dolayı çocuklu olan bir çifte kendi yerimi verdim ve arkalarında sırada beklemeye başladım. Orada çalışan tek kadın yetkili bana ve arkamdaki Hispaniklere “Dışarı çıkın lütfen, bu ofise herkesi tek tek kabul ediyoruz” diye bizi dışarı çıkarttı. Bana göre çok gereksiz ve servis sektörünün ruhuna uymayan bir davranıştı. Her neyse, ben sonrasında kendisine gerekli bildirimde bulundum ve ertesi gün de ofisini defalarca aradım. Bir ses çıkmayınca toplantılarım bittikten sonra havaalanına bir kere daha gittim ve aynı ofisin yolunu tuttum. Oradaki görevli bana valizimin izini bulamadıklarını ve araştırma içinde bulunduklarını söyledi. Sonra da ABD’deki bütün havaalanlarına bildirimde bulundu. Bu arada benim dışımda arkamda 4 kişi daha vardı. Kimse de onlara ofisin dışına çıkın diye bir saygısızlıkta bulunmadı. Bu arada San Antonio’daki toplantımız çok önemli bir görüşmeydi ve kendi kendime “Ne olur ne olmaz, önemli bir toplantı. Bu toplantı için giyeceğim takım elbiseyi yanıma alayım,” demiştim. Allah’tan yanıma almışım.

 

 

Son seyahat günümde de, San Antonio havaalanı sakindir ama ne olur ne olmaz diye erken gideyim dedim. İyi ki de öyle demişim. Uçağım sabah 7:30’da ve ben de havaalanına sabaha karşı 5:20’de vardım. Ben hayatımda böyle bir güvenlik kuyruğu görmedim. Güvenlik kuyruğu derken pasaport ve biniş kartlarını kontrol ediyorlar, hemen sonrasında da bir kuyruğa daha girip valizleri ve kendinizi “scan” aletlerinden geçiriyorsunuz. Tabii bütün bu havaalanlarında laptop, ayakkabı gibi her şeyi çıkardıktan sonra kollarınızı havaya kaldırıp komple bütün vücudunuzu scan eden bir alete giriyorsunuz.

Bu arada San Antonio havaalanındaki öyle bir kuyruktu ki, bir terminalin tamamını kaplıyordu ve bir sonraki terminalin de yarısını. Tam bir rezalet. Güvenlik kuyruğunda tam bir saat bekleyip pasaport ve biniş kartlarımızı kontrol ettirdikten ve scan etme işlemlerini geçtikten sonra uçağımıza yetiştim. Etrafımdaki herkes söyleniyordu. Örneğin, arkamdaki kişi “Uçağın kalkmasına 10 dakika zaman var, biz bu havaalanına 1,5 saat önce geldik ve iç hatlarda uçuşu kaçıracağız,” diye kızıyordu. Yetkilerden birileri gelip insanları yatıştırmaya ve durumu açıklamaya çalışıyordu. Bu 20 günlük seyahatimde sabır küpü olsa çatlardı. Allah’ta doğam gereği sakin biriyim ve soğukkanlılığımı koruyabiliyorum.

Bütün bu olumsuzlukların sonucunda Türk Hava Yolları’nın business lounge’unda e-posta’larımı kontrol ederken birden valizimin bulunduğuna dair bir mesaj görünce uçağa mutlu bir şekilde bindim. Tabii valizimi nerede bulduklarını söylemiyorlardı. İstanbul’daki adresime yollayacaklarmış. Umarım evime valizim sağ sağlim ulaşır. Çünkü kıyafetlerimi önemsemiyorum ama Solar Enerji Konferans ve Fuarı için gittiğimiz için şirketimizle ilgili valizin içinde birçok materyal vardı. Hayırlısıyla.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için