Belgeselciliğin yıldızı sevgili Didem’i anarken
Bazı insanlar vardır, hayatınızda kısa bir süre temasınız olmasına rağmen sizde iz bırakır. 27 Ocak’ta kanserden hayatını kaybeden, harika belgesellere imza atmış sevgili dostum Didem Şahin de öyle biriydi benim için. Bu blog yazımı onu anmak için kaleme alıyorum.
Didem Şahin’i o dönemki kız arkadaşımın vasıtasıyla tanımıştım. Daha ilk tanışmamızda kanım kaynamıştı. İnandığı işleri sonuna kadar götüren, prensiplerinden taviz vermek istemeyen, çok okuyan ve en önemlisi araştıran, hayat dolu bir insandı Didem.
Kariyerinde birçok önemli belgesele imza atmış olan Didem’i daha iyi tanımanız için http://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/didemsahin.html linkindeki biyografisini okuyabilirsiniz. Ayrıca onunla yapılan güzel bir röportajı da paylaşmak isterim: https://www.gazeteduvar.com.tr/didem-sahin-belgesel-sinemaci-bir-hikaye-anlaticisidir-haber-1538584
Burada beni gerçekten üzen taraf, tüm çektiği zorluklara rağmen üreten, belgeselcilik adına önemli eserlere imza atmış birinin, kariyerinde tam sıçrama yapmak üzereyken hayata çok erken yaşta gözlerini yumması oldu.
İlk tanışmamız ve ortak konularımız
Onunla bundan yaklaşık 10 sene önce daha ilk tanışmamızda ortak noktalarımızı bulmuş, bu konular üzerine detaylı konuşmuştuk. Aklıma ilk gelenleri burada sıralayayım. Konuştuğumuz konulardan ilki belgeselcilikti. İşin zorluklarını ve detaylarını bana anlatıyordu. Bana hep hafızayı diri tutmak için belgesellerin önemini anlatırdı. Ben de şahsen belgeseller bana hep yeni bir şeyler öğrettiği için onları kurgu filmlere tercih etmişimdir. Belgeselleri çok severim ve emeği olanlara da ciddi saygı duyarım. Bunu kendisine anlatırdım.
İkincisi hayvanlar ve özellikle sokak hayvanları üzerine hazırlamak istediği bir belgeseldi. Hayvan sevgisi ikimizin ortak noktalarından biriydi. Ortalama yaşam süresi 3 yıl olan sokak hayvanlarına nasıl daha iyi bir yaşam sağlayabileceğimiz konusunda kafa patlatıyorduk.
Üçüncüsü Çerkezlikti. O da Çerkez kökenliydi, benim annemin annesi de Çerkez kökenliydi. Farklı Çerkez etnik kökenleri, Çerkezlerin tarihçesi ve tarih boyunca neler çektiklerini, Türkiye’ye nasıl göç ettiklerini bana anlatıyordu. Soçi Kış Olimpiyatları’na sitem ediyordu, hatta bununla ilgili “No Sochi!” adlı bir belgesel bile yaptı. O gün bunu yapmak büyük cesaretti. Ukrayna-Rusya gerilimini ve sıcak gündemini yaşadığımız bugünlerde başardığı işin ne kadar önemli olduğunu bugün daha iyi anlayabilirsiniz. Bu güçlü kadın ne yapıp edip o belgeseli yaptı ve tarihe iz bıraktı.
Tanıdığım en samimi insanlardan biriydi
Dördüncüsü sivil toplum işleriydi. Tanıştığımız dönemde Afrika’daki ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmak istiyordu. Bu çabasına benim de az da olsa bir katkım oldu. Kendisini desteklediğim için mutlu olmuştu.
Bir de tabii her görüşmemizde memleketi kurtarıyorduk. Ülkemizdeki sosyal eşitsizlik, adalet ve bilumum sorunların nasıl çözülebileceğini konuşuyorduk. Hayatım boyunca tanıştığım ender içi dışı bir, samimi insanlardan biriydi. Böyle biriyle konuşurken aradaki güvenden siz de belli bir süre sonra gardınızı indirip kendi içinizdekileri bire bir yansıtabiliyorsunuz. Tüm bu özelliklerinden dolayı eski kız arkadaşımdan ayrıldıktan seneler sonra bile hep bir dirsek temasım oldu, arkadaşlığımız devam etti.
Bu cıvıl cıvıl insanı geçtiğimiz günlerde kanserden kaybettik. Maalesef rahim içi kanseri olmuş, metastaz yapmış ve akciğere sıçramış. Anladığım kadarıyla geçen senenin başlarında tedavi görmüş, iyileşmiş. Yazı Bodrum’da geçirmiş gayet iyiymiş. Antalya Film Festival’inde Acı ve Tatlı diye adlandırdığı kendi ailesinin filmine ödül alınca harika bir konuşma da yapmış (Bu konuşmayı Acı ve Tatlı filminin Facebook sayfasında izleyebilirsiniz: https://www.facebook.com/755994953/posts/10159874909419954/?d=n). Her şey yolunda giderken Antalya Altın Portakal Film Festivali dönüşünde fenalaşmış. Sonrasında yapılan tedavide sonuç alınamamış ve çok kısa bir süre içinde hayatını kaybetmiş.
“Acı ve Tatlı filmimi yaşatın”
Miş’li cümleler kuruyorum çünkü tüm bu sıkıntıları yaşarken maalesef ben yanında değildim, ne olduğunun farkında olmamıştım. En çok da buna üzülüyorum. Onunla vefatından önce konuşabilmek isterdim. Kısmet, geçenlerde Soho House'taki anma törenine gitmekmiş. Umarım şu anda bulunduğu yerde huzurludur.
Yakın çevresine “Acı ve Tatlı filmimi yaşatın” diye son bir istekte bulunmuş. Ben de bu son isteğini bu blog yazısı aracılığıyla kendi adıma gerçekleştiriyorum:
Son 3 senesini adadığı son filmi Acı ve Tatlı’da ailesinin hikâyesini anlatıyor. Filmde anneannesi Nermin Hanım 1963’te Türkiye’den Almanya’ya işçi olarak gider, babalarına emanet ettiği üç kızını da bir süre sonra yanına alır. Didem de Dortmund’ta doğar.
Anneannesinin hafızasının kaybolmakta olduğunu öğrenince yanına gitmeye karar verir. Kamerasını alır, anneannesinin ve diğer Türkiyeli göçmenlerin yaptığı gibi İstanbul'dan
Almanya'ya giden bir trene biner. Bu tren yolculuğu zamanda bir yolculuğa dönüşür. Kayıp parçalar bir araya geldikçe anneannesi Nermin'in göçmen bir kadın işçi olarak yaşadığı dönemin bir portresi ortaya çıkar. Stuttgart’ta yaşayan Nermin Hanım artık Alzheimer hastasıdır.
Filmin fragmanını https://www.youtube.com/watch?v=d7UyvcXfL8s linkinden izleyebilirsiniz. İzlemenizi tavsiye ederim. Normalde filmlerde çok duygulanan biri değilimdir ama beni bile damardan vurdu. Bu yaşanmış olayları anlatan filmde duygu aktarımını gerçekten çok başarılı yapmışlar. Didem ve tüm film ekibinin emeklerine sağlık.
Kısa sürede ödül yağmuru
Acı ve Tatlı filminin kısa sürede kazandığı ödüllere gelelim:
● 11. Malatya Uluslararası Film Festivali, Ulusal Belgesel Metraj Film Yarışması, En İyi Belgesel Film Ödülü. 2021
● 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali, Ulusal Belgesel Film Yarışması, Yarışması, Övgüye Değer Film Ödülü. 2021
● Avrupa Film Pazarı, Türk Sineması Kataloğu, Boğaziçi Sinema Derneği, Belgesel ve Kısa Film Seçkisi. 2020
● Avrupa Film Pazarı, Türk Sineması Kataloğu, 69. Berlin Film Festivali, Uzun Belgesel Seçkisi. 2019
Hakkında yazılan güzel bir yazıyı da paylaşmak isterim: http://www.cinedergi.com/2021/12/20/muff-10-yasinda/?fbclid=IwAR2VqLugMBDqR6KnqPhcmUVlF-g9apFPFPMe6Dgb-bMyRNElmToz2ureof0
Son ödülün anonsu ustadan…
Son olarak ünlü belgeselci Coşkun Aral’ın Malatya Film Festivali’nde yaptığı anonsla yazımı sonlandırmak isterim:
https://www.youtube.com/watch?v=27IB3RUjZsg
“İzlediğimiz film olağanüstü bir şey. Yerelden ulusala, ulusaldan evrensele giden yolda gerçekten çaba gösterilmiş bir çalışma. Yapımcı arkadaşlarımızı, emeği geçen herkesi gerçekten kutluyorum. Diğer belgeseller de çok iyiydi ama dedim ya ortak bir karardı. (…) En İyi Belgesel Ödülü kendi kişisel hikâyesinde toplumsal normlara cesurca karşı koyup, hem kendisinin hem de çocuklarının kaderini değiştirmek üzere Almanya’ya işçi olarak giden bir kadının öyküsünü, kendini var etme sürecinin yanı sıra dönemin sosyo-politik, kültürel tarihiyle paralel biçimde ve güçlü bir sinematografi ile anlattığı için En İyi Belgesel Ödülü oy birliğiyle ACI VE TATLI belgeseline verilmiştir.”
Her zaman aramızdasın Didemcim. Nur içinde yat, ışıklar içinde uyu…
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...