Deprem değil, bina öldürür

GeçtiÄŸimiz hafta Elazığ depreminde örnek bir iÅŸbirliÄŸi ve koordinasyon sergileyen STK’lar olarak kurduÄŸumuz platforma odaklı bir yazı kaleme almıştım. Yukarıdaki resimde de Elazığ’a ilk gittiÄŸimiz gün Ticaret ve Sanayi Odası’ndan aldığımız ana depoda omuz omuza hareket ettiÄŸimiz STK gönüllüsü dostlarımızla çektiÄŸimiz kareyi görebilirsiniz. Bu yazımda ise olay yerinde yaÅŸadıklarıma, gözlemlediklerime ve bunların bana bir kez daha düÅŸündürdüÄŸü çözüm önerilerime yer veriyorum.

GeçtiÄŸimiz hafta sonu Elazığ’a ikinci kere gittiÄŸimde bana yolda TÄ°DER’in yönetim kurulu üyesi Burcu ve belgeselci dostum Serkan eÅŸlik ettiler. Oteli yolda organize ettik. Malatya’dan Elazığ’a giderken yolda TÄ°DER’den Rıdvan’ın yerine gelen Ä°smail beni aradı ve bizim için Divan Otel’de yer ayırdıklarını ancak tüm ÅŸehrin çok dolu olduÄŸunu, bu otelde de ancak iki oda yer ayırabildiklerini söyledi. Ben de kendisine sorun olmadığını, Serkan’la aynı odada kalabileceÄŸimizi ilettim. Malatya üzerinden Elazığ’a yaklaşık 2 saatlik yolculuÄŸun ardından (özellikle Malatya tarafında ciddi buzlanma vardı, hatta kamyonun teki bariyerlere girmiÅŸti), Elazığ’a ulaÅŸtık.

Malatya’dan Elazığ’a giderken çektiÄŸimiz selfie

 

Åžehir merkezindeki Divan Otel’e vardığımızda hepimiz ÅŸaşırdık. Çünkü bu bizim bildiÄŸimiz Koç Grubu’na ait Divan Otel deÄŸildi. Evet, adı Divan Otel’di ama binası çok farklıydı ve daha ziyade oteli andıran bir pansiyon kıvamındaydı. Tabii otele girerken “Özdivan Otel’e hoÅŸ geldiniz” diyerek iÅŸi espriye vurdum. Burcu binaya girmeden “BaÅŸka bir otelde mi kalsak acaba?” dedi. Serkan, bana o kibar üslubuyla “Serhan Bey, biliyorsunuz ki benim çocuklarım var. Bu binada bir problem olmaz deÄŸil mi?” dedi. Önce ÅŸaka yaptığını sandım, sonra ciddi olduÄŸunu anladım. Aslında düÅŸündüÄŸünüz zaman haklıydı. Birbirinden güzel ve tatlı bir kızı ve bir oÄŸlu var Serkan’ın. Çocukları için ailenin babası olarak kendini koruması gerekiyordu. Bina da hakikaten yamuk yumuktu.

Ä°çimi burkan sorular

Burcu oda rezervasyonu için birkaç yeri daha aradı ve ÅŸehir hakikaten doluydu. Sonrasında inisiyatifi ele aldım ve arabayı park ettikten sonra içeri girdim, resepsiyondaki görevliyle konuÅŸtum. Adam binanın 50 küsur senelik olduÄŸunu, herhangi bir depremde bir ÅŸey olmadığını anlattı. Sonra illet olduÄŸum bir cümle kullandı: “Tabii her ÅŸey Allah’ın takdiri.” Ben de bunun üzerine dayanamadım ve ona “Allah’ın takdiri ne demek? Allah doÄŸanın dengesini bozanları ve insanın canını tehlikeye atacak binaları yapanları sevmez” dedim ve ekledim: “Önce depreme dayanıklı ve saÄŸlam bina inÅŸa et, ondan sonra Allah’ın takdiri de.” Resepsiyondaki adam bana Elazığ aÄŸzıyla “He babam, sen de haklısın” dedi. Sonra yukarı kata çıktım. Her iki odaya baktım ve Burcu’ya da Serkan’a da “Bu gecelik burada idare edelim” dedim. Ä°kisi de saÄŸ olsunlar, kabul ettiler. Odaya çekinerek giren Serkan’a ÅŸakayla karışık “Deprem olursa en kötü ihtimalle camdan atlarız, sadece 1 kat var” dedim. Baktım bana yüzünü buruÅŸturarak bakıyor, “Åžaka ÅŸaka, bir ÅŸey olma ihtimali düÅŸük. Büyük deprem zaten olmuÅŸ, olsa olsa artçıya maruz kalırız o da bu binayı yıkmaz, merak etme bir ÅŸey olmaz” dedim. Serkan bunun üzerine  bana otele mümkün olduÄŸunca geç saatte girmemizi telkin etti. Nitekim öyle oldu. Gece yarısı gibi TOG gönüllülerinin çadırını ziyaret ettikten sonra 01.30 gibi otele döndük. Otele girmekte zorlanan Serkan odaya girince bir çırpıda uyuyuverdi. O sırada onu sakinleÅŸtirerek binaya girmesini saÄŸlamama karşın içimdeki burukluÄŸu anlatamam. Ä°çimden aynen ‘Bu binaları niye olması gerektiÄŸi gibi yapmazlar ki? Ä°nsanları neden böyle tehlikeye atıyor ve tedirgin ediyorlar?’ diye geçiriyordum. Sonra kaloriferleri doÄŸru düzgün çalışmayan odamızda Elazığ’ın keskin soÄŸuÄŸunda cam kenarındaki yataÄŸa üÅŸüyerek yattım.

Geçen yazımda Sivil Toplum KuruluÅŸları Afet Koordinasyon Platformu’nu büyük bir kıvançla duyurmuÅŸtum. Bu yazıyı https://www.serhansuzer.com/tr/elazigda-bizim-stklar-tarih-yaziyor linkinde bulabilirsiniz. Platformumuz depremzedelere yardım etme anlamında Elazığ’da inanılmaz iÅŸler baÅŸardı. Valilik, AFAD ve Kızılay’ın başını çektiÄŸi kamu kuruluÅŸlarıyla iÅŸbirliÄŸi içinde binlerce depremzede ailenin gıda, ısınma, kıyafet ve temizlik malzemesi gibi temel ihtiyaçları karşılandı. Her gün piÅŸmiÅŸ yemekle karınları doyuruldu. Åžu an için akut dönemi atlattığımızı söyleyebilirim.

 

Tabii tüm bu iÅŸleri farklı STK’lar adına gece gündüz soÄŸuk demeden büyük emek vererek çalışan gönüllüler sayesinden gerçekleÅŸtirebildik. Ä°ÅŸte sahaya inmeden önce sabahın ilk saatlerinde yapılmış bir toplantıda yaptığım bir konuÅŸmadan resimler:

 

 

 

Bunlar da TOG (Toplum Gönüllüleri Vakfı) gönüllülerine mesai sonrasında yapmış olduÄŸumuz ziyarette çekmiÅŸ olduÄŸumuz kareler:

 



Sürdürülebilir destek için formül arayışı

Hâlihazırda bireysel ihtiyaçları karşılamaya odaklanmış durumdayız. Ancak yine de çok ihtiyaç var. Bu temel ihtiyaçların sürekli karşılanmasını ve ihtiyaç sahiplerinin kendi ayakları üzerinde durmalarını saÄŸlayacak bir yapı üzerinde kafa yoruyoruz. Onlarca ulusal STK’nın içinde koordineli bir ÅŸekilde hareket ettiÄŸi platformumuz, ÅŸubat ayı içerisinde faaliyetlerini yerel STK’lara devrederek bir sonraki aÅŸamaya geçmeyi planlıyor. Ä°htiyaç sahiplerinin koordineli ve sürdürülebilir bir ÅŸekilde desteklenmesini amaçlayan bir sonraki aÅŸamayla ilgili neler yapılacağını daha sonra kaleme alacağım.

Bu konuları konuÅŸtuÄŸumuz bir STK koordinasyon toplantısında çekilmiÅŸ resmimiz



Peki bu yaptıklarımız yeterli mi? Tabii ki deÄŸil. Mecazi anlamda söylemek gerekirse bizler kamuyla iÅŸbirliÄŸi içerisinde yangını söndürüyoruz. Burada esas amaç yangının hiç çıkmamasını saÄŸlamaktır. Bu ÅŸuna benziyor. Gıda bankacılığının çatı kuruluÅŸu olan TÄ°DER’in ana misyonu da fakirliÄŸi ortadan kaldırmak ve kimsenin böyle bir STK’ya ihtiyaç duymamasını saÄŸlamaktır. Ancak o zaman misyonunu gerçekleÅŸtirmiÅŸ olur. STK Afet Koordinasyon Platformu da aynı ÅŸekilde kendisine iÅŸ düÅŸmezse o zaman misyonunu tamamlamış olur. Tabii her zaman afet olabilir; bunların etkilerini günden güne azaltabilmemiz gerekiyor ve aslolan her doÄŸal afet olduÄŸunda can kayıpları yaÅŸanmasını önlemektir. ÖrneÄŸin Japonya’da senede 100 küsur deprem oluyor. Neden Japonya’daki depremlerden ölüm haberleri gelmiyor? Cevabı çok basit. Çünkü az katlı veya çok katlı, bütün binaları depreme dayanıklı yapıyorlar. Demek ki insanlarımızı öldüren deprem deÄŸil, depreme dayanıksız yapılan binalardır.

Deprem konulu ilk blog yazımdan bugüne…

Canını kurtaran vatandaşımız ciddi hasar gören binalarına giremiyor. Aynı tedirginliÄŸi herkes yaşıyor aynı Serkan ve Burcu’nun yaÅŸadığı gibi.  Deprem bölgesindeki vatandaÅŸlarımız barınma ve ısınma ihtiyaçları konusunda zorluk çekiyorlar. Yani vatandaÅŸlarımız canlarını bile kurtarsalar, bu sefer evlerine giremediklerinden dolayı çile çekmeye devam ediyorlar. Sonra da kamu ve STK’lar bu açığı kapatmak için didinip duruyor.

Ne acı bir rastlantıdır ki, bloÄŸumda ilk kaleme aldığım yazı da bir deprem yazısıdır. 2000’li yılların başından beri hep böyle bir blog yazmak istemiÅŸimdir. Van Depremi benim böyle bir bloÄŸu baÅŸlatmamı tetikledi, düÅŸüncelerimi ve deneyimlerimi aktarmak için yazılarıma baÅŸladım.

23 Ekim 2011 tarihinde yaÅŸanan Van Depremi’nden sonra yazdığım bu yazıda hayatımın ilk ve en büyük deprem travması olan 17 AÄŸustos 1999 depreminden bahsediyorum. Bu yazıyı https://www.serhansuzer.com/tr/bir-depremin-ardindan linkinde okuyabilirsiniz. Son bölümde yazımı “‘Peki, ne yapmalı?’ diye soruyorsanız, bunun cevabını ileride vereceÄŸim” cümlesiyle bitiriyorum. Ancak bunu halen cevaplamadığımı fark ettim. Bunca yıldır bunun cevabını yazmamış olmak benim eksikliÄŸim. Ä°ÅŸte ÅŸimdi bu sorunun cevabını veriyorum. Bana göre yapılması gerekenler:

1) Dayanıklı bina çözümleri

Birinci öncelikli yapılması gereken ÅŸey çok basit. Kibrit kutuları gibi birbirine benzeyen kötü betonarme binalar yapmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Öyle binalar yapmalıyız ki vatandaşımız deprem sırasında hiçbir tedirginlik yaÅŸamamalı. Çünkü bilmeli ki 10 ÅŸiddetinde deprem dahi olsa binada bir sorun olmayacak. Bina tekniklerinde bu mümkün. Bakın Japonya’ya. Senede yüzden fazla deprem geçiren Japonya’da bizdeki gibi binalar yıkılıyor mu? Bana göre bina tekniÄŸinde Japonların bile önüne geçebiliriz. Yeter ki yüksek standartlar belirleyelim ve ne olursa olsun bu standartlardan taviz vermeyelim. TekniÄŸi sürekli geliÅŸtirme üzerine odaklanalım. Bina tekniÄŸinde kriterleri ÅŸu ÅŸekilde belirlemek gerekiyor:

    1. Çelik, ahÅŸap ve sert plastik gibi ÅŸoku emip azaltabilecek ve esneyebilecek malzemelerin kullanılması gerekiyor. Bu materyallerin bir baÅŸka özelliÄŸi de döngüsel ekonomiye uygun olmaları. Yani evi deÄŸiÅŸtirmek mi istiyorsunuz, bu malzemeleri geri dönüÅŸtürerek baÅŸka bir amaç için kullanabilirsiniz.
    2. Çok katlı bina yapmaktan vazgeçmek gerekiyor. Bence tek, 2 veya maksimum 3 katlı binalara odaklanmamız lazım.
    3. Bu binaların kendi kendine yeten binalar olarak tasarlanması; yani örneÄŸin her binanın çatısında güneÅŸ paneli olması ve izolasyonda belli standartlara uyulması gerekiyor. Kendi kendine yeten bina tasarımlarında sırasıyla enerji, su ve gıdanın bina ve/veya çevresinden elde edilebiliyor olması da bir diÄŸer gereklilik.

 

2) Yeni şehir tasarımları

Nüfusu 1 milyonu geçmeyecek yeni ÅŸehirler tasarlamak gerekiyor. Åžehrin alt yapısının belli bir konforu saÄŸlayacak ve olası tüm afetlere dayanabilecek ÅŸekilde kurgulanması gerekiyor. Daha açık konuÅŸmak gerekirse, her ÅŸeyi Ä°stanbul ve çevresine yığmaktansa Anadolu’daki birçok boÅŸ bölgeden yararlanmak, hatta Trakya’da amacına uygun yeni ÅŸehirler planlamak gerekiyor. ÖrneÄŸin tekstil fabrika ve atölyelerinin Ä°stanbul’daki Merter’den, bu sektörün hammaddesi olan pamuÄŸun üretildiÄŸi Adana ve Åžanlıurfa civarındaki bölgelere taşınması mümkün. Oralarda, her biri 2-3 katlı ve kendi kendine yeten; tarım ürünü elde edebilecek büyüklükte bahçeleri olan yapılarıyla, nüfusu 1 milyonu aÅŸmayacak ÅŸehirler tasarlamak gerekiyor. Tabii hastane, AVM, spor salonları gibi yapıların da rant için lüzumsuz yere çoÄŸaltılmaması ve ne planlandıysa aynen onun yapılması gerekiyor.

3) Gerçek bir kentsel dönüÅŸüm

Az önce alt yapısı tam, binaları saÄŸlam, nüfusu 1 milyonu geçmeyecek yeni ÅŸehirler tasarlanması gerekliliÄŸinden söz ettim. Peki halihazırdaki ÅŸehirleri ne yapacağız? Onları gerçek anlamda kentsel dönüÅŸümlere tabi tutacağız. Binaların yükseltilmesi yerine tam tersine alçaltılması gerekiyor. Kimse hakkından olmasın diye de yeni tasarlanan ÅŸehirlerde yapılan dairelerden yer verilmesi gerekiyor. Yani büyük ÅŸehirlerdeki kargacık burgacık daireler yerine, mal sahiplerine tercih edecekleri farklı illerde bahçeli, kendi kendine yeten, doÄŸayla bütünleÅŸmiÅŸ evler verilebilir. Hâlihazırdaki kentsel dönüÅŸüm maalesef rantsal dönüÅŸüm oldu. Bu mantığın kesinlikle deÄŸiÅŸmesi gerekiyor. Evet, sorunlu binaların yıkılması gerekiyor. Ancak yerlerine daha yüksek toplu konutlar inÅŸa etmektense, saÄŸlam ve kesinlikle depreme dayanıklı, maksimum 3 katlı evler yapılıp, dışarıda kalanlara da farklı bölgelerden ev seçenekleri sunarak denge saÄŸlanabilir.
 


4) Mühendis müteahhitler

Konutları ilkokul/ortaokul/lise mezunu mühendis olmayan müteahhitler yerine, lisanslı ve standartları kesinlikle bozmayacak karakterde inÅŸaat mühendislerinin inÅŸa etmesi gerekiyor. Geri kalanlara inÅŸaat yapmayı yasaklamak lazım. Ä°nÅŸaat ÅŸirketi patronu olabilmek için de inÅŸaat mühendisi diploması ÅŸart koÅŸulmalı. En ufak hatada lisanslarının iptal edilip bir daha asla inÅŸaat yapamayacakları bir sistem oturtmak gerekiyor.

Özellikle bazı ülkelerde mühendislik normları çok yüksek. Buna en güzel örnek Kanadalı mühendislerdir. Kanada’da mühendislerin Doktorların Hipokrat Yemini gibi mesleki ahlak kuralları (Code of Ethics) vardır. Bu mesleÄŸi yapan herkesin kuralları kelime kelime öÄŸrenmesi ve birebir uygulaması gerekir. Detaylar için https://engineerscanada.ca/publications/public-guideline-on-the-code-of-ethics link’ine bakabilirsiniz. Bizim mühendisler için de benzer bir sistemi oturtmamız gerekiyor. Bu kurallara uymayanı da hemen meslekten men edeceksin. Mühendislik ciddi bir iÅŸ, tamamlanan iÅŸler sonrasında insan hayatı söz konusu.


5) ÇaÄŸdaÅŸ bir ÅŸehir planlama

Åžehir planlamasıyla uzaktan yakından alakamız yok. GeliÅŸmiÅŸ ülkelerde ÅŸehir planlamasının bir mantığı var. ÖrneÄŸin Amerika’da yollar birbirine paralel gider ve kesiÅŸim noktalarında kare ve dikdörtgen alanlar bırakırlar. Buna karşılık Fransa’da belli merkezlere baÄŸlanan yollara dayalı bir ÅŸehir planlaması görürsünüz. Biz de ise kimin ne bulursa iÅŸine geldiÄŸi gibi deÄŸerlendirdiÄŸi, ekstra kat çıkabilmek için takla attığı bir yaklaşım hakimdir. Planlama hak getire, bulduÄŸu en ufak bir kara parçasına hemen betonu yığıverir insanımız. Bu geri kalmış sistemsizliÄŸi bir an önce deÄŸiÅŸtirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, deprem sırasında toplanma alanı bulmakta sıkıntı yaÅŸayan vatandaÅŸlarımız bazı siyasilerin “BoÅŸ alan yoksa AVM’lere sığının” gibi yersiz telkinlerine maruz kalmaya devam ederler.

6) Afet eÄŸitimi

Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının muhakkak deprem ve ilk yardım eÄŸitimi alması gerekiyor. Hatta bu eÄŸitimler çok küçük yaÅŸlardan itibaren verilmeli. Nerede, ne zaman lazım olacağı hiç belli olmuyor.

7) DoÄŸru yere doÄŸru bina

Zemin etüdü çok önemli. Dere yataklarına ve doÄŸayı mahvedecek bilumum yere inÅŸaat yapmayı marifet sanan milyonlarca kiÅŸi var. Bu konuda katı kurallar koymak gerek. Çok ciddi deprem riski olan bölgelerdeki binaların ekstra saÄŸlam yapılması ve bina yoÄŸunluÄŸunun azaltılması da ÅŸart.

8) Kamunun etkin inisiyatif göstermesi

Geçen hafta sonu sahada gezerken Çevre ve Åžehircilik Bakanlığı’nın yetkililerine rastladım. Bir ÅŸekilde konuÅŸmaya baÅŸladık ve aramızda ÅŸöyle bir diyalog geçti (yorumu size bırakıyorum):

Serhan: Siz burada neyin tetkikini yapıyorsunuz?

ÇYB Yetkilisi: Binaların hasar durumunu tespit ediyoruz. 3 kategorimiz var: ‘Az hasarlı’, ‘Orta hasarlı’ ve ‘Çok hasarlı’.

Serhan: Bu tespitleri nasıl yapıyorsunuz? Elinizde teknik alet edevat görmüyorum.

ÇYB Yetkilisi: Göz kararıyla belirliyoruz. ÖrneÄŸin kolonlarda çatlak falan görürsek çok hasarlı olarak rapor ediyoruz.

Serhan: Peki diyelim ki bir binaya çok hasarlı raporu verdiniz, rapor ettikten sonra ne oluyor?

ÇYB Yetkilisi: YaÅŸayanların binadan çıkmalarını söylüyoruz.

Serhan: O insanlar çıkıp nerede yaÅŸamlarını sürdürüyor? O binanın yerine yeni binayı yapmak kimin sorumluluÄŸunda?

ÇYB Yetkilisi: Bilmiyoruz. Bizim iÅŸimiz tespit yapıp raporlamak.

Bence kamunun bu konularda çok daha etkin davranması ve inisiyatifi ele alması gerekiyor. Bu konuda söylenecek çok ÅŸey var. Ancak ahkâm kesiyor sanılmamak için ÅŸimdilik burada duruyorum.

Yukarıdaki diyaloÄŸun geçtiÄŸi an (Serkan haberim olmadan resmi çekmiÅŸ)

 

9) Denetlemelerin tavizsiz yapılması

Gerek kamu tarafından gerekse bu konuyu misyon edinmiÅŸ ilgili STK’lar tarafından yapıların inÅŸaat öncesi, sırası ve sonrasında çok sıkı denetlemelerin yapılması gerekiyor. Bu denetlemelerde hiç sektirmeden en ufak standartlardan sapma söz konusu tespit edilirse, ilgili muhatapların en sert ÅŸekilde cezalandırılması gerekiyor.

 

10) ARGE’ye destek artmalı

Ä°nÅŸaat tekniklerinin ve malzeme mühendisliÄŸinin dışında depremin önceden tespiti ve simülasyonlar üzerinde yapılacak çalışmaların desteklenmesi ve daha fazla ilerleme kaydedilmesi gerekiyor. Yani bu tip teknolojileri desteklemek için ARGE bütçesini hem kamunun hem de özel sektörün artırması gerekiyor. Bir de tabii sonuç odaklı çalışılmalı ve bu iÅŸin uzmanlarına her türlü imkân sunulmalı.

 

11) EÄŸitim ÅŸart

Çok kliÅŸe olacak ama “eÄŸitim ÅŸart!” Ä°stediÄŸiniz kadar teknik açıdan üstün olun, en iyi teknolojileri kullanın, insan unsuru negatif anlamda devrede olduÄŸunda hiçbir ÅŸey yapamazsınız. Fark yaratmak istiyorsanız, eÄŸitimi çok ciddiye almanız gerekir ki insanların kendiliÄŸinden doÄŸrularda ısrar etmelerini saÄŸlayabilin.

EÄŸitim konusunda kısa, orta ve uzun vadede yapılacak çok ÅŸey var. Kısa vadede, deprem bilinçlendirilmesi, ilk yardım eÄŸitimleri gibi konularda herkese eÄŸitim verilebilinir. Orta vadede teknik eÄŸitimlerde her durumda stardartlara uyma konusunu oturtabilirsiniz. Uzun vadede de kültürle ilgili eksiklikleri düzeltebilirsiniz. ÖrneÄŸin yalan söylememe, baÅŸkalarını kandırmama, küçük menfaatlerin peÅŸinden koÅŸmama ve insan saÄŸlığıyla oynamama gibi bazı temel prensipleri oturtabilirsiniz. Bazı konularda ancak nesil deÄŸiÅŸtiÄŸinde istediÄŸiniz sonucu elde edebilirsiniz. Yine de deÄŸiÅŸim için bugünden çalışmaya baÅŸlamak gerekiyor.


Åžimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Son olarak bir deneyimimi paylaÅŸmak isterim.

Çok acı bir tanıklık

1999 Gölcük Depremi’nde Akut gönüllüsü olarak bir süre çalıştıktan sonra Ä°stanbul’a geri dönüp aile ÅŸirketine ait inÅŸaat grubundan ekibi toparlayarak bölgeye yeniden intikal ettik. Ciddi ihtiyaç olduÄŸu için ekip olarak DeÄŸirmendere’de konuÅŸlanmaya karar verdik. Biz o bölgeye gittiÄŸimizde artık kurtarılacak kimse kalmamıştı ancak binaların yıkıntısı o kadar feci bir haldeydi ki insanlar yakınlarının cesetlerini dahi çıkaramıyorlardı. Biz de o bölgede yaptığımız çalışmalarda maalesef onlarca ceset çıkardık. Hele bir tanesi gözümün önünden hiç gitmiyor.

DeÄŸirmendere’de kat kat yıkılmış bir binanın betonarme bloklarının arasından bir kızın saçı çıkmıştı. Üstü başı yıkıntılardan kalma moloz kaplı babası feryat figan aÄŸlayarak isyan ediyordu: “Kızımı çıkarın, kızımı çıkarın, ne olur biri yardım etsin, kızımı çıkarın!” Kız yaklaşık 6-7 kat beton bloÄŸun altında günlerce kalmış ve uzun dalgalı kumral saçları iki bloÄŸun arasından sarkıyordu. Babası yardım isterken bir taraftan da kızıyla olan çerçeveli resmini göÄŸsünde tutup ara sıra bize gösteriyordu.

Kızın cesedini beton blokları kırarak 1,5 saatlik bir çalışmanın sonucunda çıkarabildik. 16-17 yaÅŸlarındaki dünyalar güzeli kızın sıkışmaktan kaynaklanan kömürleÅŸmiÅŸ cesedini, babanın feryadını ve DeÄŸirmendere’deki o genel ceset kokusunu size kelimelerle anlatamam. Bütün inÅŸaat ekibi ÅŸoktaydı, yine de profesyonelliÄŸin gerektirdiÄŸi gibi iÅŸlerini eksiksiz yaptılar. 3 günlük çalışma sonucunda onlarca ceset çıkarınca insan ister istemez psikolojik olarak da yıpranıyor.

Ancak tüm bunların arasında en çok kafamı taktığım konu böyle bir binayı nasıl yapabildikleriydi. Abartmıyorum, gerçekten kimi beton, beton deÄŸildi. Hemen dağılıyordu. Kolon sisteminden tutun da birçok ÅŸeyin yanlış ve standartları bozarak yapıldığını konuÅŸuyordu inÅŸaat ekibimiz. Bense her zamanki gibi daha büyük resme bakıyordum.

Memlekette inÅŸaat tekniÄŸi, standartları ve ÅŸehir planlaması kesinlikle deÄŸiÅŸmeliydi. Tabii aklımdan bunun nasıl olabileceÄŸiyle ilgili düÅŸünceler geçiyordu.

Babaannemin memleketi Elazığ’da yaÅŸanan afet kafamın tasını attırdı. Sahada dolaşırken bütün o acı hatıralar gözümün önüne geliyor. Bugün ise çok farklı bir konumdayım. ÇiçeÄŸi burnunda üniversiteden yeni mezun Serhan yerine bu radikal deÄŸiÅŸiklikleri baÅŸlatabilecek yetkinlikte bir Serhan var. Artık hazırım. YaÅŸadığım tüm zorluklara raÄŸmen yine yapılması gerekenleri yapıp göstereceÄŸim ve deÄŸiÅŸimin fitilini ateÅŸleyeceÄŸim.

Serkan tüm bu konuları kafamda düÅŸünürken böyle bir kare yakalamış

 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için