Covid-19 salgınından nasıl kurtuluruz?

Ülkemizde ilk Covid-19 vakası bundan yaklaşık bir yıl önce tespit edildi. O gün bugündür hayatımızda çok şey değişti. Değişmeyense artarak devam eden Covid-19 vakaları ve büyüyen panik atak ortamı. Çevremdeki herkes tünelin ucundaki ışığı göremiyoruz diyor, bense size bu makalede önerdiğim yöntemler uygulandığı takdirde 1 sene içinde salgının tamamen bitmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. İlgililere duyurulur.

Bundan yaklaşık 1 sene önce tam 11 Mart 2020’de Türkiye’de ilk Covid-19 vakası teşhis edildiğinde hiçbirimiz başımızın bu denli belada olduğunu tahmin edemezdi. Önceleri çok da önemsenmeyen bu salgın daha sonra yaşam şeklimizi baştan aşağı değiştirecek kadar etkili bir soruna dönüştü. Şimdi ne yaparsak yapalım hep önce salgını düşünerek hareket ediyoruz. Dilim varmıyor ama neredeyse maskeyle dolaşmak normalleşti hayatımızda. Peki bu durumu kabullenip uzun yıllar bu salgınla yaşamayı mı öğreneceğiz? Tabii ki hayır.

Salgını bir an önce bitirmek için elimizden geleni yapabilmemiz gerekiyor. Bunu devletimize söylüyorum. Tabii ki vatandaş olarak elimizden bir şey gelmiyor. Salgının gidişatı da iyi değil. Koyulan kurallarda en ufak bir gevşeme yapıldığında rakamlar hemen yukarı çıkıyor. Örnek vermek gerekirse, hafta sonları uygulanan sokağa çıkma kısıtlaması bu ayın başlarında cumartesi günü için kaldırıldı (artık sadece Pazar günü uygulanıyor). Bu gevşemenin yaşandığı ilk hafta sonunda rakamlar yine çok yükseldi. Evde vakit geçirmekten bunalan sevgili vatandaşlarımız toplu halde restoranlara akın ettiler. Bu da durumu yine daha kötü hale getirdi.

Gevşeme zarar veriyor

İlgili haberleri aşağıda bulabilirsiniz:

https://www.hurriyet.com.tr/gundem/yasaksiz-ilk-cumartesinin-kiymetini-bilemedik-41756816

https://www.trthaber.com/haber/turkiye/istanbulda-restorana-covid-19-baskini-100-kisiye-ceza-kesildi-562240.html?utm_source=Gazete&utm_campaign=9cd5e1306c-EMAIL_CAMPAIGN_2021_03_07_06_33&utm_medium=email&utm_term=0_c6ffa0ef47-9cd5e1306c-203076100

Ne yapılması gerektiği çok açık esasında. Aşağıda önereceklerim tavizsiz uygulandığı takdirde 1 sene içinde salgının tamamen bitmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. İlgililere duyurulur.

1) Aşılar

Covid-19’dan kurtulmanın en önemli maddesi yeteri kadar aşıyı en kısa zamanda ülkeye tedarik etmek, bu aşıların en hızlı şekilde tüm ülke vatandaşlarına yapılmasını sağlamak (1 seneyi geçmeyecek şekilde program yapmak), gerekirse aşıyı zorunlu hale getirmek ve en etkili aşı olan BioNtech’in aşısını tercih etmek olarak sıralayabiliriz. Şimdi konuyu detaylandıralım:

a) Yeterli dozun bir an önce tedarik edilmesi: Ülkemizin nüfusu 80 milyonsa, herkesin iki doz aşı olabileceği kadar miktarın bir an önce tedarik edilmesi gerekiyor. Bir de tabii aşılama sürecinin aksamaması için yedekleme yapmak da önemli.

Örnek vermek gerekirse, en kısa zamanda nüfusun 2 katı kadar yani 160 milyon dozun satın alınması, nüfusun yarısı kadar da yedekleme yapılması gerekiyor. Yani 40 milyondan iki doz hesaplarsak 80 milyon doz da yedekte olması gerekiyor. Eksildikçe de bu yedeklemenin sürekli artırılması lazım. Ta ki salgının sonunu görene kadar. Toplamda 240 milyon dozun bir an evvel satın alınması gerekiyor.

Bazılarının ‘bu çok ciddi bir maliyet’ dediklerini duyar gibi oluyorum. Ben de onlara şunu soruyorum: Covid-19 salgınından daha öncelikli bir konumuz mu var? Vatandaşlarımız hayatlarını kaybediyorlar. İnsan sağlığı her zaman önceliklidir.

İlla maliyet diyorsanız o zaman da şunu düşünün: Covid-19’un ülkeye verdiği ekonomik zarar, aşıların maliyetinden çok daha yüksek. Ülkemizin finansal kaynaklarının kullanılmasında aşıların satın alınmasının öncelik haline getirilmesi gerekir.

ABD gibi dünya ekonomisini yönlendiren bir ülke bile Covid-19’la savaşı öncelik haline getirdi. Hatta yeni seçilen başkan Biden geçenlerde salgınla savaş için 1,9 trilyon $’lık (yanlış okumadınız, yazıyla bir nokta dokuz trilyon dolar) yardım fonunu Amerikan Kongresi’nden geçirdi. İlgili haberi paylaşıyorum: https://www.cnbc.com/2021/03/10/stimulus-update-house-passes-1point9-trillion-covid-relief-bill-sends-to-biden.html. Plan; işsizlik yardımı, doğrudan ödemeler, vergi indirimlerinde artış, aşı dağıtım fonları, devlet ve yerel hükümet destekleri gibi pek çok başlık içeriyor. Darısı bizim ülkemizin başına.

b) BioNTech aşısının öncelikli olarak ülkeye getirilmesi: Okuduğum makaleler, incelediğim raporlar ve uzmanlarla yaptığım konuşmalar sonucunda en etkin aşının m-RNA teknolojisiyle üretilen BioNTech/Pfizer olduğuna karar verdim. Bu karara varmamın sebeplerinden biri de açıklanan etkinlik oranlarıdır. %95’le en yüksek etkinlik oranına sahip BioNTech’in aşısı, kullandığı mRNA tekniği ve aşıyı bulanların kimlikleri sebebiyle benim açımdan tüm aşıların arasında en ön plana çıkıyor. Bu Türkiye için büyük bir avantaj. Çünkü bu aşıyı bulan Uğur Şahin ve Özlem Türeci Türkiye kökenli. Her ne kadar Almanya vatandaşı olsalar ve bu bir Alman şirketi olsa da kökenlerinin olduğu ve büyüdükleri yer olan Türkiye için ellerinden geleni yapacaklarına eminim.

Hiç başka aşıya yönelmeden 160 Milyon Doz yani ülke nüfusunu tamamen aşılayacak kadar BioNTech aşısının en kısa zamanda Türkiye’ye getirilmesi için bütün imkânları seferber etmek gerekiyor.

Bunun dışında 80 milyon doz da, Moderna (ABD), Astra Zeneca (İngiltere), Sinovac (Çin) ve Sputnik V (Rus) ve muadilleri getirilebilir. Viral vektör veya inaktif gibi klasik yöntemlerle üretilen aşıların etkinlik oranları nispeten daha düşük olsa da bu tür aşıların uygulanması salgınla savaşta önemli bir avantaj sağlayacaktır.

c) Aşılamanın en kısa sürede yapılmasının sağlanması: Lojistik ağını çok iyi kurmak gerekiyor. Burada bütün kanalları kullanmak gerekiyor. Özel ve devlet hastaneleri (hatta göz hastanesi gibi spesifik bir alana odaklanan hastaneler de dahil edilebilir), klinikler, poliklinikler, aile hekimleri, huzurevleri (hemşire organize edilerek), evlerde bakım yapan özel hemşireler gibi olabilecek bütün kanalların kullanılması gerekiyor.

d) Tüm aşılama sürecinin 1 senede tamamlanması: Tüm nüfusu 1 sene içinde aşılayacak şekilde planlama yapmak gerekiyor. Tek dozdan bahsetmiyorum. Gerekli olduğunu söyledikleri iki dozun tüm nüfusa yapılmasından söz ediyorum. Yani kişi başı iki doz dersek, 160 milyon doz BioNtech aşısının tüm ülkeye yapılmasını kastediyorum.

e) Aşının zorunlu hale getirilmesi: Aşılardan emin değilim diyen bir sürü insan var. Aşıya karşı olanlar da var. Toplum sağlığı için aşının zorunlu hale getirilmesi gerekir. Bu işin hiç tartışmaya açık tarafı yok. Bazı insanlara laf anlatamıyorsun. Atatürk bile zamanında “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin” demişti. Ben de aynı fikirdeyim ve insanların kendi sağlıkları ve toplum sağlığı açısından aşının zorunlu olmasını öneriyorum. Aşı olmaktan kaçana da toplum sağlığını tehdit etmekten ciddi yaptırım getirmek gerekiyor.

f) Aşı temininin garantisi için yerli üretim: Mümkünse BioNTech, mümkün değilse, diğer aşılardan bir veya birden fazlasının Türkiye’de üretilmesi sağlanmalıdır. Bu konu da bir anlamda milli güvenlik meselesidir.

Tüm maddeleri deneyimler üzerinden sıralıyorum. Aşılama sürecini başarıyla yönetmiş ülkelere baktığınız zaman Covid-19’la savaşta çok ciddi yol kat ettiklerini görebilirsiniz. Bu anlamda İngiltere’yi örnek verebiliriz. İngiltere pandeminin ilk dönemlerinde “kitle bağışıklığı” stratejisi gibi baştan aşağı hatalı olan bir planlamayla salgını karşıladı. Bu hatalı strateji yüzünden İngiltere'de 1 yıl içinde 120 binden fazla kişi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Baktılar ki virüs bulaşanların sayısı çığ gibi büyüyor, başa çıkamıyorlar, hemen stratejilerini değiştirip doğru yola girdiler. Stratejilerinin en önemli kısmı çok hızlı bir şekilde aşı tedariki yapıp vatandaşlarını en kısa sürede aşılamak oldu. Kâbus gibi olan bir sorunu çözmeye başlayıp 3 ay içinde örnek ülke haline gelmeyi başardılar.

İşte medyada İngiltere hakkında çıkan “Veba adasından kıskanılan ülke konumuna geldiler” başlıklı bir haber: https://www.hurriyet.com.tr/dunya/3-ay-icinde-veba-adasindan-kiskanilan-ulke-konumuna-geldiler-ingilterede-neler-oluyor-41758069

Konunun daha iyi anlaşılması için bazı rakamları paylaşayım: Avrupa'da toplamda en yüksek ölüm sayısına sahip İngiltere, Aralık 2020'de Pfizer/BioNTech aşısının, kısa süre sonra da Oxford Üniversitesi çatısı altında geliştirilen AstraZeneca aşısının kullanımını onayladı. Yaklaşık 67 milyon nüfusa sahip İngiltere'de aşılama 8 Aralık'ta başladı ve BBC'nin 7 Mart tarihli haberine göre, en az bir doz aşı vurulanların sayısı 21 milyonu geçti. İngiltere Ulusal Sağlık Hizmeti'nin (NHS) açıkladığı rakamlara göre ise 16 yaş üstü nüfusun yüzde 38'i en az 1 doz aşıyla aşılanmış durumda.

Uzmanlar, günlük 400.000’den fazla kişiye aşı yapmayı sağlayan bir sistem kuran İngiltere’nin 4 ila 8 ay içinde, en olası tarih olarak Temmuz ortasında kitle bağışıklığına kavuşacağını tahmin ediyorlar. Darısı Türkiye’nin başına.

2) Karantina

Karantina süreçleri olmazsa olmaz. Ancak aşılama çok yavaş gittiği için karantinanın etkisi sınırlı oluyor. Bence aşılamaların da hızlıca gerçekleştirileceği varsayılarak yapılması gerekenler şunlardır:

a) 2 ay boyunca ülkeyi komple karantina altına almak gerekiyor. Bu süre zarfında ülkenin yarıdan fazlasının ilk doz aşıyı olması sağlanmalı.

b) Aşı olanlar, iki dozu tamamladıkları takdirde özel bir kimlikle dışarı çıkabilirler.

c) 2 ay sonrasında kitle bağışıklığı sağlanana kadar herkese tavizsiz akşam saatlerini (8’den sonra) ve hafta sonunu yasaklamak gerekiyor.

3) Maske

Kitle bağışıklığı sağlanana kadar maskeyi dışarıda herkes için (aşı olan olmayan) mecburi tutmak gerekiyor. Aşı olanların maske takmaması, aşı olmayanları da maske takmamaya teşvik edeceği için bu kuralın tavizsiz uygulanması gerekiyor.

4) KOBİ’lere destek

Restoranlar, berberler ve gelirini müşterilerin dükkânlarına gelmesiyle elde eden tüm kuruluşların sürü bağışıklığı kazanılana kadar desteklenmesi lazım. Restoranlarda açık alanda hizmet verilmesi, berber, kuaför gibi yerlerde de camların açılması kuralının getirilmesi gerekiyor.

5) Yaptırımlar

Ev partisi, eğlence gibi toplu etkinleri düzenleyenlere ve katılanlara tavizsiz çok ciddi yaptırım uygulamak gerekiyor. Hatta laf dinlemeyip onlarca insanın sağlığını riske atan organizatörlere belli bir süre hapis cezası dahi uygulanmalıdır.

Geçenlerde cumartesi gününün serbest bırakıldığı ilk hafta sonu cumayı cumartesine bağlayan sabah, oturduğum yerin iki kat aşağısında ev partisi düzenlendi. Sabah 5’e kadar bangır bangır müzik çaldı, iki kat yukarıda bütün sese maruz kaldık. Dolayısıyla zor uyuyabildim, zaman zaman da müzikten dolayı uyanıp tekrar uykuya daldım. Normalde sabahları 5’te kalkarım. Müzikten dolayı 4.30’da uyandım. Uyuyamadım. Yataktan kalkmış oldum. Her zaman yaptığım gibi ilk iş köpeğim Sunny’i hazırladım ve sabah 5.15’te onu dışarı çıkarmak üzere beraber asansöre bindik. Asansör iki aşağı katta durdu ve kapı açıldığında abartılı giyinmiş iki genç kadın çakır keyif olmanın ötesine geçmiş, ağızları seğirerek şunu sordular: “Asansör müsait mi?”  Ben de onlara “köpeğim Sunny ve ben varız, çok fazla yer yok ama isterseniz buyurun gelebilirsiniz” dedim.

Tabii şöyle bir manzara düşünün: Ben günüme yeni başlıyorum onlar da günlerini bitirmek üzereler. Ben, Sunny’le çakı gibi kalkmışım birazdan beraber koşmaya hazırlanıyorum, parti çıkışında olan genç kadınlar ise Covid-19 salgınının yaşandığı bir ortamda kafaları iyi bir şekilde eve dönmeye çalışıyorlar.

Benim çok da cesaretlendirmeyen geribildirimim sonucunda “Biz bir sonraki asansöre binelim o zaman” dediler. Ben de onlara “Tamamdır, kolay gelsin, maskenizi takmayı unutmayın” dedim. Kızlardan biri yüzüme anlamsız baktı ve sonra asansörün kapısı kapandı.

O partiyi düzenleyen çocuğu tanıyorum. Daha önce de bangır bangır düzenlediği partilerde uyarmıştık, yapmaya devam etti. Başkası aracılığıyla tekrar mesaj yolladım. Böyle bir apartman ortamında salgının etkilerini en derinden yaşarken bu şekilde parti düzenlemek en hafif tabiriyle sorumsuzluk. Bundan sonra o kişiyle direkt konuşmayı planlıyorum. Takdir edersiniz ki laftan anlamadığı için bu sefer sert bir üslupla kendisine gereken uyarıyı yapacağım.

İnsanlar kendi sorumsuzluğunun başkalarına zarar verebileceğini hiç düşünmüyorlar.

6) Açlıkla savaş ve toplu bağışıklık sisteminin yükseltilmesi

Devletin herkesin iyi beslenmesini sağlaması gerekiyor. Buna göre bu konuda uzman olan STK’larla işbirliği yapılıp gerekli takviyelerle ülkede kimsenin açlık çekmemesi ve hatta iyi beslenmelerinin sağlanması lazım. Kurucusu olduğum gıda bankacılığının çatı kuruluşu TİDER’i (Temel İhtiyaç Derneği) buna örnek verebilirim. TİDER gibi kuruluşlara destek verildiği takdirde gıda bankacılığı ağının tüm ülkeye yayılması sağlanabilir ve bu kanalla ihtiyaç sahiplerinin gıda, temizlik ürünleri gibi temel ihtiyaçları karşılanabilir. Gerekirse bünyesi zayıf olanlara vitamin takviyesi dahi yapılması planlanabilir.

Unutmayalım ki, bünyesi zayıf olanın bağışıklık sistemi de zayıf oluyor. Bağışıklık sistemi zayıf olanların hayatını kaybetme olasılığı çok daha yüksek oluyor, en iyi ihtimalle Covid-19’u çok ağır şekilde atlatıyorlar.

7) Yaşam şeklimiz

Yaşam şeklimizi yeniden ele almamız gerekiyor. Aşağıda önereceklerim için kamu spotları yayınlanabilir:

● Hijyen: Ellerin temizliği, bulunduğumuz mekânların temizliği, her gün duş alma gibi alışkanlıkların oturtulması için toplu eğitimler organize edilebilir.

● Selamlaşma kültürü: Birbirine sarılarak yanak yanağa öpüşme yerine Japon selamı gibi mesafeli selamlaşma da toplumda yaygınlaştırılabilir. Japon selamına bizim kültürümüzü de yansıtan bir ekleme yaparak, örneğin elin kalbe gitmesini sağlayarak yeni bir Türk işi selamlaşma toplumda kabul görebilir.

● Büyükleri ziyaret kültürü: Pandemi geçene kadar büyüklerimizi ziyaretlerimiz seyrekleştirilip mesafeli oturarak organize edilebilir.

8) Ulaşım ve turizm

Salgın sona erene kadar hava, kara ve deniz ulaşımının %50 sınırlamayla devam etmesi gerekiyor. Bu konuda gevşeme doğru bir strateji değil. Tabii bunu demişken aksi yönde kararlar maalesef gelmeye başladı. İlgili haberi paylaşıyorum: https://www.milliyet.com.tr/ekonomi/son-dakika-sehirler-arasi-otobuslerde-yuzde-50-koltuk-sinirlamasi-kaldirildi-6451535

Ayrıca dijital aşı kimliği oluşturulup aşılarını olanlarının veya hastalığı bulunmayanların (test sonucu negatif olanların) seyahat etmeleri sağlanmalıdır. AB’nin üç ay içerisinde hazırlayacağını duyurduğu dijital aşı kimliği uygulaması Çin’de başladı. Aşı kimliği ile Çinlilerin uluslararası seyahatlere çıkabilmeleri mümkün olabilecek. İlgili haberi paylaşıyorum: https://www.cnnturk.com/dunya/cin-dijital-asi-kimligi-dagitimina-basladi

Ayrıca turistler için bundan sonra sadece aşı olmuş kişileri ülkeye kabul etmeliyiz. Bunu da kişilerin dijital aşı kimliklerine bakıp anlayabiliriz.
 

9) Yüz yüze toplantıların çevrimiçine dönüştürülmesi

Pandemi kontrol altına alınana kadar kamuda, özel sektörde ve STK’larda tüm yüz yüze toplantıların çevrimiçi toplantılara çevrilmesi gerekir. Artık kapalı bir mekânda toplantı yapmanın ve uzun süre aynı mekânda kalmanın sağlıklı olmadığını anlamak zamanı. Özellikle kamuda çalışanların da buna göre hareket etmesi verilen bütün hizmetlerin dijitale çevrilmesi gerekiyor. Bu sistem oturtulursa uzun vadede de bize büyük avantaj sağlayacaktır. Kimsenin gereksiz seyahat etmesine ya da bir yerden bir yere gitmesine gerek kalmayacak.

 

İngiltere gibi çok zor duruma düşen gelişmiş ülkeler ‘yanlışın neresinden dönsem kârdır’ mantığıyla hızlı bir şekilde doğru stratejileri uygulamaya geçmişlerdir. Bunun sonucunda İngiltere’nin sonbahara girmeden kitle bağışıklığını elde edip salgını kontrol altına alması bekleniyor.

Ülkemiz için ise pandemiyle yaşanan sıkıntıları zamana yaymak yerine bir an önce çözümlenmesine odaklanmak doğru strateji olacaktır. Çünkü yaşadığımız bu Covid-19 salgını hepimizin hayatını felç ettiği gibi can ve mal kayıpları artıyor, ülke ekonomisine de tamiri zor zararlar vermeye devam ediyor.

O yüzden ilgililere buradan sesleniyorum: Hiç vakit kaybetmeden yukarıda saydığım önerileri uygulamaya başlayalım.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için