Japon kültüründe gıpta ettiğim özellikler
Geçenlerde bir görüşmede kendimi Japonları örnek verirken buldum. Özellikle usta-çırak ilişkisinde ne kadar özenli olduklarını, bu sayede de öğrenmek için uygun bir zemin sağlayan saygı ve sevgi ortamında bilgi aktarımının nasıl akıcı gerçekleştiğini anlattım. Bunu söylerken bir yandan da Japonların bize göre neredeyse taban tabana zıt olan kültürlerinde gıptayla gözlemlediğim ne kadar çok unsur olduğunu içimden geçirdim.
Bugün coğrafi mesafenin fazla olmasından dolayı muhtemelen kültürlerimiz çok büyük farklılıklar gösteriyor. Oysa geçmişte Orta Asya’daki atalarımızın benzer coğrafyayı paylaşmalarından ötürü karşı karşıya gelmişlikleri bile var. Gerçi o coğrafyada Orta Asya Türkleri, Çinliler, Japonlar ve Korelilerin tarihlerinde birçok kez savaşmışlıkları ve katliam derecesine varan olayları var. Hatta Japonların İngilizce adı “Japan” bizdeki “Yaban” kelimesinden gelme. Bunu bilmeyen yabancı okurlarımız için eski Türkçe’de “Yaban” kelimesinin “vahşi yabancı” (wild foreigner) anlamında kullanıldığını vurgulayayım. Bunu bilen Japonlar da zaten “Japan” kelimesinden pek de hazzetmezler, hatta “Bize Nippon deyin” derler. Bu bilgiler bir yana, bugünkü konumuz geçmişte yaşanan savaşlar veya hâlihazırda bölgede yaşanan sıkıntılar değil. Bu yazının konusu “Asya’nın Almanları” diye de anabileceğimiz, ancak birçok anlamda kendilerini farklı kılan ve bazı aşırılıklarına karşın ülkelerinin her zaman inovatif ve refah içinde olmasını sağlayan Japonların kendilerine has kültürü...
Bir de belirtmeden geçemeyeceğim, köken olarak da Japonca ve Türkçe aynı familyadandır. Ural Altay dil grubunda ait olan her iki dilin gramer yapısı birbirine çok benzer. O yüzden Türklerin Japonca, Japonların Türkçe öğrenmeleri nispeten kolaydır. İstanbul’da yaşayan ve harika Türkçe konuşan Japon arkadaşlarım olduğunu söyleyebilirim. Hepsi de bana Türkçe öğrenmelerinin onlar için çok kolay olduğunu söylüyorlar. Oysa Latin kökenli dilleri konuşan arkadaşlarım da tam tersine Türkçeyi öğrenmenin ne kadar zor olduğundan bahsederler hep.
Sonuçta birçoğuna vakıf olduğum bu farklı kültürlerini toparlamak açısından internete girdim ve aşağıdaki bulguları sizlerle paylaşmak üzere derledim. İşte Japonların gıptayla izlediğim keşke bizde de böyle olsa dediğim kültürel özellikleri ve adetleri:
● Usta-çırak ilişkisi
Karate ve aikido gibi disiplinleri deneyimlemiş kişiler bilirler. Japonya’da usta-çırak ilişkisi bambaşkadır. Japon ustalar, öğrenmek için öğrencilerde uygun zihin durumunun yaratılmasını sağlar. Teslimiyet önemlidir. Bu aslında ilk sınavdır. Sensei (bizdeki uygun karşılığı ‘hoca’dır) ömrünü verdiği, kendi hocasından hak ederek aldığı teknikleri öyle herkesle paylaşamaz. Ancak gelenekleri devam ettirmek isteğiyle de yanıp tutuşur.
Usta-çırak ilişkisinde teslimiyet devresi en önemli dönemlerden biridir. Çırak dalında uzmanlaşsa da stili hâlâ hocasının etkisini taşımaktadır. Ustalık mertebesine ulaşmış yeni usta hocasına sonsuza kadar saygı duyar. Usta da kendisinden daha üstün özelliklere sahip birini yetiştirirse ustalık mertebesine tam olarak ulaşmış sayılır.
Bizde ne olur? Bizde genelde çırak eğitim anlamında her şeyi aldığını düşündüğü döneme kadar ustasına saygı gösterir. İyi duruma geldiğine inandığı an itibarıyla ise ustasını devre dışı bırakmaya çalışır, aynı saygıyı göstermemeye başlar. Japonya’da çıraklar hayatlarının sonuna kadar ustalarının ismini yaşatırken Türkiye’de çıraklar "kendi isimlerinin ön plana çıkmasını sağlama" adına ustalarının isimlerini ortadan kaldırmaya veya değerini azaltmaya çalışırlar. Hatta bunun için ustalarını açık açık eleştirmekten veya aşağılamaktan çekinmezler. Tabii bu söylediklerim herkes için geçerli değil. Ülkemizde istisnalar da var. Ben halihazırdaki usta-çırak ilişkilerinin genelinden bahsediyorum.
Eski Anadolu kültüründe belki böyle değildi ama maalesef zamanla yozlaşmış kültürümüzde gerçekten çarpık usta-çırak ilişkilerine tanık oluyoruz. O yüzden kendi kültürümüzde gurur duyduğumuz ustalık gerektiren birçok iş veya inovatif kafa yapısındakilerin bakış açısı, sonraki nesillere sağlıklı aktarılamıyor.
Şahsım adına konuşmak gerekirse sırf bu yüzden bazen motivasyonum ciddi düşüyor. Çünkü yapmak istediğim çok şey var; insanlığa, vatana, millete çok faydalı olacak sürdürülebilir yapıları sıfırdan kurabilirim ancak yaşadığım ve yaşayacağım tüm zorluklara değecek mi? Bu soru hep aklımda!
Çünkü etrafın fazlaca övgüyle karşıladığı yapılan işler silsilesi ve başarının parıltısı bazen bayrağı devrettiğiniz kişinin şaftını kaydırabiliyor. İyi niyetli ve sağlam karakterli olduğunu düşündüğünüz kişiler bile raydan çıkabiliyor. Yine de gelecek için umutluyum. Bunun da bir çözümü var. Tabii daha sabırlı olmak gerekiyor.
● Hata yaptıklarında suçu önce kendilerinde aramaları
Karakter yapısı gereği Japonlar onurlu yaşamı benimsiyorlar. O yüzden çok kritik bir hata yaptıklarında ve bu toplum tarafından ayıplanır bir hal aldığında harakiri (bıçakla karın bölgesinden intihar) gibi bir gelenekleri dahi var. Elbette harakiri marjinal bir örnek, yaşadığımız bu devirde harakiriyi hiç kimseye tavsiye etmiyoruz. Burada anlatmaya çalıştığım ana tema; Suçu başkalarında aramaktansa sorumluluk alarak kronikleşmiş sorunları çözebilirsiniz. Bana göre Japon kültüründe olduğu gibi onurlu ve şerefli yaşam çok önemli.
● Mükemmelliyetçilikleri
Bu Japonların klasik özelliği. Adamlar ne olursa olsun bir takım ilkelerini kesinlikle bozmuyorlar. Örneğin dünyanın en dakik milletlerindendir Japonlar. Trenleri bile dünyanın en dakikleri arasındadır ve ortalama gecikme süresi 18 saniyedir.
● Deprem bilinci
Japonya’da her yıl irili ufaklı 1500 civarı deprem yaşanıyor. Bu depremler bizde olsa helak olmuştuk, sonuçlarını düşünmek bile istemiyorum. Gelişmiş bina teknolojileri, acil afet eylem planları, bunu uygulayacak profesyonelleri ve depreme yönelik eğitilmiş halk, depremin etkilerini asgariye indiriyor. Darısı bizim başımıza.
● Yüksek okuma yazma oranı
Japonya’da okuma yazma oranı %100. Yanlış okumadınız. Ülkenin tamamı okuma yazma biliyor. Tabii okuma yazma derken Latin harflerine göre çok daha kapsamlı ve zor olan Japon alfabesinden bahsediyoruz. Japonya’da %50’yi geçen lisans ve yüksek lisans mezunları var. Adamlardaki eğitim seviyesini siz düşünün.
Eğitim sistemleri sayesinde Japonya’nın bugün 19 Nobel ödülü, dünya sıralamalarında ilk 50’de yer alan üst düzey eğitim standardı, küresel başarılar elde eden Tokyo ve Kyoto Üniversiteleri, mezuniyetten sonra kariyer yapabilecekleri Toshiba, Hitachi, Toyota, Honda, Suzuki gibi sayısız uluslararası şirketleri var.
İşte bu yüzden yakın bir zaman içerisinde Türk Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesi kurulmuş durumda. Biz Türkler, Japonların eğitim seviyelerine ve inovatif yaklaşımlarına gıpta ediyoruz. Detayları websitelerinde okuyabilirsiniz: https://www.tju.edu.tr/
Tabii şahsen onların seviyesine ulaşabileceğimizi hatta geçebileceğimizi de düşünüyorum. Belki ileride tam tersine bilim ve teknoloji anlamında bizler onlara destek veririz. Yeter ki bizim gibi farklı düşünen ve insanlık için birşeyler yapmaya çalışan kişiler el üstünde tutulsun ve köstek olmak yerine destek olunsun.
● Uzun yaşam
Uzun yaşam Japonya’yla özdeşleşmiştir. Japonya nüfusunun yaş istatistiklerine bakıldığında Ağustos 2019 itibariyle, 70.000'in üzerinde 100 yaş ve üzeri Japon vatandaşının olduğu, 75 yaş ve üzerinde de yaklaşık 18.430.000 (yani nüfusun yaklaşık %14.6'sı) Japon'un yaşadığı görülmektedir.**
Bu yüzden ülkenin büyüklerini onurlandırmak için her yıl ‘yaşlılara saygı günü’ düzenlenip ulusal tatil ilan edilmektedir. Japonların sağlıklı yaşam reçetelerini hepimizin örnek alması gerekiyor.
● Özür dilemenin 20 farklı yolu
Japonlar özür dilemeyi tartışmasız bir erdem olarak kabul ediyor ve en az 20 farklı özür dileme kalıpları var. Geleneksel özür dileme alışkanlığı, naiflik ve alçak gönüllülük Japon insanının karakteristik özelliklerini yansıtırken, kamuda çalışanlardan ünlülere, hükümet çalışanlarından şirket yöneticilerine kadar her şey hoşgörü, nazik olma ve saygı çerçevesinde gelişir. Yapılan bir hatadan sonra bir başka özür dileme metodu ise saçları tıraş etmektir ki, kadın ve erkek ayrımı gözetilmez.
● Robotlar ülkesi
Japonların dünyanın en büyük robot üreticisi olduğunu, hatta dünyadaki 800.000’den fazla endüstriyel robotun yarısının bu ülkede bulunduğunu belirtmekte fayda var. Robot sayısındaki artışın en büyük nedenlerinden biri azalan genç nüfusken, buna önlem olarak 2020 itibarıyla işçi olarak çalışan robotların sayısının milyonları aşacağı öngörülmekte. Çok farklı alanlarda kullanılmak üzere tasarlanan robotlar; insan robotlar, androidler, dört ayaklı hayvan robotlar, sosyal robotlar ve muhafız robotlar gibi gruplara ayrılırlar. İnsan robotların en bilinenleri arasında Honda tarafından üretilen ASIMO, Sony tarafından üretilen QRIO, Hitachi tarafından üretilen EMIEW yer alır.
Ben de zamanında aldığım en güzel doğum günü hediyesinin babamın Japonya’dan getirdiği Tomy robotu olduğunu yazmıştım. İlgilenenler için bu blog yazımın linkini paylaşıyorum: https://www.serhansuzer.com/tr/ikizim-ve-robot-tomy
● Hayvanlara verilen değer
Ülkedeki evcil hayvan sayısı çocuk sayısından daha fazladır. Tabii hem çocukları hem de hayvanları seven biri olarak hayvanları yaşatma kültürlerine şapka çıkarıyorum.
İşte Japon kültürüne ait bir başka konsept. Hayvanları sevebileceğiniz “Hayvan Cafe”
● Doğaya ve bitkilere verdikleri önem
Doğal güzellikleriyle bilinen bir ada ülkesi olan Japonlar genelde doğalarına ve çevrelerine sahip çıkıyorlar. Geleneksel Japon yapılarının hepsi doğayla bir bütün. Hatta sanatsal bitkileri dahi var: Bonsai.
Burada tek eleştirim Japon hükümetinin Fukushima kazasından sonra çıkan afet durumunu iyi yönetememesi ve sonrasında nükleer santralleri kapatmayı reddetmesidir. Japon Halkı eminim bu durumdan mustariptir.
● Çok çalışkan olmaları
Japonya’da sabahın erken saatlerinde mesaiye başlayıp geç saatlere kadar çalışmak doğal bir durumdur. İş yapma etikleri bir başka boyuttadır. İş gereği hiç ara vermeden çok yoğun çalışabilirler.
Hatta geç saatlere kadar çalışan Japonların kestirmesi ve sonra tekrar çalışmaya devam etmeleri de olağandır. Sonuçta çalışmaktan yorgun düşen Japonların uykularını alıp sonrasında yüksek verimlilikle çalışabilmeleri önemlidir.
● Özgürlük
Avrupa tarafından kolonileştirilememiş 5 ülkeden biri de Japonya’dır. Diğerleri ise Liberya, Tayland, Güney Kore ve Kuzey Kore’dir. Biz Türklerin de benzer bir geçmişi var. Özgürlüğü için gerekirse canını vermek önemli bir karakter yapısının ürünüdür.
● İşsizliğin az olması
Bizler kendi coğrafyamızda işsizlik oranını %10'un altına düşürmeyi başarı sayarken Japonya’da işsizlik oranı %2,4’tür.**
Ülkede robotlara verilen önem ve gün geçtikçe mavi yakalıların ortadan kalktığı düşünüldüğünde bu oran daha da dikkat çekicidir. Darısı bizim başımıza.
● Selamlaşmak
Japonlar ‘ojigi’ ile selamlaşırlar. Özür dileme, teşekkür, güle güle, günaydın mesajlarını içeren ojiginin, hafif bir baş eğmesinden 90 derece eğilmeye uzanan farklı uygulamaları vardır. Selamlaştığınız kişi sizden daha üst seviyede biri ise daha uzun yapılır. Japonlar arasında el sıkışma nadir görünen bir olaydır.
Koronavirürüsü salgını yaşadığımız bugünlerde belki de Japonların yaptığı selamlaşma en doğru yöntemdir. Bunu bizim kültürümüze de aşılamakta yarar var. Çünkü bizde birine Japon selamı vermeye kalksanız yanlış anlayabilir.
Bu arada bir sonraki yazımda koronavirüsünü kaleme alacağım. Hazır olun. Sıkı bir yazı dizisi geliyor.
● Öfke kontrolü
Japonların güzel bir özelliklerinden biri de topluluk içinde ne kadar kızarlarsa kızsınlar, asla sinirli olduklarını göstermezler. Kendilerinin tamamen haklı olduklarına inansalar bile özür dilerler. Sinirlenip kendini kaybeden insanların çocukluk yaptığı düşünülür. Bizde ise birçok insan bağırıp çağırdığında sanki üste çıkıyormuş gibi hisseder. Böyle saldırganlaşmak esasında zaafı gösterir.
Yani bizdeki gibi kendisine laf atanlara cesaret gösterisi yapmak için aşağı tribüne atlayan kulüp başkanlarını Japonya’da bulamazsınız.
● Öğrencilere yaşama dair eğitimin de verilmesi
Hayatın gerçekleri öğrencilere her fırsatta hatırlatılır. Örneğin Japonya'da öğretmenler ve öğrenciler sınıf ve kafeterya alanlarını birlikte temizlerler. Bu bizde yapılmaya kalkılsa öncelikle veliler ayaklanır, “benim çocuğuma sen nasıl okul temizletirsin?” diye. Ondan sonra da kendini dev aynasında gören, hayata dair hiçbir katkısı olmayan tatminsiz ve şımarık çocuklar yetişir.
● İsraf etmeme kültürü
İsraf etmeme adına konforlarından bile vazgeçebilirler. Örneğin kışın yalnızca oturdukları odayı ısıtırlar, geri kalanını israf olarak görürler. Sıfır atık önce beyinlerden başlar.
Tabii gerektiği takdirde, israfı önleyecek teknolojileri ve modelleri de yaratırlar. İsraf etmeme ve döngüsel ekonomiye uygun yaşama için daha yapacak çok şey var. İklim değişikliğinin önüne geçebilmek için 21. yüzyılda tüm insanların ve ülkelerin herşeyi döngüsel ekonomiye göre modellemeleri gerekiyor.
İşte Japonların kullandığı çok basit bir sifon teknolojisi
● Kim iyiyse, kıdemliyse işi o yapar
Torpil asla söz konusu olamaz. Yaşı ve deneyimi fazla olana her zaman büyük saygı duyar ve öncelik verirler. Bizdeki sistemin tam tersi değil mi? Yani Japonya’da kimse “kimdensin?” diye sormuyor ve ona göre yaptığın işi değerlendirmiyor.
İşte son dönemde tenise damga vuran bugün itibariyle dünyanın en iyi 10 tenisçisi arasında olan Japon şampiyon Naomi Osaka
● Bakışlar yeterli
Sözlü ya da fiziksel şiddet olayları oldukça az yaşanır. Tüm kızgınlıklarını bakışlarıyla ifade ederler. Bu da gereksiz fiziksel kavgaların önüne geçer.
Tabii yukarıda yazdıklarım Japonların bana göre iyi tarafları. Bu liste daha da uzar gider. Şimdilik burada bırakıyorum.
Bir de şunu belirtmem gerekiyor. Her kültürde olduğu gibi Japon kültürünün sıkıntılı olan tarafları da var. Ancak ülkenin refah ve gelişmişlik düzeyine baktığınızda yaptıkları doğrular yanlışlardan çok daha fazla diyebiliriz.
Yazımı hoşuma giden, kendi yaşadıklarımı açıklayan ve şahsen öğüt olarak algıladığım Japonların hayvan imgelerine dayalı 5 deyimiyle bitirmek istiyorum:
1) "Neko wo ou yori sara wo hike" (Sanseidô, 1997: 304)
Kediyi kovacağına tabağı kaldır. (Geçici değil, kalıcı çözümler düşünülmelidir.)
2) "Neko wa tora no kokoro wo shirazu" (Shin Kokugo Kenkyûkai, 1994: 294)
Kedi, kaplanın kalbini bilemez. (Dar kafalı kimseler, büyük insanların düşüncelerini anlayamaz.)
3) "Tora wa sen ri wo itte sen ri wo kaeru" (Sanseidô, 1997:285 )
Kaplan bin mil gider ve aynı yolu geri döner. (Büyük düşünen ve idealist insanlar, dar kalıplara sığmaz.)
4) "İnu ippiki kyo ni hoe banken kore ni wasu" (Tanno, 1999: 48)
Bir köpek gölgeye havlarsa, on bin köpek de onun peşinden havlar. (İnsanlar düşünmeden birbirini taklit eder.)
5) "Kiki mo ichiyaku jippo naru atawazu" (Tanno, 1999: 52)
Hızlı at bile bir sıçrayışta on adım gitmez. (İnsan, hedefine yavaş yavaş ve kararlılıkla ulaşmalıdır.)
Kaynaklar:
https://www.hisglobal.com.tr/haberler/japon-kulturu-ile-ilgili-bilinmesi-gereken-10-bilgi
https://www.neoldu.com/japon-kulturu-hakkinda-merak-edilenler-2125h.htm
https://onedio.com/haber/japonya-hakkinda-ilginc-bilgiler-494849
https://onedio.com/haber/zekasiyla-unlu-japonya-nin-birbirinden-tuhaf-20-gelenegi-781481
https://www.tr.emb-japan.go.jp/files/000237954.pdf
http://uluyama.org/makale/usta-cirak
* Banner resmi için şu resimleri kullandım:
1) Türk Japon bayraklarının birleştirilmiş versiyonu
2) Boğaziçi Üniversitesi'nde Türk Japon dostluk köprüsü başlıklı haber: https://haberler.boun.edu.tr/tr/haber/bogazicinde-turk-japon-dostluk-koprusu
3) Galatasaray’ın Japon futbolcusu Nagatomo: https://www.galatasaray.org/haber/kulup/nagatomo-turk-japon-dostlugunu-pekistiriyor/39259
4) Yeşilçam da ki aksiyon filmlerinin unutulmaz ismi Cüney Arkın'nın bir dönem karate hocalığını yapan Karate Milli Takımı Antrenörlerinden Naci Özsoy’un okulundan bir kare
** Buradaki istatistiki bilgiler için Keiko'ya teşekkür ederim.
Etiket: yaşam
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...