CSP dehası Dr. Ahmet Lokurlu ile tanışmam

Beni tanıyanlar güneş enerjisi kariyerime CSP (Concentrating Solar Power) teknolojisiyle başladığımı bilirler. Hitit Solar adlı ilk girişimimi kurduktan 2 yıl sonra yabancı bir yatırımcıya kâr yaparak satıp başarılı bir şekilde PV (Photovoltaic) alanına geçiş yapmıştım. O günden bu yana ciddi mesafe kaydetmiş olsak da, hayalimdeki CSP uygulamalarını gerçekleştirememiştik. 13 yıl sonra teknolojiyi en iyi hale getirip kafamdaki iş modelini uygulamayı başarmış olan Dr. Ahmet Lokurlu ile tanışmaktan ve İzmir’deki uygulamasını bizzat deneyimlemekten büyük keyif aldım.

Aile şirketinden ayrılıp kendi girişimim Hitit Solar’ı kurduğumda tarih 2011 yılının aralık ayını gösteriyordu. Aile şirketinde 2001 senesinde ilk olarak çalışmaya başladığımda kendi kendime bir söz vermiştim. Ciddi sıkıntılar geçirdiğimiz o dönemde 10 sene çalıştıktan sonra, eğer her şey yolunda giderse ve bir gemiye benzettiğim aile şirketini sakin sularda yüzdürmeyi başarırsak, kendi işimi kurmak üzere ayrılacaktım.

2001 yılının temmuz ayında aile şirketinde çalışmaya başlamıştım. Tam 10 sene sonra, 2011’in temmuz ayında babamın kapısını çaldım ve nezaketle ayrılıp kendi işimi yapmak istediğimi söyledim. Babamı ikna etmem 3-4 ayımı aldı. Sonunda başarılı oldum ve babamın da desteğini alarak 2011’in kasım ayında aile şirketinden ayrıldım ve Aralık 2011’de kendi işimi kurdum.

İlk göz ağrım CSP teknolojisi

O dönemde aklımda iki iş vardı. Birinci önceliğim güneş enerjisiydi. İkincisi de paranın dijitalleşmesi üzerine (Fintech – Finansal Teknoloji) kurulacak bir işti. Güneş enerjisine ilk önceliğim olan CSP teknolojisiyle Aralık 2011 tarihinde, Fintech alanına ise Moka ile 2014 senesinin ağustos ayında adım attım.

İlk girişimim olan Hitit Solar ile ilgili geçmişte uzun bir yazı kaleme almıştım. Vaktiniz olursa bu yazıyı da okumanızı tavsiye ederim. Hatırlatmak için linki tekrar paylaşıyorum: https://www.serhansuzer.com/tr/ilk-girisimim-hitit-solar

Bu sürecin belki de en kritik noktası Hitit Solar’daki hisselerimi neden satmaya karar verdiğimle alakalıydı. Bugün baktığımda çok doğru bir karar aldığımı görebiliyorum. Hatırlatmak için o dönemi anlattığım yazımı özetliyorum:

Beni düşündürenler ve CSP’den çıkışım

O dönemde güneş ışımasından direkt elektrik üreten PV sektörünün hızlı düşen maliyetleri beni düşündürüyordu. Model olarak kurduğumuz parabolik oluk sistemiyle suyu direkt ısıtıp 500 C’ye kadar getirdikten sonra kolektör zincirinin sonunda yüksek ısı ve basınçlı buhar çıkarmayı başarmıştık. Bu buharı buhar türbinine verdiğinizde elektrik üretebiliyorsunuz. Tabii bir de PV’yi düşünelim. Güneş hücresinde elektronların hareketinden direkt elektrik üretebiliyorsunuz. Zaten o dönemde PV-CSP arasında oluşmuş elektrik üretme birim maliyeti 1’e 3’ken aradaki makas giderek açılıyordu.

Durumun birkaç ay içinde farkına varan ben şirkete yatırım yaptıktan 8 ay sonra Oğuz Bey’i bu sefer karşıma alıp ciddi ciddi konuşmaya karar verdim. Çünkü bu teknolojiyle ısı ve buharı üretiyorduk ama maliyet hesabı fazla geliyordu. İyileştirmelerle bir noktaya çekebilirdik ancak bir de işin içine buhar türbini ve dolaylı elektrik üretimi girdiğinde, bizim ticarileşmesi üzerine çaba gösterdiğimiz Hitit Solar teknolojisinin astarı yüzünden pahalıya geliyordu. Ardından şirketi beraber kurduğumuz teknik taraftaki ortağım Oğuz Bey’e bunu kabul ettirmeye çalıştım. Çünkü onun hayali CSP santralleri kurup ısıdan buhar, buhardan buhar türbini vasıtasıyla elektrik üretmekti. Halbuki güneş ışımasından (elektrik üretmeyi sağlayan güneş ışıması GHI yani Global Horizontal Irradiance. Isı üretmeyi sağlayan güneş ışıması da DNI yani Direct Normal Irradiance) direkt elektrik üreten PV ile dolaylı olarak elektrik üreten CSP’nin başa çıkması mümkün değildi. Oğuz Bey önceleri bu durumu kabul etti. Hatta prototip yapımına başladık. 2 ay sonra, tam teknik ekibin prototiple testlerine başlayacağımız dönemde Oğuz Bey benim odama gelip bu çalışmayı sonlandırmak istediğini, hayalinin ısı üzerinde değil, elektrik üzerinde çalışmak olduğunu ve bu modeli benimsememiz gerektiğini söyleyince ipler kopmuştu. Ben de ona “Böyle gidersek duvara toslarız” diyerek hisselerimi satmak istediğimi söylemiştim. Kabul etti ve sonrasında şansım yaver gitti. Kendisinin de önceden tanıdığı Suudi Arap bir yatırımcı o dönem Suudi Arabistan’da yapılan 110 milyar dolarlık güneş enerjisi ihalesine bizim teknolojiyle girmek istediğinden (bu ihalenin %60’ı CSP, %40’ı da PV’ydi) şirketteki hisselerime talip oldu. Kârlı bir şekilde hisselerimi satıp CSP’den çıkmış, hemen akabinde 2013 senesinde PV’ye giriş yapmıştım. Bir yıl sonra da Fintech sektörüne girdim.

O dönemde önerdiğim model

Her ne kadar CSP işinden kârlı bir şekilde çıkmış olsam da o dönemde yapamadıklarım hep içimde kaldı. Çünkü benim o dönem Oğuz Bey’e önerdiğim model, kolektörü küçültmeye, yeni versiyon kolektörleri ısı ihtiyacı olan yerlere koymaya ve bir ürün şeklinde satmaya yönelikti. Örneğin ısı ve buhar ihtiyacı olan tekstil fabrikaları, verimi ve hacmi artırmak isteyen jeotermal santralleri veya buhar yardımıyla çıkarılabilen petrol (EOR – Enhanced Oil Recovery yani İleri Petrol Geri Kazanımı) tesisleri gibi niş sektörlere bu ürünün satışını gerçekleştirebilirdik. İyi ve yaratıcı bir teknik yönetici olan Oğuz Bey’in o dönem şirketin gidişatıyla ilgili ekonomik tarafa müdahale etmesi ve bunda ısrar etmesi nedeniyle bu ürünü geliştiremedik, hayallerimi rafa kaldırıp ben de şirketteki hisselerimi satmıştım.

Tüm bunları söylemişken, geçenlerde Dr. Adem Akkaya’nın (NRW – Almanya’nın en büyük eyaleti Kuzey Ren-Vestfalya’nın resmi ajansı Türkiye Direktörü) yönlendirmesiyle tanıştığım Dr. Ahmet Lokurlu’nun, hayal ettiğim modeli ve bu modeli sağlayan teknolojiyi geliştirdiğini ve birçok kez uyguladığını görmüş olmak beni çok mutlu etti.

Dr. Ahmet Lokurlu ve oğlu Deniz Bey ile ilk temaslar

Dr. Lokurlu’yla tanışmamı sağlayan Adem Bey beni arayıp “Serhan Bey, tam senin kafanda birini tanıyorum. Aklıma geldi, seni Ahmet Bey’le tanıştırmak isterim. Sürdürülebilirlik konularını senin gibi kafaya takmış ve CSP konusunda önemli teknolojileri geliştirmiş, uygulamalara imza atmış biri. Almanya’daki Türkleri yücelten biri. Anlaşacağınıza eminim” deyince ben de kendisine “Hay hay, tanışalım” dedim.

Bunun üzerine bizi bir araya getirdi ve önce online toplantıyla tanıştık. Sonra kendisi gibi yetiştirdiği oğlu Deniz Lokurlu’yla beni tanıştırdı. Oğluyla yaptığımız birkaç toplantı sonrasında iş birliği yapabileceğimiz alanları belirledik. Konuşulanların gizliliği açısından bu toplantıların içeriğini burada elbette yazmayacağım.

Uygulama başında görüşme imkânı

Asıl anlatmak istediğim, bu temasların ardından Dr. Ahmet Lokurlu ile uygulama başında karşılıklı görüşmemizi mümkün kılan buluşma hakkında. Kendisinin uygulamasını hayata geçirdiği İzmir’deki fabrikaya geleceğini öğrenmem üzerine randevulaşmıştık. Ben de sigara ambalajı konusunda uzmanlaşmış Mayr Melnhof Graphia İzmir (MM GRAPHIA IZMIR KARTON SAN. VE TIC. A.Ş.) fabrikasındaki bu önemli uygulamayı bizzat gözlemlemek ve detayları konuşmak için İzmir’in yolunu tuttum.

Hayalini kurduğum ve Oğuz Bey’e 2012 senesinde bizzat anlatmaya çalıştığım işin yapıldığını görebilmek için sabahın 5.30’unda yola çıkıp 11’e doğru MM Graphia fabrikasına vardım. Dr. Ahmet Bey, sağ olsun, büyük bir heyecanla beni kapıda karşıladı. Kendisine fabrikanın genel müdürü de eşlik ediyordu. Bu işlerde başarılı olmanın sırrı budur aslında. İlk günkü duyduğunuz heyecanı yıllar geçtikçe hâlâ hissedebiliyorsanız, bu zorlu teknik işlerde başarılı olma şansınız yükselir.

Sistemi genel müdürden dinleyin

Ahmet Bey’in kurucusu olduğu CSP alanında dünyanın sayılı şirketleri arasında yer alan Soliterm’in planlayıp devreye aldığı bu CSP sistemini, sektörel yayın kuruluşu olan Enerji Günlüğü’nde fabrikanın genel müdürü anlatıyor: 


Görüşmemiz sırasında Ahmet Bey bana önce sistemi anlattı. Sonrasında birlikte CSP sisteminin kurulu olduğu çatıya çıktık ve ihtiyaç duyulan ısıtma ve soğutmayı bu uygulamanın fabrikanın hangi bölümlerinde sağladığını bana bizzat gösterdi. Sonuç inanılmaz.

Öncü bir Parabolik Kolektörlü (PTC) güneş enerjisi sistemi, SCADA kontrollü elektronik izleme sistemiyle güneşi takip eden çatıya monte 500 kolektörle hayata geçirilmiştir. Bu sistem, meteorolojik verileri sürekli izleyerek kolektörlerin konumunu optimize eder ve maksimum verimlilik sağlar.

Güneş ışınımı, ısı transfer ortamı olarak kullanılan suyun sıcaklığını 180°C'ye kadar yükselterek proses soğutma ve iklimlendirme için gerekli termal enerjiyi sağlar. Sistem; absorpsiyonlu soğutucular, soğutma kuleleri ve hava işleme üniteleriyle entegre edilerek yıl boyunca proses soğutmasını, mevsimsel üretim alanı soğutmasını ve ısıtmasını mümkün kılar. Hibrit bir yedekleme sistemi sayesinde, depolanan güneş enerjisi veya doğalgazla çalışan bir kazan kullanılarak kesintisiz operasyon ve enerji güvenliği sağlanmaktadır.

Bu yenilikçi güneş termal çözümü, yıllık 1.780 MWh yakıt ve 3.500 MWh elektrik tasarrufu sağlarken, 3.000 ton CO₂ emisyonunun önüne geçmektedir. Beş yıldan kısa bir geri ödeme süresiyle, yenilenebilir enerjinin konvansiyonel teknolojiler kadar ekonomik olabileceğini kanıtlamaktadır. Ekonomik kazanımların ötesinde, sistem uzun vadeli çalışmak üzere 30 teknik istihdam yaratmış ve sürdürülebilir enerji uygulamalarına yönelik farkındalığı artırmıştır.

Bu başarılı uygulama, yerel ekonomiyi güçlendirmenin yanı sıra güneş bazlı PTC sistemlerine olan ilgiyi artırarak daha sürdürülebilir ve rekabetçi bir endüstriyel enerji dönüşümünün önünü açmaktadır. Kafanızda canlandırabilmeniz için aşağıda İzmir MM Graphia Şirketi'nin çatısında kurulmuş sistemin resimlerini görebilirsiniz (sırasıyla gündüz ısı üretirken ve gece sistem kapalıyken pozisyonlarını gözlemleyebilirsiniz): 



İş birliği alanları ve vizyonda sinerji

Bu sistemi o kadar doğru bir zamanda kurmuşlar ki, fosil yakıt fiyatlarındaki artışlar, pandemi vb. derken projenin finansal geri dönüşü 2 seneye inmiş. İnanılması güç ama gerçek. O dönemde risk olarak adlandırılan bu projeyi cesaretle gerçekleştirme kararı alan ve uygulayan genel müdür de şirketin merkezinde bir yıldız gibi yükselmiş, şirketin sürdürülebilirlik alanında karar alan ana merkezdeki komitesine seçilmiş.

Parmakla gösterilecek bu sistemi bana tüm detaylarıyla aktardıktan sonra Ahmet Bey’le kısa bir toplantı yaptık, bu toplantıda iş birliği alanlarının üzerinden geçtik.

Zamanında hayalini kurduğum bir işin yapılmış olduğunu görmekten çok mutlu olmuştum. Ahmet Bey’i ve ekibini birkaç kez kutladım. Sonra aynı hafta içerisinde kendisini öğle yemeğine davet ettim.

Bundan sonraki süreçte de neler olacağını göreceğiz. Ancak şunu söyleyebilirim ki, teknik ve teknolojik üstünlüğü olanların, kalbi ve iradesi doğru yerde olanların ve azimle hayallerinin peşinden koşanların sinerji yaratmaları kaçınılmazdır.

Hep birlikte daha güzel bir dünya için çalışmaya devam.

Görüşmeler sonrasında Dr. Ahmet Lokurlu ve MM Graphia'nın genel müdürü Fuat Polat ile ayrılmadan evvel bu kareyi çektik. 

 

Not: Bu yazıya katkılarından dolayı Deniz Lokurlu'ya teşekkür ederim. 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için