Ali Koç’a dost tavsiyeleri

4 haziran pazar günü büyük bir zaferle Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı seçilen Ali Koç bana göre ateşten gömleği giydi. Kendisine yeni görevinde başarılar diliyorum. Dışarıdan iyi gözlem yapan, algıları açık biri olarak kendisine bazı tavsiyelerim olacak. Umarım bu yazı kendisine faydalı olur ve vatana millete hayırlı bir başkanlık dönemi geçirir.

Öncelikle Ali Koç’u geçtiğimiz günlerde elde ettiği tarihi zafer için tebrik ederim. Fenerbahçe’nin 20 senelik başkanına 4 kat fark atmak her babayiğidin harcı değildir. Üstelik içeride kemikleşmiş bir yapının olduğu ve herkeste “Aziz Yıldırım, kendi istemedikçe değiştirilemez” gibi bir algının oluştuğu dönemde bunu başarmış olması inanılmaz. Tebrik ederim.

Tabii esas iş bundan sonra başlıyor. Bu büyük zaferin ardından adeta ateşten gömleği giydi. Her hareketi, konuşması ve alacağı tüm aksiyonlar gözlem altında. Bu anlamda ona bazı dost tavsiyelerim olacak. Dışarıdan iyi gözlem yapan, algıları açık birinin yaptığı bu tavsiyeler umarım işine yarar. Bu tavsiyeleri aşağıda başlıklar halinde sıralamak isterim.

 

1- Beklentilerin çok yükselmesi:

En büyük tehlike Ali Koç ile ilgili beklentilerin çok yükseltilmesinden kaynaklanıyor. Onu Fenerbahçeliler bir kurtarıcı ve kulübün bütün potansiyelini açığa çıkaracak biri olarak algılıyorlar. Hatta sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla politik atıflarda bulunanlar ve daha da ileriye giderek resmini Atatürk’ün resminin yanına koyup “her dönem mavi gözlü bir kurtarıcı gelir” türünden bence maksadını aşan paylaşım yapanlar oldu. Türkiye’nin en önemli spor kulüplerinden birinin başına geçen biri olarak böylesi yüksek bir beklenti eşiği ile başlamak kendisine ihtiyacı olan süreyi belli oranda kazandıracaktır. Yani bir-iki sene hiç kimse Ali Koç’tan ciddi hesap sormayacaktır. Ancak başarısızlık durumunda bu rüzgâr tam tersine döner. Aynı Obama’nın ABD başkanı seçilmesi gibi. Onu da her şeyi düzeltecek, yoluna sokacak bir süper kahraman ilan ettiler. Ancak iki-üç sene sonra beklentilerin hiçbirine cevap verilmediğini gören halk bu sefer tam tersine Obama’yı aşırı eleştirmeye başladı. Bu yüzden ikinci dönemini daha zorlu şartlar altında gerçekleştirdi. Ali Koç’un da bu beklentileri yönetebilmesi gerekiyor. Öncelikle çok yüksek olan bu beklentileri daha makul seviyelere çekmek için her şeyi baştan söylemesi ve kendine bir konfor alanı yaratması lazım.
 

2- Vitrinde olmanın sorumluluğu:

Şu anda Türkiye’de cumhurbaşkanından sonra rating’i en yüksek kişi haline geldi. Başka bir deyişle Ali Koç vitrinin en önündeki kişilerden biri. Söylediği her söz, yaptığın her hareket gözlem altında. Örnek vermek gerekirse, sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla muhafazakar kesim kendisini stadyumda yaptığı konuşmada su içtiği için eleştirdi.“Ramazan ayında milletin gözünün içine bakarak nasıl su içti?” diye eleştirenler oldu. Tabii burada oruç tutanların tutmayanları bu şekilde eleştirmelerini doğru bulmasam da Ali Koç’un ülkenin gerçeklerini göz önüne alarak hareket etmesi gerektiğini belirtmek isterim. Tanıdığım birçok oruç tutan kişi yanında yemek yenmesini ya da su içilmesini yadırgamaz tam tersine “ne yapmak istiyorsanız yapın” derler. Bu toleransın karşılıklı gösterilmesi ülke içi huzur için şarttır. Tabii Ali Koç’un da her şeyi dikkate alarak hareket etmesi gerekir.

 

3- Tek başarı şampiyonluk:

Türkiye’de üç büyüklerden birinin başkanıysanız maalesef tek başarı kriterinin şampiyonluk olduğu algısıyla baş edebilmeniz gerekiyor. Bu da geçmiş verilere ait istatiği alıp oranlarsanız ve Trabzonspor ile Bursaspor’un da şampiyonluklarını hesaba katarsanız, 1/3 oranından daha düşük bir başarı şansınız olduğunu gösteriyor. Düşünebiliyor musunuz, %30 civarında bir başarı şansıyla lige başlıyorsunuz ve bütün taraftarlar ne olursa olsun şampiyon olalım havasında! Hele Fenerbahçe ve Galatasaray arasında ezeli rekabetin ötesinde, adeta savaş mantığında yıkıcı bir rekabet olduğu varsayılırsa, beklentiler ve çıkan sonuç karşısındaki tepkilerin çok daha sert olabileceği öngörülebilir. Şampiyonluk şansı azalsa bile bu sefer ‘hiç değilse Galatasaray veya Fenerbahçe şampiyon olmasın’a dönebiliyor. Böyle bir ortamda Ali Koç’un bana göre 2 senelik kredisi vardır, o da Ali Koç olduğu için. Normalde üç büyüklerin taraftarı şampiyon olmamamaya ancak bir sene katlanabilir, sonrasında şikâyetler ve protestolar başlar. Hele bir de takım kötü oyun oynuyor veya kabul edilemez yenilgiler alıyorsa taraftar bir sene bile beklemez. Ali Koç, bir Galatasaray şampiyonluğuna tanık olursa kredisi daha da hızlı tükenecektir.  Evet, beklentilerin çok fazla olduğu bir ortamda kredisi de yüksektir ama bizim millette zirveye çıkarma huyu olduğu gibi yere çakma huyu da vardır maalesef. Aman dikkat. Burada yapılması gereken etkili bir algı yönetimidir. Tek başarının Süper Lig’de şampiyonluk veya Galatasaray’ı yenmek olmadığını tüm Fenerbahçe taraftarına anlatabilmesi gerekiyor. Futbolun dışında başka spor dallarında başarılar kazanmanın önemi, altyapıdan uluslararası çapta sporcular yetiştirmenin değeri, ülkede sporla başlatılacak ve birçok gencin hayatını kurtaracak bir seferberliğin faydası tüm Fenerbahçelilere anlatılmalıdır. Ali Koç’un memlekete Fenerbahçe olarak gerçek anlamda katkıda bulunduğunu gösterip Fenerbahçe’ye yönelik negatif algıyı tersine çevirme şansı da var.
 

4- Öfke kontrolü:

Fenerbahçe’deki başkanlık seçimleri sırasında yapılan konuşmaları izlediğimde Ali Koç’ta iki farklı ton algıladım. Birincisi, yapıcı, işbirlikçi ve Aziz Yıldırım’a övgüler düzen bir ton. Bir diğeri de zaman zaman yansıyan, kavga etmeye hazır, ne gerekiyorsa yaparız diyen ve Aziz Yıldırım’I eleştiren bir ton. Çıkardığım sonuç şu: Bu şekilde vitrinde olan birinin konuşma tonunda çok dikkatli olması gerekiyor. Özellikle zor ve stresli bir ortamda öfke kontrolü şart ve ne olursa olsun soğukkanlılığı ve sakinliği elden bırakmamak gerekiyor. Türkiye’de politikayla birlikte en popüler konu olan futbol camiasında, basın ve taraftarlar karşı tarafı sinirlendirmek için her türlü sözü söylemeye ve her hareketi yapmaya meyillidir. Bana göre basında da seviyesi en düşük olan alan spor ve magazin basınıdır. Burada çalışanlar yalan haber yapmaya ve gerçek olmayan şeyleri olmuş veya söylenmiş gibi göstermeye, karşı tarafı tahrik etmek için her türlü takla atmaya hazırdırlar. Tabii spor ve magazin basınında da çok değerli gazeteciler vardır ama bu istisnadır. Herkes bu popülerlikten nemalanmak ister ve rating’lere oynarlar. Böyle bir ortamda Ali Koç’un çok dikkatli, kontrollü ve olabildiğince her adımı planlı hareket etmesi gerekmektedir. Allah korusun, böyle bir ortamda ağızdan çıkacak kötü sözler Ali Koç’u daha sonra çok zor durumda bırakabilir. Kendi taraftarları ve basınıyla, aynı zamanda rakiplerinin taraftarı ve basınıyla ilişkilerini çok dikkatli yönetmesi gerekecek.
 

5- Fenerbahçe düşmanlığı:

Aziz Yıldırım sayesinde son 20 senedir Fenerbahçe düşmanlığı tavan yaptı. Aziz Yıldırım genel olarak hep nefret dilini kullandı. Fenerbahçe ve diğerleri dedi ve bu yıkıcı dili yüzünden ülke içinde bölünmeye sebep verdi. Farklı olaylarda kendi taraftarının desteğini arkasına almak için de aşırı gerginliğe yol açan söylemleri oldu. Sonuçta tüm ülkede Fenerbahçe nefretini körükledi. Aziz Yıldırım dışında da Fenerbahçe nefretini körükleyenler oldu. Örneğin Emre Belözoğlu veya kalecileri Volkan Demirel. Ama her ne hikmetse sürekli başkalarını suçlayan negatif tonları ve maç içinde sürekli kavga, dövüş ve tartışma çıkaran hareketleri bazı Fenerbahçe taraftarlarını çok memnun etti. Hiç kimsenin tasvip edemeyeceği hareketler gösterseler bile sosyal medyada ve birçok platformda “bizim Emre, bizim Volkan” diye kendilerine sahip çıkıldı. Her iyi oynadıklarında tekrar tekrar kahraman ilan edildiler. Bazı zamanlarda da “sahada takımımın menfaati için sonuna kadar savaşıyorum, bu yüzden agresif olmam normal. Saha dışında ise çok sakin ve saygılı bir Emre var” gibi saçma söylemlerin arkasına sığındılar. Tüm Türkiye’ye örnek olması gereken sporcuların bu tavırları zaten saldırgan insanlar topluluğu haline gelen ülkemizin sorunlarını derinleştiriyor. Bu da Türkiye’de aklıselim sahibi Fenerbahçe taraftarları ve diğer takımların taraftarlarını kızdırıyor. Emre’nin Fenerbahçe’den gitmesi Fenerbahçe adına hayırlı olmuştur. Şimdi sırada Volkan var. Hatta bence her ikisi de futbolu bırakırsa Türk futbolu açısından hayırlı olur. Böylece onları yakından takip eden ve örnek alan gençlerin daha doğru rol modellerine yönelmeleri sağlanır. Ali Koç’un da Volkan’a jübile yaptırmak istemesi bu anlamda çok doğru bir karar. Kendisini tebrik ediyorum. İyi bir sporcudan beklenti sadece iyi bir oyun çıkarması değildir. İyi bir sporcu aynı zamanda örnek insandır. Spor yapanların aynı Atatürk’ün söylediği “ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” sözündeki gibi olmalıdır.

Bunun ötesinde, kendi kulübüne karşı olan bu nefreti tam tersi bir sevgi seline dönüştürme şansı da var.

Futbolun ayrıştırmanın ötesinde birleştirici bir etkisi olduğunu vurgulaması, gittiği her ortamda ortak paydaları dillendirip kardeşliği öne çıkarması, herkese saygılı olması ve Fenerbahçe stadında misafirperverliği en iyi şekilde sergilemesi (sadece yöneticilere değil, rakip takım taraftarlarına da) bu anlamda yardımcı olacaktır. Ayrıca yenilse de yense de hep yapıcı ve pozitif bir dil kullanması ve kimseyi suçlamaması gerekiyor. Bariz haksızlığa uğramış olsa bile “Fenerbahçe’nin hakları için” diyerek ağzını açıp gözünü yumar şekilde konuşmaması lazım. Bunlar Türk futbolundaki kaosu hep körüklüyor. Yapılan yanlışları net bir şekilde gösterip kamuoyunun takdirine bırakması gerekir. Bu yanlışlar eninde sonunda kamuoyu baskısıyla düzeltilecektir.

 

6- Galatasaray düşmanlığı:

Bu konuda da yapılacak çok şey var. “Şampiyon olmayalım ya da Avrupa’da başarı elde etmeyelim, yeter ki Galatasaray’ı yenelim” diyen birçok Fenerli arkadaşım var. Tek bir rakibe bu kadar odaklanmak ve bu kadar nefret dillendirmek toplumda ileride tamir edilemez hasarlar bırakıyor.  Bu anlamda Ali Koç’tan aldığım ilk intiba doğru adımların atılacağıdır. Stadyumda yapılan konuşmalarda Galatasaray aleyhine yapılan tezahüratları susturmuş ve böyle bir nefret dilinin kullanılmasına izin vermemiştir. Bravo Ali Koç. Bundan sonra da aynı tavrı hiç bozmadan devam ettirmesini bekliyoruz. Tabii Galatasaray tarafında da bunun pozitif yansıması olacaktır.
 

7- Finansal durum:

Türkiye’de birkaçı hariç bütün kulüplerin finansal durumları berbat halde. Önemli bir çoğunluğu batık. Özellikle 3 büyüklerin ve arkalarından gelen Trabzonspor ile Bursaspor’un durumları feci. Süper Lig’de birkaç kulüp hariç hepsi her sene bu borç batağının altından nasıl kalkarız diye ciddi mücadele veriyorlar. 1. Lig ve diğer alt ligleri saymıyorum bile. Yayın gelirleri ve stadlarına gelen seyircilerden elde ettikleri çok ciddi gelirler olmasına rağmen popülizmin çekiciliğine kapılmış kulüp yöneticilerinin sorumsuzlukları yüzünden kulüpler bu hale gelmiştir. Kendi şirketlerini finansal disipline uygun yöneten bu yöneticiler, kulüplerden ayrıldıkları zaman her ne hikmetse kimsenin hesap sormaması nedeniyle spor kulüplerini keyfe keder yönetiyorlar. Birçoğunun hedefi kendi ratinglerini yükseltmek, takımın mali durumu umurlarında olmuyor. Ali Koç ilk olarak mali yapıyı düzeltmek zorunda. Yoksa kulübe dair vizyonunu yansıtmakta önüne hep ciddi engeller çıkacaktır. Mali disiplini oluşturmak için bir mali program oluşturup bunu harfiyen uygulaması ve taviz vermemesi gerekiyor. Popülerliğin çekiciliğine kapılmadan, isim yapmış futbolcuları getirip taraftara güzel görünmenin ötesine geçip uzun vadeli planlama yapıp ona göre uygun sporcu seçmesi gerekiyor. Kendisinin bazı beyanlarından bu yönde hareket edeceğini anlıyorum. Bu anlamda ona tavsiyem mali disiplin konusunda hiç taviz vermemesidir. Yoldan saparsa daha sonra bunun sıkıntılarını yaşar.

 

8- Altyapıya yatırım:

Spor dallarında yapacağı en önemli hamle alt yapıya yatırımı azamiye çıkarmasıdır. Hatta profesyonel takımların bütçelerinin önemli bir yüzdesini pahalı transferler yerine alt yapıya harcaması hem Fenerbahçe hem de ülke sporu için çok faydalı olacaktır. Fenerbahçe ve Türkiye’de faaliyet gösteren tüm takımların popülizmi bir kenara bırakıp sabırla altyapıya ciddi yatırımlar yapmaları gerekiyor. Kendilerine senelik hedefler koymaları da iyi olur. Yani "her sene alt yapıdan en az 3 futbolcuyu A takıma çıkaracağız" gibi hedef koymaları odaklanmalarını sağlar. Bu hedefleri de faaliyet gösterdikleri bütün spor dallarında koymaları vatana ve millete çok hayırlı olur.
 

9- Spor – milli mesele:

Ülkelerin gelişmişliği spordaki başarılarıyla doğru orantılıdır. Bakınız olimpiyatlara. En başarılı ülkeler hep ekonomik ve kültürel açıdan en gelişmiş ülkelerdir. Spor müsabakaları bu anlamda esasında kendini kanıtlama yeridir. Maalesef Türkiye’nin spor karşılaşmalarındaki karnesi hep kırık. Zaman zaman halter ve güreş gibi müsabakalarda parlayanlar olmuş, zaman zaman da yabancı oyuncuların, teknik direktör ve antrenörlerin bolca transfer edilmesiyle uluslararası başarılar kazanılmıştır. Bu başarılar esasında ülkenin başarısı değildir. Kimse bana endüstriyel futbol gibi kulağa hoş gelen ancak içi boş olan kavramlardan bahsetmesin. Bir ülkenin kendi yerli oyuncularıyla elde ettiği başarı gerçek başarıdır. Örneğin futbolda takımın 11 oyuncusunun bana göre kaleciyi saymazsak minimum yarısı yerli oyunculardan oluşmalıdır. Yani kaleci hariç sahadaki on oyuncunun en az beşi Türk oyuncu olmak zorundadır. Olimpiyatlara sporcu yetiştimek de spor kulüplerinin görevidir. Bu anlamda Ali Koç’un bu milli meseleyi önemseyip gerekli adımları atmasını, vatanının gelişmesini arzulayan sporseverler olarak kendisinden bekliyoruz.

 

10- Fenerbahçe fanatizmi:

Bütün takımlarda fanatizm ciddi boyutlarda var. Ancak Fenerbahçe’deki fanatizm Türkiye’deki bütün takımların üzerinde başka bir boyutta ilerliyor. Çok küçük yaşlardan aşılanmaya başlanan bu fanatizmin keyifli ve eğlenceli tarafını bir kenara koyarsak, genelde işin tadı tuzu kaçıyor. Fenerbahçe’deki fanatizm oldukça homojen bir yapıda. Yani toplumun en alt ekonomik kademesinde diyebileceğiniz işsiz ve fakir kesimi ile mali durumu ülkenin en üst seviyelerinde olan taraftarlarının fanatizm durumu birbirine çok benziyor. Hepsi aşırı derecede tutkulular. Takımlarına sahip çıkmaları ve ne olursa olsun Fenerbahçe’nin arkasında olmaları çok güzel ama zaman zaman yapılan işler ve sarfedilen söylemler işin tadını kaçırıyor. Örnek vermek gerekirse, şu şekilde konuşan Fenerbahçeli tanıdıklarım var: “Hayatta hiçbir şeyden Fenerbahçe’den aldığım kadar zevk alamıyorum” veya “yeter ki Galatasaray’ı yenelim, … bile yapmaya razıyım.” Ya da “Şampiyon olalım, karşılığında … yapacağım” diye konuşanlar var. Bu “…”’ların ne olduğunu burada yazamıyorum. Ama beni şoke eden söylemler olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca “Fenerbahçe Cumhuriyeti” gibi kavramların mecazi de olsa son derece yanlış ve rencide edici olduğunu söyleyebilirim. Fenerbahçe’yi şaka olarak da olsa “Cumhuriyet” diye tanımlamak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ve silah arkadaşlarının yaptıklarını ve Fenerbahçeli olmayan diğer tüm vatandaşları küçümsemektir. Bu “bizler ve diğerleri” gibi söylemlerden Ali Koç’un kesinlikle uzak durması gerekiyor. Memlekette tek bir Cumhuriyet ve bunun da Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu "Türkiye Cumhuriyeti" olduğunun altını çizmesi birlik ve beraberlik için önemlidir.
 

11- Memlekette dostluk kardeşlik:

Tatlı tatlı atışmalar ve şakalaşmalar spor müsabakalarının bana göre tadı tuzu. Yaşanan olaylardan ve oynanan maçlardan sonra bazı CAPs’ler beni çok güldürüyor. Hatta kendi takımım Galatasaray’ı hicveden yaratıcı caps’ler de şahsen hoşuma gidiyor. Hakaret etmeden, incitmeden ve saldırmadan espri yaparak olayların yorumlanması gerekir. Ancak her zaman öyle olmuyor. Rakip takımı rencide eden, hassas oldukları konularda yapılan sözlü veya yazılı saldırılar memlekette dostluk ve kardeşliği bitiriyor. Fenerbahçe taraftarlarından örnek vereceğim:Geçen sezonun ikinci yarısında Fenerbahçe stadında oynanan kupa maçında Beşiktaş’ın teknik direktörü Şenol Güneş kafasından yaralanmış ve maç tatil edilmişti.Rol yaptı-yapmadı’ gibi saçma tartışmaları ve maçın sonunda Beşiktaş başkanının tavrını bir kenara bırakıyorum, Fenerbahçe’nin kalburüstü taraftarları, sonrasında oynanan basketbol maçında kafalarını sargıyla sarmış ve yüksek zeka (!) örneği göstererek Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi teknik direktörlerinden biri olan Şenol Güneş’le dalga geçmişlerdir. Daha sonra bu kişilerden birinin Finansbank’ta yönetici olduğu ortaya çıkmış ve yaptığı davranıştan dolayı özür dilemek zorunda kalmıştır. Bir insanın yaralanmasının eğitim düzeyi yüksek belli mevkilere gelmiş taraftarlar tarafından bu şekilde hicvedilmesi nasıl bir psikolojidir, soruyorum size?

Yine aynı şekilde 2002 senesinde Galatasaray’ı tarihi bir zaferle 6-0 yenen Fenerbahçe’nin taraftarlarının küçük çocuklarına elle “6” işareti yaptırmaları da nasıl bir ruh halidir, bunu da sorguluyorum. O çocuklara karşı tarafı rencide ederek yıkıcı olmanın öğretilmesi yerine herkese sevgi ve saygıyla yaklaşmalarını aşılamaları gerekmez mi?

Fenerbahçe’deki boyut farklı ama bu fanatizm esasında memleketin her takımında var. Hatta onlar da “bize şunu şunu yaptı, biz de karşılık verdik” gibilerinden yaptıklarını haklı gösteriyorlar. Tüm bunların sonucunda kavga ve dövüş ortamı eksik olmuyor. Karşı takım ve taraftarları tuttuğun takıma yanlış yaptıysa senin de aynı yanlışla cevap vermemen gerekir.

Bu gerginliklere memleketin ihtiyacı yok. Ali Koç’un dostluk ve kardeşlik namına yapması gereken çok şey var.

 

12- Politikayla futbolun ilişkisi:

Spor ve özellikle futbol o kadar popüler ki politikacıların ilgi göstermemeleri imkânsız. Futboldan anlamayan birçok devlet başkanı ve ülkelerin liderleri bile bu popülerlikten faydalanmak için zaman zaman müsabakalara katılıyor, bu konularda politika üretiyorlar. Bunun tam tersi de olabiliyor. Zaman zaman spor kulüplerinin başkanları başarılıysa adları politikayla anılıyor. Ali Koç’u da politikaya girmesi için teşvik eden bir zihniyet var. Bunu yanlış buluyorum. Sporun siyasetten uzak kalması gerektiğini ve tarafsız bir şekilde yönetilmesi gerektiğini düşünüyorum. O yüzden Ali Koç’a naçizane tavsiyem siyasetten uzak durması ve özellikle Fenerbahçe’nin başındayken politika yapmaması. Aksi takdirde siyasetteki sert iklimi sporun içine çekmiş olur.

Temennim Türk sporunun dostluk ve kardeşlik içerisinde kalkınması, başarılar elde edilmesi ve tüm memlekete faydalı olan iklimin yaratılmasıdır. Sağlıcakla kalın…

 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için