Arda Turan’a abi nasihatları

Arda Turan Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli futbolculardan biri olmasına karşın, gerek kendisi ve sevenleri, gerekse onu örnek alabilecekler açısından çok kritik bir dönemden geçiyor. Ondan yaklaşık on yaş büyük ve pek çok deneyim yaşamış bir abisi olarak bu haftaki yazımı Arda Turan’a bir tanıdık vasıtasıyla ulaşacak bir açık mektuba ayırmak istedim.

 

 

Türkiye’de hemen hemen herkes Arda Turan’ı bilir. Arda’yı tanımayan yerli ve yabancı okurlarım için kim olduğunu birkaç cümlede özetleyeyim.

Galatasaray Spor Kulübü’nün altyapısından yetişmiş Arda, Galatasaray’ın A takımında oynarken yıldızı parladı. Milli takımda da başarılı bir performans gösterip yüksek bonservis bedelleriyle önce Atletico Madrid’e sonra da Barcelona’ya transfer oldu. Barcelona’da oynayan ikinci Türk olan ve Türkiye’nin tarihinde en parlak oyuncularından biri olan Arda’nın takımla ilgili inişli çıkışlı performansının ardından bu ayın başında Makedonya maçından dönüşte, uçakta gazeteci Bilal Meşe’ye fiziksel olarak saldırmış, ardından Milli Takımdan istifa etmek zorunda kalmıştır. Gazeteciye saldırmasının sebebi de grup maçları oynandığı dönemde ortaya çıkan futbolcuların milli maçlar için daha fazla prim istediklerine yönelik polemikler ve bu konuda Arda’nın başrol oynadığının yazılması ve gazeteci Bilal Meşe’nin de bu konuda kaleme aldığı yazı. Bu yazıyı sizlerle paylaşmak isterim: http://www.milliyet.com.tr/bilal-mese-ucakta-terim-arda-zirvesi-2344480-skorer-yazar-yazisi/

Olayla ilgili çıkan bir haberi de sizlerle paylaşmak isterim: http://www.ntv.com.tr/spor/arda-turan-gazetecibilal-meseye-saldirdi-milli-takim-ucaginda-kavga,0od1zvjwmU-FgZKN6lGEQw

 

Bilal Meşe’yle Arda Turan’ın birlikte çekmiş olduğu resim

 

Şimdi gelelim yazının gerçek muhatabına. Bu yazıyı Arda’ya yazıyorum. Bir tanıdığım vasıtasıyla bu yazıyı ona ulaştıracağım. Umarım bu yazının kendi iyiliği için olduğunu anlar ve öğütlerimi dikkate alır. Şimdi yazıya geçelim:

 

Sevgili Arda,

Bu mesajı sana ileten arkadaşına beni sor. Kim olduğumu sana anlatsın. Senden 10 yaş büyük olmanın ötesinde ciddi bir hayat tecrübem var. Seninle empati kurabiliyorum ve Türkiye’de olan biten birçok şeyden haberim var, şahsen çok şey gördüm ve deneyimledim. Yaşadıklarınla ilgili eminim başta sevdiklerin olmak üzere onlarca kişi seninle konuşup tavsiyeler veriyordur. Seni basından tanıyorum, olayları da yine basında yer aldığı şekilde okudum, eminim okumadığımız veya farklı yazılan birçok detay vardır. Yine de sorunun nereden kaynaklandığını görebiliyorum ve durumun içinden çıkabilmene bir katkım olmasını istiyorum. O yüzden bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Biliyorum, şu anda canın çok sıkkın, hiç hak etmediğin şekilde bir kumpasın içine düştüğünü ve kullanıldığını düşünüyorsun. Gazetecilerin ve daha birçok başka insanın senin hakkını yediklerini onların yüzünden çok zor bir duruma düşürüldüğünü hatta sana ve ailene hakaretler edildiğini düşünerek öfken artıyor. Sakin bir kafayla sana vereceğim öğütleri sonuna kadar okumanı ve kendini bu durumdan çıkarmak için elinden geldiğince aşağıdaki tavsiyelerimi uygulamanı öneriyorum:
 

1. Bir daha asla kendinden büyüklere el kaldırma

Ne kadar haklı olursan ol bir daha asla kendinden büyüklere elini kaldırma. Bilal Meşe 60 yaşını geçmiş, sense 30 yaşındasın. Bazen öfkeden insan kendini kaybedebiliyor ve hiç yapmayacağı şeylere imza atabiliyor. Buna asla izin verme. Nefsine hakim ol.

Sana empati kurabileceğin, başımdan geçen bir olayı anlatmak isterim: Bizim Galatasaray’ın locasında yerimiz var. İstanbul’daysam Galatasaray’ın maçlarını kaçırmamaya çalışırım. İyi bir Galatasaraylı olduğumu düşünüyorum. Galatasaray’ın geriden gelip Real Madrid’i 3-2 yendiği maça iki yabancı misafirimle gittim. Şu ana kadar gördüğüm en feci trafik yüzünden, üstelik tünelleri kullanmış olmama rağmen Dolmabahçe’den Galatasaray’ın stadına 2,5 saatte varabildim. Yanımda Amerikalı ve İspanyol misafirlerim bana eşlik ettiler. Maçın başlamasına 2 dakika kala stadın otoparkından kendi VIP bölümümüze geçmek için harekete geçtik. Turnikeden geçmek için beklerken önümüzdeki adam 1 dakika boyunca kartını okutup içeriye giremedi. Biz de maç başlamadan yetişmek istiyorduk. Önümüzde 70 yaşlarındaki fularlı adam dengesiz hareket ediyordu. Maçın başlamasına saniyeler kala artık dayanamadım, adama “beyefendi biz hemen okutup geçebilir miyiz?” dedim. Ardından aramızda şöyle bir diyalog geçti:

  • Nedenmiş?
  • Maç başlamak üzere, beyefendi. Zaten stada zor girdik. Yanımda yabancı misafirlerim de var. Başlama düdüğünü kaçırmak istemiyoruz. Sizden rica ediyoruz, birkaç saniyede okutalım ve geçelim.
  • Yabancı misafirlerin beni ilgilendirmez. Sen ezik misin?
  • Ben sizden gayet usturuplu şekilde bir şey rica ediyorum, sizse hakaret ediyorsunuz. Bir dakika boyunca kartınızı okutamadınız, sizi bekliyoruz burada. Maç başlamak üzere.
  • Beni ilgilendirmez. Burada bekleyeceksin! (Bağırmaya başladı ve söylenmeye devam etti)

Bu sırada önümüzdeki güvenlik görevlisi bana dönüp “Beyefendi, aman bir olay çıkarmayın” dedi. Sinirlenmeye başlamıştım, önümüzdeki adamın ağız kokusundan ve hareketlerinden alkollü olduğu çok barizdi. Ben de güvenlik görevlisine “Burada alkollü bir şekilde hakaret eden adama ‘şöyle yana geçin’ diyeceğine bana ‘bir şey yapma’ diyorsun. Görevini niye yapmıyorsun?” dedim.

“Aman idare edin.” diye karşılık aldım, güvenlik görevlisinden.

Ben de adama dönüp “Alkollü olduğun belli. Seninle uğraşamam” diyerek yabancı misafirlerime diğer taraftaki turnikelerden giriş yapmayı önerdim. Döndük, diğer taraftaki turnikelere yürüdük ve gecikmeli de olsa içeri girdik. Güvenlik üst araması yaptı, tam yürüyen merdivenlerden yukarıya çıkacakken merdivenin başında aynı adamın bizi beklediğini fark ettim. Adam bizi görünce hakaretlerine devam etti. 

“Sen gel bakayım buraya, sana haddini bildireyim. Sen benim alkol almama neden laf ediyorsun. Sen dinci misin? Senin gibi yobazları atacağız bu ülkeden” demeye başladı. Adam sürekli hakaret ediyordu.

Bu son söylediklerinden sonra gözlerimin karardığını hissetmeye başladım. Çok tehlikeli bir evreye giriyordum. Beni tanıyanlar bilir. Normalde sakinimdir, böyle bir başka boyuta geçersem, karşımda Türkiye boks şampiyonu dahi olsa hiç tereddüt etmeden dalarım. Ancak ortada farklı bir durum vardı. Adam 70 yaşlarındaydı. O anda içimdeki ses baskın hale geldi. Adama dalarsam neler olacağı gözümün önünden film şeridi gibi geçmeye başladı. Adamın ağzını burnunu kırdıktan sonra, “Serhan Süzer Galatasaray’ın stadında 70 küsur yaşında adamı dövdü” gibilerinden bir resim gördüm. Kendime yakıştıramadım. Duraksadıktan sonra saniyeler içinde kendimi toparladım.

Ben bunları aklımdan geçirirken adam bana hakaret etmeye devam ediyordu. Adama bir tek “Senin gibi bir sarhoşla uğraşamam. Yaşından başından utan” dedim ve bana “Serhan, her şey yolunda mı?” diyen yabancı misafirlerime “Gelin, yukarı çıkıyoruz” dedim ve hiçbir şey yapmadan yukarı çıktık. Adam arkamızdan bağırmaya devam ediyordu.

Yabancı misafirler de bana ısrarla ne olduğunu soruyorlardı. Onlara kısaca olayı özetledim ve bu tip bir adamla bu şekilde muhatap olmak bana yakışmaz deyip olayı kapattım. Daha sonra locada harika bir maça tanık olduk. Özellikle Eboue ve Drogba’nın golleri unutulmazdı.

Şimdi bu hikâyede sana ne demek istediğimi anlıyor musun?

Normalde bu hakaretleri duyan Türklerin büyük bir çoğunluğu fiziksel olarak o adama girişirdi. Ancak ben kendime yakıştıramadım.

Sana da aynı tavsiyeyi vermek isterim: %100 haklı bile olsan kavga etmenin de bir adabı var. Kendinden bu kadar yaşça büyük olan birine böyle fiziksel olarak saldırman sana yakışmadı, belki de haklıyken haksız duruma düştün. Bir daha asla böyle bir olayın olmasına izin verme. Nefsine hâkim ol.

 

2. Bu yaz İspanya’ya geri dönmeden Bilal Meşe’den özür dile

Az evvel sana verdiğim öğüde paralel olarak İspanya’ya bu yaz geri dönmeden somut bir adım at ve Bilal Meşe’den özür dile. Bilal Meşe’yi hiç tanımam. Nasıl bir gazeteci olduğunu bilmem. Ama ne olursa olsun, bu olaydan sonra tekrar sağduyuyu ortaya koymak sana düşüyor. Bilal Meşe’den gidip özür dilemen (fiziksel olarak saldırdığın için) senin delikanlılığından bir şey götürmez, tam tersine seni yüceltir ve sağduyu sağlar. Bunu da sessiz sakin bir şekilde gerçekleştir. Kimsenin haberinin olması gerekmez. Sonuçta bu seninle Bilal Meşe arasında bir konu. Bunu da sana yakışır bir şekilde gerçekleştir.
 

3. Basınla didişmeyi bırak

Türkiye’de basının nasıl olduğu aşikâr. Burada detaylara girmeyeceğim. Özellikle magazin ve spor basının durumu ciddi sıkıntılı. Yazılı ve görsel basında en fazla magazin ve spor sayfaları okunuyor. O yüzden basını yönetenler bana göre her ikisine de olması gerekenden fazla sayfa ayırıyorlar. Her gün sürekli malzeme çıkmadığı için de bazen kendi kendilerine haber uydurabiliyorlar. Sen de hem magazin hem de spor basınının başlıca malzemelerinden birisin. O yüzden attığın ve atmadığın her adım mercek altında. Seninle ilgili yazılan birçok palavra haber olduğuna eminim. Ancak bu durumu değiştiremeyeceğine göre o zaman oyunu kurallarıyla oynamak durumundasın. Sana yine yaşadığım bir olaydan örnek vermek isterim.

Bundan yaklaşık 10 sene önce ikiz kardeşim Baran’ın verdiği bir davete katılmıştım. Tanıdıklarımın olduğu masada sohbet ettiklerimin arasında kuzenimin bir arkadaşı da vardı. İçeride her ne hikmetse magazin basınının muhabirleri de varmış. Bu sohbeti gören muhabir arkadaşımız, aynı ismi taşıyan bir başka meşhur spikerle (üstelik evli), benim haberimi çıkarttırdı. Bunu da meşhur bir magazin yazarına haber diye sunarak, onun ağzından gerçekleştirdi. Biz evli olan o spikerle çok sarmaş dolaşmışız vs. bu haberi yazan kişi de bizzat bu samimiyete tanık olmuş vs. vs.

Yalan haberin de bir temeli olur, değil mi? Burada hiçbir temel yok. Birincisi o bahsettiği evli olan spikerle hiç tanışmadım. Davette öyle sarmaş dolaş bir durumun olması mümkün değildi. Hayatım boyunca da kendisini görmedim. İkincisi bunu kaleme alan magazin yazarı o davette yoktu. Bu haberi oradaki muhabirden alıp kendisi de oradaymış gibi yazdı. Yani nereden baksan hiçbir aslı astarı olmayan yalan bir haber. Sonuçta bunu kaleme alan kişiyle temasa geçip habere tekzip yazdırdık. Bu rezaleti bir anlamda temizledik.

Ancak ben bununla da yetinmedim. Bütün magazin muhabirlerine bir yemek verdim. Dönemin iyi İtalyan restoranlarından biri olan Bice’de verdiğim yemekte muhabirlerle birçok konuyu konuştuk. Muhabirler, söze benden özür dilemekle başladılar. “Arkadaşımız feci hatalar yaptı. Onun adına özür dileriz” dediler. Ben de onlara medyada bu şekilde yer almak istemediğimi yaptığım işlerle var olmak istediğimi anlattım.

Bu organizasyondan sonra inan en az 5-6 sene benim hiçbir resmimi çekmediler. Hatta bir restorana girdiğimde kapıda bulunan muhabir arkadaşlar fotoğraf makinelerini aşağıya indirip, “İyi akşamlar, Serhan Bey” diyorlardı.

Demek istediğim, insanlara nasıl davranırsan aynen karşılığını görürsün. Birçok kişinin küçümsediği ve aşağıladığı paparazziler için ben tam tersine yemek verdim. Güzel sohbet ettik. Zor şartlarda çalışan bu arkadaşlara gösterdiğim saygıyı onlar da bana aynen gösterdiler.

Şimdi değil ama ileride (zaman birçok şeyin ilacıdır), sana da gazeteciler için böyle bir organizasyon yapmanı tavsiye ederim.
 

4. Etrafını sadeleştir

Üç tip insan vardır. İngilizcede ‘extrovert’, ‘introvert’ ve ‘ambivert’ terimleriyle ifade edilir. Türkçede tam karşılıkları yoksa da yaklaşık olarak şöyle çevirebiliriz: Dışa dönükler, içe dönükler ve faklı durumlarda içe veya dışa dönük özellik gösteren insanlar. Benim tahminimce senin dışa dönük bir kişiliğin var. Yani sosyalliği seviyorsun. Diğer insanlarla iletişim kurmaktan besleniyorsun. Bunun avantajları da var, dezavantajları da. Hayatı dengeli yaşamak lazım. Sevdiklerini görmek istemek kadar doğal bir şey yok. Ama onlarca insanı sürekli getirip götürüp yanında taşımak senin gibi Barcelona’da profesyonel top koşturan birine eninde sonunda zarar verir.

Ben esasında buna Acun sendromu diyorum. Bu abartılı yaşam tarzına ilk defa Acun’la tanıştığımda tanık oldum. O dönem, KFC ve Pizza Hut restoran şirketinin genel müdürüydüm. Hızlı büyüme kaydediyorduk. Türkiye’de birçok ilke imza attık. Bunlardan biri de pazarlamada “ürün yerleştirme” (product placement) dediğimiz bir işti. Survivor’da Dominik Cumhuriyeti’ndeki KFC ve Pizza Hut restoranlarından Ada’da yarışları kazanan takıma ödül olarak KFC’den kızarmış tavuk ve Pizza Hut’tan pizza yolluyorduk. Ada’da ciddi açlık çeken yarışmacıların abartılı sevinç gösterileri bizim satışları patlatıyordu. Pazartesi yayınlanan Survivor yarışmasından sonra pazartesi ve salı günü evlere serviste ürün yetiştiremiyorduk. Çağrı merkezinin telefonları kilitleniyordu. En kötü haftada bile satışlarımız %50’nin üzerinde artış gösteriyordu. Tabii bunun karşılığında ciddi bir sponsorluk ücreti ödüyorduk. Tanınırlık anlamında da bize ürün yerleştirmenin büyük faydaları oldu. Gelelim Acun’la tanışmamıza.

Böyle başarılı işlere imza attıktan sonra Acun Medya adına sponsorluk işlerini yöneten kişiyle bir gün durum değerlendirmesi yaparken ”Sizi Acun’la da tanıştırayım Serhan Bey” dedi. Ben de kabul ettim ve sonraki süreçte organizasyon yapıldı. Ramazan ayı olduğu için bizi iftara davet ettiler. Öncesinde işlerle ilgili konuşuruz, sonra iftara geçilir diye, sözleştiğimiz gibi iftar vaktinden 1,5 saat önce ofisine gittik. Bizim o dönemki operasyon direktörümüz ve pazarlama müdürümüz bana eşlik ediyorlardı. Levent’te bir villada bulunan ofisine gittiğimizde Acun ortada yoktu. 1 saat onu bekledik. Gelmedi. Daha sonra iftarın yapılacağı masaya oturduk. Masa kalabalıktı. Tam bir geyik muhabbeti vardı. Abuk sabuk bir muhabbetin içinde bulduk kendimizi. Örneğin biriyle ilgili konuşulurken ben de ismiyle hitap edip onu tanırım dedim. Masada bulunanlardan biri bana “sen ona nasıl ismiyle hitap edersin?” diye bana atarlandı. Ben “Ne demem gerekiyor?” diye sorduğumda ona ‘abi’ demem gerektiğini söyledi. Ben de ona “Çocuk mu eğitiyorsun, 30 yaşından sonra benden 3-4 yaş büyük birine abi demem” dedim. Gerginlik oldu. Sonra yaşımın 30’dan fazla olduğuna masadakileri inandıramadım. Bu abuk sabuk muhabbetten rahatsızlık duyduğumu anlayan sponsorluk işlerinden sorumlu kadın (benim Acun’un çevresinde tanıştığım tek aklı başındaki kişiydi) müdahale etti. Beni tanıştırdı ve konuşmalarda dikkatli olunması gerektiğini vurguladı. Durumun saçmalığını düşünebiliyor musun? Survivor ana sponsorlarından olan kuruluşun en üst düzeydeki yöneticileri, Acun’la birebir görüşüp birlikte iftar yapacaklarını düşünürken, Acun masaya 1,5 saat geç geliyor bu sırada 20’ye yakın arkadaşının arasına oturtulan ana sponsor firmanın yöneticileri masadakiler tarafından sözle taciz ediliyordu. Sponsorluk yetkilisi kadın durumdan utanç duyduğu için bizden özür diledi. Masada soğuk rüzgarlar eserken Acun iftardan 5 dakika önce uykulu gözlerle masaya teşrif etti. Önce durumu idrak edemedi. Bizimle doğru düzgün konuşmadan suyunu içti, yemeğini yemeye başladı, sonra masadaki yöneticisi kadıncağız tekrar devreye girip bizi tanıştırdı. Gecenin ilerleyen saatlerine doğru daha usturuplu bir görüşme gerçekleşti. Ancak bana göre en büyük sponsorlarından biri olan, Türkiye’nin en önemli gıda perakende markalarının yöneticilerini ağırlamaları tam bir fiyaskoydu. Bu fiyaskonun ana sebebi de masadaki Acun’un arkadaşlarıydı. Onların birçoğunu muhtemelen sen de tanıyorsundur. İyi insan da olabilirler. Orada olmaları Acun’a bir fayda sağlamadı, tam tersine zarar verdi. Olaylar silsilesi işlerin ne kadar amatörce götürüldüğünü gösteriyordu.

Aynı şeyler senin için de geçerli. Profesyonel bir iş yapıyorsun. Barcelona gibi dünyanın en iyi kulüplerinden birinde top koşturuyorsun. Gereken profesyonelliği göstermen gerekir. Arkadaşları etrafına toplaman ve mutlu olman tabii ki önemli, ancak burada asıl önemli olan ve odaklanman gereken şey çok net: Formunu sürekli yükseltmek, önce ilk 11’de forma giymek sonra da takımın vazgeçilmezleri arasında yerini almak ve Barcelona’ya ciddi katkılarda bulunmaktır.

Bir başka deyişle, etrafını sadeleştir, sadece en sevdiklerin, değer verdiklerin ve güvendiklerin yanında olsun. Diğer insanlarla elbette ilişkini devam ettir ancak daha sınırlı olsun. Atalarımız güzel söylemişler; nerede çokluk orada b.....

Başka bir deyişle insanlarla uğraşmayı ve onları mutlu etmeye çalışmayı bir kenara bırak. İşine odaklan.

 

5. Türkiye’yi bırak, İspanya’ya odaklan

Bu yukarıda söylediklerimin paralelinde Türkiye’yi bir kenara bırakıp İspanya’ya odaklanman gerektiğini belirtmek isterim. Harika bir kültürümüz var. Memleketimizde aile ve arkadaş bağları çok güçlü. Ancak bırak Türkiye’deki hayatın Türkiye’de kalsın. İspanya’da İspanya’yı (hatta bulunduğun yerde Katalan kültürünü) yaşa. Örneğin, İspanyolcayı iyi derecede konuşabilecek şekilde öğren (İspanyolca’nın dışında İngilizce’yi senin gibi uluslararası olmuş biri zaten çok iyi konuşmak zorundadır, dil konusunun üzerine düş ve bu konuda ciddi çaba göster). Hatta mümkünse İspanyolcan röportaj verebilecek seviyeye gelsin. İletişimin işinin çok önemli bir parçası olduğu her zaman aklının bir köşesinde bulunsun. Kültürlerini öğrenmek ve Barcelonalılarla kaynaşmak için elinden geleni yap. Unutma ki Barcelona gibi bir kulüpte top koşturmak her babayiğidin harcı değil. Bu velinimeti iyi değerlendir. Kulübünde ve yaşadığın şehirde herkes senin hakkında konuşurken “bizim Arda” desin. Böyle yapmaya gayret edersen başarın artar. İnsanlar arkanda olmaya devam ederler.
 

6. Futboluna odaklan (herkese futbolunla cevap ver)

Bir önceki maddede Türkiye’yi bırak demiştim. Türkiye’yi bırak demek her şeyiyle bırak demek. Örneğin Türk basınını takip etme. Türk televizyonlarını seyretme. İzledikçe ve okudukça kafan daha da karışır ve Barcelona’daki futbolundan uzaklaşırsın. Türkiye gibi bir ülkede polemik bitmez. Bırak Türkiye’de olanlar Türkiye’de kalsın. Sen işine, yani futboluna odaklan. Öyle bir odaklan ki performansını her geçen gün arttır. İnsanlar seni gıptayla izlesinler. Bundan sonra da kavga çıkaran, polemik yaratan paragöz Arda (böyle olmadığını biliyorum) yerine futboluyla herkese parmak ısırtan ve Türkiye’yi yurtdışında en iyi şekilde temsil eden Arda’yı konuşsunlar.
 

7. Mütevazı ol

Türkiye gibi bir ülkede özellikle popülersen seni göklere çıkarırlar. Aynı kişiler, daha ne olduğunu bile anlayamadan daha sonra yerden yere vururlar. Milletçe duyguları aşırı uçlarda yaşamaya eğilimliyiz. Her şeyimiz abartılı. O yüzden senin bazı konularda kendini terbiye etmen gerekecek. Ne seni göklere çıkardıklarında havalara gir, ne de seni yerden yere vurduklarında özgüvenini kaybet. Özünde aynı Arda olduğunu düşün ve bunu iletişim içinde olduklarına yansıt. Mütevazılığı elden bırakma. İletişim içinde bulunduğun herkese aynı saygı ve sevgiyi yansıt. Sana saldıran veya senin kötülüğünü isteyenleri de kimseyi incitmeden kendinden uzak tut.
 

8. Kurallara uy

Az önce belirttiğim şekilde mütevazı olmanın bir yolu da kendini kimseden üstün görmemektir. Barcelona gibi dünyanın en iyi futbol takımlarından birinde top koşturabilirsin, çok popüler olabilirsin ancak unutma ki seninle iletişim içinde olan her insanın da başka türlü meziyetleri var. İnsanlara saygı duy.

Gazeteden okuduğum kadarıyla (tabii ne kadar doğru bilemiyorum ama eğer doğruysa) önce uçaktaki kokpite girmeye kalkmışsın. Daha evvel kokpitine girdiğin uçağın pilotu ciddi ceza almış. Bu seferki pilot seni kokpite almayınca çok sinirlenip yerine dönerken Bilal Meşe’yi görüp saldırmışsın. Bilal Meşe’ye saldırmanın dışında kokpite girmek istemeni de yadırgadım. Uçakta kurallar vardır. Bu herkesin can güvenliği içindir. Can güvenliği için konulan kurallara herkes uymak zorundadır, ayrıcalıklı olduğunu düşünenler de buna dahildir. Bir daha asla seni küçük düşürecek ve herkesin can güvenliğini tehlikeye atacak bir talepte bulunma.

Ayrıcalıklı olduğunu da asla düşünme. Normal bir insan gibi kurallara uy. Bu seni alçaltmaz tam tersine yüceltir.
 

9. Özel hayatını yoluna koy

Mütevazı olmanın bir başka yolu da mütevazı bir özel hayat yaşamaktır. Esasında Barcelona bunun için çok doğru bir kültüre sahiptir. Bu illa bir mankenle çıkma demek değildir. Özel hayatındaki çalkantılar, senin futbol hayatını etkiliyor. Bunu düşünerek stabil bir ilişki yaşayabileceğin birini bulmaya çalış. Bu kişiyi ya İspanya’da bulacaksın ya da yanına getirmen gerekecek.
 

10. Galatasaraylı efsane Tugay Kerimoğlu’nu örnek al

Özel hayatta stabiliteyi yakalamak deyince aklıma ilk Galatasaray’ın efsanelerinden Tugay Kerimoğlu geliyor. Galatasaray’da basketbol oynayan eşi Ekin’le evlendiği dönemde hakkında birçok dedikodu çıkarmışlardı. O beyefendiliğini hiç bozmadı. Sessiz sedasız İngiltere’ye gitti ve orada da efsane oldu. Belki Barcelona gibi bir kulüpte top koşturmadı ama inan, konjonktür yanında olsaydı Real Madrid veya Barcelona gibi bir kulüpte rahatlıkla oynardı. Oralarda da efsane olurdu. Bana göre Tugay, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından biri. İnanılmaz bir tekniği vardı. İzlerken müthiş keyif alırdık. Blackburn Rovers takımını ilerleyen yaşına rağmen sahada yıllarca yönetti. İngilizler ona öyle bir hayranlık duyuyorlardı ki https://www.youtube.com/watch?v=v9ihAT29tYM  link’inde izleyebileceğin gibi bir uğurlama organize ettiler. Böyle bir sevgi her futbolcuya nasip olmaz. Futbolundan başka bir şey düşünmedi. Eski bir profesyonel sporcu olan eşi de yıllarca onun yanında sürekli Tugay’ı destekledi. Tugay’ı örnek almanı tavsiye ederim. Hatta ara sıra git onunla konuş ve tecrübelerinden faydalan.

İnan bana, Türkiye’de büyük bir çoğunluğun nefretini kazanmış aşırı agresif ve sahada sürekli kavga çıkaran futbolcu abilerinden veya spor yorumcusu olarak sükse yapmış, kendi menfaati için herşeyi yapabilecek karakterdeki eski futbolcu büyüklerinden Tugay’ın sana çok daha faydası olacaktır.

 

Tugay Blackburn Rovers takımında top koştururken

 

Eşiyle birlikte Tugay

 

İşte Tugay’ın attığı muhteşem gollerden biri:

https://www.izlesene.com/video/tugay-kerimoglunun-unutulmaz-golu/8992553

 

11. Genç futbolculara örnek olacak davranışlar sergile (futbol bir sahne)

Tugay’ı örnek al demişken senin de senden sonra gelecek olanlara örnek olman gerektiğini ve bu konuda sorumluluğun olduğunu hatırlatmak isterim. Unutma ki futbol sadece bir oyun değildir, futbol bir sahnedir. Projektörler futbolcuların üzerindedir. Ne yaptıkları nasıl yaşadıkları adım adım takip edilir.

Senin gibi olmak isteyen genç futbolcular veya sana hayranlık duyan futbol izleyicileriyle geniş bir kitleyi harekete geçirme gücünüz var. Bunun sorumluluğunu bilerek davranman ve her anlamda örnek olman gerekir. Eğer senin gibi biri bu şekilde insanlara saldırıp kavga çıkarırsa senin hayranların veya seni izleyen gençler de bu şiddet eğilimini devam ettirir. Zaten oldukça gergin bir toplum haline gelen ülkemizde bu tip davranışların ciddi zararı olur. Kısaca, herkese örnek olacak davranışlar sergilemek için elinden geleni yap. Bunun memlekete de hayrı olur.
 

12. Siyasetten uzak dur

Futbol bir sahne, seni izleyen gençlere örnek olman gerekir demişken, siyasetten uzak durmanı da öğütlemek isterim. Türkiye’de popüler kültürün ikonlarından birisin ve insanları ciddi etkileme gücün varken bunu kötü kullanma. Çünkü Türkiye’deki konjonktürden dolayı siyasetle ilgili bir şey yaptığında seni seven veya sevmeyen herkesi ikiye bölersin. Türkiye’de siyaset ortamı çok sert geçiyor. Burada düşüncen ne olursa olsun, kendine sakla ve taraf olma. Sen Türkiye’ye mal olmuş bir futbolcusun, senin siyaset üstü hareket ediyor olman gerekir.
 

13. Milli takıma saygını sözde değil, özde göster

Türkiye’ye mal olmuş olmak yanında sorumluluk da getirir. Milli takım en kutsal formadır. Bu formayı ıslatmak bile büyük bir onurdur. Milli takımda oynamak için bırak para almayı (ücret, prim vb.) üzerine para vermen gerekir. Ben senin yerinde olsam milli takımda oynadığın süre boyunca aldığın tüm prim, ücret vb. geliri, hatta daha fazlasını Mehmetçik Vakfı’na veya memlekete mal olmuş başka bir STK’ya bağışlardım. Bu konuda yazılanlar doğruyu yansıtıyor mu bilemiyorum ama bundan sonra bu şekilde davranman yerinde olacaktır.
 

14. Bir sivil toplum çalışmasında aktif olarak yer al

Bu çalışmayı da şov için değil samimi olarak, severek ve isteyerek yap. Böyle bir görev almak veya bir STK’ya düzenli olarak bağış yapmak seni maddi ve manevi anlamda yüceltecektir. STK’lar için yapacağın bağışları cebinden çıkan para olarak görme. Hayat esasında bir karma. İnsanlık adına yaptığın tüm hayır işleri sana kat ve kat geri döner. Kendine sahiplenebileceğin bir koz belirle. Bu sorunun giderilmesi için en etkili STK’ya da elinden gelen desteği ver. Bunu içten yap ve sonuna kadar sahiplen.
 

15. Gelir gider dengeni iyi yönet (masraflarını kıs)

Bir röportajında aylık giderinin 80.000 TL olduğunu okumuştum. Bu eğer doğruysa, bu rakam senin gibi çok kazanan bir futbolcu için bile oldukça yüksek bir meblağ. Eşin yok, çocukların yok, bir sürü insana bakıyor olsan da fark etmez. Fazlalıklarını at ve harcamalarını makul seviyelere indir. Unutma ki, ileride (ki bu çok uzun bir zaman dilimi değil, muhtemelen 5-7 sene sonraya tekabül edecek) futbol hayatın bittiği zaman hiçbir şey yapamama ihtimaline karşın elinde birikimin olması gerekir. O yüzden elindeki parayı tutmasını bilmen veya bu konuda sıkıntı yaşıyorsan da aklına güvendiğin birinden öğrenmen gerekir. Bunu yapmazsan futbol sonrası yaşamında çok ciddi sıkıntı yaşarsın. Hatta aşırı ve gereksiz harcamaların varsa, ciddi kazandığın şu dönemde bile zorluk çekersin. Unutma ki en parlak olduğun dönemde dahi parasal sorun çekersen ciddi konsantrasyon kayıpları yaşarsın ve bu futbolculuk yaşamını olumsuz etkiler.
 

16. Futbolu bıraktıktan sonrasını düşün

Bütün planlarını hep uzun vadeli yap. Örneğin futbol yaşamın bittikten sonra ne yapacağını şimdiden planla. Bunu da kendine yakın gördüğün arkadaşlarınla değil de iş hayatında ve varlık yönetiminde gerçekten başarılar elde etmiş kişilerle yap. İşi bilen ve seni doğru yönlendirecek kişilerden mentorluk almanda fayda var.

Aklıma ilk gelen sana verebileceğim tavsiyeler şimdilik bu kadar. Umarım bu öğütlerimi sonuna kadar okursun ve bu söylediklerimin senin iyiliğin için olduğunu düşünüp gerekli çabayı gösterirsin. Daha detaylı konuşmak istersen bana nasıl ulaşabileceğini biliyorsun. 

Sağlıcakla kal.

 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 1 )
  1. Eyüp GÜNEYSU
    2017-06-28 16:49:20

    Muhteşemdi. Bu yazıdan Arda öznesini çıkar, liselerde ders olarak okut. Yerinde tespitleriniz için tebrik ederim Serhan bey.Hoşçakalın.Eyüp GÜNEYSU

Yorumlarınız için