Boğaziçi Üniversitesi’nde Survivor’ın işi ne?

Geçen sene Mühendislik ve Teknoloji Yönetimi Master Programı’na başladığım için Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gelişmeleri ister istemez birinci elden takip eder oldum. Her şeye rağmen hâlâ Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden biri olan üniversitemizde Nureddin Yıldız skandalından sonra yine bir skandala imza atıldı. Survivor gibi Türk insanının beynini hoşafa çeviren bir televizyon programının finali neden Türkiye’nin en parlak beyinlerinin olduğu üniversitede yapılıyor?
Kayıtsız kalmanın ciddi güçleştiği bir ortamda Boğaziçi Üniversitesi’yle ilgili bir yazı kaleme almak istedim. Burada olan bitenin herkes tarafından dillendirdiği bir ortamda bu yazının bağlamını insanların olayları sorgulaması üzerine kuracağım. Bir başka deyişle, olan biten saçmalıkları soru sorarak dillendirip herkesin kendi sonucuna varmasını sağlamak istiyorum. Üniversitemizde son yıllarda olanlarla ilgili sorularıma başlıyorum:
Yanıt bekleyen sorular
1) Hocalara mobbing: Üniversitemize yıllarını vermiş, Boğaziçi Üniversitesi’ni en üst seviyelere taşıyan değerli hocalarımıza yıllardan beri neden mobbing uygulanıyor? Son yıllarda artan bir mobbing’den bahsediyoruz. 30-40 yıllık Boğaziçi hocalarının bile giriş kartlarının iptal olduğunu, yarattıkları ve yönettikleri programların başından, hatta Üniversite’den uzaklaştırıldıklarını biliyorum.
2) Öğrencilere orantısız güç ve sertlik: Üniversitemizin temelini oluşturan Türkiye’nin en parlak beyinlerinin el üstünde tutulması gerekirken neden güvenlik güçleri bu çocuklara çok sert davranıyor? Bir başka deyişle, barışçıl bir protestoya katılsalar bile neden hemen göz altına alınıyorlar, etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor ve fiziksel yaptırımlara tabi tutuluyorlar?
3) Gericiliğin sembolüne davet: “6 yaşında çocuk evlenebilir” veya “Kadınların Allah erkeklere dövün rahatlayın diye müsaade etmesinden dolayı sabaha kadar şükretmeleri gerekiyor” gibi son derece yanlış, ilkel ve toplumu kışkırtan konuşmalar yapan, gericiliğin sembolü haline gelmiş Nureddin Yıldız’ın Boğaziçi Üniversitesi’ne İslam Araştırmaları Kulübü vasıtasıyla davet edilip konuşma yaptırılmasına son 3-4 yıl içinde tüm olaylara ve kulüplerin faaliyetlerine müdahale eden üniversite yönetimi nasıl izin verdi? Boğaziçi gibi ilerici ve çağdaş eğitimin kalesi haline gelmiş bir yerde böyle bir gericinin ne işi var?
4) Protesto hakkını hiçe sayma: Bu etkinliği haklı olarak protesto eden çocuklara yine çok sert müdahalede bulunulmasını hatta olayları izleyen bir muhabirin ters kelepçe takılıp göz altına alınmasını tasvip ediyor musunuz?
5) Survivor’a ev sahipliği: Boğaziçi Üniversitesi gibi Türkiye’nin en parlak beyinlerinin bulunduğu bir üniversitede, Türk insanının zekâ düzeyini düşürüp televizyona bağımlı hale getiren Survivor gibi bir programın finalini hangi amaçla Boğaziçi Üniversitesi’nin Anadolu Hisarı kampüsünde yapılmasına izin veriyorsunuz?
6) Bebek kapısına “Arabica”: En fazla sirkülasyonun olduğu ve üniversitenin en göz önündeki Bebek kapısının hemen yanında nargileciden bozma “Arabica” adlı bir kafeyi açmakla neyi amaçlıyorsunuz? Bu kafeyi kim işletiyor? Hangi şartlarla buranın işletmesi verildi?
7) Kalitede kan kaybı: Boğaziçi Üniversitesi’nin eğitim kalitesinin düşmemesi için değerli hocaların üniversitede kalmalarını sağlanması gerekiyor. Bunun tam tersi bir eğilimle üniversitenin en değerli hocalarının üniversiteden gitmeye başlaması, yerlerine gelenlerin de bu kaliteyi tutturamamaları konusunda ciddi bir endişe var. Bu endişeleri gidermek için üniversite yönetimi hangi önlemleri alıyor?
8) Öğrenci profiline müdahale: Üniversitede düzenlenen etkinliklerde bazı liselerden ziyaretler düzenleniyor. Bu güzel bir gelenek. Ancak hep aynı tipte ve başarı seviyesi düşük liselerden öğrencilerin bu etkinliklere katıldıklarını gözlemliyoruz. Türkiye’nin en iyi öğrencilerinin önemli bir yüzdesi Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyor ve bu sahip çıkılması gereken ve gurur duyulası bir miras. Bu miras rafa kaldırılıp üniversiteye girişleri kolaylaştırılarak öğrenci profili değiştirilmeye mi çalışılıyor?
9) Acun’la dibe vurmak: Türkiye’de kirli sermayenin temsilcilerinden biri haline gelen, eski Adnan Hocacı Acun Ilıcalı tüm bu kötü şöhretinin üzerine bir de “yapı yapı” diye saçmalıklar uydurup Türkiye’nin en önemli kurumlarından biri olan Galatasaray’a hakaret ederek manipülasyona kalkınca sayısı 30 milyonun üzerinde bulunan tüm Galatasaray taraftarının nefretini kazandı. Böylesine tartışmalı, ülkeyi bölen, fırsatçı ve her anlamda kötü örnek birinin yapımcılığını üstlendiği programın finalini yine Türkiye’nin en değerli eğitim kurumlarından biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nde yapmak hangi akla hizmettir?
Bu soruları dürüstçe ve taraf tutmadan cevaplayabilirseniz, sanırım üniversitemizdeki sorunların özünü kavramış olursunuz.
2021 senesinde zorla rektör değişimiyle başlayan olumsuz süreçlerin bir an önce son bulmasını, Türkiye’nin en önemli eğitim kurumlarından biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nin kendini toparlayıp dünya çapındaki en önemli 20 üniversiteden biri haline gelmesini temenni ediyorum.
McGill örneği ve kalitenin önemi
Bu temennimin temelindeki düşünceyi de sizlerle paylaşayım. Zamanında McGill Üniversitesi’nde okurken 3. senemde Boğaziçi Üniversitesi’ne exchange programıyla gelip üniversitede 1 sene okumayı düşünmüştüm. Ancak Kanada’daki koşulları bırakıp gelemedim, o zamanlar Montreal’den çok memnundum. McGill Üniversitesi Kanada’nın en iyi 3 üniversitesinden biri, dünya çapında da en iyi 20 üniversiteden biri. Repütasyonu böyle yüksek olan bir kurum Türkiye’de kendi muadili olarak Boğaziçi Üniversitesi’ni seçmiş ve exchange programı için yıllardan beri süregelen ortak çalışmayı sürdürmüştü. Aynı kalite ve standartların devam ettirilmesi gerekiyor.
Ülkelerin durumunu kaliteli insanları belirliyor. Çünkü kaliteli insanların yüzdesi ne kadar çoğalırsa değer yargıları, eğitim seviyesi, hak ve hukuk anlayışı, sistemi, ekonomisi, güvenliği vb. o kadar iyi hale geliyor. Kaliteli insanların yetişmesi için de kaliteli eğitim kurumlarına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Not: Bana bu yaştan sonra neden master yapıyorsun diye soruyorlar, ben de onlara eğitimin yaşı olmaz diyorum. 30 yaşından sonra İspanyolca öğrenmiş birinin, hayatının yeni döneminde kendi kendine yeten binaların ve ilgili teknolojilerin ticarileşmesi üzerine teorik çalışmaları üniversitede başlatmak istemesinden doğal ne var?
Ayrıca bu yeni dönemde kendi teorik altyapımı da gözden geçiriyorum. Verdiğim karardan dolayı memnunum, 3 dönemlik programda son dönemimi bu sene sonunda tamamlamış olacağım. Ancak tabii şimdi Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan biri olarak üniversitemizde olan olaylara her zamankinden çok daha hassas hale geldim.
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...