İstanbul’dan Elko’ya

Amerika’dan ülkemizi ziyaret eden bir heyetteki sohbet ile başlayıp İstanbul’dan Nevada’nın Elko şehrine uzanan seyahatimi anlatacağım bu yazımda. Verdiğim sözün peşinden giderek “Kovboy Şiirleri” festivaline katılmam Amerika tarihine ilişkin çarpıcı birçok farklı gerçeği öğrenmemi de sağladı.


 

Elko’daki İtalyan kovboyları, İspanya’dan kökenlerini alan Bask kültürünün ne kadar önemli bir yer tuttuğu gibi. Bunların yanı sıra havaalanında rastladığım tam 113 yaşındaki kadınla tanışmamı da unutmamak gerek tabii ki.

Geçen sene Eylül ayında Amerika’nın Nevada şehrinden gelen resmi bir delegasyona ev sahipliği yaptık. Güneş enerjisi işleriyle ilgili gitmiş olduğum Nevada eyaletinin Vali Yardımcısı, Belediye Başkan Yardımcısı, eyaletin enerji şirketi NV Energy’nin üst düzey yöneticisi, önemli avukat ve işadamları ve eyaletin Türk Derneği Başkanı’ndan oluşan bu delegasyonu Türkiye’de ben karşıladım. Oldukça keyifli geçen bu resmi ziyarette İstanbul’da İTO (İstanbul Ticaret Odası), DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu), TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi), TÜGİAD (Türkiye Genç İşadamları Derneği), İzmir’de ise Valilik (Vali Cahit Kıraç), Büyükşehir Belediyesi (Başkan Aziz Kocaoğlu) ve İzmir Ticaret Odası ziyaretleri gerçekleştirdik.

Bu ziyaretten aklımda kalan ilginç bir olay da İzmir Valisi Cahit Kıraç’ı ziyaret ettiğimizde gerçekleşti. Dokuz kişilik delegasyon ile valinin odasına girdikten kısa bir süre sonra sohbete başladık. Valinin yanı başında bulunan tercümanının tercüme sırasında biraz zorlandığını gören vali beni işaret ederek “Tercümeyi sen yapar mısın?” diye sorunca hiç tereddüt etmeden “Elbette yaparım” dedim. Vali kim olduğumu bilmiyordu, beni muhtemelen Nevada eyaletinin bu önemli temsilcilerine eşlik eden bir rehber gibi görmüştü. Ben de açıkçası öyle şeylerden hiç gocunmam. Konuşulanları tercüme etmeye başladım ve yaklaşık 1 saatlik bir görüşmeden sonra Nevada eyaleti ve İzmir şehri arasında ortak işbirliği noktaları tespit edildi ve bu konularda karşılıklı işbirliği temennilerinde bulunulduktan sonra gazeteciler içeri davet edildi. Birlikte resim çekme faslından sonra Expo konusunu daha da detaylı görüşmek üzere valilikte çalışan yetkililer bize öğle yemeğinde eşlik ettiler.

Amerikalı dostlarımıza öğle yemeği için KFC’de tavuk ısmarlama sözümü gerçekleştirme adına birlikte İzmir’in Konak PierAVM’de bulunan KFC restoranına gittik. Bizi bölge müdürümüz ve restoran müdürümüz karşıladı. Muhteşem Ege Denizi’ne karşı bize güzel bir masa ayrılmıştı ve vakit kaybetmemek adına önceden belirlediğimiz menüler masaya getirilmeye başlanınca valilik yetkililerinden biri “KFC’de masaya servise mi başlamışlar?” diye bir yorumda bulununca bizim grupta bulunan diğer Türkler gülmeye başladılar. Yorumu yapan hanım olan bitene anlam vermeye çalışıyordu. Bu esnada masadaki Türklerden biri durumu kendisine açıklayınca “Aman Tanrım, biz şimdi size mi tercümeyaptırdık?” diye bir yorumda bulundu. Ben de gülümseyerek, merak etmemesini, bu konuda gayet rahat olduğumu, tam tersine yardımcı olabildiğim için memnun olduğumu belirttim. Dünyada standartları en yüksek KFC zincirlerinden biri olan KFC Türkiye’nin lezzetli tavuk ürünlerini yedikten sonra neşe içinde otelimizin yolunu tuttuk.

Ziyaretin İstanbul bacağında bir gün gruptakilerden Joe ile sohbet ederken Joe bana “Biliyor musun, bizim de çok eğlendiğimiz ‘Kovboy Şiirleri’ adlı bir festivalimiz var” dedi. “Seni birgün bu festivale davet etmek isterim” deyince ben de tarihini sordum. Eğer denk getirebilirsem “Ben de önümüzdeki festivalde size katılmak isterim”dedim ve dediğimi de yaptım.

Ocak sonu yapılan festival benim Amerika’da bulunacağım tarihlere denk geliyordu. Böylece iş seyahatimin arkasına bir de festival ziyaretini eklemeyi başardım. Bilmeyenleri hemen bilgilendireyim; Elko, Nevada eyaletinin kuzeydoğusunda küçük bir şehir.

Benin de uçuş rotamı İstanbul-Los Angeles-LasVegas ve Elko olarak ayarladım. Los Angeles havaalanında ise bu kez başka bir ilginç bir olaya denk geldim. Los Angeles’a indikten sonra havaalanında LasVegas uçağının kapısının yakınlarında bir yerde birilerinin “İnanabiliyor musun bu kadın tam 113 yaşında” dediklerini duydum. Tabii merakımdan yerimden doğrulup bu 113 yaşındakiAmerika’da yaşayan Vietnam kökenli kadının yanına gittim. Söylenenleri teyit ettikten sonra kendisiyle resim çektirmek istediğimi belirttim. Kendisi tekerlekli sandalyesinde fazla bir tepki göstermeden oturuyordu. Sadece kafasını salladı ve yanında bakıcısı olan kadın resim çektirebileceğimiz söyleyince aşağıdaki kare ortaya çıktı:

 

 

Uçağa binmeden evvel oğluyla birlikte seyahat eden önemli bir Türk işkadınına (Adı bende saklı kalsın) rastladım. Merhabalaşıp kısa bir sohbet ettikten sonra aynı uçakta LasVegas’auçtuk. Havaalanında oradaki Türk Derneği Başkanı İsmail Onat ve beni Elko’ya davet etmiş olan Avukat Joe Brown karşıladı.

Elko ile LasVegas arası 699 km. Arabayla yaklaşık 6 saat 45 dakikada (Amerika’da hız limiti var) uçakla da yaklaşık 1 saatte gidiyorsunuz. Sağ olsunişadamı TitoTiberti’ninözel uçağıyla Elko’ya uçtuk. Rahat geçen bir yolculuktan sonra Elko’ya vardık. Uçakta Türk misafirperverliğini gösterip Türkiye’den getirdiğim baklavalardan bir paketi açtım. (Eee, ne de olsa baba tarafı Gaziantep’li) Kovboy şehri Elko’yauçarken bir yandan Amerikalı dostlarımızla Gaziantep baklavası yerken bir yandan da çok farklı konularda sohbet etmeye başladık. Konu konuyu açtı ve sonunda uçağın sahibi işadamı bana “Sizde bir başkan vardı (Başbakan veya cumhurbaşkanı demek istiyordu) ismini şimdi tam hatırlayamıyorum, 80’lerde başkandı. Biraz kiloluydu ve oldukça başarılıydı” deyince ben kendisine “Turgut Özal mı?” diye sordum. “Hah evet, Turgut Özal” dedi. Daha sonra Turgut Özal ve Ronald Reagan hakkında konuştuk ve bu ikiliyi şimdiki politikacılarla kıyasladık.

Uçak indiğinde bizi özel havaalanında bekleyen araçlara bindik ve RedLion Oteli’ne gittik. Otele varışımızdan sonra birkaç saatliğine mola verip akşam yemeğiiçin Star Hotel’in içerisindeki Bask restoranınagittik. Yanlış duymadınız, kovboy şehri Elko’da Bask restoranına gittik.

 

Restoranın girişi

 

Tabii ben de ‘Basklar burada ne arıyor’ diye sordum. Öğrendiğim kadarıyla Basklar Atlantik Okyanusu’nu ilk geçen denizcilerdenmiş. Hatta Amerika kıtasına KristofKolomb’tan bile önce vardıkları söyleniyor. Vatanları Pirene Dağları’ndan gelip 15 ve 16. yüzyıllarda Latin Amerika’ya yerleşmeye başlayan Basklar, ilk olarak altına hücumun yaşandığı 1850’li yıllarda Kaliforniya’nınBatı sahillerine geliyorlar. Basklar altın bulunmasının zor olduğu yıllarda ise Amerika’da iyi bildikleri başka işler yapmaya başlıyorlar. Canlı hayvan (sığır ve koyun) yetiştiriyorlar, çiftlikler kuruyorlar. Kaliforniya’dan başlayan Amerika yolculuklarına doğuya göç ederek devam ediyorlar. Elko’da yerleştikleri destinasyonlardan biri oluyor. Elko’ya ilk olarak 1870’li yıllarda Fransa’dan ve İspanya’dan birer Bask ailesi yerleşiyor. 1890’larda ise Baskların yerleşimi giderek artıyor. Tabii Baskların çobanlık konusundaki uzmanlıkları sonucuAmerika’dakoyun yetiştiriciliği sektörünün kurucuları olarak konumlandırılıyorlar. Bölgenin sosyal ve ekonomik yapısının önemli bir parçasını oluşturuyorlar. Aşağıda seyahatimin son günü gittiğimNortheastern Nevada Müzesi’nde Basklarla ilgili bölümlerden iki kare bulacaksınız:

 

Müzede Baskların yaşamını anlatan bölüm

 

Müzede Elko’da yaşamış olan bir Bask kadınını anlatan bölüm

 

Oldukça kalabalık bir grupla birlikte lezzetli Bask yemeklerini yerken bir yandan Nevada’nın sıcakkanlı insanlarıyla sohbet ediyordum. 10.250 km öteden İstanbul’danyerli festivallerine katılmam onları bir anlamda gururlandırmıştı.

 

Restoranın içindeki masamız

 

Yemek sonrasında Elko Kongre Merkezi’nde organize edilen ilk gösteriye saat 22.00’de NV Energy’nin üst düzey yöneticisi Dilek Şamil ve eşiyle birlikte gittim. Dilek Hanım Türk asıllı bir Amerikalı. Aslen İzmirli. Kendisi de Coca Cola Company’nin CEO’su Muhtar Kent gibi önemli başarılara imza atmış ve Nevada eyaletinin enerji şirketi NV Energy’nin önemli üst düzey yöneticilerinden. Bu anlamda Dilek Hanım gibi Türk kökenli yöneticilerin başarıları beni çok gururlandırıyor. Keyifli bir şekilde şiirlerin okunup şarkıların söylendiği tek kişilik gösteriyi seyrettikten sonra otelimize döndük.

Yorucu seyahatler silsilesi, akşam yemeği ve gösteriden sonra kafamı yastığa koyar koymaz uyumuşum. Ertesi gün sabah 4.00’te uyandım. Günlük işlerimi saat 6.30’a kadar tamamladım. Sonra biraz spor yapmak için spor salonuna indim ve 1 saat kardiyo yaptım (45 dakika koşu, 15 dakika step master). Spor sonrası odama çıkıp duş aldıktan sonra gelen mesajlara cevap verdim ve sabah 09.00 gibi Joe ve eşiyle birlikte kahvaltıya indim. Sağlam bir kahvaltıdan sonra Joe ile anlaştığımız üzere ilk iş olarak meşhur kovboy dükkânı Capriola’ya gittik. Elko’daki kovboy festivaline katılmak için mutlaka kovboy şapkası, çizmesi, kemeri ve blucin giymem gerekiyordu. Yanımdakot pantolon ve gömlek dışında hiçbir kovboy kıyafeti yoktu. Genelde alışveriş yapmaktan sıkılırım ve alışverişe hep ne istediğimi bilerek giderim. Yarım saatte alışverişi tamamladıktan sonra artık etkinliklere katılmak için hazırdım.

 

Kovboy kıyafetlerini satın aldığım Capriola dükkanı

 

İlk katıldığım etkinlik Brenn Hill’in müziği eşliğinde üç eski kuşak kovboyun gerçekleştirdikleri şiirsel standup şovuydu. Bu harika gösterinin videolarını aşağıda bulabilirsiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=cy9HI1zEAEs

https://www.youtube.com/watch?v=EBWor0jBitM

Akşama doğru festivalin merkezi olan Western Folklife Center’a gittik. Kovboylara uygun bir etkinlik alanı olarak düzenlenmiş bu merkez sergi alanı, dükkân, bar ve konserlerin gerçekleştirildiği bir etkinlik alanından oluşmaktaydı.

 

Western Folklife Center’ın dışarıdan görüntüsü

 

Western Folklife Center’da keyifli bir sohbet sırasında

 

Western Folklife Center’a girer girmez Joe bana ‘hadi şuradaki sergiyi gezelim’ dedi. Daha evvel bahsetmiş olduğu İtalyan kovboylarsergisi açıkçası beni çok şaşırttı. Sergide İtalyan kovboylarını, İtalyan kökenli Amerikalı ailelerin Nevada’daki serüvenlerini, “blucin”inhikayesini anlatan resimler, vitrinler ve skeçler vardı.

 

İtalyan kovboylarının kıyafetleri

 

Amerikalı ve İtalyan kovboylar Kızılderililerle bir arada

 

Bu arada İtalyanlarkovboylarına‘buttero’ (çoğulu butteri) diyorlar. Amerikalılarda İtalyan kovboylara ‘buckeroo’ diyorlar. Buckeroo, Joe’nun anlattığı göre ilk olarak Meksikalı kovboylar için söylenen bir lakapmış. İspanyolca‘vaquero’ (İspanyolca kovboy demek) kelimesine dilleri dönmeyen Amerikalılar tarafından üretilmiş bir türevmiş.

 

TheButtero

 

TheItalianBuckaroos​

 

İtalyan ve Amerikalı kovboyları bir arada gösteren bir skeç

 

Ayrıca, Avrupalı ve İtalyan kovboyları anlatan skeçlere de rastladım.

 

Avrupalı kovboyları anlatan bir skeç

 

İtalyan kovboyları anlatan bir skeç

 

İtalyan ve Amerikalıkovboylarını anlatan bu serginin bana göre en keyifli taraflarından biri de NataliaEstrada’nın fotoğraflarıydı. Natalia, kısa bir süre önce çiftliklerde ve doğal yaşamda çekmiş olduğu resimleri Horsepower (Beygirgücü) adlı bir kitapta toplamış, Western Horseman ve Cowboy Magazine gibi sektörün önemli yayın organlarında resimleri yer alıyormuş.

 

Soldan sağa Joe, Natalia ve ben

 

İşte size Natalia’nın İtalyan kovboylarıyla ilgili fotoğraf sergisinden örnekler:

 

 

 

 

 

 

Natalia’yla ilk tanıştığımda kendisi hakkındaki ilk düşüncem işini iyi yapan profesyonel bir İtalyan fotoğrafçı olduğuydu. Yukarıda da görebileceğiniz gibi çekmiş olduğu resimler gerçekten güzel ve ilgi çekiciydi. Kendisiyle tanıştığımda anlattığı kadarıyla kendisi aslen İspanyol’muş (ben de kendisiyle İngilizce ve İspanyolca konuştum), İtalya’da ünlü bir televizyon spikeri, profesyonel dansçı ve aktrismiş. İtalya’nın eski başbakanı Silvio Berlusconi’nin kardeşi Paolo Berlusconi ile de bir süre birlikteliği olmuş ve şimdilerde İtalya’nın köylerinde İtalyan eşiyle birlikte çiftlik hayatı yaşıyormuş. Bu kadar şaşaadan sonra böyle bir hayatı tercih etmesi bana ilginç gelmişti. Ancak, hayatında ne istediğini bilen ve gerektiğinde radikal bir değişimle bunları tatbik etmekten çekinmeyen insanları hep takdir etmişimdir.

Bu sergide dikkatimi çeken bir başka konu da blucinin hikâyesiydi. Sergide anlatılanlara göre kot pantolon ilk olarak İtalya’nın Cenova şehrinde üretilmiş. Üretilme sebebi ise o dönemde denizcilerin sağlam pantolonlara ihtiyaç duymalarıymış. Tekstil kasabası olarak bilinen Chieri’de üretilen kot pantolonlarNimes’de (Fransa) maviye boyanıyordu. Yani blucinler Amerikalı kovboylar tarafından adapte edilip giyilmeden çok önce İtalyan kovboylar tarafından giyiliyordu.

 

Blucinin tarihçesini anlatan bir skeç

 

1910 yılından kalma bir Levi’s.

 

Elko’da bulunan Anacabesgenel satış mağazasından satın alınmıştır.
Sergiyi ayrıntılıbir biçimde gezdikten sonra yandaki dükkâna girip festivalle ilgili bir poster satın aldım. Ardından yan tarafa geçip arkadaşlarla bir süre sohbet ettikten ve İtalyan kovboylarının yöresel müziğini bir süre dinledikten sonra akşam yemeği için bir başka Bask restoranı olan Biltoki’ye gittik.

https://www.youtube.com/watch?v=JNh02rluR1k

İtalyan kovboylarının yöresel müziği

Biltoki’deki zamanımız da keyifli sohbetler, güzel yemekler, şiirler ve şarkılarla oldukça neşeli geçti. Burada yine insanlara ilginç gelen durum aralarında bir Türk’ün de bulunmasıydı ve Joe’nun önerisiyle yemekte bulunan yaklaşık kırk kişi bana bir kovboy ismi takmaya karar verdi. Çeşitli kovboy isim önerileri arasından önce Bronco (vahşi at), sonrasında da Bronco Twister (vahşi at terbiyecisi) ismine karar verildi. Böylelikle Elko’da“Serhan, theTurkishCowboy, Bronco Twister – Serhan, Türk kovboyu, Vahşi At Terbiyecisi” olarak literatüre geçmiş bulundum. İşte size Biltoki Restoran’da çekilmiş bazı kareler ve videolar:

 

Biltoki Restoran’ın girişi

 

Biltoki’de yemek yerken​

 

https://www.youtube.com/watch?v=lFJMe8OZBvg

Biltoki’de şarkılı şiir performansı

https://www.youtube.com/watch?v=7e3FuDNqIiM

Biltoki’deki üçlü şiir performansından bir bölüm

 

Biltoki restoranından sonra bir başka performansı izlemeye gittik. Bu sefer iki komşu ülkenin Western Country müzik performanslarına tanık oldum. Hem Kanada’dan hem de Meksika’dan country müzik sanatçıları harika bir konser verdiler.

 

 

https://www.youtube.com/watch?v=ANmjYdVi52w

https://www.youtube.com/watch?v=SXrzmob1ywo

Bu güzel müzik ziyafetinden sonra ertesi gün (Cumartesi) farklı bir program planladık. Önce Elko Kongre Sarayı’na uğradık, sonraoraya yakın bir yerdeKızılderililerin protesto dansına tanık oldum. Bana söylendiği kadarıyla bu dansı Kanada’da bulunan bir Kızılderili kabilesine destek için gerçekleştiriyorlardı. İşte size Kızılderililerin protesto dansı, kendilerine has bir şekilde dans edip daire çizerlerken:

https://www.youtube.com/watch?v=YCeoOK2gUY0

 

Elko Kongre Sarayı’nın girişinde

 

Elko Kongre Sarayı’ndan çıkarken

 

Sonrasında Nevada eyaleti hakkında daha fazla bilgi edinmem için Northeastern Nevada Müzesi’ne gittik.

Müzenin Girişi

 

Müzenin girişindeki evin önünde çekilmiş resmim

 

Müzenin içinde çekmiş olduğum bazı resimleri de sizlerle paylaşmak isterim:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Müzeden çıktıktan sonra Joe ‘sana buradaki dağları da göstermek istiyorum’ dedi. Yanımızdaki diğer dostlarla birlikte Elko’daki meşhur Ruby Dağları’na gittik. Yolda çekmiş olduğum bazı resimler:

 

 

 

 

 

 

Elko’dakiRuby Dağları’nın yamacındaki küçük bir kasabaya vardıktan sonra beni heliski (Helikopter kayakçıları dağın tepesine bırakıyor, sonrasında kayakçılar dağdan aşağıya kayarak iniyor) yapan kayakçıların çiftliğiReds’e götürdü. Daha evvel de belirttiğim gibi kayak benim için ciddi bir tutkudur. Oraya gidince ‘kayakları takıp dağa çıkmak ne harika olurdu’ diye kafamdan geçirdim. İşte size bu çiftlikten kareler:

 

 

 

 

 

Hatta bu Reds Çiftliğinden çıktıktan sonra Joe’ya “Bir daha Elko’ya gelirsem kesinlikle 2 günümü heliski’ye ayırmak isterim” dedim. Çıkışta Hotel Lamoille’ın yanındaki PineLodge’ta birşeyler içtikten sonra geri dönüş yoluna koyulduk.

 

Hotel Lamoille

 

Pine Lodge

 

PineLodge’ın restoran kısmı

 

PineLodge’ta güzel bir resim​

 

 

 

 

 

 

Akşam son bir kez daha Star Hotel’in içindeki Bask Restoranı’na gittik. Burada, benim de gösterisini beğeniyle izlediğim yeni nesil country müzik öncülerinden BrennHill ile tanıştım. Country müzik alanında oldukça meşhur olan Brenn, havalı popyıldızlarının aksine oldukça alçak gönüllü, ayakları yere basan ve vatansever biriydi. Aşağıdaki resmi çektikten sonra akşam yemeğinde masada karşıma oturdu. Yemek boyunca müziğin evrenselliğinden Amerika’nın dış politikasına, Türkiye’nin jeopolitik öneminden bizim coğrafyada konser vermesine kadar birçok farklı konuda keyifli bir şekilde sohbet ettik.

 

BrennHill ile olan resmim.

 

Sonrasında ise Western Folklife Center’daki eğlenceye katıldık.

 

 

Sunny, Joe’nun eşiPamve ben

 

 

Akşamki TomRussel’ınstandupşov ile konser karışımı gösterisini keyifle izlememizin ardındanbulunduğumuz yer koca bir dans pistine dönüştürüldü.Gösteriden sonra dostlar arasında koyu bir sohbet gerçekleşti. Sohbet sırasında mızıka resitali bile dinledik.

https://www.youtube.com/watch?v=PHJlX__Tg_8

Bir arkadaşımız bize masada mızıka resitali verirken
Bir ara konseri veren TomRussel’ın yanına gittim ve kendimi tanıttım. Tabii o da taTürkiye’den gelip kendisini dinlemiş olmama çok şaşırdı. Keyifli bir sohbet sonrasında aşağıdaki resimde görebileceğiniz gibi “Türk Kovboy’u Serhan” diye CD’sinin üzerine imzasını attı ve bana armağan etti.

 

İmzalanan CD

 

Bütün bu keyifli sohbetler sonrasında herkes son konserin verildiği yere geçti ve kendimizi country müziğin harika ritmine bıraktık.

 

Dans pistindeki kovboylar

 

https://www.youtube.com/watch?v=dhCbgeaQDTo

Festivalin son etkinliği. Dans vakti…
Sabahın ilk ışıklarına kadar süren bu eğlence festivalin son etkinliğiydi. Ertesi gün dönüş yoluna koyulduk. Elko-LasVegas-Los Angeles-İstanbul şeklindeki geliş rotamı takip ederek memlekete dönüş yaptım.

 

Elko’danLasVegas’a döndüğümüzde çekilmiş olan resim. Soldan sağa Sarah Ning, TiffanyTiberti, Pam, TitoTiberti, RickRushton, Joe ve. Resmi Dan Tuntland çekti.

 

Etkinlikteki son resmimiz. Soldan sağa Joe, Pam ve ben

 

Dönüş yolunda uçakta Elko’da çekmiş olduğum resimlere bakarken aklımdan şu düşünceler geçiyordu: İnsanoğlu binlerce yıl dünyanın birçok farklı yerinde kendilerine has farklı kültürleri geliştirmişler. Bütün bu özgün kültürlerin ve farklılıkların esasında yerküremizin zenginliği olduğunu gerçeğini bütün insanların benimseyip kültürlerine sahip çıkması gerekir. Elko’daki bu organizasyonu 1980’lerden beri aralıksız olarak her sene düzenleyenler de kendi kültürlerine sahip çıkarak bunu yaşatmak için ellerinden gelen gayreti gösterenler de değerli kişilerdir.

Ben de festival boyunca farklı bir kültürü, Amerika’nın misafirperver insanlarını ve Elko’nun güzel doğasını tanımış olmaktan dolayı mutluluk duydum ve olabildiğince keyfini çıkarmaya çalıştım.

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için