Birleşmiş Milletler’de tarihe tanıklık etmek (2)
Paris Ä°klim AnlaÅŸması Ä°mza Töreni’ne BirleÅŸmiÅŸ Milletler’in davetlisi olarak katılışımla ilgili ilk izlenimlerimi geçen haftalardaki yazımda paylaÅŸmış ve tören günü BirleÅŸmiÅŸ Milletler binasına girip balkondaki yerimi alışıma dek olan süreci aktarmıştım. Åžimdi sıra, önemli bulduÄŸum için birkaç haftada ele aldığım bu yazı dizisinin ikincisinde…
08.30’da baÅŸlayacak töreni beklerken, ‘sürdürülebilirlik’ konusunda kendini ispat etmiÅŸ, bu konuda önemli iÅŸler yapan kurum ve kuruluÅŸların etrafımdaki temsilcileriyle tanışmaya baÅŸladım. Genel sohbet konusu doÄŸal olarak sürdürülebilirlik, farklı ülkelerdeki uygulamalar ve ne yapılması gerektiÄŸiydi. Bunları konuÅŸurken ve tüm dünya ülkelerinin aÅŸağıdaki temsilcilerini balkondan izlerken aklımda bir sürü bilgi ve düÅŸünce canlanıyordu. O sırada kafamdan geçenleri ÅŸöyle özetleyebilirim:
Ben üniversite dönemimden bu yana uzun yıllardır fosil yakıta dayalı ekonomilerin sürdürülebilir olmadığını düÅŸünüyordum. Ancak bu konularda konuÅŸmaya kalktığımda etrafımda benimle aynı vizyonu paylaÅŸan pek bir insan bulamıyordum. Buna yakın çevrem de dahildi. Genelde bana “Serhan, yine idealist yönünle konuÅŸuyorsun, biraz gerçekçi olalım” diyorlardı.
Sürdürülebilirlik, yenilenebilir enerji ve iklim deÄŸiÅŸikliÄŸiyle ilgili makaleler ilgimi çok çektiÄŸi ve kiÅŸisel tezlerimi güçlendirdiÄŸi için sürekli bunları okuyordum. Bu nedenle, 2000’li yılların baÅŸlarından beri aile ÅŸirketimiz Süzer Holding toplantılarında zaman zaman yenilenebilir enerjiye girmemiz gerektiÄŸini söylüyordum. Ancak ÅŸirketin yaÅŸadığı bazı krizler nedeniyle bu konulara pek sıra gelemiyordu. Ortam, konjonktür ve insanların psikolojisi bu konuları konuÅŸmaya ve gerçekleÅŸtirmeye müsait deÄŸildi.
Aile ÅŸirketinde 10 sene çalıştıktan sonra 2011 senesinde kendi iÅŸimi kurmaya kesin olarak karar verdiÄŸimde, kendi adıma ilk olarak güneÅŸ enerjisine yatırım yapmayı seçtim. Önümde çok daha çabuk para kazandıracak, hakim olduÄŸum sektörler mevcutken ben özellikle güneÅŸ enerjisine yönelmiÅŸtim. Hatta olayı biraz abarttım; yenilenebilir enerji ve sürdürülebilirlik konusunda teknolojilerin sürekli geliÅŸmesi gerektiÄŸini düÅŸündüÄŸüm için ilk yatırımımı güneÅŸ enerjisi ile ilgili bir ARGE firmasına yaptım. Sonrasında ARGE ÅŸirketini satıp iÅŸin ticari yönüne ağırlık verdim ve böylelikle her geçen gün doÄŸruluÄŸu bir kez daha kanıtlanan bir stratejiyle uygulamaya baÅŸlamış oldum.
Tüm bunları yaparken görüÅŸlerimi tüm açıklığıyla kendi blogumda paylaÅŸmaya baÅŸladım. Bazı makalelerimin link’lerini aÅŸağıda bulabilirsiniz:
http://www.serhansuzer.com/2015/03/28/turizm-sektoru-gunes-enerjisini-yakinda-kesfedecek/#more-1350
http://www.serhansuzer.com/2016/02/23/suya-kavusturan-gunes-enerjisi/#more-1689
http://www.serhansuzer.com/2012/08/10/turkiyenin-enerji-politikasi/
http://www.serhansuzer.com/2012/09/24/enerji-ve-cevre-dunya-nereye-gidiyor/#more-732
http://www.serhansuzer.com/2014/09/24/als-buz-kovasi-kampanyasi/
Neden %100 yenilenebilir enerji?
Bu konularda görüÅŸlerimi daha detaylı paylaÅŸabilmek için 2013 senesinde Turkish Policy Quarterly dergisinde Ä°ngilizce bir makale kaleme aldım. “Türkiye, neden %100 yenilenebilir enerjiyi hedeflemeli?” baÅŸlıklı yazımda bu konudaki görüÅŸlerimi net bir ÅŸekilde paylaÅŸtım. http://www.turkishpolicy.com/article/632/why-turkey-should-aim-for-100-renewable-energy-summer-2013 adresinde bulabileceÄŸiniz bu yazının sonuç bölümünün çevirisini aÅŸağıda paylaşıyorum:
Enerji talebinin daha da artacağı göz önünde bulundurulduÄŸunda, kömür, petrol ve doÄŸalgaz ithalatına muhtaç olmanın Türkiye’yi enerji bağımlılığı, çevresel yozlaÅŸma ve yüksek cari iÅŸlem açığı gibi zafiyetlerle yüz yüze getireceÄŸi açıktır.
2010 yılında Greenpeace tarafından beyan edildiÄŸi gibi, gezegenimiz kontrol edilemeyen iklim deÄŸiÅŸikliÄŸinin eÅŸiÄŸindedir. Yıllık ortalama sıcaklığın iki santigrat dereceden fazla artması halinde tüm dünya doÄŸal afetler, daha sıcak ve daha uzun kuraklıklar, tarım alanlarının azalması ve türlerin kitlesel kaybı ile karşı karşıya gelecektir. Ä°klim deÄŸiÅŸikliÄŸi fosil yakıtların yakılmasının bir sonucu olduÄŸundan, dünyanın enerji kurgusunu deÄŸiÅŸtirebilecek bir enerji devrimine acilen ihtiyaç vardır. Tehlikeli iklim deÄŸiÅŸikliÄŸini önlemek için küresel karbon salımının 2015’te yapacağı zirveden sonra düÅŸüÅŸe geçmesi ve yüzyılın ortalarında sıfıra olabildiÄŸince yaklaÅŸması gerekmektedir.
Ä°klim deÄŸiÅŸikliÄŸiyle mücadele en önemli meselemizdir; bu nedenle sürdürülebilir enerji üretiminin en kısa sürede karbondan arınma noktasına yaklaÅŸtırılması esastır. Yenilenebilir enerji bu açıdan tek çözümdür.
Fosil yakıtların hammadde olarak deÄŸerlendirilmesi, örneÄŸin, petrolün petrokimya ve doÄŸalgazın gübre üretimi için kullanılması gerekmektedir. Bu maddeler her zaman geri dönüÅŸtürülerek deÄŸerlendirilmelidir.
Türkiye gibi güneÅŸ zengini bir ülke, gerek güneÅŸ enerjisi santralleri gibi merkezi sistemler, gerekse evler, oteller, alışveriÅŸ merkezleri, hastaneler, fabrikalar için dağıtılmış sistemler aracılığıyla, enerji ihtiyacının çoÄŸunu güneÅŸ enerjisi ile karşılayabilir. Ülkemiz ayrıca rüzgar, jeotermal, biyoyakıt, hidro, dalga, hidrojen gibi diÄŸer yenilenebilir enerji kaynakları açısından da büyük potansiyele sahiptir. Yenilenebilir enerjinin temel güç ihtiyacını karşılayamayacağı yönündeki iddiaların aksine, 24 saat enerji üretimini %100 yenilenebilir enerjiye dayandırmak mümkündür; yeter ki ısı ve güç gibi alanlarda depolama teknolojilerinden yararlanılabilsin veya güneÅŸ ve rüzgardan elde edilen enerjiyi yedeklemek için jeotermal sistemler ve biyoyakıt kullanılabilsin. Kaldı ki, biyoyakıtlar insanlar tarafından geniÅŸ çaplı üretildiÄŸinden Türkiye’de fosil yakıtların yerini alabilecek potansiyele sahiptirler.
Türkiye, enerji verimliliÄŸini destekleyerek, nükleer, kömür veya kaya gazına dayalı çevreye zararlı enerji üretimini teÅŸvikten vazgeçerek ve %100 yenilenebilir enerji hedefini gözeterek enerji politikasını tüketimi optimize edecek ÅŸekilde deÄŸiÅŸtirmelidir. Bu, enerji ithalatını azaltarak ekonomiyi rahatlatmaya, karbon emisyonunu azaltarak çevrenin korunmasına ve bir ulusal güvenlik meselesi olan enerji bağımsızlığına kavuÅŸmaya yarayacaktır. Bu aynı zamanda Türkiye’yi küresel enerji sektörünün başı çeken aktörleri arasına sokacak ve %100 yenilenebilir enerjinin hayal deÄŸil gerçek olduÄŸunu kanıtladığı takdirde geliÅŸmiÅŸ ülkeler dahi Türkiye’nin izinden gitmek durumunda kalacaklardır. Yenilenebilir enerjiye ve karbonsuz ekonomilere geçiÅŸ zamanı artık kaçınılmaz olarak gelmiÅŸtir.
Geçenlerde bir dost sohbeti sırasında çalışma arkadaÅŸlarım benimle aynı vizyonu taşıyan bir kral olduÄŸunu belirterek bana Bhutan ülkesiyle ilgili TED’de yayınlanmış bir konuÅŸmanın linkini gönderdiler. Bunu da sizinle paylaÅŸmak istiyorum:
Gayri Safi Milli Mutluluk
Bu konuÅŸmada geçen önemli içeriÄŸi de aktarmak isterim:
Bhutan Çin ve Hindistan arasında bir ülke. Bhutan’ın 4. Kralına göre Gayri Safi Milli Mutluluk (Gross National Happiness), Gayri Safi Milli Hasıla’ya (Gross National Product) göre daha önemli.
Bhutan
Anayasa’ya göre ülkenin %60’ı orman olarak kalmak zorunda. Ülkenin %72’si halihazırda ormanlarla kaplı.
GeliÅŸimin deÄŸerlerle birlikte gerçekleÅŸtirilmesi gerektiÄŸini savunuyorlar. Yani sadece geliÅŸme ve büyüme adına kendileri için çok ÅŸey ifade eden doÄŸayı feda etmiyorlar. Bu deÄŸerleri ekonomik büyümenin önüne koyuyorlar. Ülke, karbon nötr deÄŸil, karbon negatif. Yani karbon salımını sıfırlamanın ötesinde karbon salımını azaltan bir konumda. 2.2 milyon ton karbon üretiyor, bunun 3 katını ormanlarından emiyor.
“2009’da karbon nötr olacağız ve bunu sürdüreceÄŸiz” diye söz vermiÅŸler (hiçbirimiz bunun farkında deÄŸildik). Bunun için aldıkları bazı aksiyonları ÅŸöyle sıralayabiliriz:
1. Çiftçilere bedava elektrik veriyorlar ki yemek piÅŸirmek için odun yakmasınlar.
2. Elektrikli araç ve LED ışıklarının alınması için ödenek ayırıyorlar.
3. Kağıtsız bir düzene geçmeye çalışıyorlar.
4. Tüm ülkede aÄŸaç dikmeye devam ediyorlar.
5. Ülkenin yarısından fazlası koruma alanı altında (doÄŸal parklar, doÄŸal rezervler ve vahÅŸi yaÅŸam koruma alanları).
6. Biyolojik koridorlarla bu koruma altında olan alanların hepsi birbirine baÄŸlı. Hayvanlar ülkenin bir ucundan bir ucuna istedikleri gibi gidebiliyorlar.
7. Ulusal parklarda yaÅŸayan topluluklara yardım ediyorlar. Onların ormanlara bakması ve küresel ısınmaya uyumlu hale getirmesi, uyum içinde yaÅŸarken izinsiz avlanma, maden çıkmasını ve kirliliÄŸi engelleme görevlerini üstleniyorlar.
Bhutanlılar, kralları tarafından baÅŸlatılan bu muhteÅŸem uygulamalar için finansman gerektiÄŸini ve bunun için bireylerden toplanan bir fon oluÅŸturulduÄŸunu, bunu da “Hayat için Bhutan” programı diye adlandırdıklarını belirtiyorlar.
Tam bunları söylerken en can alıcı cümleyi dile getiriyorlar.
“Biz tüm dünyada bir aradayız, aynı gezegende yaşıyoruz, aynı havayı soluyoruz. Büyük ülkelerin yaptıkları hataların ceremesini bizler çekiyoruz. DiÄŸer ülkelerin neden olduÄŸu iklim deÄŸiÅŸikliÄŸinin yol açtığı kuraklık ve doÄŸal felaketler bizim ülkemizde de ciddi hasarlar yaratmaya baÅŸladı” deyip örnekleri paylaşıyorlar.
BirleÅŸmiÅŸ Milletler merkezinde iklim deÄŸiÅŸikliÄŸini önlemek için imzalanan Paris AnlaÅŸmasının neden bu kadar önemli olduÄŸunu ÅŸimdi daha iyi anlatabildim mi?
Bir sonraki yazımda programın bütün detaylarını paylaşıyor olacağım. Åžimdilik saÄŸlıcakla kalın.
Etiket: ekoloji
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...