Toplumda kadının yeri
Bu yoğunluk içerisinde nasıl vakit buldum bilmiyorum, ama geçen hafta bir günlüğüne Bodrum’a gittim.
Oradayken, efsaneleşmiş bir hikayenin izini sürmek fırsatı da buldum: ”Miras sonucu kendilerine kalan arazilerin sahilde olması dolayısıyla Bodrum’da kız çocuklarının ciddi rant sağlamış olmaları”…
Havaalanı çıkışında ilk bulduğum taksiye bindim ve Göltürkbükü’nün yolunu tuttum. İstanbul’un aksine Bodrum taksilerinde hiçbir gerginlik yaşamadan keyifli seyahat edebiliyorsunuz. Yolda taksiciyle sohbete girdim.
Taksiciyle sohbet ederken aklıma gelen soruları sıralarken birçok kişiden duyduğum artık efsaneleşmiş olan hikayeyi de sordum: “Bodrum’da zamanında kız çocukları mirastan kalan arazilerin sahilde olması dolayısıyla ciddi rant sağlamışlar diye bir hikaye var, bu doğru mu?”
Hikâyeyi daha da açmak gerekirse: Zamanında Bodrum’da arazi sahibi aileler miras paylaşımında denizin uzağında bulunan, tarla vasfındaki daha verimli arazileri erkek çocuklarına, daha verimsiz olan çorak, deniz kıyısındaki arazileri ise kızlara bağışlamışlar. Gel gelelim devir devran değişmiş ve Bodrum’da turizm patlamış. Genelde çiftçilikle geçimini sağlayan Bodrum ahalisinin yaşamları turizmin beldelerine gelmesiyle değişmiş. Sahildeki araziler çok kıymetlenmiş. Kimileri arazilerini gelen çok cazip teklifler üzerine satmış, kimileri de elde tutmuş ve butik otel, restoran gibi konseptlere çevirmişler.
Bu hikâyeyi taksi şoförü doğruladı ve sempatik Muğla aksanıyla şunları söyledi: “Evet, doğrudur. Hatta bu ailelerden bazılarını bizzat tanıyorum. Bu, sadece bir ailede olmamış. Zamanında Bodrum’un birçok yerinde bu miras paylaşımı böyle gerçekleşmiş. Tabii, o zaman bakış açısının ne kadar doğru olduğu sorgulanır. Önemli olan evladın hayırlı olmasıdır. Ne aileler tanıyorum erkek çocuktan hiçbir hayır gelmemiş. Erkek çocuk aileyi hep sömürmüş ve aile içinde hep problem yaşamışlar. Örneğin, benim iki kızım var. İkisini de evlendirdim. İkisi de çok hayırlı evlatlar. Hatta küçük kızımın düğününü geçen ay yaptık, bütün masraflarını ben karşıladım. Elimde birikmiş olan paranın büyük bir çoğunluğunu bu düğün için harcadım. Helal olsun kızıma.”
Açıkçası hem taksi şoförünü çok takdir ettim, hem de sohbetten keyif aldım. Daha birçok konuyu konuştuk. Örneğin, hapse atılan Bodrum Belediye başkanını sordum. O da başkanın Bodrum için çok güzel işler yaptığını, yolsuzluğa tenezzül etmeyeceğini, Bodrum’un en zengin ailelerinden birinden geldiğini ve burada büyük bir haksızlık olduğunu söyledi. Bu arada buna benzer yorumları bu soruyu sorduğum herkes yaptı (taksicisi, garsonu, Bodrum ahalisi, süpermarkette çalışanı, kaptanı vb.)
Konumuza dönersek Bodrum’un sahil şeridindeki arazilerin miras kaldığı kızları çok merak etmeye başladım. Ertesi gün, bu meraklı yapım beni bir kere daha mahçup etmeyerek gerçeğe dönüştü ve Gölköy’de bu mirasçı kızlardan biriyle tanıştım. Bir tanıdığımla kahve içmeye giderken Velena butik otelinin sahibi ve otelinin hemen yanında evde yaşayan Nahide Hanım’la tanışma şansına nail oldum. Yanımdaki arkadaşlardan biri “Nahide Teyze, nasılsın?” diye kendisine seslendi. Ardından şöyle bir sohbet geçti:
Nahide Teyze: “Eyiyim kızım, sen nasılsın?”
Arkadaş: “Ben de iyiyim. Ne yapıyorsun? Canın biraz sıkkın gibi geliyor?”
Nahide Teyze: “Sıkkın olmasın da ne olsun. Vaktimi bekliyorum.”
Arkadaş: “Ne vakti, Nahide Teyze. Sen bize lazımsın. Daha beni evlendireceksin.”
Gülüşmelerden sonra…
Nahide Teyze: “Ne evlenmesi kızım. Kocayı alacaksın da ne yapacaksın? Sanki ben çok hayrını gördüm.”
Gülüşmeler kahkahaya dönüştü ve kendisine bütün Gölköy’ün kendisini çok sevdiğini ve kendisiyle daha çok birlikte zaman vakit geçirmek istediğimizi belirttik. Ardından da kendisiyle bir hatıra fotoğrafı çekmek için ricada bulundum. Sağ olsun, beni kırmadı ve aşağıda görebileceğiniz hatıra fotoğrafını çektirdik.
Sonrasında ise bu karamsarlığının yakın zamanda kaybettiği bir akrabasından kaynaklandığını öğrendim. Yerel kıyafetler içindeki, ufak tefek ve şirin Nahide Teyze’nin Gölköy’de çok iyi bir konuma sahip Velena Otel’in patronu olduğunu bilmek insana şaşırtıcı gelebilir. Ancak, özellikle yazın İstanbullu istilasına uğrayan Bodrum’un gerçek sahipleri olan yerli halkın bu konumlarını devam ettirmeleri şahsen benim hoşuma gidiyor.
Gelgelelim Türkiye’de kadının durumuna… Her hafta onlarca “Kadına Şiddet” haberi okuduğumuz bugünlerde benim kadına bakış açım son derece net: ‘Kadınlar annelerdir. Anne demek çocuğa can verdikten sonra onun yetişmesinde ve topluma kazandırılmasında en başroldeki kişidir. Anne ne kadar eğitimli, akıllı, söz sahibi ve güçlü olursa onun yetiştirdiği çocukta o kadar etkin olur. Elbette, çocuğun doğuştan genetik özellikleriyle ortaya çıkan karakteri belirleyici unsurdur. Ancak, iyi bir annenin çocuğu çok kusurlu genetik özelliklere sahip olsa bile topluma kazandırılabilir. Aynı şekilde, cahil annelerin yetiştirdiği çocuklar çok sağlam bir karaktere sahip olsalar bile heder olup toplumun yüz karası konuma gelebilirler. Bu yüzden, kadınlar içinde yaşadığımız toplumun belkemiğidir. Bir toplumda kadınlar ne kadar donanımlı, fedakâr, iyi eğitimli, çalışkan ve iyi karakterli olursa o toplum o ölçüde ilerler.
Kadın erkek eşitliği konusuna da atıfta bulunmak gerekirse; Türkiye’nin birçok yerinde ayrımcılığa uğramış, fiziksel şiddete mağruz kalmış, cahil bırakılmaya çalışılan, erkeğin hizmetkârı gibi görülen ve daha birçok haksızlığa uğramış olan kadınların hakları için daha fazla seslerinin çıkması gerektiğini inanıyorum. Tabii, bu konuda aynı görüşleri paylaşan erkeklerin de daha fazla inisiyatif almaları gerekli. Unutmayalım ki, kadına hak ettiği yeri veremeyen bir toplum arzu edilen refah seviyesine asla ulaşamaz.
Etiket: gezi
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...