İstanbul’daki taksi sorunu
Onlarla olmuyor, onlarsız da olmuyor. Böyle bir ikilemde yıllardır süregelen, bir türlü çözülemeyen ve son dönemde artık iyice rahatsız edici olmaya başlayan İstanbul’daki taksi sorununu masaya yatıracağım. Tabii her zamanki gibi çözüm önerilerimi sıralayarak…
Yıllar önce Kanadalı bir arkadaşım İstanbul’a ziyarete gelmişti. Havaalanından çıktıktan sonra beni aradı, bir taksiden konuşuyordu. Ben de ona Ortaköy’e gelmesini söyledim, orada bir restoranda bir şeyler yiyecek, seyahatinin geri kalan kısmını konuşacaktık. Bu arada İstanbul’daki taksi riskini göz önünde bulundurarak arkadaşıma “Telefonu taksiciye verir misin?” dedim. Taksiciyle aramızda şöyle bir diyalog geçti:
- Beyefendi Ortaköy’e geleceksiniz, arkadaşımı Ortaköy’de karşılayacağım. Trafiğin durumu nasıl?
- Çok trafik var.
- Ne kadar zamanda gelirsiniz?
- 1-1,5 saati bulur.
- Şu anda neredesiniz?
- Eminönü
- (Bunu duyunca yerinden sıçrayan ben) Eminönü’nden Ortaköy’e 1-1,5 saatte nasıl geleceksiniz? Bahsettiğimiz mesafe o kadar uzak değil.
- Çok trafik var, hatta o yüzden birazdan otobana gireceğim
- (Otoban kelimesini duyunca irkilen ben) Otoban ne alaka, beyefendi? Sahil yolundan gelsenize.
- Gelemem, burada aşırı trafik var.
- (Şansa yaklaşık 45 dakika önce Eminönü’nden geçmiş olan ben) Tam o güzergâhtan 45 dakika önce geçtim. Öyle bahsettiğiniz gibi bir trafik yok. Otobana sakın girmeyin, sahilden gidin.
- Başka seçeneğim yok.
- Neden turistleri illa fazla para alacağım diye dolaştırıyorsunuz? Ayıp değil mi?
- Size mi soracağım? Ben başka yoldan gidemem. Misafirinizi indirebilirim.
- Hemen indirin. Telefonu arkadaşıma verir misin?
İki taksici arasındaki büyük fark
Telefonu alan arkadaşıma da hemen taksiden inip bir başka taksiye binmesini, bindikten sonra da beni tekrar aramasını rica ettim. O da önce “Neden?” diye sordu, “Yemek yerken anlatırım” deyince “Hay hay” dedi ve taksiden inip bir başka taksiye bindi. Yine taksiciye telefonu uzattı. Sonraki diyalog da şöyle gelişti:
- Beyefendi, şimdi Ortaköy’e gidiyorsunuz. Ama sahil yolundan gidin, sakın başka bir yola sapmayın.
- Başka nereden gideceğim ki? Tabii ki sahil yolundan gidilir, Ortaköy’e.
- Hah gözünü seveyim, hele şükür düzgün bir insana rastladık. Sağol kardeş, tahminim yarım saate gelirsiniz Ortaköy’e, öyle değil mi?
- Yarım saati bulmaz. 20 dakikaya oradayız, yol açık.
- Tamamdır, çok teşekkürler. İyi günler.
- İyi günler.
Aradaki farkı görüyor musunuz? 5 dakika arayla konuştuğum iki taksi şoförü... Biri dolandırıcı diğeri dürüst. Olan güzel memleketimizi ziyarete gelen ve kötü izlenime kapılan, vaktinden ve nakdinden olan turistlere oluyor. Tabii bu kötü yaklaşımın mustaribi sadece turistler değil, benim gibi İstanbul’un yerlileri de bu kötü muameleyle muhatap oluyorlar.
Sorunlar tek boyutlu değil
Ayrıca kötü muamele sadece dolaştırıp fazla para almayla sınırlı değil, zaten bu numara yerlilere fazla sökmüyor. Hepimiz yolları biliyoruz, duruma hakimiz. Kısa mesafe diye taksiye kabul etmemeler, gideceğin yerden önce seni indirmeye çalışmalar, sigara dumanı olan veya hijyen olmayan taksiler, abuk sabuk konuşan taksi şoförleri vb. Liste uzayıp gidiyor.
Tüm bunlara son günlerde sıklıkla yaşadığımız ve her geçen gün artan taksi bulamama sorununu da ekleyebiliriz. Özellikle trafiğin yoğun olduğu saatlerde taksi bulmak artık gerçekten zor.
Neden bu sorunlar yaşanıyor sorusunun cevabını da geçenlerde konuyu derinlemesine konuştuğum bir başka taksi şoföründen aldım. Bir tekne etkinliğine katılıp akşam 10 sularında Kabataş’ta tekneden indim. Beşiktaş’ın Kayseri’yi 3-0 yendiği maçtan sonra keyifleri yerine gelmiş Beşiktaşlı seyirci kalabalığının arasında şansıma yaklaşık 20 dakika içinde boş bir taksi bulabildim.
İşinin ehli bir taksi şoföründen ayrıntılı değerlendirme
Bu taksi şoförü iyi bir insandı ve taksicilerle yaşanan bu sorunları konuşmaya başladığımızda bana konuları enine boyuna anlattı.
Öncelikle İstanbul’daki taksi sorununun büyük ölçüde sistemden kaynaklandığını söyledi. Şöyle ki, taksi plakası işinin resmen piyasası oluşmuş durumda. Özellikle bunun merkez yeri olarak İSTOÇ ve oraya kayıtlı şirketler. Yeni taksi plakası verilmediğinden, mevcut taksi plakaların değeri talep fazlalığından sürekli artıyor. “Taksi plakası piyasasıyla taksi şoförleriyle yaşanan sorunlar arasında ne alaka var?” diyeceksiniz. Hemen anlatayım.
Burada esas sorun taksi plakası sahiplerinin taksilerini şoförlere kiralamaları ve vardiya başına 300-400 TL almaları (8 saatlik vardiyalardan bahsediyorum. Bu parayı 3’le çarparsanız günlük kazançlarını bulabilirsiniz). Bir taksi plakası içinde bulunduğumuz dönemde 2.500.000 TL'ye satılıyormuş, İstanbul'da da yaklaşık 18.000 taksi mevcutmuş, Özal döneminden beri de taksi plakası verilmiyormuş (tabii bu bilgileri teyit etmek gerekiyor ancak üç aşağı 5 yukarı rakamların doğru olduğunu tahmin ediyorum).
Taksi plakası yatırımının ciddi nakit üretme kapasitesini görebiliyor musunuz? Daha fazla detay için Yatırım Kurusu’nun bu konuyla ilgili yazısını okuyabilirsiniz: https://yatirimkurusu.com/yatirim/taksi-plakasi-almak/
Sorunların ana kaynağı mevcut plaka sistemi
Tabii bu kadar paranın döndüğü bir piyasanın iç yüzü o kadar parlak değil. Taksi plakasına yatırım yapan biri, karşılığında hemen 3 vardiya çalışacak şoförlerle anlaşıp her gün vardiya değişim saatlerinde nakdini alıyor. Üstelik bu nakit alma-verme kısmında vergi ödemek hak getire, öyle bir durum yokmuş. Sadece senelik az bir meblağ ödeyip (göstermelik) vergi konusu geçiştiriliyormuş.
Gelelim, taksi şoförleriyle yaşanan sorunların temeline. Bu parayı kendi vardiyasında çıkarabilmek için her gün büyük çaba gösteren, gerekirse 40 takla atabilen hatta etik yönü zayıfsa müşterilerini kandırmaktan ve kötü muamele etmekten çekinmeyen büyük bir şoför grubundan bahsediyoruz. Zaten plaka sahiplerinin şoförleri seçerken tamamen getiri odaklı hareket etmesi ve ‘arabayı düzgün kullansın, bana paramı getirsin yeter’ dışında herhangi bir kriterlerinin olmaması sorunların ana kaynağıdır.
Bir de şunu öğrendim. Ne zaman taksimetrelere zam gelse, bunun çok daha fazlası oranında zammı taksi plakası sahipleri taksi şoförlerinden aldığı kiraya yapıyormuş. Yani taksimetreye zam yapmak da bir işe yaramıyor. O zammı bahane eden plaka sahibi aldığı kirayı daha fazla artırıyormuş. Bu yüzden konuştuğum taksi şoföründen hiç beklemediğim bir tepki aldım: “Biz taksimetrelerin artırılmasına karşıyız, beyefendi. Taksimetrelerin artırılması bize hep negatif yansıyor. Hem bir süre müşteri kayıpları oluyor (zamlara tepki için müşteri kitlesi 1-2 hafta daha az taksi kullanıyor, sonrasında normale dönüyormuş), hem de bu zam oranından daha fazla bizim kiraya eklenince biz daha da zorlanıyoruz.”
Bu arada taksi plakasına yatırım yapan birçok sanatçı, iş insanı, sporcu ve hiç tahmin edemeyeceğiniz kişiler varmış. Ayıptır. Para kazanacaksınız diye çürümüş bir sistemin parçası olmayın.
‘Pembe tablo’ gerçeği yansıtmıyor
Bu konuda çok şey yazıldı çizildi, özellikle konuyu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çözüme kavuşturmak için uğraştığı fakat verdikleri tekliflerin sürekli reddedildiği yönünde haberler çıkıyor. Bugün çıkan bir habere göre İBB Sözcüsü Murat Ongun, “Kaliteli ve yeni taksi talebi, kasıtlı olarak üye dağılımı değiştirilmiş UKOME toplantısında bakanlık yetkililerinin blok oyu ile 9. kez reddedilmiştir” açıklamasında bulundu. İlgili haberi https://www.turizmaktuel.com/haber/ibb-nin-yeni-taksi-teklifi-9-kez-reddedildi linkinde okuyabilirsiniz.
Yapılan tüm eleştirel haberlere rağmen taksici lobisinin başını çeken Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Eyüp Aksu bana göre yanlış bilgilendirme yapıp manipülasyona devam ediyor, bunun için de şimdiki hükümete şirin görünmek için olayın içine 15 Temmuz olaylarını karıştırmaktan çekinmiyor. İşte sistemi sonuna kadar savunan (kendisinin ne menfaati varsa artık) Aksu’nun bugün çıkan haberi: https://www.turizmaktuel.com/haber/15-temmuz-da-koprulere-ilk-taksiciler-cikti-medya-iki-tane-kotu-taksiciyi-alip-pr-calismasi-yapiyor
Halbuki durum Eyüp Aksu’nun çizdiği pembe tablodan çok farklı. İyi taksiciler ciddi azınlığa düştü. İyi bir taksiciye rastladığımız zaman şaşırır hale geldik. Bu abes durumu anlatan bir röportaj serisini paylaşmak isterim: https://www.hurriyet.com.tr/gundem/isine-saygi-duyan-taksiciler-dertli-iyi-davraninca-musteriler-de-sasiriyor-41902480
Bir de “kötü ev sahibi, kiracıyı ev sahibi yapar” misali, "kötü taksiciler İstanbulluları motorsiklet sahibi yapıyor" diyebiliriz. Taksi problemi ve ulaşım sıkıntıları yüzünden motor satışlarının patladığından haberiniz var mı? İşte ilgili haber: https://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/taksi-bulamayanlar-motosiklet-satislari-artti-alternatif-cozumlere-ragbet-cogaldi-41905816
Tüm bu tespitleri yaptıktan sonra gelelim sorunun nasıl çözülebileceğine. Yapılması gerekenleri aşağıda sıralıyorum:
1) Taksi plakası kiralamasının yasaklanması
Taksi plakasının bir yatırım aracı olarak kullanılması kadar saçma bir durum yok bence. Taksi kullanmak ciddi emek işidir. Bu bireysel emeğin karşılığının emeği verende yani taksi şoföründe kalması gerekir. Başkalarının para yatırarak taksi şoförlerinin sırtından geçinmesi engellenmelidir. O yüzden taksi plakası alım satımı yasaklanmalı, İSTOÇ’taki gibi yapılanmalar ortadan kaldırılmalıdır.
2) Her taksi şoförüne bir plaka hakkı tanınması
Emeğe saygı adına başkalarının parayı bastırıp taksi şoförlerinin sırtına yük bindirmesi yasaklanmalıdır. Kirayı çıkarmak ve geçimini sağlayabilmek için büyük stres altına giren taksi şoförlerini bu psikolojiden kurtarmak gerekiyor. Emeğin sahibi olan taksi şoförlerine birer plaka zimmetleyerek geçim dertlerini ortadan kaldırmak lazım. Tabii bu plakanın vergisinin aksatılmadan ödenmesi kaydıyla.
3) Taksi şoförlerinin ince elenip sıkı dokunarak seçilmesi
Taksicilerin İngiltere’deki gibi sıkı bir eğitimden geçmeleri, sonrasında sınav ve mülakatla buna hak kazanmaları sağlanmalıdır. Mesleğe onurunu ve itibarını geri kazandırmak için taksi şoförü olmayı çok zorlaştırmak ve gerçekten tüm yollara hakim, etik değerleri yüksek, müşteriyle nasıl konuşulacağını bilen, kurallara uyan, hijyen konusunda titiz ve belli seviyede İngilizce bilen taksi şoförleri seçilmelidir. Sonuçta taksi şoförü olarak seçilen kişilere plaka zimmetleneceği ve ciddi bir gelir kapısı oluşacağı için bu kişilerin de özel insanlardan oluşması sağlanmalıdır. Bu kriterlere uyan bu kadar şoför nereden bulacağız dediğinizi duyar gibiyim. Her zaman çözüm yolları vardır. Meslek lisesinde taksi şoförlüğü eğitim olarak verilebilir ve bu kriterlere göre gençler hazırlanabilir. Hatta kadın şoförlerin sayısı ciddi artırılabilir, şoförlerin yarısının kadınlardan yarısının erkeklerden oluşması hedeflenebilir. Bu da sağlıklı bir denge sağlar.
4) Ulaştırmaya siyasetin bulaşmasının engellenmesi
Günümüzde maalesef siyaset sistemlerin yozlaşmasının kaynağı haline geldi. Bir yerde siyaset varsa, rant da var demektir. Rant odaklı seyreden sistemlerde de vatandaşların memnuniyeti önemsenmediği için hep kör topal ilerliyoruz. Ben şahsen bu işin İBB tarafından (başkan, meclis vb.) organize edilmesine karşıyım. Sonuçta belediye başkanı seçiliyor, meclis üyeleri seçiliyor ve üst üste o pozisyonda kalabilmek ve oy potansiyelini yukarıda tutmak için popülist yaklaşımlarla farklı taksiciler dahil meslek dallarındaki lobilere teslim oluyorlar, işin doğrusundan uzaklaşıyorlar. Şu anda UKOME diye bir yapı var, taksicilerin lobileri tarafından yönlendiriliyorlar. Bu yapıların ortadan kaldırılması gerekiyor (UKOME’nin ne olduğunu anlamak istiyorsanız https://www.milliyet.com.tr/gundem/ukome-nedir-ne-ise-yarar-ukome-acilimi-nedir-ve-kimlerden-olusur-6437116 linkindeki haberi okuyun). Devletin düzenleyici bir yapı olduğunu ve vatandaşının refahından ve toplum düzeninden sorumlu olduğunu unutmayalım.
O yüzden bana göre taksi, otobüs, minibüs ve dolmuş gibi halkı direkt ilgilendiren ulaşım unsurları için özerk bir kurum oluşturulmalı, bu kuruma idealist yöneticiler atanmalı ve sınırlı bir görev süresi kapsamında çalışmaları sağlanmalıdır. Bu görev değişimi sirkülasyonunda da idealist yöneticilerin koltuklarını başka idealist yöneticilere aktarmaları sağlanmalıdır. Bu kuruma da kanunen siyasetin müdahalesi kesinlikle yasaklanmalı, özerk kalması temin edilmelidir. Bir de bu özerk yapıların destinasyon bazlı olması gerekiyor. Yani İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa vs. gibi şehirlerin kendi özerk yapılanmaları, bunların koordinasyonu için de bir üst kurulun olması gerekir.
5) Her taksinin kamerayla izlenmesi ve her adresin navigasyona girilmesi
Şeffaflık ve her şoförün izlendiğini bilmesi önemli. Bu kamera olayı şoförün kendi güvenliği için de gereklidir. Kamera sistemleri birçok takside var ancak birçoğu çalışmıyor veya tam olarak kullanılmıyor. Taksinin içindeki kameraları günün 24 saati çalıştırma ve kayıt zorunluluğu getirmek gerekiyor. Ayrıca müşterinin verdiği adresi navigasyona girme zorunluluğu da önemli. Böylelikle müşteri yabancı da olsa doğru yoldan gittiğini gözlemleme şansı olur. Bu derecedeki şeffaflık herkesin dürüst ve usturuplu davranmasını sağlar.
6) UBER ve benzer sistemlerin tekrar işlerlik kazanması
Bizim memlekette hep bir süre övülen işler bir gazla yerden yere vurulabiliyor. UBER Türkiye’ye giriş yaptığında sevinmiştim. Yurtdışında hep UBER kullanan biri olarak özellikle çarpık taksi sistemine bir alternatif getirildiği için mutluydum. Ancak taksici lobisi yine sıkı çalıştı, UBER’i korsan ilan ettiler, negatif bir hava yaratıldı, siyasete baskı yapıldı ve UBER ortadan kaldırılıp vatandaşın konfor alanına yine müdahale edildi. Halbuki yapılması gereken, vergi ve düzenlemelerin oluşturularak UBER ve benzeri hizmetlerin eksiklerinin tamamlanmasını ve tam olarak işlerlik kazanmasını sağlamaktı. UBER sadece yerlileri değil, yabancı ziyaretçilerimizi de çok rahatlatacak, tatillerini güvende geçirmelerini sağlayacak bir sistemdi. Bu yapılmadı. Alternatif ortadan kaldırıldı, kötü taksi sistemine yine mecbur bırakıldık. UBER ve benzeri sistemlerin tekrar işlerlik kazandırılmasını sağlamak zorundayız. Burada aslolan halkın ve yabancı ziyaretçilerimizin konforu, iyi hizmet almasıdır, taksici lobisi değil.
7) Mevcut taksilerin elektrikli araçlarla değiştirilmesi
Herkes benzinlerin pahalılığından şikayet ediyor. Bu pahalılık bahane edilerek taksimetreler sürekli artırılıyor ve bunun bedeli müşteriye yansıtılmaya çalışılıyor. O zaman benzin kullanmayın. Hem maliyetinden şikâyet ediyorsunuz, hem de doğayı kirletiyorsunuz. Her ikisinin çözümü de mevcut taksilerin hepsini elektrikli araca çevirmekte. Tabii elektriğin kaynağının yenilenebilir enerji olması kaydıyla. Bunun çok güzel örnekleri var. Bakın Hollanda’ya. Adamlar bu vizyonu gerçekleştirebilmişler ve elektrikli araçlardan da herkes memnun.
8) Deniz yolunun kullanılmaya başlanması (Deniz Taksi)
İstanbul’da deniz yolunun kullanılma oranı hâlâ çok düşük. Oysa deniz yolu kullanımı artsa kara trafiği rahatlar. Deniz yolunu insanlarımızın tercih etmesi için alternatiflerin artması, maliyetlerin makul seviyelere çekilmesiyle olur. Bu da mümkün. Yeter ki birileri maliyeti düşürüp iyi hizmet vermeye odaklansın. Halihazırda deniz taksilerle ilgili çıkan bir haberi paylaşmak isterim: https://www.diken.com.tr/istanbulda-deniz-taksi-ucretleri-belli-oldu/
Korkarım bu maliyetler hâlâ yüksek. Altı ay sonra, paylaşımlı taksi dolmuş modeline geçildiği zaman işin şekli değişebilir. Hizmet maliyetlerini düşürmek için de biraz yaratıcı olmak gerekiyor. Örneğin deniz taksiler için solar elektrikli tekneler kullanılabilir. Aynı şekilde Akbil gibi ön ödemeli sistemlerle İstanbullulara uygun fiyatlara bu hizmetler sunulabilir.
9) İnsansız araçların taksiler için kullanılmaya başlanması
İleride taksi şoförlerinin olmadığı bir model de mümkün olacak. Şu anda kendi kendine sürüş yeteneği yapay zekâyla geliştiriliyor. Bu iş teknolojik olarak mümkün olduğunda belki de taksilerde taksi şoförü olmayacak. Bilgisayar sisteminin kumanda ettiği taksiler de trafik kurallarına ve hız sınırına uygun şekilde gidecek; fazla yol kat etme, paranın üstünü vermeme, müşteri kabul etmeme gibi çarpık sistemin tüm kötü unsurları da ortadan kalkmış olacak. Sorunu kökten çözmekten bahsediyorum. Ancak bu noktaya gelinmesine henüz epey vakit var.
10) Hava yolunun kullanılmaya başlanması (Hava Taksi)
İleride uçan arabalar çıktığı zaman hava yolu da kullanılmaya başlanacak. Burada uçak, deniz uçağı, helikopter veya drone tarzı araçlar mümkün olacak. Hava yolunun kullanılması kara yolunu da bir anlamda atıl duruma getirecek. Ancak bunun için de daha vakit var. Şimdiden tarihe not düşmek için buraya yazdım. Özellikle insansız araçlar ve hava araçları anlamında gelecek teknolojiler belirleyici olacak.
Tüm bu önerilerimi içinde bulunduğumuz bu dönemde sıralıyorum. Bunların kısa bir zaman zarfında yapılamayacağının da farkındayım. İleride güçlü bir irade oluşursa bu yukarıda sıraladıklarımın yarısı yapılsa (ki tamamının gerçekleşmesi temennim) çürük taksi sistemi nasıl düzeliyor, hep beraber görebiliriz. Yeter ki arkasında durulsun.
Her alanda daha güzel bir gelecek dileğiyle. Sağlıcakla kalın.
Bonus: İstanbul'daki taksi sorunuyla ilgili BBC Türkçe'de çıkmış bir haberi paylaşıyorum.
Etiket: eğitim
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...