Dünya ne zaman iyilikle dönmeye başlayacak?
Temel amacı ihtiyaç sahiplerine çok yönlü destek vermek olan bir kuruluşun, desteğin anlamını çok iyi bilen, onu hak eden ve hakkını sonuna dek veren kişilerce yönetilmesi kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? İşte Tider’de bunun mutluluğunu ve onurunu yaşıyoruz. Bu haftaki yazımı, biri yeni Genel Müdürümüz olan iki genç yöneticimizin destekle harmanlanan öyküsüne ayırdım. Bu vesileyle sizlere gençlerin desteklenmesi konusundaki duygu ve düşüncelerimi de ifade etmek isterim.
2010 senesinin Mayıs ayında derneğimizi Gıda Bankacılığı Derneği adıyla kurduk. Kuruluşla ilgili detayları daha önce kaleme aldığım http://www.serhansuzer.com/tr/yoksullukla-mucadelede-ideal-bir-model-destek-projesi linkindeki makalemde okuyabilirsiniz. O dönemde 8 gıda firması tarafından gıda bankacılığının çatı kuruluşu hedefiyle kurulan derneğimiz kısa bir süre içinde hayatın gerçekleriyle karşı karşıya geldi. Temasta bulunduğumuz veya bizimle temasa geçen Türkiye’nin farklı illerinde bulunan gıda bankaları genel olarak bize “siz ürünleri gönderin, gerisine karışmayın” diyorlardı. Biz de onlara gıda bankacılığında uygulanması gereken yüksek standartlardan, tarafsızlık ve şeffaflık gibi bir takım ilkelerden ve israfı önleme misyonumuzdan bahsediyorduk.
Ancak aynı dili konuşmuyorduk. O dönemde faydalı olabilmek için elimizdeki ürünleri aklımıza yatan ve düzgün çalışan farklı kanallardan dağıtmaya başladık. Bu modeli 4 sene boyunca devam ettirdik.
Derneğimizin ilk genel sekreteri Uğur Uralcan’dı. Kendisi son derece düzgün ve dürüst biridir. Anlaşamadığımız tek nokta değişime açık biri olmamasıyla ilgiliydi. O, klasik gıda bankacılığının dışında yapılacak her işe sürekli itiraz ediyordu. Bense farklı denemeler yapmamız gerektiğini ve bu modeli geliştirmemiz gerektiğini sürekli telkinlerle kendisine anlatmaya çalışıyordum. Bu konuşmalar 4 sene boyunca devam etti. Tutucu tavrını bir anlamda anlıyordum. Nakit bağışların çok az olduğu bir ortamda o da tutumlu biri olarak finansal devamlılığı da sağlamak için hep ağır ateşte pişen yemek modunu koruyordu.
Dönüm noktası 2014
Bu arada yanlış anlamayın. Çok faydalı işler yapıyorduk. Belki de ilk 4 senemizde milyon TL’lik yüzlerce bağışa imza attık. Ancak bu yine de beni tatmin etmiyordu.
Dananın kuyruğu 2014 senesinde koptu. O sene benim de telkinlerimle ekipte genişleme yoluna gittik. Benim kanaatimce derneğe yeni kan gerekiyordu. O dönemde yaptığım mülakatlarda iki genç özellikle dikkatimi çekti. Bunlardan biri Selen Gökdeniz, diğeri de Ezgi Özkök’tü. Her iki mülakat da güzel geçti. Her ikisini de beğendiğim için ikisine de teklifte bulunduk. Bu dönemde Uğur Bey Dernek’ten kendi isteğiyle ayrıldı.
Selen, tekneye ilk atlayan oldu. Gelmesiyle acayip bir hareketlenme yaşandı. Aynı dili konuşuyorduk. Yüksek motivasyonla çalışan Selen’e ben ‘bir yap’ diyorsam, o ‘üç-beş’ yapıyordu. Beklentilerimin hayli üzerine çıkmıştı. Bunu gördükten sonra kendisine daha fazla iş yüklemeye başladım. Her işin de altından kalkıyordu. Dernekte işler gerçekten hızlanmaya başlamıştı.
Diğer taraftan Ezgi ile de önce anlaştık. Sonra, çalıştığı sivil toplum kuruluşuna ‘ben ayrılıyorum’ deyince, bu kurum Ezgi’yi bırakmadı. Sana ihtiyacımız var diyerek önce maaşına ciddi zam yaptılar. Sonra, pozisyonunu yükseltip kendi içlerinde başka bir yere transfer ettiler. Bunun üzerine bana “Kusura bakmayın lütfen ama çalıştığım yeri yarı yolda bırakamıyorum” diyerek affını istedi. Yine de ben Ezgi’yi bırakmadım. Temasımızı sürdürdük. Ezgi de derneğin bazı çalışmalarına gönüllü katılmaya devam etti.
Soma’da atılan temeller
Bu dönemde derneğimizde değişimin ayak sesleri duyuluyordu. Genel kurulda, katılan tüm üyeler değişime yeşil ışık yaktılar. Böylece sadece balık vermek yerine balık verirken balık tutmasını öğretecek yeni modelimiz için tüzüğümüzü, ismimizi ve iş modelimizi, yani her şeyi baştan aşağıya değiştirdik. Genel kurul tarihimizden 2 gün sonra Soma olayı patlak verdi. Biz de hiç tereddüt etmeden bir araca 6 kişi atlayıp Soma’ya gittik. Derneğimizin yönetim kurulu üyesi Alp Armutlu ile iki arkadaşı, Selen, Ezgi ve ben Soma’ya Tider adına giden ilk gruptuk.
Hatırlayanlar bilir, o dönem ortalık çok karışıktı. Jandarma Soma’ya girişlere izin vermiyordu. 34 plakalı aracımızı Soma’nın girişinde durdurdular. Biz de B planımızı uygulayarak rüzgâr enerji teknikeri olarak çalışan Somalı bir arkadaşımızı aradık. Sağ olsun, dışarı gelerek bizi “onlar benim yakınım” diyerek içeri soktu. İçeri girdikten sonra sahada köy köy bütün ilçeyi dolaşmaya başladık. Yine yaptığımız planlama sonucunda diğer STK’ların aksine önce “neye ihtiyacınız var?” diye sorduk, sonra da ne ihtiyaçları varsa onu ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Sonuç olarak gerek ayni ihtiyaçların karşılanması anlamında, gerek meslek edindirme ve çocuklarla gençlere burs anlamında (burada elde ettiğimiz verileri Darüşşafaka gibi birçok kurumla paylaştık) gerekse sonradan Yırca Köyü’nde gerçekleştirdiğimiz kırsal kalkınma projemizle Soma’da en çok iş yapan STK’ydık. İnanılmaz pozitif, insancıl ve istekli bir ruhla, Soma’da giderek kalabalıklaşan destekçilerimizle her işin altından kalktık. Aşağıda Selen ve Ezgi’nin görüntülerini de içeren videoda bu ruhun yansımasını görebilirsiniz:
https://www.facebook.com/serhan.suzer.10/videos/10152569380055757/?pnref=story
Bunlar da Soma’yla ilgili akılda kalan resimler:
Soma’da yaptıklarımızla ilgili detayları http://www.serhansuzer.com/tr/soma-faciasi-ve-ilk-kalkinma-projemiz linkinde bulunan makalemde okuyabilirsiniz.
Aynı ruhla Tider’de yaptığımız işlere de sarıldık. Tüm zorluklara rağmen Maltepe’deki ilk Destek Market’imizi 2015 senesinin Şubat ayında açtık. Destek Market, 2 sene içerisinde inanılmaz işlere imza attı. Bugün geldiğimiz noktada Tider; 5.000 ihtiyaç sahibi aileye yardım eden, Bağcılar’da açılacak olan yeni Destek Market’le birlikte 100.000 aileye daha yardım etmeyi hedefleyen, kendi açtığımız Destek Marketlerle ve akreditasyon sistemimizle tüm Türkiye çapında büyüme yolunda ilerleyen, ayni yardımlar ve meslek edindirmeyi daha verimli gerçekleştirmek ve hızı artırmak için teknolojiyi kullanan bir kuruluş haline geldi. Bu arada yaptığımız bütün çalışmaları Mart ayında dünya gıda bankalarının küresel kuruluşu olan GFN’nin inovasyon ödülüyle taçlandırdık. Bu ödülle ilgili makalemi de http://www.serhansuzer.com/tr/global-bir-stk-olma-yolundaki-tidere-buyuk-odul linkinde okuyabilirsiniz.
Ezgi’yle giderek güçlenen bağlar
Günümüzden yaklaşık 1,5 sene önce Ezgi’den bir mesaj aldım. Benimle görüşmek istediğini söylüyordu. Görüşmeye geldi. Bana hayatla ilgili planlarını aktardı. Yurtdışında okuyup hatta mümkünse bir süre çalışarak kendini geliştirmek istediğini söyledi. Okumak için Harvard’ı belirlemişti. Başvuruları tamamlayıp kabul almıştı. Harvard’taki programda 1 sene dışarıdan 1 sene de Boston’da okuması gerekiyordu. İstanbul’dan programa başlamıştı ancak Boston’da okuyacağı iki dönem için burs arıyordu.
Kendini bu şekilde geliştirmek istemesi bende ona yardımcı olma isteğini artırdı. Sonunda kalbime ve beynime uyacak bir şekilde ona şu teklifi yaptım (verdiğim en iyi kararlar, beynimin ve kalbimin aynı doğrultuda hareket ettiği kararlardır): “Harvard’a gitmen için anlaşacağımız bütçeyi karşılayan bursu sana sağlarım. Ancak Harvard’dan sonra seni de dernekte, aramızda görmek isterim.”
Bu teklifimi kabul etti. Hatta “Zaten burs vermesiniz de uzun süredir sizinle çalışmak istiyordum” dedi.
Bütün detaylar üzerinde anlaştık. Ezgi, Harvard’a ‘İşletme Master Programı’ ve ‘Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluşların Yönetimi Profesyonel Sertifika Programı’nı tamamlamak üzere gitti.
İşletme dersleriyle birlikte, ‘kâr amacı gütmeyen kuruluş yönetimi’ özelinde aşağıdaki dersleri alarak eğitimini taçlandırdı:
- Principles and Practices of Fundraising (Bağışla Kaynak Yaratmanın İlke ve Pratikleri)
- Managing Financial Resources in Nonprofit Organizations (Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluşlarda Mali Kaynakların Yönetilmesi)
- Microfinance (Mikro - Dar Ölçekli Finans)
- Strategic Planning and Fundraising for Nonprofit Organizations (Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluşlarda Stratejik Planlama ve Kaynak Yaratma)
Pratikle pekiştirilen teori
İlk dönem Boston'daki kampüste tam zamanlı öğrenci olarak bu programlar için derslerine devam etti. Bu dönemin sonlarına doğru beni aradı ve ikinci dönem Meksika’da faaliyet gösteren bir sosyal girişimde çalışma alternatifinin olduğunu, bu konuda ne düşündüğümü sordu. Ben de ona “Hiç tereddüt etmeden Meksika’ya git. Teoride Harvard’da öğrendiğin şeyleri pratikte Meksika’da görmen muhteşem olur” dedim ve onu bu konuda cesaretlendirdim. Meksika’ya gitmeye karar verdi.
Bu arada dönem tatilinde de (bu sene Ocak ayında) Türkiye’ye tekrar geldi ve bizleri ziyaret etti. Geçen senenin sonunda aramızdan ayrılan ve 1 sene içinde güzel işlere imza atan Yasemin Uyar dernekten ayrıldıktan sonra derneğin yönetim kadrosuyla ilgili bir takım kararlar aldık. Öncelikle yakın arkadaşım olan ve STK’lar nezdinde Türkiye’nin bana göre en bilgili ve deneyimli profesyonellerinden biri olan sevgili Uygar Özesmi’nin o dönemde change.org’tan ayrılmasının muhtemel olduğunu duyunca hiç tereddüt etmeden “Bize de yardımcı olur musun?” diye teklifte bulundum. O da hızlı karar vererek yarı zamanlı olarak dernekte Murahhas Müdür (bir başka deyişle İcra Kurulu Başkanı veya Dernekte yönetim kuruluyla profesyoneller arasındaki yönetici) pozisyonunu kabul etti.
Konuşmalarımız sırasında onun da en çok sevdiği şey olan gençlerin yetiştirilmesi refleksiyle bana “Genç bir genel müdür atayalım, benim mentorluğumda onu yetiştirelim” dedi. Bana bir profil tarif etti. Ben de ona “Ben bu kişiyi tanıyorum” dedim. Hatta iki gün sonra Ezgi’yle buluşmama onu da davet ettim ve kendisiyle tanıştırdım. O ilk tanışmadan hemen sonra tekrar buluşup ona teklifi yaptık. Tabii Ezgi’nin de ağzı kulaklarındaydı.
Hızla atılan sabırlı adımlar
Uygar, bu kadar hızlı şekilde bu işin kotarılmasına inanamadı. 5 gün içinde Uygar ile murahhas müdür olarak anlaşmış; Ezgi’ye de ABD ve Meksika dönüşünde kendisini genel müdür olarak atayacağımızı iletmiş ve teyidini almıştık. Ekip hazırdı. Sadece önümüzde beklememiz gereken 5-6 aylık bir zaman dilimi vardı. Bu dönemde de öncesinde olduğu gibi işlerde aksama olmayacaktı. Derneğe normalde harcamam gereken mesainin çok üzerinde ilgi göstererek Tider’in en iyi şekilde yönetilmesini sağladık. Hatta bu dönemi GFN İnovasyon Ödülü’yle taçlandırdık.
Bu dönemde Ezgi de Meksika’da çalıştığı sosyal girişimde 4 aylık süre boyunca derslerde öğrendiklerini pratiğe dökme imkânı buldu. Buna göre;
- Tüm finansal yönetim süreçleri ve prosedürlerinin oluşturulması
- Finansal tablolar ve analizlerin yapılması
- Kaynak geliştirme için potansiyel bağışçı analizi ve plan oluşturulması
- Büyümeye yönelik stratejik planlama yapılması
görevlerini Meksikalılar için gerçekleştirdi. Bu inanılmaz deneyimlerden sonra Ezgi bundan yaklaşık 2 hafta önce memlekete döndü ve dün itibariyle resmen Tider Genel Müdürü olarak göreve başladı.
Çok yönlü Selen’e çok yönlü yeni pozisyon
Selen ise her zamanki gibi can-ı gönülden iş yapma tarzıyla hak ettiği bir başka göreve atandı. Şu ana dek büyük fedakârlıklarla yaptığı işlerin sonucunda ‘Kurumsal İletişim ve Kaynak Geliştirmeden Sorumlu Müdür’ pozisyonuyla dernekteki yerini pekiştirdi.
Her ikisine de tüm yüreğimle başarılar diliyor ve bundan sonra uzun yıllar boyu birlikte başarılı işlere imza atacağımıza inanıyorum. Memleketimiz ve hatta dünya için geliştirdiğimiz bu modelin nesiller boyunca insanlığa ve doğaya büyük hizmet vereceğinden kuşkum yok.
Ben de oldum olası yüreğiyle iş yapan akıllı insanları sevmişimdir. Bu, iş hayatımda da özel hayatımda da böyle olmuştur. Örneğin iş hayatımda gerçekten hem düzgün, dürüst olup hem de becerikli, işini iyi bilen birini bulmak kolay değildir. Bunu bulduğum anda o kişiyi bırakmam.
Gençlerde de bu niteliklere sahip kişileri elimden geldiğince desteklemeye çalışırım. Ezgi ve Selen buna güzel birer örnek. Ancak onlar azınlıktalar ve hayat böyle güllük gülistanlık değil maalesef. Tanıştığım gençlerin maalesef önemli bir bölümü yetersiz eğitimli, kötü niyetli, sadece parayı düşünen, kısa yoldan köşeyi dönmek veya hemen üst düzeye çıkmak isteyen, emek vermenin ne olduğu bilmeyen, aşırı hırslı, kuzu postunda kurt misali tipler oluyor. İyi niyetli olanlar ise işlerinde yetkinlik gösteremeyen ve sonuç odaklı olmayan, tembel ve dünya yıkılsa umursamayacak karakterdeler.
Doğru desteğe sonuna dek devam
Bana, “genç girişimcileri destekliyor musun?” diye sorduklarında genelde gülümserim. Bunun cevabı “Evet destekliyorum ama yalnızca kendi seçtiklerimi” oluyor. Yardımcı olduğum gençlerle ilgili başımdan iki kötü deneyim geçti. Dediğim gibi benim için karakterin düzgün olması ‘olmazsa olmaz’ bir özellik. Bu da elbette kendini hemen gösteren bir durum değil. Ama karakteri bozuk olan kendini kısa sürede belli eder. Bunu gördüğüm anda da hemen desteği çekerim.
Dünyanın başına bugün olumsuz ne geliyorsa kapitalin ve gücün kötü karakterli kişilerin elinde olmasından geliyor. Geleceğin baş belalarına el vermek kesinlikle istemem.
Buna karşılık dünyayı daha yaşanır bir hale getirmek için uğraşan, karakteri düzgün, insanlığa katkıda bulunan, iş ve özel hayatında devamlılığı sağlayabilen ve kendi çevresini mutlu eden pozitif kişilere hayatımın sonuna dek destek vermeye devam edeceğim.
Benim gibi düşünenlerin de olduğunu düşünüyorum. Hep birlikte iyi karakterli ve gerçekten düzgün gençlere el verelim ki gelecek nesiller bizlerin yaşadıkları sıkıntıları yaşamasınlar. Bir başka deyişle Dünya’nın iyilikle dönmesi belki nesiller alacak ama bu “doğru kişilere el verme” eğilimini hiç vakit kaybetmeden başlatırsak çocuklarımız ve gelecek nesiller için daha yaşanır bir Dünya’nın temellerini atmış olacağız.
Bu vesileyle yarın Maçka Parkı’ndaki İyilik Şenliğine tüm dostları davet etmek isterim. Aşağıda davetiyesini de görebileceğiniz Good4Trust’ı da incelemenizi tavsiye ederim. Good4Trust’ı kuran dostum Uygar’ın vizyonunda olduğu gibi “iyiliğin paylaştıkça çoğalmasını” diliyoruz.
İyilik şenliğinde görüşmek üzere…
Etiket: gezi
Yürekten kutlarım sizi ve tüm ekibinizi, Dünya iyilikle dönecekse, siz ve sizin gibi düşünen insanlar sayesinde olacak Serhan Bey.Sevgi ve selamlarımla...