Gelişmişliğin önemli yapı taşı: Gönüllülük

Bu haftaki yazımın ana fikri, başlıkta da vurguladığım gibi, gelişmiş toplumların önemli yapı taşlarından birinin “gönüllülük” olduğu esasına dayanıyor. Daha netlik kazanması açısından Türk Dil Kurumuna göre yapı taşı “binanın ağırlığını çeken esas taş”, gönüllü ise “Bir işi yapmayı hiçbir yükümlülüğü yokken isteyerek üstlenen” demektir.

 

Bir toplumu taşıyan yapı taşları vardır. Hukuk, güvenlik, vicdan, sevgi ve empati kurabilme bu yapı taşlarına verebileceğim birkaç örnek. Birçok kişi için bariz olan bu örneklerin dışında bir de pek akla gelmeyen ancak önemli bir yapı taşı konumunda olan “gönüllülük” var. Bu saptamayı yapmışken size 3 soru yöneltmek isterim:

1. Gönüllülüğün yaşadığınız toplumun refahı için çok önemli bir yere sahip olduğu hiç aklınıza geldi mi?

2. Hiç gönüllü olarak çalıştınız mı?

3. Rutin bir şekilde gönüllülük yapıyor musunuz?

Bu sorduğum 3 soruya da “evet” diyorsanız, size helal olsun diyorum. 3 soruya da “hayır” yanıtını veriyorsanız sizinle işimiz var demektir. Şimdi bu yazdıklarımı lütfen sindirerek sonuna kadar okuyun. 

Bir toplumun yüksek gelişmişlik düzeyine ulaşmış olması için bireylerinin her anlamda çok iyi eğitilmiş olması gerekir. Burada eğitimle öğretimi karıştırmamak gerekiyor. İyi bir öğretimi iyi okullarda alabilirsiniz. Ancak eğitim doğumdan ölüme dek her zaman ve durumda alınabilir. Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi özellikle 2-10 yaş arası alınan eğitim çok kritiktir. Ebeveyn eğitimi ve eğiticilerin eğitimi de çok önemlidir. Bu eğitimler sonunda bireylerin hayat duruşu şekillenir.

 

“Almadan vermek” ve “vermeden almak”

Bu hayat duruşunun toplum için en önemli unsurlarından biri “almadan vermeyi” isteyebilmektir. Bu olgunluğa erişebilen bireyler güçlü ve gelişmiş toplumların yapı taşlarını oluşturur.

Ana felsefesi sadece alışveriş üzerine kurulu toplulukların refaha kavuşması çok zordur. Bunun olduğu yerde sistemin dışına çıkmış ve dışlanmış kişiler büyük sorun oluşturur. Suç oranı yüksektir.

Bir de “vermeden almaya” alışmış bireyler vardır. Onlar ailelerin ve toplumların sülükleridir. Toplumun ihtiyacı olan kanı emerler. Bu insanlar gelişmiş toplumlarda bile vardır. Sayıları oransal olarak ne kadar düşük olursa içinde bulundukları toplumun refah düzeyi o kadar hızlı artar.

Bir şeyi vermek için illa öncesinde almaya gerek yoktur. “Almadan vermek” yani gönüllülük insanı manevi açıdan geliştirir. Birçoğu yaptıkları gönüllülüğü “ruhumu temizliyorum” diye tanımlar. Bu tanıma çok katılmasam da maneviyatı besleme yönünden bir gerçeklik payı vardır. Ayrıca toplumun eksik yönlerini tamamlar gönüllüler. Çünkü işi maddiyata vurduğunuzda ticari olarak yapılmayanlar gönüllülük sayesinde yapılır. İhtiyaç sahibi veya dışlanmış birçok insan bu sayede ihtiyaçlarını karşılarlar ve topluma kazandırılırlar.  

 

Aileden görmenin önemi

İşin felsefesini bir kenara bırakırsak, gelişmiş ülkelerde gönüllülük kavramına çok büyük önem verilir. Bunun nedeni de az önce belirttiğim gibi refahı yükseltmeye ve iyi niyetli, yardımsever bireyler yetiştirmeye verilen değerdir. Örneğin Batılı ülkelerde çok küçük yaşlardan itibaren çocuklar aileleriyle birlikte yardım çalışmalarına katılırlar. Beyni sünger gibi her şeyi çeken çocuklar bu yardımseverlik bilincine henüz küçük yaşlardayken kavuşurlar. Bu da ilerleyen yaşlarda beyinlerine çakılı kalır ve hayatları boyunca bu dürtüyle topluma katkıda bulunmaya devam ederler.

Güzel memleketimizde ise her şeyde olduğu gibi bu konuda da sallapatilik söz konusudur. Yani kim kime dum dumadır. Gerçekten çok bilinçli olan ve kendi inisiyatifleriyle çocuklarına iyi bir eğitim veren ebeveynler –ki bunların sayısı memleketimizde çok azdır, çocuklarıyla birlikte yardım çalışmalarına katılıp gönüllük yaparlar. Çok büyük bir çoğunluk ise bu görgüyü ailelerinden almaz ve sonraki nesillere aktaramazlar. İnsanlar genelde aileden ne görüyorsa kendi çocuklarına da onu veriyorlar. Bu döngü maalesef nesiller boyu devam ediyor.

Bunun sonucunda “almadan vermeyi” bilmeyen, yardımseverlikle uzaktan yakında alakası olmayan bencil bireyler yetişiyor. Daha spesifik olmak gerekirse, karşı tarafı kazıklamayı iyi iş insanlığıyla özdeşleştiren, “esnaf” mantıklarıyla övünen iş insanları yetişiyor. Toplumun ihtiyaçlarını göstermelik olarak karşılayan, sürekli şov yapan ve kendi cebine çalışan politikacılar yetişiyor. Hasta psikolojisini düşünmeyen, empati kuramayan doktorlar yetişiyor. Hayatları bilgisayar oyunundan ibaret sanal bir dünyada yaşayan ve etraflarında ne olup bittiğinden bihaber çocuklar yetişiyor. Bunun gibi daha binlerce örnek verebilirim.

 

Şaşırtıcı üniversite deneyimi

Ülkemizde gönüllülük yapma eğiliminin ne kadar yerlerde olduğunu anlatan başımdan geçmiş bir olayla teşhisi daha net koyayım: Bir gün, ismi bende kalsın, İstanbul’un Anadolu yakasında bilinen bir üniversitenin hocaları TİDER’i kampüslerine davet ettiler ve gelin yaptıklarınızı anlatın dediler. Psikoloji dersinde öğrencilerine gönüllülüğü aşılamak isteyen iyi niyetli hocalar, yaptıklarımıza destek olsun diye derse katılım şartı getirdiler. Bu derste yaklaşık iki saat toplumun ihtiyaçlarını, ne yaptığımızı ve bize nasıl destek olabileceklerini güzel bir sunumla anlattık. Sonunda da “kim gönüllü olup bize destek olmak ister?” diye bir soru sorduk. Sizce öğrencilerin tepkisi ne oldu?

Bir toplumda eğitim-öğretimin en üst noktasını temsil ettikleri varsayılan üniversitedeki öğrenciler, çevrelerinden edindikleri şekilsel yaklaşımla, derse girip yoklama kağıdına imzalarını attıktan sonra teker teker kayboldular. İlk başta dolu olan amfi yavaş yavaş boşalmaya başladı ve 200 kişilik sınıfta ders sonunda yaklaşık 40 öğrenci kaldı. Kim gönüllü olmak ister diye sorduğumuzda bu 40 kişiden 5’i el kaldırdı. O beş kişiden 2’si sonrasında bizi aradı. O 2 kişiden sadece 1’i 1 hafta geldi. Sonrasında kayboldu. Hocaların bu çalışmalara katılanlara bonus verileceğini duyurmasına rağmen sonuç maalesef böyle oldu.

 

Yapacak çok işimiz var

Dersin sonunda psikoloji dersi veren hocalardan biri (bu derse ilgili bölümden 3 hoca katıldı), bize aynen şunu söyledi: “Siz harika bir sunum yaptınız, teşekkür ederiz. Ancak maalesef öğrencilerimizin seviyesini görüyorsunuz. Yapacak çok işimiz var.” Bu acı tespit esasında okuyan-okumayan toplumun seviyesini bire bir gösteriyor. Sizce etraflarında olup bitene bu kadar duyarsız olan gençlerin oluşturduğu bir toplum refah seviyesini gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarabilir mi?

Tabii ki hayır.

Hocamızın dediği gibi daha çok işimiz var. Tüm bu tespitleri yapmışken size bir de bardağın dolu tarafını anlatayım. Türkiye’de sayıları az olmasına rağmen maddi tatmini yakaladıktan sonra birçok kişi gönüllülük çalışmalarına katılabiliyor. Hatta işten çıktıktan sonra akşamları veya hafta sonu geldiğinde doğru ilgili STK’nın yolunu tutan ve sürekli çalışan kişiler bile var. Bu isimsiz kahramanların sayısını artırmamız gerekiyor.

 

Hedef milyonlarca gönüllü

TİDER’i kurduğumuz 2010 senesinden beri ciddi bir çaba sarf ederek bize destek verenlerin sayısını binlerle ifade edebilir hale geldik. Eğer vizyonumuzu gerçekleştirebilirsek, bu sayının ileriki yıllarda milyonlara ulaşacağını tahmin ediyorum.

 

 


Tabii bu sayıda aktif ve sürekli destek verenlerin sayısı bana göre hala düşük. Bu yüzdeyi artırmamız gerekiyor. Gün geçtikçe sürekli angaje olanların sayısının da artan bir ivmeyle çoğalacağını düşünüyorum. Bizler elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.

Bu yazıyı okuyan bazılarınızın “peki biz ne yapabiliriz?” diye sorguladıklarını duyar gibiyim. Hemen belirteyim; öncelikle ilgi alanınıza uygun ve sizi heyecanlandıran bir konuda düzgün çalışan bir STK’yı seçip işe başlayabilirsiniz. Örnek vermek gerekirse, eğer çocukların eğitimi konusunda hassassanız, Darüşşafaka veya TEGV gibi kuruluşlarda gönüllülük yapabilirsiniz.

İsrafı önlemeye ve ihtiyaç sahiplerinin kendi ayakları üzerinde durmalarına yardımcı olmak istiyorsanız TİDER’de kapımız sizlere sonuna dek açık. TİDER’e destek vererek diğer STK’lara da dolaylı yoldan destek vermiş oluyorsunuz. Çünkü STK dayanışmasıyla STK’lar arasında bir platform görevi üstleniyoruz.

Bu arada TİDER ismiyle ilk defa karşılaşmışsanız aşağıdaki makaleyi okumanızı tavsiye ederim:

http://www.serhansuzer.com/tr/temel-ihtiyac-dernegi-tideri-anlamak


TİDER’de neler yapabilirsiniz?

1. Destek Marketlerin barkodlama, raf düzenleme, depo kontrolü gibi çalışmalarına destek verebilirsiniz.

 

 

 


 

 

2. İK alanında gönüllülük yapabilirsiniz. Eğer psikoloji veya İK alanlarında okumuşsanız, deneyiminiz varsa, mülakatlara katılarak yardımcı olabilirsiniz ve diğer eğitimlere destek verebilirsiniz.

 

 

3. Pro bono, yani uzmanlığınız alanında hizmet verebilirsiniz. Avukatsanız, kontratların düzenlenmesinde, PR sektöründe çalışıyorsanız Derneğin iletişiminde yardımcı olabilirsiniz.

 

 

4. Adım Adım ile yardımseverlik koşusu yapabilirsiniz.

 

 

 

 

5. Destek Bulutu'nun tanıtılmasına ve gıdaların israftan kurtarılmasına destek verebilirsiniz.

 

 

 

6. TİDER’i çevrenize anlatabilir, broşürlerimizi dağıtabilir, sosyal medyada bizi yakından takip ederek paylaşımlarımızı yaygınlaştırabilirsiniz.

 

 

7. Çalıştığınız kurumda gönüllü günü düzenleyebilir, ekibinizi oluşturarak desteğe gelebilirsiniz.

 

 

 

8. Çalıştığınız kurumda bağışlanmak istenen kıyafetleri TİDER kumbaraları vasıtasıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırabilirsiniz.

 

 

TİDER’de gönüllü olmak isteyenler https://fonzip.com/tider/form/tider-gonullusu-olun link’ine girip başvuru formunu doldurabilirler.

Değişen dünyada 3. sektör dediğimiz STK’ların önemi gün geçtikçe artıyor. STK dünyasının olmazsa olmazlarından gönüllülük, yani karşılığı olmadan topluma ve bireylere bir şeyler verme çabası, aynı zamanda toplumun da yapı taşlarından biridir. Bu sayede boşluklar kapatılır, el değmemiş dertlere deva olunur.

Ülkemizin refah düzeyinin yükselmesi için gönüllü olalım ve olduralım. Her şey daha yaşanabilir bir dünya için…

Destek Market Gönüllü Günü Videosu: https://youtu.be/o5GQ3PFhx6k

 

 

 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için