Türkiye’de Kadına Şiddetin neden önüne geçilemiyor?

Åžöyle bir baktım da en son yazımı 5 ay önce yazmışım. Her ÅŸey üst üste geldi. Vakitsizlikten bir türlü yazamadım. Ancak bu kez gerçekten tepem attı ve yine yazmaya karar verdim.
Esasında kadına ÅŸiddet konusunda da yazmayacaktım. Özgecan Aslan ve onun gibi birçok genç kızın ve kadının baÅŸlarına gelenler ve kadına ÅŸiddetin her türlüsü beni ÅŸahsen bir erkek olarak çok rahatsız ediyor.
Bu konuda kadınları dinlemenin daha doÄŸru olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Kadınlar da haklı olarak yaÅŸadıkları sorunları sosyal, yazılı ve görsel medyada dillendiriyorlar, farklı mecralarda seslerini duyurmaya çalışıyorlar. ÖrneÄŸin defalarca yürüyüÅŸler düzenlediler, hatta bu yürüyüÅŸlerden birinde adamın tekini bile dövdüler. Sen “kadına ÅŸiddete karşı mücadele” için yürüyüÅŸün ortasına cipinle dal, camını aç, kadınlara hakaret et. Bununla da yetinme arabadan inip kadınları tartaklamaya kalk. Araçtan inince kadınlardan dayağı iÅŸte böyle yersin: http://www.izlesene.com/video/ozgecan-aslan-eyleminde-dayak-yiyen-adam/8181426
Sesini duyurmak isteyen kadınların gösterdikleri bütün bu çabaların sonucunda yol kat edebildik mi? Maalesef hayır. Hatta tam ters istikamete gidiÅŸ oldu. VahÅŸice katledilen, ÅŸiddete maruz kalan, kadına taciz olayları artmaya ve medyada yer almaya devam ediyor.
Ancak okuduÄŸum ve dinlediÄŸim yorumların hiçbirisi bence sorunu tam olarak tanımlamıyor ve en önemlisi tatminkâr bir çözüm yolu sunmuyor. İşte bu yüzden kendimce bu konuyu ele alıp sizinle düÅŸüncelerimi paylaÅŸmak isterim.
Öncelikle bana göre kadına ÅŸiddet konusu buz dağının sadece görünen yüzü. Altına indikçe sorunun çok daha derin ve büyük olduÄŸunu anlayabilirsiniz. BaÅŸka bir deyiÅŸle ÅŸunu rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiye’de sadece kadına ÅŸiddet yok. Erkeklere ve eÅŸcinsellere de ÅŸiddet var.
Çocuklara, gençlere, orta yaÅŸlılara, yaÅŸlılara da ÅŸiddet var. Ailenin fertlerine de ÅŸiddet var. Plaza çalışanlarına, köy sakinlerine, kasaba ahalisine de ÅŸiddet var. Kamuda, özel sektörde ve hatta sivil toplum kuruluÅŸlarında da ÅŸiddet var. Evde ÅŸiddet, iÅŸte ÅŸiddet, yolda ÅŸiddet, seyahatte ÅŸiddet. Kısacası ÅŸiddet her an her yerde, her koÅŸulda var. Sözlü de var, yazılı da var, fiziksel temasla da var. Var da var.
Åžu soruları sormak istiyorum. Peki bu güzel memleketimizde biz bu hale nasıl geldik? Bu kadar birbirinden nefret eden, birbirine ÅŸiddet uygulamaktan kaçınmayan, sorunlu ve dengesiz bir toplum haline nasıl geldik? Toplum olarak çıldırıyor muyuz? Refah ve huzur içinde birbirine saygı ve sevgiyi esirgemeyen bir toplum olabilecek miyiz?
Bu sorulara cevap verebilmek için sorunun kaynağına inmek gerekiyor. İşte sorunlar yumağı ve çözüm reçetesi:
1. Adalet
Üzülerek söylüyorum ancak kendi memleketimizde ÅŸiddet olaylarının her geçen gün artarak devam etmesinin baÅŸlıca sebebi adalet sisteminin iÅŸlememesidir. Adalet sisteminin birçok sorunu var. Burada detaylara inmeyeceÄŸim ancak özetle:
a. Türkiye’de yargı bağımsız deÄŸil: Siyasetin büyük bir ağırlığı var, bireylerin büyük baskısı var. Maalesef hâkimlerin, savcıların ve adalet sisteminin parçası olan herkesin bir tarafı var. Hâkimler genelde tarafını seçip karar veriyorlar. Salt delillere bakıp hiçbir etki altında kalmaksızın objektif karar verebilen veya davranan hâkim ve savcı sayısı az. Bu taraf tutma kimi zaman siyaseten saf tutma, kimi zaman kıramayacağı birilerinin araya girmesi, kimi zaman da kendine yakın görülenlerin lehine karar verilmesi gibi çok farklı ÅŸekillerde gerçekleÅŸiyor. ÖrneÄŸin bazı erkek hâkimler tecavüz davasına bakarken hafifletici sebepleri abartıp suçlunun lehine, maÄŸdurun da aleyhine karar verebiliyor. Bana göre adaletin gereÄŸi, hâkim, savcı ve hukuk sisteminin içinde bulunanların koÅŸulları her ne olursa olsun, objektif davranmalardır. Tarafsız bir hâkimin karşısına bir tanıdığı dahi gelse, onu yargılarken tarafsız davranması gerekir. EÄŸer tarafsız davranamıyorsa bu davadan gönüllü olarak çekilmelidir.
b. Kanunlar yeterli deÄŸil: Türkiye’de birçok kanun çok yetersiz. Bana göre baÅŸta ceza hukuku olmak üzere kanunların baÅŸtan aÅŸağı deÄŸiÅŸtirilmesi gerekiyor. Burada idam gelsin gelmesini tartışmayacağım ancak bana göre kanunlar caydırıcılıktan çok uzakta. EÄŸer tecavüz ve adam öldürme için idam veya istisnasız ağırlaÅŸtırılmış müebbet hapis olsaydı, Özgecan olayında o minibüs ÅŸoförü bu sapıklığa tenezzül etmeden önce bir kere daha düÅŸünür müydü, düÅŸünmez miydi?
Bir baÅŸka örnek de Antalya’daki bir cinayetten vereceÄŸim. Haberi http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28370632.asp link’inde bulabilirsiniz. Antalya’da sevgilisi 20 yaşındaki Deniz AktaÅŸ’ı başından, kalbinden ve ayağından vurup öldüren 40 yaşındaki Lokman Barış Çelik, ifadesinde olay sonrası intihar etmeyi düÅŸündüÄŸünü, ancak vedalaÅŸmak için telefonla aradığı kızı P.S.’nin kendisini vazgeçirdiÄŸini söyledi ve ÅŸunları aktardı “… Olayın ardından önce kızım P.S.’yi aradım, intihar etmeyi düÅŸünüyordum. Kızım ’Kendine kıyma, cezanı yatar çıkarsın’ diyerek beni ikna etti. İntihardan vazgeçtikten sonra bu kez Deniz AktaÅŸ’ın annesi Figen YetiÅŸkin’i arayarak, kızını öldürdüÄŸümü söyledim…” Katilin kızının ne dediÄŸini okudunuz mu? “Kendine kıyma, cezanı yatar, çıkarsın” diyor. Olay bunda saklı iÅŸte. O katil cinayeti iÅŸlemeden evvel ciddi cezai yaptırımları kafasından geçiriyor olsaydı, emin olun ki ÅŸuurunu kaybetmemiÅŸse bir kere daha düÅŸünürdü. Ancak Türkiye’de maalesef birçok ÅŸey “ben yaptım, oldu. Yatar, çıkarım, iÅŸlediÄŸim suç da yanıma kalır, olan ölene ve ailesine olur” mantığıyla iÅŸliyor.
Bana göre tecavüz, adam öldürme gibi insanlık suçlarının en ağır ÅŸekilde cezalandırılması ve bunun da tavizsiz uygulandığını herkesin bilmesi gerekir.
c. Hâkim, savcı ve adalet sisteminin içinde olanlar yetersiz: Hem sayı olarak hem de nitelik olarak ciddi sıkıntılar var. Birçok hâkim ve savcının önünde dosyalar birikmiÅŸ, iÅŸ yükünden boÄŸulmuÅŸ durumdalar. O yüzden Türkiye’de davaların 5-6 sene sürmesi normal karşılanıyor. Bana göre hiç de normal bir durum deÄŸil. Adalet sisteminin oturmuÅŸ olduÄŸu bir ülkede davaların bana göre 1 yıldan daha fazla sürmemesi gerekir. Zaman aşımından bilinçli veya bilinçsiz düÅŸürülen davalar, insanın içini acıtıyor “bu mu adalet?” dedirtiyor. Bunun için hem hâkimlerin sayısının artırılması hem de sisteme dâhil olan hâkimlerin kesinlikle hukuku iyi bilmeleri, etkin ve tarafsızlık ilkesiyle ve sadece kanunları tesis etme motivasyonuyla adalet sisteminin bir parçası olmaları gerekir.
Türkiye’deki adalet sistemi ile ilgili söyleyebileceÄŸim çok ÅŸey var. Åžimdilik Türkiye’de olması gerektiÄŸi gibi bir adalet sistemi olsa, baÅŸta kadına ÅŸiddet olayları olmak üzere bütün ÅŸiddet olaylarında önemli ölçüde azalma olur demekle yetinelim.
2. EÄŸitim: EÄŸitim konusunda da söylenecek çok ÅŸey var. EÄŸitim konusunu baÅŸtan aÅŸağıya ele almak gerekiyor. Bana göre yapılması gerekenler:
a. EÄŸitim verenlerin eÄŸitimi: İşe çocuklarımızı ve gençlerimizi yetiÅŸtirenlerden baÅŸlamak gerekiyor. Bunu da ikiye ayırmak mümkün:
- Ebeveyn EÄŸitimi: Öncelikle ebeveyn eÄŸitiminden baÅŸlamak gerekiyor. Anne babalara mutlaka çocuk sahibi olmadan önce “çocuk yetiÅŸtirme” ile ilgili eÄŸitim ve çocuk sahibi olduktan sonra da psikolojik danışmanlık vermek gerekiyor. Türkiye’de çocukları nasıl eÄŸitebileceÄŸini kavramış kiÅŸilerin sayısı sınırlı. Bırakın eÄŸitimsiz kesimi, eÄŸitimli kesimde bile nasıl çocuk yetiÅŸtirilmesi gerektiÄŸini bilen kiÅŸiler azınlıkta. Benim gözlemlediÄŸim kadarıyla birçok anne baba kendilerini düÅŸünüyorlar ve çocuk yetiÅŸtirme bilinci yerleÅŸmemiÅŸ. Üniversite mezunu olmak çocuk psikolojisinden anlayacağı ve çocuÄŸu geleceÄŸe nasıl hazırlayacağını biliyor olduÄŸu anlamına gelmiyor. Bir de büyükÅŸehirlerde ve kırsal kesimde hiç düÅŸünmeden sürekli çocuk sahibi olan aileleri düÅŸünelim. O çocuÄŸa bırakın nasıl bir eÄŸitim vereceÄŸini düÅŸünmeyi “okula gitmesin bu da ya” diye düÅŸünen aileler var. Çünkü ya o bilinçte deÄŸil, ya da ekonomik durumları yeterli deÄŸil.
Özgecan’ın katilinin annesinin beyanlarını sizlerle paylaÅŸmak isterim:
“Kimse hırsız, katil doÄŸmaz herkes melek doÄŸar. Benim çocuÄŸumun saÄŸlığı bozuk. Babasıyla beraber büyüdü, o yüzden böyle. Bir insan o ya, benim oÄŸlumun bir insanın canını almaya hakkı yok. Ben çocuÄŸumu koruyamadım. Babasının ÅŸiddet eÄŸilimi vardı. Biz kaç yıldır ayrıyız. Ben çocuklarımızın onun yanında büyüsün istemedim. Ben kocamdan çok ÅŸiddet gördüm ama anneme babama söyleyemedim. Babası kemerle, kesici aletle beni dövdü. Bunları kimseye söyleyemedim.”
Detayları http://www.aksam.com.tr/guncel/katil-suphi-altindokenin-annesi-tek-suclu-babasi/haber-382537 link’inde bulabilirsiniz.
Åžimdi böyle bir ailede yetiÅŸmiÅŸ bir çocuÄŸun normal olması beklenebilir mi? Düzgün karakterli olsa da aile içi ÅŸiddeti yakından gören bilen eÄŸitimsiz bir çocuk, maalesef ileride bir sapık katil haline dönüÅŸebiliyor.
Bana göre annelerin (ve tabii ki babaların da) oÄŸullarına öÄŸretmeleri gereken önemli derslerden biri kadına saygıdır. Kadının annemiz, kız kardeÅŸimiz ve eÅŸimiz olduÄŸunu ve kadınlara saygı gösterilmesi gerektiÄŸini defalarca anlatmaları ve çocuklarının bilinçaltına yerleÅŸtirmeleri gerekiyor.
- ÖÄŸretmenlerin EÄŸitimi: Türkiye’de öÄŸretmen sıkıntısı var. Adalet sisteminde olduÄŸu gibi hem yetersiz sayıda öÄŸretmen var, hem de var olan öÄŸretmenlerin kendilerini birçok konuda geliÅŸtirmeleri gerekiyor. Åžiddet eÄŸilimi olan öÄŸretmenler bile eÄŸitim sistemimizin içinde bol miktarda var. ÖÄŸrencisini sınıfta döven bir öÄŸretmenin yetiÅŸtirebileceÄŸi öÄŸrencileri düÅŸünebiliyor musunuz? Türkiye’de öÄŸretmenlerin de ÅŸiddet eÄŸilimi olduÄŸuna ÅŸaşıranlar mı var? Alın size birkaç gün evvel çıkmış “Okul basan bu kez öÄŸretmenler!” baÅŸlıklı bir haber:http://www.milliyet.com.tr/okulu-basan-bu-kez-ogretmenler–gundem-2027712/
- Çocukların ve Gençlerin eÄŸitimi: Okullarda, ister ana okul olsun, ister ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite olsun çocuklarımızı gerçek hayata ve geleceÄŸe hazırlayacak ilerici, çaÄŸdaÅŸ, evrensel deÄŸerlere sahip çıkan, dürüstlük, birbirine saygı ve sevgi gibi erdemleri iliklerine kadar öÄŸreten bir eÄŸitim sistemimiz yok maalesef. Varsa yoksa ezber, test ve göstermelik eÄŸitim var. Oysa bizim okullarda eÄŸitim tarafını en az öÄŸretim tarafı kadar önemseyip çocuklarımızı gerçek hayata namuslu ve dürüst bir birey olarak hazırlamamız gerekiyor. Çok çalışana “inek” diyen, dürüst olanı “saf” diye aÅŸağılayan, aykırı olup ÅŸiddete eÄŸilim göstermek sanki bir erdemmiÅŸ gibi davranan öÄŸrenci psikolojisi ileride ülkedeki ÅŸiddetin en büyük kaynağıdır. Okullarımızda neredeyse doÄŸruyla yanlış birbirine girmiÅŸ durumda. EÄŸitim sistemimizi baÅŸtan aÅŸağıya ele almamız gerekiyor. Bütün okullarımızda her gün yüzlerce ÅŸiddet olayı oluyor. Kimi medyaya yansıyor, kimi yansımıyor. Bu ÅŸiddet olaylarının içinde öÄŸrenciler, öÄŸretmenler, okul yöneticileri, veliler, okul çalışanları yani herkes olabiliyor. Toplu halde ÅŸiddetin her türlüsüne okullarımızda rastlamak mümkün. İşte size bu hafta olmuÅŸ bir olaydan örnek: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28479638.asp
3. Ekonomik sorunlar ve iÅŸsizlik: İnsanların ekonomik olarak çöküntüye uÄŸraması ve iÅŸsiz olması toplumdaki travmaları yaratan önemli bir etken. Çalışan ve üreten toplumlarda suç oranı her zaman çok daha azdır. Çünkü kafalarını gereksiz ÅŸeylere takacaklarına iÅŸlerine odaklanabilirler ve üretime katkıda bulunurlar. Çalışan kiÅŸi beladan uzak durur. Bu kadar basittir.
Ekonomi olarak iyi gitmediÄŸimiz aÅŸikâr. İşsizlik ciddi oranda artıyor. DiÄŸer yandan da iÅŸ dünyası kalifiye eleman bulamamaktan ÅŸikayet ediyor. Arada bir boÅŸluk var. Bu boÅŸluÄŸu mesleki eÄŸitim programlarıyla kapatmak gerekiyor. İşsizliÄŸi gidermenin birçok farklı metodu var. Detaylara girmeyeceÄŸim ancak bir birey olarak içinde yaÅŸadığım topluma sorumluluÄŸumu yerine getirebilmek için kurucu baÅŸkanı olduÄŸum Gıda Bankacılığı ve Temel İhtiyaç DerneÄŸi ile Destek Market projesini kurguladık ve ilk projeyi Maltepe’de gerçekleÅŸtirdik. Detaylar için http://www.haberler.com/destek-market-ihtiyac-sahiplerine-yardim-edecek-7009586-haberi/ link’inde çıkan habere bakabilirsiniz.
4. Alt yapı yetersizliÄŸi ve sistemsizlikten kaynaklanan psikolojik travmalar: BüyükÅŸehirlerde üst üste yaşıyoruz. Trafik, su ve elektrik kesintileri, hava kirliliÄŸi insanları bunalıma sokabiliyor, agresifleÅŸtirebiliyor. Bizde maalesef her ÅŸey plansız programsız olduÄŸu için bu alt yapı eksiklikleri ve yarattığı sorunlar kaçınılmaz oluyor. Birçok insan normalde olmayacağı agresiflikte davranabiliyor. Bunun sonucunda hırsını baÅŸkasından çıkarmak için insanlar kendilerine yakın olan-olmayan insanlara ÅŸiddet uygulamaktan kaçınmıyorlar. İşte size bir örnek: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21261426.asp
Adeta toplum olarak psikolojik travma yaşıyoruz. Bana göre büyükÅŸehirlere göçün tam tersine çevrilmesi gerekiyor. İnsanların standartları daha yüksek ve daha saÄŸlıklı bir hayat için köy ve kasabalarda yaÅŸamaya baÅŸlaması gerekiyor. Ayrıca her ÅŸeyi İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükÅŸehirlerde toplamak yerine yeni, alt yapısı saÄŸlam (örneÄŸin ulaşım ve park sorunu olmayan), hayat standartları yüksek fakat nüfusu 1 milyonu geçmeyen küçük ÅŸehirler inÅŸa etmek gerekiyor. Yüzölçümü olarak büyük bir ülkede yaşıyoruz. Ancak her ne hikmetse nüfus hep belli yerlere toplanıyor. BaÅŸka birçok yerde de büyük boÅŸluklar var. Bana göre bu konuda yeni bir seferberlik baÅŸlatılması gerekiyor. Ülkenin yeniden master planının oluÅŸturulması ve inÅŸası ekonomik geliÅŸim anlamında da büyük katkı yapar, iÅŸsizlik gibi çok önemli bir soruna ciddi bir çözüm sunar. Örnek vermek gerekirse; tekstil sektörü için Türkiye’de bir lokasyon seçilir, o lokasyona İstanbul’daki bütün tekstil fabrikaları taşınır ve alt yapısıyla düzgün bir ÅŸekilde inÅŸa edilmiÅŸ Tekstil Organize Sanayi Bölgesinin yanına da nüfusu 1 Milyonu aÅŸmayacak yeni bir ÅŸehir inÅŸa edilir.
Ayrıca büyükÅŸehirlerde depremden yıpranmış eski binaları elden geçirebilme ya da yıkabilme alternatifini sunar. BüyükÅŸehirlerde yapılacak kentsel dönüÅŸüm de böylelikle layıkıyla yapılabilinir. Binaları yükseltmeden, saÄŸlamlaÅŸtırarak yeÅŸil alanları arttırarak hâlihazırdaki büyükÅŸehirler daha yaÅŸanabilir bir hale getirilebilinir.
5. YandaÅŸ Psikolojisi: Bu güzel memleketimizde bir türlü bir bütün olamıyoruz. Herkes bir saf seçiyor. Sonra o içinde bulunduÄŸun grup kayıtsız ÅŸartsız seni koruyor veya sen grubun içindekileri her ne pahasına olursa olsun koruyorsun. Bu tabii ki herkes için geçerli deÄŸil ama büyük bir çoÄŸunluk böyle. Memlekette mikro milliyetçilik hat safhada.
Ben askerdeyken bana ilk sordukları soru “nerelisin?” oluyordu. Bundan ÅŸahsen çok hoÅŸlanmasam da karşı tarafın hangi taraftan olduÄŸumu, safımı ve kendisine yakın olup olmadığımı belirlemek için sorduÄŸunu çözmüÅŸtüm. Ben de soruya soruyla cevap vererek; “sen nerelisin?” diye soruyordum. DoÄŸu veya GüneydoÄŸu illerinden bir il söylendiÄŸi zaman babamın memleketinin Gaziantep olduÄŸunu, Karadeniz bölgesinden bir il söylendiÄŸi zaman annemin memleketinin Trabzon olduÄŸunu, Batı illerinden bir il belirtildiÄŸi zaman da İstanbul’da doÄŸduÄŸumu ve büyüdüÄŸümü söylüyordum. Böylelikle bizim Tugay’dakilerin %90’ının bir ÅŸekilde yakını oluvermiÅŸtim. Bu hoÅŸuma gitmese de kendime göre böyle bir önlem almıştım. DoÄŸrusunu söylemek gerekirse mikro milliyetçilik hiç bana göre deÄŸil. Nereden olursan ol, düzgün ÅŸahsiyetlere kapım her zaman açıktır. Ancak karakterin bozuk olsun, komÅŸum ol, yüzüne bakmam.
Bu taraftarlık veya yandaÅŸ psikolojisi futbol takımlarında da, partizanlıkta da, inanç dünyasında da maalesef böyle (din, mezhep vb.). Bu davranış eÄŸilimi belki de Anadolu ve Trakya’nın tarihçesinin çok farklı medeniyetlere ev sahipliÄŸi yapmasından, farklı etnik geçmiÅŸe sahip kiÅŸileri barındırmasından ve Türklerin özellik olarak göçebe bir toplum yapısından gelmesinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak kiÅŸiler, her kimle benzer düÅŸünce yapısına veya geçmiÅŸe sahip olurlarsa olsunlar, bir suç iÅŸlediklerinde baÅŸta adalet sistemi olmak üzere tüm toplumun aynı objektif tepkiyi göstermesi gerekir. Bunun tersi yanlıştır. “Ama o bizden, karşı tarafa onu yedirmeyiz” davranış eÄŸilimi yüzünden bu memlekette hiçbir ÅŸey doÄŸru düzgün yürümüyor. Bu bir nevi çeteleÅŸmedir. Bu o kadar tehlikeli bir düÅŸünce tarzıdır ki iç savaÅŸ bile çıkartır. O yüzden sadece Türkiye’de deÄŸil, bütün dünyadaki insanların evrensel deÄŸerlerde benzer bir çizgiye gelip ona göre davranması gerekir. Evrensel deÄŸerlere bir örnek: Suç iÅŸleyen cezalandırılır. İsterse en yakınındaki olsun cezalandırılması gerekir. Dürüst olan, kul hakkı yemeyen, ailesine deÄŸer veren, çalışkan ve yardımsever olanların da hak ettikleri gibi hep daha iyi yerlere gelmeleri gerekir.
6. Medya: Türkiye’de olması gerektiÄŸi gibi sorumlu bir medya olsa yine bu ÅŸiddet olaylarının önüne önemli bir oranda geçilir. Ancak medyayla ilgili iki önemli sorun var.
Medya bağımsız deÄŸil. Türkiye’de medyanın önemli bir çoÄŸunluÄŸu siyasete baÄŸlı hareket ediyor. Bu da haberlerin hep siyasetçilerin kendi iÅŸlerine geldiÄŸi gibi çıkması saÄŸlanıyor. ÖrneÄŸin iktidara yakın bir gazete eÄŸitim sistemindeki problemleri asla iÅŸlemiyor, tam tersine her ÅŸeyi olabildiÄŸince güllük gülistanlık gösterebiliyor. Oysa gazetecilik, sorunları olduÄŸu gibi yansıtıp kamuoyunu bilgilendirmeyi gerektirir.
Etik problemi var. Maalesef gazetecilerin önemli bir çoÄŸunluÄŸu kendi hırsları yüzünden rating sevdasıyla sürekli haber patlatmaya çalışıyorlar. Kiminin para hırsı var, güce yakın olma gibi eÄŸilimleri var, kiminin karşı cins hırsı var, kiminin de baÅŸkalarının akıl edemediÄŸi veya ulaÅŸamadığı bir olayı veya haberi ortaya çıkarma gibi hırsları var. Bu da kimi zaman yalan veya yanlı haberler çıkmasına, kimi zaman da yapılan haberlerle insanların ÅŸiddete yöneltilmesine neden olabiliyor. Bir topluma çok ÅŸey katabilecek sporda bile ÅŸiddeti en fazla medya körüklüyor. Toplumda gerilim artıyor. Bugünlerde öyle bir hale geldik ki derbi maçlarda karşı takımın taraftarı dahi içeri alınmıyor. Bunun sebebi basit. Her gün bir sürü spor sayfasını doldurması gereken gazeteler, haber bulamasa bile uydurmaca haber yapabiliyor. Derbi maçlardan önce “bu böyle söyledi, ÅŸunun aleyhine ÅŸunu aktardı” gibi haberlerle insanları sürekli gaza getirerek kavga ortamı yaratabiliyor, ÅŸiddete yönlendirebiliyor ve insanları birbirine düÅŸürmekten çekinmiyorlar. Hatta polemik yaratmaları, kavga çıkarmaları iÅŸlerine geliyor, daha fazla insan kendilerine dikkat kesiliyor. Medya çalışanlarının rating uÄŸruna ÅŸiddeti körüklemeleri sonucunda ülkelerini nasıl bir çıkmaza soktuklarının farkında olmaları gerekiyor. İzlenme oranı yüksek olan ÅŸiddet, kadın-erkek iliÅŸkilerindeki çarpıklık, entrika, yalan gibi unsurları sektörde bulunanların haberlerden, dizilerden ve programlardan çıkarmaları veya en azından haber özgürlüÄŸü anlamında toplumdaki negatif etkisini minimize edecek ÅŸekilde paylaÅŸmaları gerekiyor.
Sonuç olarak memlekette yapacak çok iÅŸ var. Neresinden dokunsak dökülüyor gibi bir durumdayız. Yukarıda saydığım ve saymadığım birçok etkeni ele alıp üzerimize düÅŸeni yapmamız gerekiyor. Ben de ÅŸahsım adına devletten her ÅŸeyi beklememek gerektiÄŸini düÅŸündüÄŸümden kurucu baÅŸkanı olduÄŸum dernekte ihtiyaç sahiplerine ve dezavantajlı kesime ayni yardım, meslek edindirme ve kalkınma projelerimizle elimizden gelen desteÄŸi saÄŸlamaya çalışıyorum. Detaylar için web sitemize bakabilirsiniz: www.gbtider.org
Hepimize birçok görev düÅŸüyor. Mesleklerimizde, bir T.C. vatandaşı olarak ve hepsinden önemlisi bir ebeveyn olarak çok ÅŸey yapmamız gerekiyor.
İşte size erkeklerin anneleriyle ve eÅŸleriyle iliÅŸkilerini özetleyen harika bir resim. BoÄŸaziçi köprüsünde çekmiÅŸ olduÄŸum bu resimde düÄŸün için tasarlanmış arabasının arkasına “Annemin ilk ve son Gelini” yazmış sevgili damat. Kendine evlilik yaÅŸamında baÅŸarılar diliyorum ve bu samimi yazısından dolayı da kendisini kutluyorum.
Erkeklerin kadınlara, kadınların da erkeklere ihtiyaç duyduklarını, birbirlerini tamamladıklarını hiçbir zaman unutmayalım. Toplumdaki ÅŸiddet olaylarının önüne geçmek için de herkes üzerine düÅŸen görevleri karşılık beklemeden yerine getirsin. Yukarıda bahsettiklerim benim ÅŸahsi fikirlerimi ve vizyonumu yansıtıyor. Bu çözüm yollarının gerçekleÅŸtiÄŸi bir Türkiye’yi kendi neslimde görmeyi umut ediyorum…
Etiket: yaÅŸam
SÜPER....