Türk bankacılık sektörünün küresel salgınla sınavı

Türkiye’de yaşadığım için diğer ülkelerin finans sektörüyle ilgili bir iddiada bulunamam. Yalnız şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki, Türk bankacıları hâlâ küresel bir salgın felaketi yaşadığımızın farkında değiller, ya da işlerine gelmediği için hayatımızı tam bir faciaya çeviren bu pandemiyi görmezden geliyorlar. 

Bu saptamayı hem kendi deneyimlerimden, hem yakın çevremin yaşadıklarından hem de okuduklarımdan yola çıkarak net bir şekilde ortaya koyabiliyorum.

Bu yazının muhataplarını da hemen başından belirteyim. Burada devlet bankalarını ve Atatürk’ün kurmuş olduğu İş Bankası’nı ayrı tutuyorum. Çünkü bu bankalar hangi koşulda olursa olsun genel çerçevede gerçek anlamda bankacılık yapmaya çalışıyorlar ve müşterileri ekonomik sıkıntıya düşse bile ellerinden geldiğince desteklemeye gayret ediyorlar.

Sektörde çalışan diğer bankalar ise en ufak bir sıkıntıda (ki bu sıkıntıların büyük bir çoğunluğu sizin kontrolünüz dışında olabiliyor), altınızdan halıyı çekme eğilimini gösteriyorlar. Bu arada bu yazının muhatabı bu özel bankalardaki üst düzey yöneticilerdir. Yani yönetim kurulu, genel müdür ve genel müdür yardımcıları ve genel müdür yardımcılarına bağlı ilgili departmanların başındakilerdir.

Topu taca atanlar ve fırsatçılar

Banka şubelerinde kahramanca görevlerini devam ettirmeye çalışanlara hiçbir sözüm olmadığı gibi tam tersine onların da aynı sağlık çalışanları gibi alkışlanmaları gerektiğini düşünüyorum.

Bu bankaların üst düzey yöneticileri sanki evlere tıkılan bizler değil de uzaylılarmış veya an itibariyle dünyada milyonu aşkın insan enfekte olmamış gibi davranıyorlar. Devletin aldığı hiçbir kararı uygulamıyorlar ya da uygulamış gibi yapıyorlar. Yeniden yapılandırma taleplerini karşılamıyorlar. Millet can derdine düşmüşken, onlar evlerinde kendilerini izole etmiş, rahat rahat topu sürekli taca atıyorlar. Hatta bırakın topu taca atmayı, aralarında fırsatçılık yapanlar dahi var. Yazıktır, günahtır.

Örnek mi vereyim? Alın size turizm sitesinde yayınlanan bir haber: https://www.turizmaktuel.com/haber/isler-den-bankalar-firsatcilik-yapiyor-cikisi

Bu haberde koronavirüs salgınıyla yaşanan süreçten olumsuz etkilenen turizm sektörünün ihtiyaç duyduğu finansmana ulaşmakta güçlük çektiğini belirten Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkan Yardımcısı Mehmet İşler, durumdan yararlanan özel bankaların fırsatçılık yaparak daha ağır şartlarda kredi vermeye çalıştığını söylemiş.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, alınan ekonomik önlemlere ilişkin açıklamasında, finansal kurum ve kuruluşlarında kredi limiti olan firmaların likidite ve nakit ihtiyacına yönelik taleplerinin hızlıca karşılanmasının, kredi limitlerinin kullandırılmasında kısıtlamaya gidilmemesinin önemine dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, finans kuruluşlarından bu ortamda istihdamın korunması ve ekonomik büyümenin sürdürülmesi için kredi şartlarının esnetilmesine yönelik adımlar beklendiğini dile getirdi.

Bu gerçekleşiyor mu? Hayır.

Reel sektörün altından halı çekiliyor

Özel bankalardaki şu anki eğilimi size anlatayım: Hiçbir topa girmiyorlar. Canlı olan kredileri takibe düşürme eğilimleri var. Sonrasında duruma bakarız deniyor.

Yani reel sektörün altından halıyı çekiyorlar ve ipini çektikleri yüz binlerce firmanın yok olmasıyla bazı sektörler tamamen çökecek ve ekonomi bir anlamda duracak.

Oysaki bazı sektörlerin durmaması gerekiyor. Eğitimden, yiyecekten, içecekten, üretimden, enerjiden vazgeçebilir miyiz? Kesinlikle hayır.

Sistemin saç ayaklarından biri olan bankacılık sektörünün pandemi nedeniyle oluşan afet ötesi durumun ruhuna uygun olarak davranması nasıl sağlanır, bilemiyorum. Banka yöneticilerinin durumun ciddiyetini kavrayıp zihniyetlerini baştan aşağı değiştirmeleri gerekiyor.  

Sosyal patlama riski

Aksi takdirde, bu küresel salgın, esneklik göstermeyen kapitalist sistemin bütün kalelerini tek tek yıkacak. Buna bankalar da dahil. Çünkü reel sektör ve ekonomik büyümeyi sağlayan girişimciler olmazsa bankacılık sektörü de olmaz. Olabilecek en kötü senaryo da sosyal patlamanın meydana gelmesidir.

Bunu abartılı bulacaklara şunu hatırlatmak isterim: Normal şartlarda hayatında hiç ihtiyaç sahibi olmanlar bile ihtiyaç sahibi konumuna düşüyorlar. Örneğin berberler, kuaförler, garsonlar, büfe işletmecileri, moto kuryeler, kafeler, restoranlar, okul servisleri gibi KOBİ’lerin veya farklı sektörlerde çalışanların, alt ve orta kademeden profesyonellerin birçoğu çok zora düştüler ve bu sorun giderek derinleşecek gibi görünüyor.

Yani ihtiyaç sahiplerinin sayısı katlanarak artıyor. Bu durum böyle devam ederse ve bankalar da etkin kriz yönetimi uğruna insanlığın verdiği bu savaşta yerini almazsa sosyal patlamanın fitilini ateşlemiş olurlar. Yani insanların gözünün yaşına bakmayan ve kendi kurdukları sistemi tavizsiz uygulama gayretinde olan, vahşi kapitalizmin uygulayıcısı durumlarını bir kenara bırakıp insanlık ve halkımız adına ne yapabiliriz, bu virüsle mücadeleye nasıl katkı verebiliriz, bunu düşünmeleri gerekiyor. Aksi takdirde o yüksek plazaların en tepelerinde oturan bankaların üst düzey yöneticilerinin o umursamaz tavırlarını daha fazla sürdürebileceklerini düşünmüyorum.

Diğer taraftan düzgün çalışan sivil toplum kuruluşları ellerinden geldiğince kamuya destek olmaya çalışıyor. Hiç değilse tüm zor şartlara rağmen bu sıkıntıları bir nebze olsun rahatlatmak adına farklı projeler üretiyorlar ve uyguluyorlar.

Vicdanı sorgulama zamanı

Böyle bir ortamda koronavirüsle savaşta inovatif kafa yapımı gösterip insanlara avantaj sağlayacak farklı projeleri ortaya çıkaracağımı ve herkesin beni daha iyi tanıyacağını düşünüyorum. 

Ayrıca kurucusu olduğum TİDER vasıtasıyla ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye devam ediyoruz. Türkiye çapında ülkemizdeki durumu bir nebze rahatlatacak projelere imza atmak adına projeler üretiyoruz. Bu konularda yakında benim ve ekip arkadaşlarımın haberlerini duyarsınız. Bana yaşatılan tüm zorluklara rağmen girişimcilik tarafım da devam ediyor. Sonuç olarak vicdanım rahat, kendi adıma halkım için elimden geleni yapıyorum.

Bu yazıda bahsettiğim bankacılara sesleniyorum: Siz de elinizden geleni yapıyor musunuz? Vicdanınız rahat mı?

 

Yazının 3 bonusu:

Bu blog yazısıyla ilgili halihazırdaki afet ötesi koronavirüs krizini işleyen ve ekonomi, iş dünyası, girişimcilik, sosyal girişimcilik, sivil toplum kuruluşları ve bilim konularını içeren 3 videoyu paylaşmak isterim.

1. Coronathon: Bu videolardan birincisi yazının içeriğinde de belirttiğim gibi girişimciler veya girişimci ruhu taşıyanların içinde bulunduğumuz afet ötesi duruma çare yolları aramasıdır. İşte girişimcilerin ve sosyal girişimcilerin bir haftasonu boyunca tüm fikirleri tartıştıkları ve en iyilerini seçip uygulama yolunda adım attıkları Coronathon'un değerlendirme videosu: 

 

2. Adım Adım - TİDER Sohbeti: Geçen hafta Adım Adım'ın başkanı sevgili Kıvanç'ın konuğu olarak dijital bir sohbete imza attık. Bu sohbette hem yaşadığımız durumun değerlendirmesini yaptık, hem TİDER'i anlattık hem de TİDER'in geliştirdiği çözümleri aktardık. İşte o video: 

 

3. Daron Acemoğlu ve Gökhan Hotamışlıgil Online Semineri: İş dünyasının önemli kuruluşlarından biri olan DTİK tarafından 1 Nisan tarihinde düzenlenen online seminere konuşmacı olarak Daron Acemoğlu ve Gökhan Hotamışlıgil katıldı. Bu seminerin videosunu paylaşmak isterim:

 

Önemli bilgiler aktarılan bu seminerde önce DEİK'in websitesi'nde çıkan özeti, sonra farklı kaynaklardan bana ulaşan seminer özetini de aşağıda paylaşmak isterim:  

http://www.deik.org.tr/basin-aciklamalari-dunyaca-unlu-iki-turk-bilim-insani-koronavirusu-ve-kuresel-ekonomiye-etkilerini-degerlendirdi

 

Seminer'in Özeti: 

DÜNYACA ÜNLÜ İKİ TÜRK BİLİM İNSANI KORONAVİRÜSÜ VE KÜRESEL EKONOMİYE ETKİLERİNİ DEĞERLENDİRDİ

Dünya Türk İş Konseyi (DTİK) tarafından düzenlenen ve DEİK/DTİK Başkanı Nail Olpak, Harvard Üniversitesi JS Simmons Genetik ve Metabolizma Profesörü Prof. Gökhan Hotamışlıgil ile Massachusetts Teknoloji Enstitüsü İktisat Profesörü Prof. Daron Acemoğlu'nun katıldığı "Koronavirüs ve Küresel Ekonomiye Etkileri" temalı online seminer yoğun ilgi gördü. 500 kişinin izlediği online seminerde, Prof. Gökhan Hotamışlıgil Covid-19 virüsünün bireyler ve toplum sağlığı üzerindeki etkilerini aktarırken, Prof. Daron Acemoğlu ise koronavirüsün küresel ekonomiye ve devletlere olan etkisini tüm boyutlarıyla ele aldı.

Programın ev sahipliğini yapan DEİK-DTİK Başkanı Nail Olpak, online seminerin açılışında yaptığı konuşmasında, önümüzdeki dönemde başta tüketici refleksleri ve çalışma alışkanlıkları olmak üzere günlük yaşamın pek çok alanında değişim yaşanacağına dikkat çekti. Bu davranış ve alışkanlık değişikliklerinin, öncelikle yatırım alanlarını etkileyeceğini belirten Olpak, sabit getirilerin öngörülebilir olduğu bir dönemden, hemen hemen tüm fiyatlamaların karmaşıklaştığı, faiz ile kur oranlarının tahmin edilemez olduğu ve başta altın olmak üzere emtia fiyatlarının belirsizleştiği yeni bir döneme girildiğini ifade etti. Bu süreçte enflasyonun öneminin de sorgulanması gerektiğini dile getiren DEİK-DTİK Bakşkanı Nail Olpak, e-ticaret ve lojistiğin de ticaret hayatında ağırlığının artacağını söyledi.

 

Gökhan Hotamışlıgil: "Bir virüs, askeri savaş araçlarından çok daha etkili olabilir. Artık dünyada en fazla askeri cihazlar değil, tıbbi cihazlar üretilebilir"

Covid-19'un daha önce karşılaşılmayan yeni tip bir virüs olmasından dolayı, tüm dünyanın bu salgın karşısında yetersiz  ve çaresiz kaldığını belirten Prof. Gökhan Hotamışlıgil, "Bir problem ne kadar küresel boyutlu ise, çözümü de bir o kadar küresel olmak zorunda. Artık hiçbir devletin halk sağlığını ihmal etme lüksü yok. Önümüzdeki dönemde bu konuda bir patlama yaşanacaktır. Dünya genelinde askeri cihaz üretimi, liderliği tıbbi cihaz üretimine bırakabileceğini düşünüyorum. Çünkü artık bir virüsün, askeri savaş araçlarından çok daha etkili olduğunu tüm dünyanın gördü." dedi.

Prof. Hotamışlıgil, bilginin hızının muazzamlığına da ayrıca dikkat çekti. Virüsün genetik haritasının rekor hızda çıkartıldığına dikkat çeken Hotamışlıgil, aşı bulunmasının çok önemli olmasına karşın, güvenlik konusundaki çalışmaların uzun bir zaman aldığını belirtti. Ardından etkinlik ve koruyuculuk çalışmalarının tamamlanması gerektiğini söyleyen Hotamışlıgil, bu sonuçları almadan, geniş kitlelerle paylaşılmak üzere aşının piyasaya sürülemeyeceğini belirtti.

 

Hotamışlıgil: "Virüs kaçacak, biz kovalayacağız"

Temel olarak 2 senaryo olduğunu belirten Hotamışlıgil, ilk senaryonun ise virüsün yayılmasında birinci dalgayı şiddetle baskılamak olduğunu ifade etti. Prof Gökhan Hotamışlıgil, pandemi varken kalp krizlerinin, kanserlerin durmadığını ve sürü bağışıklığı uygulanmaya çalışılırsa bunu kaldıracak sağlık kapasitesinin hiçbir ülkede olmadığını belirtti. Bu sürecin 1 ila 1,5 yıl sürmesini öngördüğünü belirten Hotamışlıgil, "İlacın bulunması her şeyi değiştirebilir. Bu süreci ne kadar iyi kontrol edebilirsek, gelecekte o kadar radikal önlemler almamıza gerek kalmayabilir. Şu an olabildiğince fazla test yapılması gerekiyor" dedi.

Serolojik testlerin önemine vurgu yapan Hotamışlıgil, serolojik testin yaygınlaştırılarak, bunu atlatmış ama atlattığını bilmeyen kişilerin normal yaşamlarına geri dönmelerinin önemine dikkat çekti ve ne kadar çok serolojik test yapılırsa, o kadar fazla insanın iş gücüne geri dönebileceğini söyledi.

Prof. Gökhan Hotamışlıgil, Türkiye'nin acil olarak atması gereken adımları ise şöyle sıraladı:

● Sağlık sisteminin güçlendirilmesi,

● Can kaybının kontrolü,

● Bunun için de sağlık kapasitesinin arttırılması ve doktorların korunması,

● İzolasyonun sosyalden sorumlulukta, zorunluya doğru kaydırılarak, tedbirlerin artırılması,

● Test sayısının artırılması,

● Türkiye'nin, bilime ve yetkinliğe yaptığı yatırımı çok üst seviyeye çıkarması,

● Salgın hastalıklarla mücadele edecek merkezlerin kurulması, personellerin yetiştirilmesi.


Daron Acemoğlu: "Bu dönemi doğru değerlendirirsek çok daha iyi bir sağlık sistemi kurabilir ve daha iyi bir refah devleti inşa edebiliriz"

Prof. Daron Acemoğlu, salgının ekonomi üzerinde çok derin ve uzun sürekli etkileri olacağını belirtirken, şu anda ABD'nin %50'sinin ekonomiye katkıda bulunamadığını belirtti. Bunun da ekonomik faaliyetlerin %30'a yakın azaldığı anlamına geldiğini ifade eden Acemoğlu, ABD tarihindeki normal bir resesyonda bile firmaların %3'ünün iflas ettiğine dikkat çekerek, pandeminin tüm dünyaya yayıldığını ve bunun ekonomi üzerindeki etkiyi derinleştirdiğini belirtti.

Çin, Güney Kore, Singapur ve Tayvan'da olduğu gibi devlet ve sivil toplum arasında yeni teknolojilerle sosyal önlemler artırılarak alınırsa, ekonominin de düzelerek geri döneme hızının rahatlatılabileceğini belirten Acemoğlu, Çin'in pek çok hata yapsa da bunu tepeden inme bir şekilde yaptığını ve sonuç aldığını ifade etti.

Prof. Acemoğlu, zor bir dönemden geçsek de sosyal ve politik olarak umut olduğunun altını çizdi. Dünya'nın küresel sosyal ve politik sisteminin değişmemesinin mümkün olmadığını belirtti.

Ekonomist Friedrich Hayek'in "devletin ekonomik gücünü artırırsa, demokrasinin zayıflayacağı" tezinin yanlışlanabilir olduğunu, İsveç örneği vererek belirten Acemoğlu, bu dönemi doğru bir şekilde değerlendirilirse, çok daha iyi bir refah devleti kurmanın, çok daha iyi bir sağlık sistemi kurmanın mümkün olacağını ifade etti. Bunun kolay olmadığını belirtirken hala umudun yüksek olduğunu vurguladı. Tüm dönemlerde olduğu gibi her şeyin insanların elinde olduğunun altını çizdi.

Acemoğlu, tedarik zincirlerinin kuvvetli bir şekilde desteklenmesi gerektiğini belirtti. Sosyal mesafe politikalarının ve önlemlerin en azından 1-2 yıl daha alınmaya devam etmesi gerektiğini, bir gün işe dönsek bile, uzun bir süre lokantalara dönemeyeceğimizi ifade etti. Zira, salgının Afrika'ya ve bazı başka bölgelere daha yeni yeni geçtiğini söylerken, Amerika ve Avrupa'da şu an durdurulsa dahi, başka bölgelerde ikinci bir dalga olarak tekrar gelebileceğini ve tedbirli olmak gerektiğini ifade etti.

 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için