Irkçılık kendini kandırmaktan başka bir şey değildir

Irkçılık ve kutuplaşmanın maalesef yükselişte olduğu dünyamızda, gerek etik gerekse bilimsel olgular bu tür söylemlerin tam aksi yönünü işaret ediyor. Irkçılığa da kısaca değindiğim geçen haftaki dünya kupası değerlendirmesinin ardından bu haftaki yazımda, insanların hangi coğrafi koşulların etkisiyle nasıl bir genetik yapıya sahip olduklarından çok daha önemli bir ayrıma dikkatinizi çekmek istiyorum.

Geçen dünya kupasıyla ilgili yazımda turnuvanın en çirkin tarafının ırkçılık olduğunu belirtmiştim.

Maalesef, Dünya Kupası’ndaki ırkçılık da bizim gurbetteki Türk kökenli futbolcular üzerinden oldu bu sefer. Almanya’dan Mesut Özil, İsveç’ten de Jimmy Durmaz ırkçılıktan nasiplerini aldılar.

Öncelikle Mesut Özil’in uğradığı haksız ithamlara bakalım. Mesut, biliyorsunuz, Almanya’da senelerdir top koşturan ve takımda banko oynayan, hatta en stratejik numaralardan biri olan 10 numarayı senelerdir terleten Almanya’nın en önemli futbolcularından. Mesut için geçmişte Almanya ve Türkiye futbol federasyonları arasında büyük bir mücadele yaşandı. Her iki ülke de Mesut’u kendi milli formalarını giydirmek istiyorlardı. Almanya, Mesut’un doğma büyüme Almanyalı olduğunu ve Almanya’da yetiştiğini söylüyor, Türkiye ise Mesut’un Türk kökenli olduğunu ve akrabalarının önemli bir çoğunluğunun hala Türkiye’de yaşadığını vurgulayarak Mesut’u ülke milli takımına kazandırmak için büyük çaba sarf ediyordu. Sonunda Mesut genel trendin aksine Türk kökenli bir futbolcu olarak Almanya’yı seçti. 2009 senesinin Ağustos ayında 2010 Dünya Kupası grup eleme maçında deplasmanda Azerbaycan'la karşılaşan ve rakibini Schweinsteiger ve Klose'nin golleriyle 2-0 yenen Almanya, hem maçı hem de Mesut Özil'i kazandı.

Sonrasında Mesut takımın maestrosu olarak Almanya Futbol Milli Takımını yöneten ve yönlendiren en önemli oyuncularından biri olarak kafalara kazındı. Asistleri ve golleriyle Alman futboluna inanılmaz katkılarda bulundu. İşte Mesut'un o meşhur paslarından birini atarken çekilmiş resmi: 


Ulusal takımda Almanya tercihi

Mesut’un maçın ardından yaptığı açıklamayı da içeren aşağıdaki habere göz atalım:

20 yaşındaki Mesut Özil, resmî bir maçta forma giyerek, son formaliteyi de yerine getirmekten dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. “Ta en başından beri Almanya için oynamak istiyordum. Türk Millî Takımı formasını giymem hiç gündeme gelmedi. Almanya adına oynayabildiğim için çok gururluyum” dedi.

Mesut Özil, Almanya'da yürürlükte olan Vatandaşlık Yasası'ndaki “tercih zorunluluğu” nedeniyle 2007 yılında Türk vatandaşlığından kendi rızasıyla çıkmıştı. Vatandaşlık Yasası, “tek vatandaşlık” ilkesine dayanıyor ve bazı istisnalar dışında çifte vatandaşlığa müsaade etmiyor. Almanya'da doğan yabancı uyruklular 18 ila 21 yaşları arasında tercihlerini bir ülke vatandaşlığından yana kullanmak zorunda kalıyor.

Daha sonra Mesut Almanya formasını hiç sırtından çıkarmadı. Almanya’nın en teknik ve en yıldız oyuncusu olarak hep ön plana çıktı. Hatta dünyanın en usta asist yapan ve tabii güzel gollere imza atan futbolcularından biri olarak Mesut’un serüveni Real Madrid ve Arsenal gibi dünya devlerine dek uzandı. Harika bir jenerasyon yakalayan Almanya da Mesut ve takım arkadaşlarıyla tarihinin en başarılı dönemlerinden birini yaşadı. Katıldığı bütün turnuvalarda üst sıraları hedefleyen ve favorilerden biri olarak gösterilen Almanya başarılı çıkışını 2014 FIFA Dünya Kupası’nı kazanarak taçlandırdı.
 

Önyargılı ve tutarsız suçlamalar

Almanya’nın göz bebeği olan Mesut, maalesef bu turnuvada daha ilk maçta hedef oldu. Meksika’ya 1-0 yenildikleri maçta genel olarak çok kötü bir takım performansı gösteren Almanya’da Mesut günah keçisi ilan edildi. Hâlbuki genel olarak bütün takım kötüydü.

Ülkenin ırkçı partisi AFD tarafından da hedef gösterilen Özil hakkında çıkan bir diğer habere kulak verelim:

Almanya’da son dönemde artan ırkçı söylemlerden son olarak Türk asıllı futbolcu Mesut Özil etkilendi. Daha önce Almanya Milli Takımı forması giyen Afrika kökenli Jerome Boateng hakkında ırkçı açıklamalar yapan AFD partisi, şimdi de Mesut Özil’i hedef gösterdi.

AFD Genel Başkan Yardımcısı Alexander Gauland’ın “Kimse Boateng ile komşu olmak istemiyor” şeklindeki söyleminin ardından bu kez de partinin Genel Başkanı Frauke Petry, Mesut Özil hakkında ırkçı söylemlerde bulundu.

Almanya’da Die Welt am Sonntag gazetesine konuşan Petry, Mesut Özil’in milli takım maçlarında ulusal marşı okumadığının altını çizdi. Yıldız futbolcunun Umre ziyaretine de değinen Petry, şunları söyledi:

“Sanırım Mesut Özil şeriat kurallarına göre yaşayan biri değil. Beraberinde kamuoyuna çıktığı kadınların başörtüsü takmadığını görüyoruz. Gençlere ve çocuklara örnek bir kişilik olan Mesut Özil’in milli marşı takım arkadaşlarıyla birlikte okumaması çok yazık. Umre ziyaretini tüm dünyaya gösteriyor. Özil’e sormak lazım; umre ziyaretiyle ilgili bir siyasi açıklama da yapacak mı?”
 

Hemen cevap vereyim: Tabii ki yapmayacak. Mesut’un inancı ve yaşam şekli sadece kendisini ilgilendirir. Ayrıca Almanya’nın son dönemde çıkış yakalamasının en önemli sebebi göçmenleri de futbol sistemine entegre edip Almanya’daki göçmenlerden Dünya çapında futbolcu çıkarmasıdır. AFD parti üyelerini bunu hatırlatmak isterim. Yani son dönemde futboldaki uluslararası başarılarınızı ailesi Almanya’ya göç etmiş futbolculara borçlusunuz. Bunun en iyi örneği de Fransa. Bakın Fransız milli takımına. Her renkten ve ırktan göçmen futbolcuları görebilirsiniz. Fransa da 1998 yılında benzer bir formatla Dünya şampiyonluğu kazandıktan sonra 2018 Dünya kupasında da aynı başarıyı yakaladı.

 

İşte Fransa’nın her renkten ve ırktan futbolcuları Dünya şampiyonluğunu teknik direktörüleri Deschamps ile kutlarken.

 
Mesut’un sosyal medya açıklaması

Yapılan eleştirilerin en kötüsü ise Mesut’u T.C. Devlet Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile beraber çektirdikleri resmi göstererek Almanların nefret kusmasıydı. Seversiniz, sevmezsiniz, Türkiye’nin %50 üzerinde oy almış bir Devlet Başkanı üzerinden Mesut’un yerden yere vurulmasını anlamıyorum.

Bir tarafta Türk kökenli olmasıyla ilgili ırkçı söylemler, diğer taraftan çekilen bir fotoğraf yüzünden siyaseten linç edilmesi. Yani anlayacağınız yanlış üzerine yanlış yapma söz konusu.  Tüm bu eleştirilerin sonucunda da takımın teknik direktörü Joachim Löw Mesut’u bir sonraki İsveç maçında yedek soyundurdu. Bu Mesut için de bir ilkti. Sonuçta Almanya gruplardan çıkamadı ama bu Mesut’un değil, önceki turnuvalara göre performanslarının çok altında oynayan tüm Alman takımının sorunuydu. Tüm bu kaos ve çirkinliklerden sonra Mesut, ilk defa bugün bu ırkçı söylemlere cevap verdi ve Facebook hesabından İngilizce bir mesaj yayımlayan Özil şunları söyledi:

 

Mesut’un sosyal medya mesajı

 

Özetle: “Son aylarda yaşanan olaylar üzerine son haftalarda düşünme fırsatı ve zamanı buldum. Şimdi olan bu olaylar üzerine bu düşünce ve duygularımı paylaşmak istiyorum. Ben Almanya’da büyüdüm, ama benim ailemin kökleri Türkiye’de. Benim biri Alman, biri Türk iki kalbim var. Çocukluğumda annem hep bana köklerimin olduğu ülkeye saygı duymamı ve nereden geldiğimi unutmamamı öğretti. Bunlar benim bugüne kadar dikkat ettiğim değerler.

Mayıs ayında Londra’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la bir davette buluştum. Benim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ilk kez 2010’da Başbakan Merkel’le Almanya-Türkiye maçını izlediği yıl tanışma fırsatım oldu. O zamandan beri hep yollarımız şöyle ya da böyle kesişti. Ben, onunla birlikte çekilen fotoğrafımızın Alman medyasında büyük yankı uyandırdığının bilincindeyim. Her ne kadar bazıları beni yalan söylemekle ve samimi olmamakla suçlasa da bu fotoğraf siyasi bir amaçla çekilmedi. Söylediğim gibi, annem, benim kökenimi, aile geleneklerimi, atalarımı unutmamayı bana hep tavsiye etti.”

 

Mesut’un İngiltere’de top koşturan diğer Türk futbolcular ile Cumhurbaşkanı’nın resmi. Soldan sağa: İlkay Gündoğan (Manchester City), Mesut Özil (Arsenal), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cenk Tosun (Everton).

 

Mesut’a geçmiş olsun diliyor ve ona şunu söylemek istiyorum: “Düzgün bir adamsın ve Almanya Türkiye ilişkileri için çok önemli bir yer tutuyorsun. Sakın çizgini bozma Mesut. Her iki ülkenin de senin gibi bir rol modeline ihtiyacı var. Almanya’nın ülkede yaşayan 3.5 milyon Türk’e entegrasyonun nasıl olması gerektiğini anlatabilmesi ve Türkiye’nin de kendi ülkesinde yetişen sporcuların nerelere gelebileceklerini gösterebilmeleri açısından önemli. Bir de tabii iki ülke ilişkisi açısından önem taşıyan sembol isimlerden birisin.

Ben bu satırları kaleme alırken Mesut’tan bir açıklama daha geldi ve maalesef Alman Milli Takımını bıraktığını bildirdi. Guardian'daki haberde, Mesut Özil'in açıklamasından şu satırlar yer alıyor: "Benim için Cumhurbaşkanı ile fotoğraf çektirmenin siyaset ya da seçimler ile hiçbir ilgisi yoktu. Ailemin ülkesinin en üst düzey yetkilisine saygı çerçevesinde yapılan bir hareketti. Ben bir futbolcuyum, siyasetçi değil. Görüşmemiz de, onun (Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın) politikalarını tasvip ettiğim anlamına gelmez."

 "Gerek Almanya Futbol Federasyonu'ndan gerekse de diğer başka bazı çevrelerden gördüğüm muamele sonrası artık Almanya Milli Takımı formasını giymek istemiyorum. Kendimi istenmeyen bir kişi gibi hissediyorum."

Bir de şunu söyledi: "Kazanınca Alman, kaybedince göçmen oluyorum!"

Yazık oldu. Mesut’un gidişi Almanya ve Türkiye’nin kaybı oldu. Sana ciddi haksızlık ettiler, Mesut. Bundan sonraki kariyerinde başarılar dilerim.


Jimmy Durmaz ve anlamlı destekler

Gelelim İsveç’teki olaya. İsveç’in Almanya’ya karşı oynadığı karşılaşmada oyuna sonradan giren Jimmy Durmaz’ın maçın son dakikalarında ceza sahası yakınında Alman futbolcuyu düşürmesinin ardından, bunu iyi değerlendiren Toni Kroos frikiği gole çevirince kıyamet koptu. Jimmy Durmaz çok fütursuzca ve ırkçı söylemlerle İsveçli bir kesim tarafından yerden yere vuruldu. Hatta ölüm tehditleri bile aldı. Bu durum da kesinlikle kabul edilemez.

Allah’tan İsveçliler Jimmy Durmaz’ın arkasında sağlam durdular. Süryani bir aileden gelen ve doğma büyüme İsveçli olan Jimmy Durmaz’a hem İsveç’ten hem de İsveç dışından çok destek geldi. İsveç’teki devlet yetkililerinden de arayanlar oldu. İsveç’te geniş katılımlı bir destek gösterisi yapıldı. Türkiye Büyükelçisi Emre Yunt da oradaydı. Gösteriye çok sayıda insan geldi. Bu gösterinin videosunu ve resimlerini tekrar paylaşmak isterim:

http://www.hurriyet.com.tr/sporarena/galeri-jimmy-durmaza-buyuk-halk-destegi-40881886#page-6

İsveç polisi destek oldu. İsveç’in spor bakanı (Annika Strandhall) Jimmy’nin formasıyla sokağa çıktı. Formayla İsveç meclisinde bir konuşma yaptı. En önemlisi de Jimmy’nin takım arkadaşları çok destek oldu. Jimmy, aşağıdaki videoyu yayınladı ve tüm takım hep beraber “F..k Racism” dediler (Biraz küfür olacak ama tam tercümesi “Irkçılığı si…m”:

https://www.youtube.com/watch?v=f55dcJZDhAc

Burada Jimmy’e yollanan mesajlar arasında “Bloody Darkie” (tam tercümesi “kanlı, kör olasıca veya lanet’ koyu veya siyahi kimse) mesajına takıldım.

 



İsveç Milli Takımı’nda Jimmy Durmaz

 

Irk üstünlüğü taslamanın bilimsel manasızlığı

Bu mesajı atan İsveçli kafatasçıya veya onun gibi düşünen, beyaz ırkın üstün olduğunu (Ku Klux Klan – KKK gibi) söyleyenlere bir çift lafım olacak...

Her şeyi bir kenara bırakın, olaya bilimsel açıdan yaklaşalım: İnsanların bu dünyada en baskın ve güçlü canlı türü olmasının en önemli sebebi bulunduğu ortama çabuk adapte olması ve esnekliğidir. Yoksa bizden çok daha güçlü olan dinozorlar gibi insan ırkı da yeryüzünden kolayca yok olabilirdi. Ancak insanlık tarihine baktığımızda koşullar ne olursa olsun, yaşam savaşını kazanan ve her geçen nesil daha da akıllı hale gelen insan ırkının ilk başladıkları yerlerden farklı yerlere zamanla göç ettiklerini ve iklim koşullarına göre tiplerinin değiştiğini görüyoruz. Örneğin kuzeyde bulunan insanlar daha az güneşe maruz kaldıkları için tenleri açılmış, göz renkleri değişmiş ve daha uzun boylu ve iri hale gelmişlerdir. Güneşin etkisini çok fazla hissettirdiği Afrika kıtası veya diğer muhtelif yerlerde insan ırkı yine değişmiş ve ten koyulaşmış, burun delikleri büyümüş ve bulundukları yerin rutubetli veya kuru olmasına göre de vücutları şekillenmiştir. Durum bu kadar basittir. Yani bu yeryüzünde kimse kimseye daha akıllı olduğunu, üstün ırk olduğunu veya Tanrı tarafından seçilmiş kutsal kavim oldukları gibi saçmalıkları söylemesin. Yeter artık! 21. Yüzyıl’da yaşıyoruz, insanlığın milyonlarca yıllık tarihinin belki de en akıllı olduğu ve en hızlı değişimin yaşandığı bir dönemde yaşıyoruz. Hala bu saçmalıkları duymaktan bıktık usandık. Herkes aklını başına toplasın. Bilimsel olarak dediklerimi tam olarak idrak edemeyen, IQ seviyeleri vasat veya vasatın altında kişilerin kafalarında canlandırması için beyaz ırkın üstünlüğünü savunanların genel olarak desteklediği Trump’la ilgili aşağıdaki resmi paylaşmak isterim:



 

Yukarıdaki resimde Trump’ın 3 versiyonunu görebilirsiniz. En solda Trump’ın kendisi, ortada eğer Trump Latin Amerika’da yaşasaydı nesiller sonra onun kökeninden gelenlerin tipinin nasıl değişebileceği, sağda ise aynı şekilde Trump Afrika’da yaşasaydı tipinin nasıl bir evrim geçirebileceği görülüyor. Tabii genetik olarak böyle bir değişikliğin kaç nesil sonra gerçekleşebileceğini bilemiyorum, bunu işin uzmanlarına bırakıyorum, ancak Trump’ın soyundan gelenler başka bir yerde yaşadıkları takdirde kendi ırklarından kişilerle evlenmeye devam etseler dahi tipleri bu şekilde değişmeye başlar.

Bunun tam tersi, bir Afrikalıyı İskandinav ülkelerinden birine koyduğunuz takdirde, yine aynı şekilde nesiller sonra beyaz tenli bir aileye dönüşebilirler. Tabii burada farklı ırktaki insanların sürekli karışmasını da belirtmek isterim. Brezilya gibi ülkelere baktığınızda melez ırkların nasıl olabileceğini net bir şekilde görüyorsunuz. Bu arada melezlik de kötü bir şey değildir. Tam tersine eğer çocuk anne ve babasının güçlü taraflarını almışsa ortaya güzel bir sonuç çıkabilir.

Bu arada Trump’tan bahsetmişken, Trump’ın sert göçmen uygulamalarını bir gözden geçirmesi gerektiğini söylemek isterim. Öyle duvar örmekle veya zavallı çocukları ailelerinden ayırmakla bu işler olmuyor. Göçmen karşıtları kendi kendilerini insan haklarına aykırı bu geçici çözümlerle kandırmaya devam eder. Ortaya fiyasko üzerine fiyasko çıkmaya devam eder.

Eğer ülkeleri yöneten politikacılar veya devletlerin ileri gelenleri, kendi ülkelerine göçü durdurmak istiyorsa, göç aldığı coğrafyalarda eğitim ve refah düzeyinin artması için uğraşmaları gerekir. İnsanlar göç etme ihtiyacını ne zaman duymaz? Bulundukları yerde mutlu bir yaşam sürdürdüklerinde. Bu kadar basit.


Irkçılıkta madalyonun diğer yüzü

Türkiye’de de farklı kökenlerde birçok vatandaşımız bulunmaktadır. Benim baba tarafım Gaziantepli yani güneyli ve anne tarafım da Trabzonlu yani kuzeylidir. Ben de kendi ülkemin şartlarında melez sayılırım. Bundan da her zaman gurur duydum. Genetik formasyonumdaki güçlü taraflarım için anne ve babama teşekkür ederim.

Bu ırkçılık konusunda bir de madalyonun öbür yüzü var. Yani nasıl hasta kişilikler tarafından kendisinden farklı olanlara veya daha koyu olanlara saldırma eğilimi varsa kendi renginden ve tipinden dolayı utanan ve hatta bunu değiştirmeye çalışan kişilikler de mevcut.

Michael Jackson buna verebileceğim en açık örnek. Michael Jackson’ın seneler içinde kullandığı ilaçlar yüzünden teninin nasıl açıldığını herkes biliyor. Bir başka örneği de kendi deneyimimden vereceğim.

Kanada’da McGill Üniversitesi’nde okurken ilk senemde yurtta kalmıştım. Yurtta iki oda arkadaşım vardı. Biri Saskatchewan eyaletinden Brad, diğeri de İsviçre’den Hindistan kökenli Amit. Her ikisi de iyi çocuklardı. Özellikle Brad hem aklı başında hem de zeki bir öğrenciydi. Mühendislik gibi zor bir alanda 4 üzerinden 4 ortalamaya sahipti. Kürek takımındaydı. Birlikte güzel anılarımız oldu.

Diğer taraftan Amit de iyi bir insandı ve dersleri fena değildi. Onunla da genel olarak anlaşıyordum. Amit konusunda rahatsız olduğum tek bir konu vardı, o da günde en az bir veya iki kez banyoya girip her seferinde 1 saatin üzerinde duşta kalmasıydı. Yanlış anlamayın, tabii ki temizlik çok önemlidir. Ancak Amit her seferinde banyoda kendi özel sabunuyla kendini beyazlatmaya çalışıyordu. Bunu kendisiyle birkaç kez konuştum. Bildiğini okumaya devam etti. Neden bu konuya kafayı bu kadar takmıştı, bir türlü anlamadım.


Çeşitlilikte çarpıcı bir örnek: Hindistan

Daha önce güneş ışımasına maruz kalma ve iklim koşullarına göre insan ırkının tipinin değiştiğini; teninin koyulaştığını veya açıldığını söylemiştim. Amit’in kökenlerinin bulunduğu Hindistan bu konuda çok çarpıcı bir örnektir. Hindistan’ı bilenler bilir. Güney eyaletlerinde renkler koyulaşır, hatta bir Afrikalıdan daha koyu tene sahip Hintliler vardır. Aynı şekilde kuzeye çıktıkça ten rengi açılır ve en kuzey eyaletlerinde beyaz tenli Hintliler vardır. Tek ülke içindeki bu farklılaşma durumu çok güzel özetliyor.

Bir de güneşe maruz kalmak veya kalmamak da tercih meselesi. Bu tercihler dönemsel ve bulunduğu yere göre değişiklikler gösterebiliyor. Örneğin eskiden Avrupa’da beyaz kalmak tercih edilirken şimdilerde Batılılar bütün gün plajda güneşlenmeyi ve bronzlaşmayı tercih edebiliyor. Yine Asya’da ise genelde güneşe maruz kalmayı tercih etmiyorlar. Hatta güneşi gölgelemek için şemsiye bile kullanan Uzakdoğulular var.

Son olarak söylemek istediğim, ister açık, ister koyu tenli olsun hiç fark etmez, insan insandır. Önemli olan fiziksel özellikler de değildir. Önemli olan insanın kalbinin iyi olması, iyi niyetli, çalışkan ve üretken olmasıdır. Gerisi boştur. 


Fark kanda değil, yürekteki iyiliktedir

İnsanları ülkeleri, inançları, dilleri gibi etmenlere göre kategorize etmek saçmadır. Bana göre iki tip insan vardır: İyi insan ve kötü insan. Herkesin %100 iyi veya %100 kötü olduğunu da söyleyemeyiz elbette. Ama içinde iyi tarafı baskın olanlar, kötüyü bilip de iyide ısrar edenler iyi insandır. Dünyanın neresine giderseniz gidin, hangi ırktan insanla muhatap olursanız olun, orada iyi insan da kötü insan da vardır. Kendi ülkesindeki veya kendi ırkındaki insanları topyekûn şişirenlerin yaptığı aslında kendini ve etraflarındakileri aldatmaktan başka bir şey değildir.


Ben ve yakın çevrem de iyi insanlığın gereklerini yerin getirmeye çalışıyoruz. TİDER’de yaptıklarımız buna en çarpıcı örnek. TİDER’de bugüne dek çok güzel işler başardık ve başarmaya devam edeceğiz. Bir sonraki yazım TİDER’le ilgili olacak.

Yaşasın iyi ve üretken insanlar!

 

İşte Dünya kupasının farklı yüzleri. Dünya’nın çok farklı ülkelerinden bütün taraftarların ne güzel bir tablo oluşturduğunu bu resimle bir kez daha görebilirsiniz. Unutmayalım, farklılık zenginliktir. Farklılıklara sahip çıkalım.

 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 1 )
  1. Nuray Mestci
    2018-08-09 20:26:33

    Bence de iyi ve üretken insanlar daha çok olsunlar ve uzun uzun yaşasınlar.

Yorumlarınız için