Sosyal girişimcilik ve kırmızı çizgilerin ihlali

Yazımın içinde alıntı yaptığım makalede de ortaya konduğu gibi ‘sosyal girişimcilik’ aslında doğrudan toplumsal fayda üretmeye dayalı çok değerli bir kavram. Ancak ülkemizde pek çok konuda olduğu gibi sosyal girişimcilik alanında da uygulamalarıyla kavramların içini boşaltan ve sosyal sisteme fayda yerine zarar getiren kişi ve kuruluşlar maalesef mevcut.

Meslek sahibi olduğunuzda genelde belli bir alanda görev alırsınız. Ya kamuda çalışırsınız, ya özel sektörde ya da bir STK’da. Bazen bu alanların kesişiminde de yer alabilirsiniz. Örneğin özel sektörde çalışırken kamuya danışmanlık yapan kişileri biliyorum. Ya da özel sektörle STK’nin kesişimi olarak adlandırabileceğimiz “sosyal girişimci” olarak çalışanları tanıyorum.



Kendi açımdan konuşmak gerekirse, Kosta Rika Fahri Konsolosluğumu ben şahsen bir kamu görevi olarak görüyorum ve 2008’den itibaren bu kamu hizmeti için elimden geleni yapıyorum. Bir de tabii gerek birçok girişime imza attığım özel sektör cephesinde, gerekse kurucu başkanı olduğum STK ile sosyal alanda uzun yıllardır emek veriyorum. STK’nın altında bir sosyal girişime dahi imza atmışlığım var.

Ekonomist’teki haberin düşündürdükleri

Tüm bu işleri bilfiil yapmış ve birçok etkinliğin içinde yer alan biri olarak geçenlerde Ekonomist’te çıkan bir haberi gördükten sonra (Bkz: http://www.ekonomist.com.tr/kapak-konusu/sosyal-girisim-onculeri.html) bu yazıyı yazmaya karar verdim. Hemen belirteyim listedeki birçok sosyal girişimi ve ilgili kişileri tanıyorum. Sosyal girişimleri Türkiye’de en fazla destekleyen kurum olan Ashoka Vakfı’nın Türkiye’deki ilk destekçilerindenim.

Ashoka Vakfı’nın Logosu


Tüm bu yaptığım referans işlerin verdiği güvenle, Ekonomist’in yazısında sosyal girişimci olarak tanıtılan pek çok kişinin bu kavramın gerçekten hakkını verdiğini, ancak sosyal girişimcilikle alakası olmayan bir ismin de bu listeye karıştığını söyleyebilirim. İleride kafamı kızdırırlarsa bu ismi açıklar, neden sosyal girişimcilikle uzaktan yakında alakası olmadığını detaylı anlatırım.

Nitekim geçen haftaki blog yazımda bu konuya biraz değinmiştim (Bkz: http://www.serhansuzer.com/tr/kendi-kapimizin-onunu-supurmek).

İleteceğim saptamaları, yani Ekonomist’te yer verilen isimlerden birinin neden sosyal girişimcilik vasıflarına sahip olmadığını paylaşmadan önce, ‘sosyal girişimcilik’ kavramını doğru ve kapsamlı şekilde tanımlayan bir aktarım yararlı olacaktır. Bunun için, sosyal girişimcilikle ilgili referans niteliğinde bir yazıyı sizinle paylaşmak isterim. Konuyu çok iyi bilen üç değerli uzmanın görüşlerini aktardığı bu makalenin linkini ve içeriğini aşağıda bulabilirsiniz:

Yazıyı http://blog.good4trust.org/post/87489738592/sosyal-giri%C5%9Fimin-lafz%C4%B1-ve-ruhu link’inde de bulabilirsiniz. 

Sosyal Girişimin Lafzı ve Ruhu

Sosyal girişimcilikle ilgili üç ana sorun var: Sosyal girişimin net olarak tanımlanmaması, sivil toplum kuruluşlarıyla karıştırılması, etik ve para boyutu. Geleceğini Ayarlama Enstitüsü (GAYE) kurucusu ve Genç Optimistler Kurulu üyesi Eda Bayraktar, Genç Sosyal Girişimciler Derneği Başkanı Erhan Bozkurt ve Good4Trust.org kurucusu, Change.org Doğu Avrupa ve Batı Asya Direktörü Dr. Uygar Özesmi zumbara.com üzerinden bir araya gelip bu sorunları konuştular ve yanıtlarını vermeye çalıştılar.

EDA BAYRAKTAR, ERHAN BOZKURT, UYGAR ÖZESMİ

Günümüzde gezegenimizin yaşam destek ünitelerini tahrip eden ve sosyal eşitsizlik yaratan bir sistemle karşı karşıyayız. Aklı başında herkes bunun böyle devam etmeyeceğini biliyor. Ne mutlu ki bu sorunları çözmemizin yolları var. Hızla değişen dünyamızda, değişimle birlikte yeni ihtiyaçlar doğuyor; yeni ihtiyaçlar yeni modelleri doğuruyor. Sosyal ağlar ve dijital çağ, sanayi devriminin yarattığı düzeni dönüştürüyor. Yeni toplum düzeni kendine özgü kavramları ve yeni bakış açılarını beraberinde getiriyor. Artık “kişisel çıkarlar”, “vahşi rekabet” gibi kavramlar yerini “kazan kazan”, “işbirliği”, “sinerji” ve “sürdürülebilir stratejiler”e bırakıyor. İnsanlar yaşamlarında artık anlam arıyor, sosyal bilinç ve farkındalık yükseliyor. Mevcut kâr maksimizasyonuna dayalı kapitalist sistem sosyal ihtiyaçları karşılayamıyor ve doğayı tahrip ediyor. Bu yüzden alternatif olarak kâr amaçlı olmayan sosyal girişimler ortaya çıkıyor. Mevcut kapitalist sistem, gücü ve kaynakları az kişinin elinde yoğunlaştırarak derin bir eşitsizlik yaratıyor. Öte yanda eşitsizliğin çözümü için sürdürülebilir sosyal ve çevresel fayda üreten sosyal girişimler giderek artıyor. Bugün sosyal girişimcilik alanındaki gelişmeler nasıl bir gelecekte yaşayacağımızı tanımlıyor.

Sosyal girişimciliğin bu kadar önem kazandığı günümüzde, sosyal girişimcileri zorlayan ve toplumun kafasını karıştıran üç önemli konu var. Birincisi sosyal girişimin ne olduğu, ikincisi sivil toplum kuruluşlarının (STK) sosyal girişimlerden nasıl ayrıldığı ve üçüncüsü ise sosyal girişimlerde para kazanmanın etik olup olmadığı.


Sosyal Girişim Nedir?

Sosyal girişimin, klasik girişimlerle ortak yönleri olmakla birlikte, farklı birçok noktası var. Girişimcilik, bir bireyin veya bir grubun örgütlenme ile değer yaratması, kârlı bir işi başlatması veya büyütmesi, piyasaya yeni bir mal ya da hizmet sunması. Sosyal girişimcilik de aynen girişimcilikte olduğu gibi sorun ve fırsatları fark eder, risk alır ve yenilikçi yollarla çözüm geliştirir.

Aradaki farkların en önemlisi ticari girişimin kâr; sosyal girişimin sosyal fayda odaklı olması. Bir diğer önemli fark ise, ticari girişimlerde taklit ve modelleme hoş karşılanmazken; sosyal girişimde amaç toplumsal fayda olduğu için modelleme, etki alanının olabildiğince yayılması için önemli ve istenen bir araç.

Sosyal girişim, sorunun değil çözümün parçası olmayı amaç edinmiş, birey ya da topluluklar tarafından fark edilen sorunlardan fırsatlar yaratan, yenilikçi fikirlerle yerel kültürü temel alan, kâr yerine sürdürülebilir yeterli gelirin konduğu, toplumun bir bölümü veya tamamı için -yani doğa ve doğadaki insan dahil bütün canlılar için- değerlerin yaratıldığı örgütlenmedir. Sosyal girişimcilik dünya için sorumluluk almayı gerektirir. Bu nedenle sosyal girişimcilik bir çeşit aktivizmdir de…


Sosyal Girişim ve Sivil Toplum Kuruluşları

Sosyal girişimler ve STK’lar, sosyal sorunlara ve doğanın yok edilmesine çözüm geliştirme ortak paydasında buluşur; ancak uyguladıkları modeller açısından aralarında bariz farklar bulunuyor.

İş modeli açısından baktığımızda STK’lar genellikle bağışlar ve hibeler desteğiyle gelişimini sürdürürken, sosyal girişimlerde sürdürülebilirlik önemli olduğu için sistemin kendi kendini döndürebilmesi, tamamıyla kamu desteğine ve bağışlara bağımlı olmaması gerekir.

Yönetim modeli de en az iş modeli kadar farklıdır. STK’lar genellikle demokratik ve katılımcı, yani yatay bir yapıya sahip olurken, sosyal girişim dinamik piyasa koşullarında hızlı ve ani değişimler yapabilmek için gerektiğinde dikey, her türlü yapılara açıktır. Sosyal girişimler, yönetim şekli işleri yürütmeye engel olduğu takdirde hızlı bir biçimde yönetim değiştirebilir, örgütlenmeyi yeniden yapılandırabilir.

Ayrıca gönüllülük ve profesyonellik farkından da bahsetmek gerek. Sosyal girişimlerde işlerin yürümesi gönüllülüğe bağlı değildir; tam tersi sosyal işler insanların istihdamını amaçlar. STK’larda ise mutlaka gönüllü çalışma olanaklarına yatırım yapılır ve gönüllü programları olmayan STK’lar tam meşru kabul edilmezler.

Son olarak kural olmamakla beraber, genellikle STK’lar Dernekler ve Vakıflar Kanunu altında kurulurken, sosyal girişimler ticaret kanunu altında kurulur. STK’lar genelde mevcut erkleri, politika ve hukuki mevzuat düzenlemeleri konusunda ikna etmek için çaba gösterir, önerilerini örnek projelerle gösterirler veya hayırseverlik üzerine kurulu sosyal hizmetler sağlarlar. Sosyal girişimler ise değer üreten sistemli çözümlerin ekonomik yaşantı içinde olabildiğince yayılmasını teşvik ederek toplumsal kalkınma ve sosyal etkinin boyutlarını genişletir, bu sayede de sosyal değişimi tetiklemiş olur. Öte yandan sosyal girişimler ekonomik olarak sürdürülebilir olduğu, yani gerekli geliri kendi kendine yarattığı için, gelir kaynakları bulma konusunda dalgalanmalar yaşayan STK’lar sosyal girişimleri iktisadi işletmeler vasıtasıyla kendi bünyelerine katabilir.


Sosyal Girişimlerde Para Kazanmanın Etik Boyutu

Para, etik boyutu yüzünden duygusal bir karmaşa yarattığından, genellikle sosyal girişim alanında açıkça konuşulmayan bir konu. Sosyal girişimlerin birkaç ay, sürse sürse bir iki yıllık kısa projeler olarak kalmaması, uzun vadeli etki yaratabilmesi için kendi kendini çeviren, amortismanları (geri ödemeleri) ve yatırım ihtiyaçları gözetilen sürdürülebilir bir iş modelinde çalışması gerekir. Sosyal girişimlerin kuruluş aşamasında kişi ve kurumlardan bağış almaları, kamu maddi  desteklerinden ve vergi muafiyeti gibi sübvansiyonlarından faydalanmaları yararlı olabilir. Ancak sosyal girişimlerin orta ve uzun vadede gelirlerini kendilerinin yaratması, bağışlara ve desteklere ihtiyaç duymaması, mümkünse kâr elde ederek bu kârı hizmetlerini yaygınlaştırmak için kullanması beklenir. Bu nedenle sosyal girişimler masraflarını karşılamak için gelir yaratmak ve çalışanlarını doyurmak zorunda.

Sosyal girişimler parayı nereden sağlar?

Sosyal girişimin, ihtiyaçlarını karşılayacak geliri nereden sağladığı çalışmanın türüne göre değişiklik gösterir. Gelir ya çalışmanın içindeki bireyler tarafından emek ile oluşturulan ürünün satışından, sunulan hizmet karşılığında müşterilerin ödediği bir bedelden, hizmet veya ürün dağıtım sistemine üyeliklerden, alınan hizmet karşılığı verilen katkı paylarından sağlanabilir. Önemli olan yaratılan sosyal faydayla sağlanan gelir arasında açık ve hakkaniyetli bir bağ olması. Tercih edilmese de, sadece başlangıç aşamasında olmak üzere belli bir ölçeği geçmeyen bağışlar ve hibelerden de gelir sağlanabilir.

Sosyal girişimler kâr edebilirler mi?

Sosyal girişimler kâr elde edebilir ancak elde edilen kârın tekrar aynı veya başka bir sosyal girişime yatırılması gerek. Yani bir sosyal girişim kişisel zenginlik elde etmek için kullanıldığı takdirde meşruiyetini yitirir. Bu açıdan mümkünse sosyal girişimin “kâr amacı gütmeyen” bir şirket olarak kurulması uygun olur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken konu “kâr amacı gütmeyen” şirket statüsünün ticari olanakları kısıtlamaması ve istenmeyen yaptırımlar getirmemesi. Avantajlar sağlaması durumunda da bazıları bunları felsefi olarak reddedebilir. Bazen sosyal girişim için bu ve başka nedenlerden, normal şirket statüsü daha uygun olabilir. Bu durumlarda hisselerin tamamı veya bir kısmı yatırım hissesi olarak ayrılarak şirket, defacto kâr amacı gütmeyen bir şirket halini alabilir. Ayrıca normal şirket olarak kurulan örgütler B Corp ve benzeri sertifikasyon sistemleriyle de meşruiyet sağlayabilirler. Sonuç olarak sosyal girişimler kâr elde edebilir, ancak elde ettiği kârı yine doğrudan toplumsal veya doğal fayda için kullanmalı.

Sosyal girişim kuranların ve çalışanlarının para beklentisi ne olmalı?

Sosyal girişimlerin başarıya ulaşmasındaki en önemli etken, sosyal girişimi başlatan yetenekli girişimcilerle yaratıcılıkları, zekâları, çalışkanlıkları ve emekleriyle girişimin başarıya ulaşması ve devam etmesi için çabalayan çalışanları. Sosyal girişimler ne kadar çok yeteneği bir araya getirebilirse o ölçüde başarılı olur. Dolayısıyla sosyal girişimin, kurucu veya kurucuları ile çalışanlarının gelir, daha doğrusu düzenli bir maaş ve sosyal güvence beklentisini karşılaması gerek. Her ne kadar yaptıkları iş, üst bir sosyal veya doğal faydaya hizmet etse de sosyal girişimcilik karşılık beklenmeden yapılan bir hayır işi, bir gönüllülük değil. Bu yaklaşım kendini STK’larda gösterir. Fakat sosyal girişimlerin masrafları ve verdikleri maaşlar konusunda şeffaf ve hesap verebilir olması gerek. Aksi halde çalışanların onurlu bir yaşam sürdüklerini ve bir üst amaca hizmet ettiklerini göstermeleri mümkün olmaz. Geldiğimiz bu noktada belki en önemli soru, ihtiyaçların ne olduğu ve standartların nasıl belirlenmesi ve ne olması gerektiği.

Kurucu ve çalışan maaşları nasıl belirlenmelidir?

Kâr amacı güden şirketler çalışan maaşlarını belirlerken, rekabet içinde oldukları diğer şirketleri izleyerek hem yetenekli çalışanları çekmeye, hem de yüksek maaş vermemeye gayret ederler. Bunun için insan kaynakları bölümleri kendi uygulamalarını başka kurumlarla kıyaslar. “Benchmarking” teriminin Türkçe karşılığı olarak kıyaslama, bir örgütün daha iyiye doğru gitmek için, sektördeki en iyi veya kendisinden daha iyi uygulamalara sahip örgütlerin yöntem, süreç ve pratiklerini kendisine uygun biçimde, yani uyarlayarak aktarması. Dolayısıyla sosyal girişimler kendilerine benzer sektörde çalışan ve aynı ciroya sahip şirketler arasından en yüksek maaş cetvelini ve sosyal hakları kendilerine uyarlamalı. Girişimin kurucusu benzer bir şirketin en üst düzey yöneticisinin maaşından daha yüksek bir maaş ile sosyal haklar almamalı. Sosyal girişimin diğer çalışanları da bu maaştan fazla olmamak kaydıyla, kıyaslamadan çıkan cetvele göre maaş almalı. Bu sağlandığı takdirde, kimsenin sosyal girişimi, mevcut kanunlar ve haklar kapsamında ayırarak yargılama, kurucu ve çalışanlarını etik olmamakla suçlama gibi bir hakkı olamaz. Bir eleştiri ve ilgili konuda mücadele olacaksa bu eleştiri ve mücadelenin bütün sektöre yönelik olması gerekir.

Sonuç ve Sorumluluk

Sosyal girişimler günümüzde zamanın ruhu ve ihtiyaçları nedeniyle artarken, bu alana katılanlar için somut ayırt edici özellikler ve temel prensipler olması son derece kritik önemde. Bu örgütlerin yukarıdaki tanımlara göre kurgulanması önemli. Yeni katılanlarda şeffaflık, hesap verilebilirlik, kurallara göre belirlenmiş bir gelir ve maaş yapısı olması gerek. Bu kriter ve ayrımlara dikkat edilmezse sosyal girişimi herhangi bir toplumsal fayda kaygısı olmayan ve kâr maksimizasyonu yapan bir şirketten ayıramayız. Ayıramazsak, sosyal girişimcilik maskesi altında bu belirsizlikten yararlananlar sosyal girişimlerin toplum içindeki olumlu bakış açısına gölge düşürebilir. Bu da sosyal girişimlerin mevcut gelişimini yavaşlatır. Sosyal girişimlerin yükselişine ivme katmak için yapılması gereken, hem bu ayrım ve etik kurallara dikkat etmek hem de hammadde ve gerekli hizmet alımlarında sosyal girişimlere öncelik tanıyarak bu ekonominin büyümesi ve güçlenmesine katkı sağlamak.

Referans:Bayraktar, E., Bozkurt, E., Özesmi, U., 2014. Sosyal Girişimin Lafzı ve Ruhu. Optimist, Girişim, İnovasyon, Yönetim, Yıl: 2, Sayı: 17, İstanbul.


***

Şimdi bu yazıda belirtilen bazı kavramların üzerinden geçelim:

1- “Aradaki farkların en önemlisi ticari girişimin kâr; sosyal girişimin sosyal fayda odaklı olması.”

Yazının başında linkini paylaştığım Ekonomist haberindeki listede pek çok değerli kuruluş yer almakla birlikte, aralarına sosyal fayda görünümlü olmasına karşın aslen kâr odaklı olan birkaç örnek de karışmış. Hatta farklı platformlarda kimileri kendini ‘sosyal teknoloji’ üreten bir kuruluş olarak tanımlıyor. Ne komik değil mi? Kulağa hoş gelen iki kelimeyi bir araya getiriyor (‘sosyal’ ve ‘teknoloji’), güya kendi hikâyelerini yazıyor ve birçok kişiyi sosyal fayda yarattığına inandırıyorlar. Elde ettikleri kârı bu teknolojiye yatırdıklarını söylüyorlar. Oysa burada ‘sosyal teknoloji’ olarak adlandırılan kavram basit bir yazılımın ötesine geçemiyor. Bir kez yazılımı ortaya çıkardıktan sonra (ki bu iyi bir yazılımcı ekibiyle 1 ayda yapılabilecek bir iş), zaman içinde çok ufak rötuşlar yapmak yeterli oluyor. Yani öyle yatırım yapmaya gerek yok. Esasında burada elde edilen gelir doğrudan cebe gidiyor. Yani ortada sosyal görünümlü ama aslen kâr amaçlı bir girişim var. Üstelik bu, sosyal yardımlaşma sistemi üzerinden komisyon geliri elde edilerek yapılıyor.

2- “Öte yandan sosyal girişimler ekonomik olarak sürdürülebilir olduğu, yani gerekli geliri kendi kendine yarattığı için, gelir kaynakları bulma konusunda dalgalanmalar yaşayan STK’lar sosyal girişimleri iktisadi işletmeler vasıtasıyla kendi bünyelerine katabilir.”

Örneğin kurucu başkanı olduğum TİDER’in (Temel İhtiyaç Derneği) bir iktisadi işletmesi var. Bu iktisadi işletmenin İşkur’dan “İstihdam Bürosu” belgesi var ve işe yerleştirmelerden gelir elde ediyor. Bu gelir de derneğe kalıyor. İktisadi işletmenin başka ticari faaliyetleri de var. TİDER İktisadi İşletmesi, sosyal girişimlere güzel bir örnektir. Bir şirket gibi faaliyet gösterir ancak sahibi dernek olduğu için doğal olarak bütün geliri derneğin sosyal fayda yaratan faaliyetlerine akar.

3- “Sosyal girişimler kâr elde edebilir ancak elde edilen kârın tekrar aynı veya başka bir sosyal girişime yatırılması gerek. Yani bir sosyal girişim kişisel zenginlik elde etmek için kullanıldığı takdirde meşruiyetini yitirir. Bu açıdan mümkünse sosyal girişimin ‘kâr amacı gütmeyen’ bir şirket olarak kurulması uygun olur.”

Bu kurala da uymayan ve kendini sosyal girişim olarak tanıtanlar var. Görünürde elde ettiği gelirin bir kısmını STK’lara bağışlaması veya sosyal girişimlere yatırımda bulunması yeterli değildir. Gelirin tümünün sosyal fayda yaratacak şekilde değerlendiriliyor olması gerekir.

Özetle; sosyal görünümlü birçok girişime tanık oluyoruz. Bana göre bunların hepsi sosyal girişim kategorisinde değerlendirilemez. Çünkü esasında elde ettikleri gelirlerin tümü sosyal fayda için harcanmıyor. Kulağa hoş gelen hikâyelerle süslenen girişimler esasında bireylerin zenginleşmesini sağlıyor. Üstelik bu zenginleşme de maalesef sosyal yardımlaşma sistemi üzerinden sağlanıyor. Bu kimilerinin tabiriyle tümüyle ‘etik dışı’, kimlerinin tabiriyle ise ‘kul hakkı yemek’ veya ‘günah’ sınıfına giren bir durum.

Tüm bu yazılanlara eklemek istediğim bir nokta daha var. Ekonomist’in listesinde bulunan ve sosyal girişim olarak tanıtılan bir firma, çaktırmadan STK’ların ana işlevini ortadan kaldıran ve onları gerçekten zora sokacak bir iş modeliyle hareket ediyorlar. Para kazanmak amacıyla ayrıca özel sermayelerden yatırım da alıyorlar ve o finansman gücüyle STK’ları ezmeye başlıyorlar. Oysa sosyal fayda yaratmak isteseler bu girişimlerin STK’ları ana işlevlerini ortadan kaldırmak yerine tamamlayıcı rol üstlenmeleri gerekir. Bu konuda net örnekler verebilirim. Ancak polemik yaratmak istemediğim için burada isim vermeyeceğim.

Şunu da net bir şekilde söyleyebilirim ki; özel sektörün içinden gelen biri olarak ve şu ana kadar yenilenebilir enerji, finansal teknoloji (fintech), Wi-Fi Analytics, çağrı merkezi ve yazılım geliştirme gibi alanlarda onlarca başarılı işe imza atmış bir girişimci olarak sosyal girişim görünümlü girişimlerin STK’ları ezmesine ve sosyal zarar vermelerine elimden geldiğince izin vermeyeceğim.

Benim için denge çok önemlidir. Sosyal girişimlerin şeffaf bir şekilde bütün mali verilerini ve etkilerini paylaşmalarını, gelir modellerini ortaya koyarak elde ettikleri karın ne olduğunu ve nereye yatırdıklarını açıkça beyan etmelerini gerekli görüyorum. Bunun için oluşturulacak her platformu tam olarak destekleyeceğim. 

Tabii ileride STK’ların hantal yönetim yapılarını ortadan kaldıran ve gelirlerini sosyal faydaya yönlendiren ABD kökenli “B Corp” yapısının ülkemize kazandırılması için de elimden geleni yapacağım. “B Corp” tüzel kişiliğinin Türkiye’de resmiyet kazanması, bu tür birçok çelişkiyi ve arada kalmışlığı ortadan kaldıracak; sosyal fayda yaratmak isteyen dinamik girişimcilerin hızla sosyal girişimciye dönüşmelerini sağlayacaktır. 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için