Hayat bir bayrak yarışıdır aslında

Hayat çabuk geçiyor. Her bir evreyi hızla atlatıyor ve hepimiz gün geçtikçe daha yaÅŸlanıyoruz. Evet, hayat bir bayrak yarışıdır.

İnsanların büyük bir çoÄŸunluÄŸu bunu hâlâ anlayamamakta veya geç idrak etmektedir. Geçen sene, hayatımda yeni bir dönem açtım.

DoÄŸa dengesi bunu gerektirir. Her insan doÄŸar, sırasıyla bebekliÄŸini, çocukluÄŸunu, gençliÄŸini yaÅŸar, orta yaÅŸtan sonra yaÅŸlanır ve vefat eder. Bu durum, herkes için geçerli doÄŸal süreçtir. YaÅŸam, esasında insanoÄŸluna verilmiÅŸ bir armaÄŸandır. İster çocuk olalım, ister orta yaÅŸlı, hayatın her döneminin kendine özgü güzellikleri vardır. Bizim de her dönemin keyfini çıkarmaya ve zamanı geldiÄŸinde, bir sonraki evre için yeni bir sayfa açmaya hazır olmamız gerekir.

Kendimden örnek vermek gerekirse, ben 35 yaşındayım. Geçen sene, hayatımda yeni bir dönem açtım. Aile ÅŸirketindeki bütün sorumluluklarımı devredip çıktım ve güneÅŸ enerjisi sektöründe yeni bir iÅŸ kurdum. Elbette, aile ÅŸirketindeki ortaklıklarım ve yönetim kurulu üyeliklerim devam ediyor. Ancak, aktif yönetici olarak çalışmayı bıraktım. İnsanlar KFC ve Pizza Hut gibi iyi iÅŸleyen bir mekanizmanın CEO’luÄŸundan ayrılıp (Son iki senede çok büyük emek sarf ederek. Åžirketi baÅŸtan aÅŸağı yeniden yapılandırdık. İşi bıraktığımda, ÅŸirket tarihindeki en iyi dönemi yaşıyordu ve çok daha iyi bir ivme kazanmıştı. Bu konuyla da ilgili ileride bir yazı yazacağım.) sallantıda olan ve oturmamış bir sektöre, üstelik de bir start up ÅŸirketiyle girmiÅŸ olmama hâlâ kimse inanamıyor. Bense bu geçiÅŸi hiç tereddüt etmeden yaptım.

Hayat çabuk geçiyor. Her bir evreyi hızla atlatıyor ve hepimiz gün geçtikçe daha yaÅŸlanıyoruz. Gerçi, benim bu anlamda biraz avantajım var. Yaşımdan daha genç gösterdiÄŸimden dolayı ikiz kardeÅŸim Baran için herkes bana “Abin nasıl?” diye soruyor, bense artık bunu düzeltmiyorum bile. Bunu her yerde yaşıyorum. Örnek vermek gerekirse, kızkardeÅŸimi 4 sene evvel üniversiteye kayıt için ABD’ye götürdüÄŸümde kızkardeÅŸim yorulduÄŸu için kayıt kuyruÄŸunda ben bekliyordum. Önümdeki öÄŸrenciler benimle sohbete etmeye baÅŸladılar ve üniversitenin hangi departmanında okuduÄŸumu sordular. Ben de gülümseyerek mezun olalı dokuz sene geçtiÄŸini, oraya kız kardeÅŸim için geldiÄŸimi söyledim.
Yine, iki sene evvel İrlanda CumhurbaÅŸkanı ile beraberindeki resmi heyeti otelimizde ağırlamıştık. Ritz-Carlton otelinin balo salonunun hemen giriÅŸinde, babamla birlikte bir aile dostuna rastladık. Babam beni Türkiye’nin önemli iÅŸadamlarından, Sanko Holding Yönetim Kurulu BaÅŸkanı ve aynı zamanda Gaziantep’ten hemÅŸerimiz olan Abdülkadir KonukoÄŸlu ile tanıştırdı. Sonra, aramızda ÅŸöyle bir konuÅŸma geçti:

Babam: …. Bak, bu da benim oÄŸlum, Serhan.
Abdulkadir KonukoÄŸlu: MaÅŸallah. Üniversite kaça gidiyorsun sen?
Serhan (gülümseyerek): Ben 33 yaşındayım. Üniversite’yi bitireli 11 sene oldu.
Abdlkadir KonukoÄŸlu (bana): MaÅŸallah. Ne kadar genç gösteriyorsun sen. (sonra babama dönerek): Bunun dedesi de böyle minyon tipliydi. Bu da dedesine çekmiÅŸ.

Sonrasında hepimiz gülüÅŸtük ve İrlanda CumhurbaÅŸkanı’nı karşılamak için içeriye birlikte girdik. Liseden ve üniversiteden arkadaÅŸlarımı gördüÄŸümde çoÄŸunun vücut formlarının deÄŸiÅŸtiÄŸini görürüm, hatta içlerinden bir kısmı bana ÅŸaka yollu “OÄŸlum, senin bu hiç deÄŸiÅŸmeme durumuna gıcık oluyoruz.” diye takılırlar. Ancak ÅŸunu da iyi biliyorum ki, bundan 5-10 sene sonra benim de saçıma ve sakalıma aklar düÅŸecek, belki saçım dökülecek, ben de yaÅŸlanmaya devam edeceÄŸim. Buna da hazırım ve o dönemde de hayatımı dolu dolu yaÅŸayacağım ve yakınlarıma ve diÄŸer insanlara katkıda bulunmaya devam edeceÄŸim.

Sonuçta, bütün insanlar istisnasız yaÅŸlanır, ancak birçok insan inatla yaÅŸlanmadığını iddia eder gibi yaÅŸamaya devam eder. Bulundukları pozisyonları asla bırakmak istemezler. Hayatı çekinilmez kılan, yine insanoÄŸlunun ta kendisidir esasında. KiÅŸisel egolar, kıskançlıklar, nefretler, saldırganlaÅŸmalar, baÅŸka insanların hayatlarını domine etme isteÄŸi, yüzüne gülüp arkadan konuÅŸmalar, aÅŸağılamalar ve daha birçok negatif duygu, düÅŸünce ve aksiyon insanoÄŸlunun yaÅŸamını çekilmez bir hale getirir.

Bazı insanlar vardır; “her gününü son gününmüÅŸ” gibi yaÅŸa derler ve bu düÅŸünce tarzıyla hareket edip günübirlik yaÅŸarlar. Bazıları da tam tersine hiç ölmeyeceklerini varsayarlar ve bir yerlere çöreklenerek hayatlarının sonuna kadar hep aynı ÅŸekilde yaÅŸamaya çalışırlar. Farkında olmadıkları bir ÅŸey vardır ki, o da doÄŸa zaten buna izin vermez. Yani, aynı iÅŸte otuz sene evvel gösterdiÄŸin performans ile ÅŸimdi- göstereceÄŸin performans arasında çok fark vardır. YaÅŸlanmışsındır ve daha çabuk yorulursun, sinirlenirsin, algılaman yavaÅŸlar.

Bana göre, günübirlik yaÅŸamak da, senelerce hep aynı konumu devam ettirmeye çalışmak da aşırı uçlardır ve her ikisi de doÄŸru deÄŸildir. Hayatın keyfini çıkartmaya çalışmak; aynı zamanda da mutlaka kısa, orta ve uzun vadeli bir planınızın olması gerekir. EÄŸer bir kazaya uÄŸramazsan ve Allah korusun erken bir ölümle tanışmazsanız, bu planlarınızı gerçekleÅŸtirmek için de elinden geleni yapmanız gerekir.

Çevremdeki insanlara bu baÄŸlamda da yardımcı olmak hoÅŸuma gidiyor. Özellikle, heyecanlı ve bir ÅŸeyler üretmek isteyen gençlere ve ne yapacağını bilmeyen insanlara yardımcı oluyorum. Tabii ki, öncelikle yakınlarımdan baÅŸlayarak… Geçen akÅŸam, yine bu gençlerden biri yanıma geldi ve bana hayatla ilgili yapmak istediklerini anlattı. Ben de kendisine 3 soru yönelttim: “Åžu anda üniversite okurken yaptığın stajda gördüklerin hoÅŸuna gidiyor ve seni heyecanlandırıyor mu? Önümüzdeki 5 sene için bir planın var mı? 20 sene sonra kendini nerede görmek istiyorsun?” Sonra detaylara geçtik ve akla yatkın bir planlama yaptık. O genç heyecanını kaybetmezse ileride mesleÄŸinde çok baÅŸarılı olur kanımca. Çünkü doÄŸru iÅŸler yaptığı takdirde, o da bir süre sonra, kendisinden bir önceki kiÅŸiden bayrağı devralacak. Bir müddet kendisi bu bayrağı taşıyacak, sonrasında arkadan gelenlere bu bayrağı devredecek.

Evet, hayat bir bayrak yarışıdır. Ama insanların büyük bir çoÄŸunluÄŸu bunu hâlâ anlayamamaktadır veya geç idrak etmektedir. İdrak ettiklerinde ise çoÄŸu zaman iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸ olmaktadır. Bunun örneklerini siyasetçilerde, sanatçılarda sporcularda, spor kulübü yöneticilerinde, iÅŸadamlarında ve daha birçok farklı meslek erbabında görebilirsiniz.

Mesela, özellikle Fenerbahçelileri ilgilendiren ve bugünlerde gündemi meÅŸgul eden Alex konusuna deÄŸinelim. Kendisini tanımayanlar için (özellikle yabancı okurlarımız) hemen hatırlatalım, Brezilyalı Alex de Souza 2004 senesinden beri Fenerbahçe’de sayısız baÅŸarılara imza atmış, Fenerbahçe’nin efsanevi futbolcularından biridir. Örnek vermek gerekirse 2010-2011 sezonunda Süper Lig ve Fenerbahçe tarihinde 2. kez gol kralı olan ilk ve tek yabancı futbolcudur. Bu sezonla birliktedördüncü kez asist kralı olmuÅŸtur. Parlak futbol yaÅŸamının yanı sıra, mütevazı kiÅŸiliÄŸi ve güzel aile yaÅŸantısıyla da gönüllerde taht kurmuÅŸ bir futbolcudur. Ben de dâhil birçok Galatasaray taraftarı dahi kendisini sever ve saygı duymaktadır. Alex, bu sene bazı maçlarda oynatılmamasından dolayı teknik direktörüyle polemiÄŸe girmiÅŸ, sonrasında da kulüp baÅŸkanı devreye girerek teknik direktör lehine ağırlığını koymuÅŸtur. Bana göre iki tarafta da hata vardır. Teknik direktör Aykut Kocaman, bu konularda Alex ve taraftar ile doÄŸru iletiÅŸimi saÄŸlayamamıştır. Ayrıca, ”vefa” bana göre önemli bir olgudur. Ancak, Alex de muhteÅŸem tekniÄŸine raÄŸmen, 35 yaşında olduÄŸunu ve fizik gücünün gençlere göre daha yetersiz olduÄŸunu unutuyor. Alex’in de, yaÅŸarken dahi Fenerbahçeliler tarafından heykeli dikilmesi gündeme getirilen bir futbolcu olarak kendisini bu durumlara sokmaması, futbolu tadında ve zamanında bırakması ve hayatında bir sonraki sayfayı açması gerekmektedir. Artık, bu teknik direktörlük mü olur, gazetecilik mi olur, ya da emekliliÄŸin keyfini çıkarmak mı olur, kendi bileceÄŸi iÅŸtir. Ancak, Alex’in bana göre en geç 1-2 sene zarfında futbolu bırakıp yeni bir hayata yelken açması gerekir.

Aynı ÅŸekilde siyasete bakalım. Dünya siyaset arenasında bir Putin-Medvedev fenomeni vardır. Putin Medvedev’e devredene kadar ülkesi adına önemli iÅŸler yapmış bir siyasetçidir. Ancak Medvedev’e Devlet BaÅŸkanlığı görevini devrettikten sonra tekrar BaÅŸbakanlığa seçilmesi ve sonra tekrar Devlet BaÅŸkanlığına seçilmek için aday olması bana göre onun kariyerindeki düÅŸüÅŸün baÅŸlangıcı olmuÅŸtur. Medvedev’e görevi devredip siyaset arenasından çekilse belki de dünyanın efsanevi liderleri arasında yerini alacaktı. Ancak, onun Medvedev’i kullanarak “göstermelik demokrasi” anlayışıyla sürekli en tepede kalma arzusu kariyerinde gerilemeye sebebiyet vermiÅŸtir ve gittikçe artan eleÅŸtirilere ve protestolara maruz kalmıştır.

Bizde de durum farklı deÄŸildir. 15-20 yılın üzerinde siyaset yapmış yüzlerce milletvekili, bakan, parti baÅŸkanı ve baÅŸbakan bulunmaktadır. Bu kiÅŸiler, siyasetin bir meslek olmadığını ve halka hizmetin esas olduÄŸunu, bu hizmetin de belli bir süresi olduÄŸunu sürekli görmezden gelmiÅŸlerdir ve devam edebildikleri yere kadar devam etmiÅŸlerdir. Türkiye’de parti içi demokrasinin olmaması da “hayat boyu siyasetçi” tipler için zemin yaratmıştır. DüÅŸünebiliyor musunuz, bir ülkede ilgili partinin delegelerini parti baÅŸkanı seçiyor sonrasında da bu delegeler parti liderini seçmek için göstermelik bir seçimde oy kullanıyorlar. Tam bir “körler, sağırlar birbirlerini ağırlar” durumu. Ancak, bu durum her dönemde baÅŸ göstermiÅŸtir. Siyasetin de bana göre süresi 2 dönem ve 10 senedir. Mücbir sebep (deprem, savaÅŸ, sel, iç savaÅŸ, vs.) ortaya çıkmışsa bile en fazla 3 dönem ve 15 senedir. Bunun üzerine kesinlikle çıkılmaması gerekir.

İşadamları için de durum aynıdır. ‘Bütün bu iÅŸleri ben kurdum’, ‘daÄŸları taÅŸları ben yarattım’ karakterinde olan, egosu yüksek çok sayıda iÅŸadamımız var piyasada. Bunlar kendilerine en yakın kiÅŸileri ve ailesini dahi kendi konumlarını devam ettirmek için ezmekten çekinmezler. Bazıları da çocuklarına iyi bir eÄŸitim vermeden çocuÄŸa sadece para vererek görevini yaptığını düÅŸünür. Böylelikle kendi geleceklerinin yanı sıra, bir sonraki kuÅŸağı da baltalarlar. Bunun farkınaysa çok geç varırlar. Bu durumu bir Meksika deyimiyle açıklayabilirim: “Dede iÅŸadamı, baba playboy, oÄŸul dilenci…”

Benzer sorunlar vakıf ve derneklerde, bürokraside, federasyonlarda ve birlik vari yapıların birçoÄŸunda da vardır. Bir baÅŸkan ve ekibi oralara çöreklenir, göstermelik seçimlerle defalarca yönetime seçilirler “yine niye aday oluyorsunuz” diye sorulduÄŸundaysa milletle dalga geçer gibi “esasında istemiyordum, ama arkadaÅŸlar çok ısrar etti” gibilerinden zırvalarlar ve yine aday olurlar. Bu bir kısır döngüdür.

Woody Allen’ın çok sevdiÄŸim bir lafı vardır; “Bir adam çok güzel bir ÅŸarkı söylerse mest olursun. Hiç aralıksız söylerse, başına aÄŸrılar girer.” der. Hayatın her aÅŸamasında da durum böyledir.
Son olarak “hayat bir bayrak yarışıdır” düÅŸüncesini atletizmle açıklamak istiyorum. Biliyorsunuz Londra’da bu sene gerçekleÅŸen Olimpiyatlarda 4×100 metre bayrak yarışında Jamaika 36.84 derecesiyle dünya rekoru kırdı. Bu yarışın videosunu aÅŸağıda bulabilirsiniz.

http://webtv.hurriyet.com.tr/4/36544/0/1/bolt-varsa-kaybetmek-yok.aspx

Åžimdi, bazı istatistiklere bakalım. 400 metre dünya rekorunu Michael Johnson 1999 senesinde 43.18 derecesi ile kırmıştır. 400 metre bayrak yarışındaki Jamaika ekibi (üstelik bayrak taşıdıkları halde), Michael Johnson’ın tek başına koÅŸtuÄŸu aynı mesafeyi onun 6.34 saniye önünde tamamladılar. Yani tek başına 400 metreyi koÅŸan Michael Johnson’dan %15 daha hızlılar. Neden? Çünkü her 100 metrede bir, bayrağı bir sonraki, daha diri olan koÅŸucuya veriyorlar da ondan. Hayat da böyle bir ÅŸey… Mesafeni koÅŸacaksın, süren dolduÄŸunu hissedince de bayrağı bir sonraki ilgili kiÅŸiye vereceksin. Bu ilgili kiÅŸileri de sürekli sevgi ve ÅŸefkat ile bütün bilgi birikimini aşılayarak ve özgüven vererek yetiÅŸtireceksin ki, bayrağı senden daha hızlı ve düÅŸürmeden taşısınlar.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için