Adana yarı maratonunda kebaplı motivasyon
Geçenlerde Adana’da günlük 30 ton büyükbaş, 50 ton da küçükbaş hayvan eti tüketildiğine dair bir habere denk geldim. Aklıma hemen geçen ay başında Adana yarı maratonu için Adana’ya yaptığım seyahat ve yarış öncesi ve sonrası tükettiğimiz Adana kebapları geldi. Bu yazımda spor amaçlı gezim üzerinden Adana gibi bir keyif şehrine ilişkin son izlenimlerimi sizlerle paylaşacağım.
Okuduğum haberi hemen sizlerle paylaşayım: https://www.ensonhaber.com/ic-haber/adanada-gunluk-et-tuketimi-80-tona-ulasti . Her ne kadar vejetaryen ve veganlara saygı duysam ve yaşam tarzlarını anlasam da (ben de son yıllarda et tüketimimi azalttım) Gaziantep, Hatay ve Adana gibi şehirlerde olduğum zaman ister istemez kebap yeme isteği doğuyor bende. Bunu çocukluktan gelme alışkanlık olarak görebilirsiniz. Tabii bir şehir için 80 ton et çok yüksek bir rakam. Hele Akdeniz’e sahili olan bir şehrin iç bölgelere oranla daha etçi bir kültüre sahip olması sosyolojik açıdan incelenmesi gereken bir konu. Tabii güzide şehrimiz Adana, et kültürünün çok daha ötesinde anlamlar ifade ediyor. Türkiye'nin altıncı büyük şehri olup ülkenin önde gelen tarım, ticaret ve kültür merkezlerinden biri örneğin. Maden zenginliği açısından da ülkede dördüncü sırada; krom, demir, manganez, kurşun ve çinko yatakları açısından önem taşıyan bir kent. Diğer pek çok detayı Vikipedi sayfasında okuyabilirsiniz: https://tr.wikipedia.org/wiki/Adana
Adanalıların Adana’ya ilk gittiğinizde sizi şakayla karışık klasik bir karşılama söylemi var: “Kutsal topraklara hoş geldiniz.” Bu karşılamaya her seferinde tebessümle karşılık veriyorum: “Hoş bulduk, tekrar gelmiş olmaktan dolayı mutluyum.”
Adana’nın cazibesi ve koşu hakkında
Adana’ya her gidişimden keyif alıyorum. İnsanlarının sıcakkanlılığı, samimiyetleri ve farklı bakış açıları, şehrin tarihi, verimli toprakları, babamın memleketi Gaziantep’e yakınlığı ve bir Akdeniz kenti olması ve başta Adana kebabı olmak üzere yemekleri, beni Adana’ya çeken ve şehre hep pozitif bakmamı sağlayan unsurlar. Hatta fabrikamızı kuracağımız Niğde’ye havayoluyla ulaşmak için Kayseri ve Adana havalimanlarından uçabilirken sırf Adana’ya olan sempatim yüzünden ilk tercihim hep Adana’dan uçmak olmuştur.
Ocak ayının ilk haftasında sevdiğim insanlarla Adana’ya gidip beraber spor yapma fikri bu yüzden bana cazip geldi ve Adana yarı maratonuna kaydoldum. Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşu olan 5 Ocak tarihine en yakın hafta sonu olduğu için Adana Kurtuluş Yarı Maratonu adını verdikleri bu koşu etkinliğiyle ilgili bilgileri http://adanakurtulusmaratonu.adana.bel.tr/ linkinde bulabilirsiniz.
İyi ki de gitmişim diyorum. Yoğun programımdan dolayı 7 Ocak Cuma akşamı Adana’ya vardık. Beraber seyahat ettiğim Istrunbul grubuyla otele varır varmaz tekrar karşılaştım. Hatırlamak amaçlı Istrunbul koşu grubuyla ilgili daha önce bir yazı kaleme almıştım: https://www.serhansuzer.com/tr/istrunbul-ile-istanbulu-kosmak
“Cezy” çekimleri ve koşu öncesi şehir turu
Ertesi gün cumartesi, Adana’daki dostlarla kahvaltıda buluştuk. Burada özellikle Adana’da başlatılmış bir girişim olan Cezy’nin kurucusu Selen bizi karşıladı ve ürün çekimlerini Adana Hilton’da gerçekleştirdik. Cezy, kuru incir, ceviz, pekmez, bal, havuç, hurma, yerfıstığı gibi tamamen doğal ürünlerden yapılan bir enerji barı. İçinde hiçbir yapay unsur yok. Vücudunuza enerji vermesinin ötesinde hem çok lezzetli hem de çok faydalı. Cezy ile ilgili bilgileri https://www.cezy.com.tr/ linkinde okuyabilirsiniz. Sipariş vermenizi tavsiye ederim.
Cezy'inin sponsorluk verdiği bir koşu takımı
Cezy’nin çekimlerini tamamladıktan sonra koşu kitlerini almak üzere harekete geçtik. Koşu kitlerini Belediye’nin merkezinden aldıktan sonra Büyüksaat Ulucami arasında Ramazanoğlu Konağı Parkı’nda çay içtik. İşte o turdan bir kare:
Seyhan Nehri'nin çevresinde güzel havada yürüdük.
Sonrasında koşu sırasında etkilenmemek için akşam yemeğini erken yemek amacıyla saat 5’e doğru Şinasi Efendi Caddesinde bulunan 5 Ocak Kebapçısına gittik.
5 Ocak Kebap Restoranının girişince normalde Türkçe'de kullanılmayan Adana'da kullanılan kelimeleri gururla sergilemişler...
Sağlam bir akşam yemeğiyle karnımızı doyurduktan sonra Toros Caddesi’nde bulunan Kazım Büfe’ye muzlu süt içmeye gittik. Gecenin sonunda da Kazım Büfe’nin biraz ilerisinde Toros Caddesinde bulunan Kadayıfçı Olcay’a gidip tatlılarımızı yedik ve otele döndük.
Ertesi gün erken bir saatte hazırlanmaya başladık. Kahvaltı yerine muz ve elma gibi meyveleri atıştırıp koşuya gittim. Sevdiğim insanlarla birlikte ilk 300 metrede koşu başlangıcını yaptıktan sonra kendi başıma koşuya devam ettim.
21 km’lik sohbetli koşu
Normalde 21 km benim alışık olduğum 15-17 km’den daha uzun bir mesafe olmasına ve kendimi kasmamama rağmen rahat bir tempoyla 21 km’yi yaklaşık 1 saat 50 dakika gibi bir zaman diliminde bitirdim. Koşu sırasında Istrunbul grubundan bazı arkadaşlarımıza rastladım ve onlarla biraz sohbet ettikten sonra tempomu artırarak devam ettim. Yani bizimkisi hem sohbet hem de koşu gibi oldu.
Koşu bittikten sonra fazla vakit kaybetmeden otelin yolunu tuttum ve duşumu alıp çıkış için hazırlığımı yaptım. Keyfim her açıdan yerindeydi. Hem sağlam spor yapmıştım, hem değer verdiğim insanlarla birlikteydim, hem de İstanbul dönüşü öncesinde yine Adana’nın tanınan mekânlarından birinde son bir kebap keyfi yapacaktık.
Otelden çıkış yaptıktan sonra Onur Kebap’a gittik. Son kez yemeklerin keyfini çıkardıktan sonra yine Cemalpaşa Mahallesi’nde biraz yürüyüş yapıp yediklerimizi sindirdik ve havalimanının yolunu tuttuk.
Adana’nın belki de en antipatik tarafı havalimanı. Bir kere şehre göre küçük kalıyor ve eski bir mimariyle inşa edilmiş. Adana-Mersin arasındaki yeni havalimanını bu açıdan bekliyoruz. İnşallah bir an evvel yapılır ve bölgeye yakışır bir havalimanı üzerinden seyahatlerimizi yaparız. Havalimanının da tek pozitif tarafı adeta şehrin içinde olması. Şehir merkezinden en fazla 10 dakika içinde havalimanına varıyorsunuz.
Adana’dan ayrılırken bir kez daha keyifli vakit geçirmiş olmanın hazzıyla İstanbul’a dönüyorduk. Özellikle kışın Adana bir başka güzel. Tavsiye ederim.
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...