Dünyadaki enerji devriminin Türkiye’ye yansımaları
Enerji ihtiyacımızın tamamını yenilenebilir enerjiden karşılamak gibi bundan 10 sene önce ütopik görülen eğilimlerden oluşan enerji devrimi tüm dünyada hızla gerçekleşirken, Türkiye bu değişime tıpkı mehter yürüyüşünde olduğu gibi “iki ileri-bir geri” şeklinde ayak uydurmaya çalışıyor.
İçinde bulunduğumuz dönemde tüm dünyada enerji sektöründeki radikal değişimleri gözlemleyebiliyoruz. Enerji devrimi demişken tam olarak neden bahsettiğimi maddeler halinde açıklayayım:
1) %100 yenilenebilir enerji
Enerji ihtiyacımızın tamamını yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılama eğilimi herkes tarafından kabul görmeye başladı. Hemen hemen bütün ülkelerde fosil yakıt santrallerinin yerini hızla güneş, rüzgar, biyoenerji (biyogaz, biyoyakıt, biyokütle vb.), jeotermal, dalga ve akıntı gibi yenilenebilir enerji kaynakları alıyor.
Türkiye'de rüzgar enerjisi en fazla kurulu kapasiteye sahip yenilenebilir enerji kaynaklarından
2020 yılında, ABD ve Çin başı çekmek üzere, küresel yenilenebilir enerji kapasitesi %4 artış gösterdi ve 2020 yılı için 200GW kapasite artışı yaşandı. Bu yıl küresel ilave enerji kapasite artışının %90’dan fazlası yenilenebilir enerji kaynaklarında gerçekleşti (2020 Yenilenebilir Enerji Raporu – Dünya Enerji Konseyi | Türk Milli Komitesi (dunyaenerji.org.tr)
IEA (International Energy Agency) raporunda yapılan tahminlerde ana senaryoya göre 2020-25 arasında toplam rüzgar ve güneş kurulu kapasite iki kat artıyor ve 1.123 GW’a ulaşıyor. Bu büyüme hızıyla rüzgar ve güneş enerjisi 2 önemli dönüm noktasına ulaşıyor. Birincisi rüzgar ve güneşin toplam kurulu kapasitesi 2023 senesinde doğal gaz çevrim santrallerinin, 2024 yılında da kömür santrallerinin kurulu kapasitesini geçiyor. Yenilenebilir enerjinin 2025 senesinde enerjideki kapasite artışlarının %95’ini oluşturacağı tahmin ediliyor (Renewable electricity – Renewables 2020 – Analysis - IEA). Bir başka deyişle tüm dünyada yeni yapılacak enerji santrallerinin hemen hepsi yenilenebilir enerji olacak.
Türkiye’de ise 2019 senesinde oluşan tablo şu şekildedir: Toplamda yaklaşık 91 GW’lık kurulu kapasitenin yaklaşık 6 GW’lık kurulu kapasitesiyle güneş enerjisi (%6,6), 7,6 GW’lık kurulu kapasitesiyle rüzgar (%8,3), 802 MW’lık kurulu kapasitesiyle biyoenerji (%0,9), 1.515 MW’lık kurulu kapasitesiyle jeotermal (%1,7), toplam kurulu kapasitenin %17,5’unu oluşturmaktadır. Bu rakamlara bakarak dahi ne kadar geride kaldığımızı görebilirsiniz (P295.pdf (setav.org))
Türkiye'deki jeotermal tesislerden biri
Bu arada Türkiye’de doğaya özen göstermeden, olması gerekenden çok fazla inşa edilen ve suyun kaynağını tüketen 28,5 GW’lık kurulu kapasitesi olan hidroelektrik santrallerini yenilenebilir enerji kaynağı olarak saymadığımı belirtmek isterim. Yenilenebilir enerji olabilmesi için, adı üzerinde, enerji türünün kaynağını sürekli yenilebiliyor olması gerekir.
2) Fosil yakıtların hammadde olarak kullanılması
Fosil yakıtlar esasında önemli bir hammaddedir. Bir başka deyişle, petrolün petrokimyada (yani dönüştürülebilir plastik üretimi vb.) ve doğal gazın da gübre üretiminde kullanılması gerekir. Fosil yakıtların enerji olarak yakılıp tüketilmesi hem karbon salınımını çok arttırdığı için iklim değişikliğine sebep oluyor hem de bu önemli kaynağımızı tüketmiş oluyoruz. Bu yüzden içinde bulunduğumuz dönemde petrol şirketleri petrokimya tesislerine daha fazla yatırım yapmaya başladılar. Ayrıca petrokimya için kullanılan petrolün arzı da sürekli artıyor.
Global enerji sisteminin ana unsurlarından biri olan petrokimyanın önemi artmaya devam ediyor. Petrokimyanın en çok bilenen ürünü plastiğe olan talep çelik, alüminyum ve çimento gibi hacimli kullanılan bütün materyalleri geçmiş durumda ve 2000 yılından bu yana kullanımı neredeyse ikiye katlandı. ABD ve Avrupa gibi gelişmiş ekonomiler kişi bazında Hindistan ve Endonezya gibi gelişen ekonomilere göre 20 kat daha fazla plastik, 10 kat daha fazla gübre kullanıyorlar. Bu da petrokimya sektörünün büyüme potansiyelinin ne kadar yüksek olduğunu ortaya koyuyor (The Future of Petrochemicals – Analysis - IEA)
Bu bilgileri vermişken şunun da altını çizmek isterim: Tek kullanımlık plastiğin asgariye indirilmesi, sert plastik tarzı materyallerin daha çok kullanılması ve tüm petrokimya ürünlerinin de geri dönüştürülmesi gerekir. Aksi takdirde, fosil yakıtların enerji kaynağı olarak kullanılmasındaki gibi madde haline getirip sürekli geri dönüştürmezsek başka çevre felaketlerine sebebiyet vermiş oluruz.
Türkiye’de de en bilinen TÜPRAŞ ve PETKİM’in son yıllardaki kapasite artışlarının yanı sıra bu alanda farklı yatırımcıların da yatırım yaptıklarını gözlemlemekteyiz.
3) Enerji verimliliği
“En ucuz enerji kaynağı tasarruf edilendir” diye meşhur bir söylem vardır. Bu söylem doğrudur. Enerji tüketimimizi optimum seviyelere indirip ihtiyacımız olan enerjiyi de yenilenebilir enerjiyle karşılamamız gerekir. Enerji verimliliği için yapılan yatırımların tüm dünyada arttığını gözlemlemekteyiz. Ayrıca farkındalıklar arttırılarak yatırım yapmadan da enerjide verimlilik sağlanabiliyor.
Bu arada enerji verimliliği sadece binalar için gözetilmesi gereken bir şey değil. Kullanılan araçlarda ve enerjiye ihtiyaç duyulan her alanda enerji verimliğinin sağlanması gerekiyor.
Ayrıca enerji verimliliği demek sadece elektrikte sağlanan verimlilik değildir. Binanın ısısını korumak için kullanılan izolasyon da bir nevi enerji verimliliği unsurudur. Enerji verimliliği teknolojilerinin farklı alanlarda nasıl şekillendiğini hepimiz görebiliyoruz.
Türkiye’de de enerji verimliliği anlamında geçtiğimiz senelerde önemli işler yapıldı. Ancak kesinlikle yeterli değil. Bu konuda atılacak çok fazla adım var. Enerji verimliliğinin evde, işte, kısacası hayatımızın her alanında dikkate alınması gerekir.
4) Elektriğin ana enerji kaynağı olarak her ihtiyacı karşılaması
Binaların ısıtması, soğutması, kullandığımız arabaların elektrikli hatta solar elektrikli hale getirilmesi, bütün aletleri çalıştırabilmek için elektriğin kullanılması gibi hayatımızın her alanında enerji ihtiyacımızı elektrikle karşılamaya yönelik bir eğilim var. Tabii bunda bir sakınca yok. Burada elektriğin kaynağı önemli.
Yoksa elektrikli aracımızın elektriğini kömür santralinden alıyorsak arabada kömür yakıyoruz demektir. Dolayısıyla elektriğimizi de %100 yenilenebilir enerjiden sağlamamız gerekiyor.
Biyogaz tesisinin kuşbakışı görünümü
Türkiye’de elektriğin ilerleyişi gelişmiş ülkelere göre nispeten yavaş seyrediyor. Örnek vermek gerekirse, burada da önceleri elektrikli araçlara verilen vergi teşviği yakın bir zamanda geri alındı. Tekrar başa döndük. Türkiye’deki bütün araçların solar elektrikli araçlara çevrilmesi gerekir.
Elektriğin her yerde kullanılması ve %100 yenilenebilir enerji kullanıyor olmamızın ülke ekonomisine yapacağı katkı inanılmaz boyuttadır. Başta cari dengenin pozitife dönmesinden tutun da piyasaların bu krizli ortamdan çıkmasına kadar uzanan büyük bir katkısı olacağı kesindir.
5) Dağıtık Sistemler
Tüm dünyada büyük enerji santrallerinin ürettiği elektriği ulusal çapta şebekelerle dağıtmak yerine “yerinde üretim ve yerinde tüketim” mantığıyla mikro ve akıllı şebekelerin kullanılması eğilimi artmaya başladı. Artık herkes ihtiyacı olan enerjiyi kendi yakın çevresinden elde etme yoluna gidiyor.
Türkiye’de çatı üstü güneş enerji sistemlerinin gelişimi çok yavaş. Şu anda endüstriyel alanda artan bir talep var ancak bence burada bile kurulumlar ağır ilerliyor. Başta tüm fabrikaların, hastanelerin, AVM’lerin, resmi kuruluşların vb. çatılarına güneş enerji sistemleri kurulması gerekir. Yakın bir gelecekte de yapılan tüm yeni binaların çatılarına güneş enerji santrali zorunluluğu getirilmeli. Bu konuda ABD’nin Kaliforniya eyaleti ilk adımı atmıştır ve yeni yapılan evlerin güneş enerji sistemleriyle planlanmaları halinde ruhsat alabileceklerine dair kanun çıkarmışlardır.
Başta çatılar olmak üzere güneşin değdiği yerlere güneş enerji sistemleri kurmak ülke olarak enerjide dışa bağımlılığımızın da önüne geçecektir.
Enerji devriminde bayrağı en önde taşımamız hayal değil
Sonuç olarak enerji devrimi tüm dünyada bu kadar büyük bir ivme kazanmışken, Türkiye gibi dinamik ve değişime çabuk uyum sağlayan bir ülkede böyle yavaş gelişim gösteriyor oluşu düşündürücüdür. Elbette ihaleler düzenleniyor, takvimler oluşturuluyor, yenilenebilir enerji kapasitesi her sene artırılıyor ama bu kesinlikle yeterli değil. Potansiyelimizin hâlâ çok gerisindeyiz. Devletimiz de arkasında olursa istendiği takdirde 5 sene içinde %100 yenilenebilir enerji hedefine ulaşmamız ve enerji devriminde bayrağı en önde taşıyan ülkeler arasında yer almamız hayal değil. Bu hedefi gerçekleştirmek için elimizde insan kaynağı, potansiyel yatırımcılar ve her türlü yenilenebilir enerji kaynağı (güneş, rüzgar, jeotermal vb.) fazlasıyla mevcut. O zaman neyi bekliyoruz?
Not:
1. Bu yazıyı yazmama vesile olan Ekonomi Dünyası Dergisi'nin yayıncısı Sn. Feyzi Köfteoğlu'na teşekkür ederim. Bu yazı aynı zamanda yakın zamanda yayına geçecek Ekonomi Dünya Dergisi'nin ilk sayısında da yerini alacak.
2. 2013 senesinde Turkish Policy Quarterly'de "Türkiye neden %100 yenilenebilir enerjiyi hedeflemeli?" başlığıyla kaleme aldığım yazıyı da okumanızı tavsiye ederim: H. Serhan Süzer - Turkish Policy Quarterly
%100 yenilenebilir enerji hedefini Türkiye'de ilk dillendirenlerdenim. Uzun süredir bu konuda her yerde konuşuyorum. İçinde bulunduğumuz dönemde yenilenebilir enerjinin büyüme hızını yavaş bulsam da gelişmeleri olumlu karşıladığımı belirtmek isterim.
Etiket: ekoloji
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...