Dünya Kupası heyecanı yine yeniden!
Dünyanın en popüler sporu futbolun en önemli turnuvası olan FIFA Dünya Kupası 4 yılın ardından bir kez daha başladı. Futbolseverler için tam bir festival olan bu organizasyonu şahsen ben de iple çekiyordum. Bu haftaki yazımda sizlerle bu kupayla ilgili düşüncelerimi ve tahminlerimi paylaşacağım. Daha önceki Dünya Kupası anılarımdan da örnekler vereceğim.
Geçen hafta başlayan Dünya Kupası’nda ilk maçlar oynandı. Bu maçlardan sonra geleneksel olarak tahminlerimi sizlerle paylaşacağım. Ama öncelikle şunu belirtmem gerek: Turnuvada kötü performans gösteren birkaç takım haricinde bütün takımların düzeyleri birbirine yakın. Dolayısıyla eskisi gibi “Brezilya ve diğerleri” ya da “Almanya ve diğerleri” gibi bir durum yok. Her takım her takımla kafa kafaya oynayabilecek seviyede. Bunun sebebi ise bana göre Avrupa futbolunda yer alan çok farklı ülkelerden gelmiş yüzlerce profesyonel futbolcunun kendi milli takımları altında da benzer bir düzeyde oynamayı sürdürmeleri. Avrupa’da top koşturmayan diğer takım arkadaşlarının da onların seviyelerine uyum sağlamaları.
Bir başka sebep ise özellikle sadece hücumu düşünen Brezilya ve Meksika gibi takımların kendi futbollarına Avrupa’nın “toplu hücum, toplu savunma” anlayışlarına benzer bir format yerleştirmeleri. Yani bir başka deyişle özellikle bireysel teknik becerileriyle ön plana çıkan Latin Amerika takımları artık daha fazla takım oyununa ve özellikle herkesin savunma yaptığı bir futbola dönmüş durumdalar. Bence burada Almanya’nın Brezilya’yı kendi evinde 7-1 gibi bir skorla yenmesinin etkisi var. Aşağılandığını düşünen ve milletçe uzun süre bu travmayı üzerinden atamayan Brezilya bu turnuvada daha farklı bir oyun oynuyor. Burada yeni teknik direktörü Tite’nin pozitif ve öğrenmeye açık tarzının etkisi büyük. İlk maçtaki İsviçre beraberliği de sizi aldatmasın. Bence Brezilya bu turnuvanın da Arjantin’le birlikte en büyük favorilerindendir.
Bütün takımların seviyelerinin birbirine yakın olması ve her maçta açık ara bir favorinin olmayışı seyir zevkini arttırıyor. Rusya’daki Dünya Kupası’nın keyifli bir turnuva olacağının sinyallerini daha ilk maçlardan aldık. Hadi hayırlısı...
Favorilerim ve şans vermediklerim
Bu turnuvayı kazanabilecek takımlar; ilk maçlarda hayal kırıklığı yaratmalarına rağmen Brezilya ve Arjantin’in dışında performansları ile kendilerini daha ilk maçta gösteren Belçika, İspanya ve Portekiz’dir.
Bunun tam tersine ise her zaman favorilerden gösterilip ancak bu turnuvada hayal kırıklığı yaratacak takımlar Almanya, Fransa ve İngiltere’dir. Bu takımlardan Almanya ilk maçta Meksika’ya yenildi ve şampiyon apoletli katıldığı bu turnuvada hayal kırıklığı sinyalleri verdi. Almanya dışında Fransa ve İngiltere de sırasıyla Avustralya ve Tunus’u yendiler. Buna rağmen bana göre oynadıkları bu oyunla bu turnuvada başarılı olma şansları yok.
Turnuvanın sürpriz favorileri olarak nitelendirdiğim, bir başka deyişle en azından çeyrek final görecek hatta finale kadar çıkabilecek potansiyeli olduğunu düşündüğüm takımlar İzlanda, İsviçre, Rusya, Meksika, Hırvatistan ve Uruguay’dır.
Turnuvanın renk katan takımları ise coşkulu taraftarlarıyla bütün Latin Amerika takımları (Arjantin, Meksika, Brezilya, Kosta Rika, Kolombiya, Panama), bütün Afrika takımları (Mısır, Tunus, Senegal, Nijerya), Avustralya ve İzlanda’dır.
Geçen turnuvanın sembollerinden biri olan İzlandalı minik taraftar, nam-ı diğer “Yanakson”
Kosta Rika’yı en iyi şekilde temsil eden Türkler!
Hangi takımı tuttuğuma gelince; madem Türkiye’miz bu turnuvada yer alamadı, o zaman ben de hangi takımları desteklediğimi söyleyeyim.
Öncelikle tabii ki fahri konsolosu olduğum Kosta Rika bu turnuvada tuttuğum takım. Geçen Dünya Kupası’nda inanılmaz bir hikâye yazarak İngiltere, İtalya ve Uruguay’ın yer aldığı güçlü gruptan lider olarak çıkmış ve çeyrek finale kadar uzanmıştı. Çeyrek finalde de Hollanda’ya penaltı vuruşlarıyla elenmişti.
Hatta geçen turnuvanın bu çeyrek final maçını bir davet üzerine Hollanda Başkonsolosluğu’nda seyretmiştim. O dönem Kosta Rika’nın Türkiye’deki resmi temsilcisi olarak beni ve yanımda gelen 3 arkadaşımı Kosta Rikalı statüsünde ağırlamışlardı. Hatta maçtan önce Hollandalılar, başkonsolosluktaki kalabalığa yönelik olarak benden maç ve Kosta Rika ile ilgili konuşma yapmamı talep ettiler. Benim açımdan çok ilginç bir deneyimdi.Bir Kosta Rikalı gibi yaptığım İngilizce konuşma sonrasında Hollandalılar beni bu ülkeden zannedip (hakikaten onlardan biri gibi olabiliyorum) benimle İspanyolca sohbet etmişlerdi. Ben de hiç istifimi bozmadım, aynı bir Kosta Rikalı gibi onlarla konuştum, şakalaştım ve başarılar diledim. O maçta yanımda olan ve herkesin Kosta Rikalı zannettiği arkadaşlarımın her birine Kosta Rika bayrağı vermiş ve Kosta Rika lehine pozisyon ve gol sevinçlerinde bana katılmalarını öğütlemiştim. Yüzlerce kişi arasında biz Türkler olarak Kosta Rika’yı en iyi şekilde temsil ettik. Şaka bir yana, Hollandalılar da bizi en iyi şekilde ağırladılar ve maçtan sonra tebrik ettiler.
Altyapı mı, günü kurtarma mı?
2014 senesinde oynanan turnuvadaki Kosta Rika takımıyla ilgili de bir başka anımı sizlerle tekrar paylaşmak isterim. Öncelikle fahri konsolosluğum süresince ülke tanıtımını yapmak için aklıma parlak bir fikir geldi: Kosta Rika’dan gelecek vadeden çok iyi bir futbolcu transfer edip ülke tanıtımını amaçladım. Bunun için ciddi bir araştırmaya giriştim. Üşenmedim, gittim Kosta Rika futbol federasyonunun yetkilileriyle konuştum, ülkedeki tanınan menajerlerle toplantılar yaptım ve Kosta Rika’nın en önemli kulüplerinden biri olan (benim de Kosta Rika’daki tuttuğum takım) Saprissa’nın sahibi yakın dostum Edgar olduğu için onunla da karşılıklı fikir teatisinde bulundum.
Dostum Edgar ile Kosta Rika’nın başkenti San Jose’de Deportivo Saprissa’nın bir maçını izlerken
Kendi araştırmalarıma ek olarak bizzat ilgili yetkililer ve bu işin profesyonelleriyle görüştüm. Sonuçta 10 futbolculuk bir liste hazırladım. Bu listenin özelliği listede bulunan bütün futbolcuların 25 yaş altında olması ve önemli bir çoğunluğunun da kariyerlerinin hemen başında 20 yaş altı futbolcular olmasıydı. Bu listeyi gittim ve tuttuğum takım Galatasaray’ın o dönem yöneticisi olan bir arkadaşıma verdim. Bu futbolcuların neredeyse bedavaya Türkiye’ye getirilip burada çok hızlı bir şekilde Avrupa futbol seviyesinin üzerine çıkabileceklerini sonrasında ya takıma ciddi katkı verebileceklerini ya da Avrupa’daki takımlara çok ciddi kârlarla satılabileceklerini anlatmaya çalıştım. Yönetici arkadaşım bu listeyi Galatasaray’ın o dönemki teknik direktörüyle paylaştı (kimseyi direkt suçlamamak için isim vermiyorum). Bana bildirilen geribildirim aynen şöyleydi: “Serhancım, bunu teknik direktörümüze bildirdim. Teknik direktörümüz ‘bu bizim tarzımız değil, bize hazır ve isim yapmış oyuncu gerekiyor’ diye reddetti.” Ben de kendisine çabasından dolayı teşekkür edip o listeyi rafa kaldırdım.
Galatasaraylı o yöneticiye verdiğim 10 futbolculuk listeden 8’i geçen Dünya Kupası’nda harikalar yaratan Kosta Rikalı takımının oyuncularıydı. Bunu üzülerek anlatıyorum çünkü Türk futbolunun en çok kupa kazanmış takımının teknik direktörünün bu yaklaşımı beni şahsen üzdü. Çünkü bu olay Türk futbolunun ne kadar hazıra konan ve vizyonsuz bir tutumla yönetildiğini gösteriyor. Bu konuda kaleme aldığım blog yazısını http://www.serhansuzer.com/tr/dunya-kupasinda-kosta-rika linkinde bulabilirsiniz.
Okyanusun diğer yanındaki kuzenlerimiz
Konumuza dönersek, bu çalışmayı rafa kaldırdıktan sonra Gençlerbirliği’nde futbol oynayan Kosta Rikalı bir futbolcu olduğunu fark ettim. Azoifeifa ile ilgili yine hayal kırıklığıyla biten hikâyemi bir başka yazıya saklıyorum. Onu da sizlerle paylaşacağım.
Kosta Rika’nın maalesef geçen turnuva gibi bir başarıyı tekrar etme şansını çok az görüyorum. Bırakın çeyrek finale ulaşmayı, gruptan çıkması bile Kosta Rika için büyük bir başarı olur. Ama bu olasılığı çok düşük görüyorum.
Kosta Rika’nın dışında Latin Amerika’dan Brezilya, Arjantin ve Kolombiya’yı destekliyorum. Latin Amerikalıları okyanusun diğer tarafında bulunan kuzenlerimiz gibi görüyorum. Bize her açıdan çok benzeyen Latin kardeşlerimiz sıcakkanlı Akdeniz insanının bütün özelliklerini barındırıyor. Bu 3 ülkeyi de gezip deneyimlemiş ve çok sevmiş biri olarak Brezilya, Arjantin ve Kolombiya’yı sonuna kadar destekliyorum. Latin Amerika dışında desteklediğim tek takım İspanya’dır. Ziyaret edip çok sevdiğim ülkeler arasında İspanya’yı da sayabilirim. Bütün bu ülkelerin dillerini konuşuyor olmam da bir etken (Brezilya’da Portekizce konuşuluyor. Fakat ilginç bir şekilde ben İspanyolca konuşuyorum, onlar Portekizce ve sonuçta anlaşabiliyoruz). Ancak belki de beni onlara en çok çeken unsur oynadıkları güzel futbol. Hepsiyle gurur duyuyorum.
Sempatik takımlar ve dostane taraftarlar
Tuttuğum takımların dışında sempati duyduğum takımlar ise Galatasaray’da top koşturan Nagatomo için Japonya; Galatasaray’ın neferi kalecimiz Muslera için Uruguay (her ikisi de çok iyi bir sezon geçirip şampiyonluk adına takımımıza en çok katkıda bulunan sporcularımızdır); ülkede aile şirketimizin bankasının olmasından dolayı Hırvatistan; pozitif ve insana keyif veren karakter yapılarından dolayı Avustralyalılar (birçok Avustralyalı arkadaşım var) ve küçük bir Ada’dan büyük bir öykü çıkarmayı başaran, Dünya Kupası’nda her takımla kafa kafaya maç yapabilecek tam bir başarı hikâyesi olmasından dolayı İzlanda’dır.
Hayatım boyunca iki Dünya Kupası maçı seyrettim. Biri 1994 senesinde ABD’nin Boston şehrinde oynanan İtalya ve İspanya arasında oynanan yarı final maçıydı. Bu maçı İtalya 2-1 kazanıp finale çıkmıştı. Bu konuda yazdığım blog yazısını http://www.serhansuzer.com/tr/statta-izledigim-ilk-dunya-kupasi-maci-ve-harvard-universitesindeki-gunlerim linkinde bulabilirsiniz. Bu maçta seyircilerin karışık oturup birbirleriyle sürekli şakalaşmaları ilgimi çekmişti. Orada şiddetten uzak inanılmaz keyifli bir ortam vardı. İkinci seyrettiğim maç ise Güney Afrika’nın Cape Town şehrinde Almanya’nın Arjantin’i 4-0 yenip yarı finale çıktığı karşılaşmaydı. Bu maçın hikâyesini de yazmıştım: http://www.serhansuzer.com/tr/cape-townla-aramdaki-maks-baglanti-sorunu. Bu maçta da benzer bir ortam vardı. Her iki taraf da coşkuluydu ancak Arjantinlilerin coşkusu efsaneydi.
Benzer güzel bir ortamı bu Dünya Kupası’nda da diliyorum. Kazanan dostluk, kardeşlik ve güzel futbol olsun. İyi seyirler dilerim…
İşte Dünya Kupası’ndaki gruplar ve eşleşmeler
Bu Dünya Kupası’nın bir özelliği de yüzölçümü olarak Dünya’nın en büyük ülkesi Rusya’da yapılıyor olması. Rusya’nın geniş coğrafyasına yayılmış stadlarının nerede bulunduğunu bu haritada görebilirsiniz. Buna göre 1. Luzhniki Stadium 2. Spartak Stadium 3. Nizhny Novgorod Stadium 4. Mordovia Arena 5. Kazan Arena 6. Samara Arena 7. Ekaterinburg Stadium 8. St Petersburg Stadium 9. Kaliningrad Stadium 10. Volgograd Arena 11. Rostov Arena 12. Fisht Stadium
Futbol bilginiz ve öngörüleriniz takdire değer.