Birleşmiş Milletler’de tarihe tanıklık etmek (3)
Nisan ayında Paris Anlaşması imza seremonisi için ilk kez gitmiş olduğum Birleşmiş Milletler’e geçen hafta bu sefer konuşma yapmak için tekrar gittim. “Sürdürülebilir Enerji ile Dünya’yı kimseyi geride bırakmadan dönüştürmek” konulu ve ilk defa düzenlenen “Agora” etkinliğinde yaptığım sunumda sürdürülebilirliği farklı boyutlarıyla ele aldım. Bu etkinlik öncesinde yaşadıklarım, sunum sırasındaki diyaloglar ve sonrasında yapılan konuşmalarla New York benim için çok keyifli geçti.
Bu etkinliğin başlangıcı Irak Prensesi Nisreen El-Hashemite ile bir sohbetimize dayanıyor. Prensesin İstanbul’u ziyaret ettiği sırada Birleşmiş Milletler’deki Paris Anlaşması etkinliğini değerlendiriyorduk. Bana Birleşmiş Milletler’de sürdürülebilirlik konusunda bir etkinlik başlatmak istediğini söyledi. Ben de kendisine “Etkinlik yapmak istiyorsan, içeriğini zengin tutmakta fayda var. Başkalarının yapmadığı bir şeyler üretmek lazım” diyerek, “Şu ana dek gözlemlediğim kadarıyla Birleşmiş Milletler’de sürdürülebilirlik ve yenilenebilir enerji konusunda hep politikacılar, bürokratlar ve sivil toplum kuruluşları söz alıyor. Aslında iş dönüyor dolaşıyor, teknolojiye ve yapılan projelere dayanıyor. Projeler yapılmasa, teknolojide gelişim sağlanmasa kimse bu konularda ahkam kesemez. O yüzden bence bu işleri yapan kişilerin Birleşmiş Milletler’de konuşma yapması ve herkesi bilgilendirmesi gerekir” diye öneride bulundum.
Nisreen Hanım da bana bunun çok güzel bir fikir olduğunu, bu konularda kendisine destek verip veremeyeceğimi sordu. Ben de elimden gelen desteği verebileceğimi belirtince, organizasyonun detaylarını konuşmaya başladık. Sonrasında ben de elimden gelen katkıyı vermeye çalıştım.
6 Haziran Pazartesi günü düzenlenen bu organizasyondan bir hafta önce Prenses Nisreen yine İstanbul’a geldi. Bu etkinlikte çocukların vizyonunu anlatmak üzere konuşma yapacak 10 yaşındaki Talya ve anne-babasıyla da bu süreçteki akşam yemeklerinde tanıştım. Talya’yla tanıştır tanışmaz hemen birbirimize kanımız ısındı. Gerçekten çok akıllı ve iyi yetiştirilmiş Talya’nın özgüveni ve bir yetişkin gibi bana sürekli sorular sorması hoşuma gitti. Sohbetimiz hem Türkçe hem masada yabancılar olduğu için İngilizce devam ediyordu. Bu yaşta böyle İngilizce konuşabilen Talya’nın Açı Okullarında okuduğunu sohbet sırasında öğrenmiş oldum. İsmini ilk defa duyduğum bu okulları kuranları ve yönetenleri tebrik ediyorum. Standartları yüksek tuttukları ve iyi bir eğitim verdikleri Talya’dan belli oluyor.
5 Haziran Pazar günü Amerika’ya hareket ettim. Aynı gün organizasyonu yapan RASIT ekibinden Richard ve konuşmacılardan birkaçıyla buluştuk, organizasyonun bazı detayları üzerinden geçtik. Ertesi gün sabahtan Prenses Nisreen Hanım geldi. Onunla birlikte Talya ve ailesiyle buluştuk. Konferans saat 15.00’te başlayacaktı. Bize 14.15’te Birleşmiş Milletler’in önünde buluşulacağı söylendi. Buluşma saatine kadar kaldığımız ve BM’in hemen karşısında bulunan UN Millennium Hotel’in lobisinde bir şeyler atıştırdık. Bu sırada Talya’yla tatlı sohbetimiz devam ederken dayanamayıp annesine onun çok tatlı bir kız olduğunu ve ailesinin de böyle bir kıza sahip olmasından dolayı şanslı olduğunu söyledim. Annesi bana şakayla karışık “Evet çok tatlıdır benim kızım ama yetiştirmek kolay olmuyor” dedi. Sohbete Talya’nın teyzesi de katılarak “Talya İkizler burcudur da” diye ekledi.
Ben de “Ne oluyormuş, İkizler burcu olunca?” diye sordum. Teyzelerinden biri “Biraz dengesizdir. Bir günü diğer gününe uymaz” diye karşılık geldi. Benim gülümsediğimi gören Talya hemen lafa girerek o yaşta bir çocuktan beklenmeyecek bir hazırcevaplıkla; “Ben ne yapayım, bu annemin suçu. Beni Haziran ayında doğurmasaydı” deyince masada kahkaha koptu. Talya’nın bu reaksiyonu bana bir Zaytung haberini hatırlattı: http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=281883
Şaka bir yana bana, tanıdığım birisini hatırlatan kızıl saçlı Talya tüm tatlılığıyla benimle sohbet ederken aklımdan şu düşünceler geçiyordu: ‘Talya gibi bir kızım olmasını isterim. Akıllı ve iyi eğitimli Talya’nın gelecekte aynı zamanda karakter olarak da üstün özelliklere sahip olmasını diliyorum: İyi kalpli, vefalı, sağlam kişilikli, sadık, dürüst, iyi niyetli, empati kurabilen, vicdanı olan bir yetişkine dönüşmesini görmek isterim. Benim nezdimde beyin ve kalp doğru yerde olduğu zaman bir kişi üstün özelliklere sahip oluyor. Bir de tabii arkadaş çevresi çok önemli. Ailesi her ne şartta olursa olsun onun için en iyisini düşünür ve yol göstermeye çabalar. Ancak, yanlış bir arkadaş grubundan etkilenmeye başladığında çocuğun ne kadar parlak ve potansiyeli yüksek olursa olsun ciddi hatalar yapar. Ona hayatta genelde doğru kararlar verdiği güzel ve mutlu bir yaşam diliyorum.’
Bu öğle yemeği ve güzel sohbet sonrası Birleşmiş Milletler’e gitmek üzere harekete geçtik. Birleşmiş Milletler binasına akreditasyon kartlarımızla giriş yaptık. Toplantının yapılacağı salonda bir önceki toplantının sonuçlanmasını bekledik. Sonrasında toplantı salonuna giriş yaptık. Her şey organize edilmişti. Yerlerimize geçtik.
Konuşmayı Agora’nın kurucusu Prenses Nisreen El Hashemite başlattı. Sonrasında ilk söz alanlardan olan Talya harika bir konuşma yaptı. Ben de sıram geldiğinde yaklaşık 20 dakikalık bir sunum yaptım. Yapılan 3 saatlik toplantının çekimlerini aşağıdaki link’te bulabilirsiniz (Talya’nın konuşması 20. dakikada, benim konuşmam da 37.30’da başlıyor):http://webtv.un.org/watch/transforming-the-world-through-sustainable-energy-for-all-leaving-no-one-behind/4930324186001
Sunumumda aktardıklarımı özetlemek gerekirse, sunumuma yenilenebilir enerjinin felsefesini anlatmakla başladım. Petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtları sahiplenmek için yerkürede sürekli bir mücadelenin olduğunu, yeryüzünün üzerinde ve altında bulunan kaynakların paylaşımında insanoğlunun savaş dahi çıkarabildiğini hâlbuki güneşin sahibinin tüm insanlar olduğunu ve bununda Dünya düzeninde doğal bir barış ve demokrasi getirdiğini belirttim. Ayrıca teknoloji doğru kullanıldığında yenilenebilir enerjinin doğanın korunmasında çok önemli bir misyonu üstlendiğini de sözlerime ekledim.
Daha sonra yenilenebilir enerji türlerini ve uygulama alanlarını tanıtarak sözlerime devam ettim, güneş enerjisi konusunda şebekeden bağımsız (off grid) sistemlerin tercih edilmeye başlanıldığını belirttim. Böyle bir uygulama örneği olarak EkoRE’nin Şanlıurfa’da kurduğu güneş enerjisi ile çalışan tarımsal sulama projesinin filmini gösterdim ve güneş enerjisinin üretildiği yerde tüketilmesinin avantajlarını anlattım. Ayrıca, “Toplam enerji üretiminin ne kadarının yenilenebilir enerjiden geldiğini sormak artık gereksiz. Doğru soru, yüzde yüz yenilenebilir enerjiye geçişin ne zaman gerçekleşeceği olmalıdır” diyerek toplantıya katılan bütün ülkelerin temsilcilerine önemli bir mesaj verdiğimi düşünüyorum. Konuşmamda petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıtların değerli hammadde olduklarını, sırasıyla petrokimya veya gübre endüstrisinde kullanılmaları gerektiğini vurguladım. Türkiye topraklarının yalnızca yüzde 0,4’üne güneş enerjisi santrali kurularak tüm ülkeye yetecek kadar enerji üretilebileceğini belirtip bu şekilde enerjide dışa bağımlılığın ortadan kaldırılabileceğini, hatta Türkiye’nin enerji ihraç eden ülkeler arasına girebileceğini söyledim.
Konuşmamın bazı bölümlerinde Birleşmiş Milletler’in belirlemiş olduğu 17 Sürdürülebilir Kalkınma hedefine de atıfta bulundum. Bu hedeflerihttp://www.un.org/sustainabledevelopment/sustainable-development-goals/ linkinden okuyabilirsiniz.
Sunum sırasında yenilenebilir enerjinin tercih edilme sebeplerini, farklı yenilenebilir enerji kaynakları ile teknolojilerini, bu kaynak ve teknolojilere ilişkin uygulama modellerini, yüzde 100 yenilenebilir enerji hedefine ulaşmanın dünyada ve Türkiye’de ne kadar mümkün olduğunu, iklim değişikliği ile mücadele için nasıl bir vizyonun ortaya konması gerektiğini anlattım. Bu vizyonda, gelecekte ülkelerin kendilerini değiştirmek zorunda olacaklarını ve aşağıda paylaştığım konularda değişimi sağlamaları gerektiğini söyledim:
1. %100 yenilenebilir enerjiye geçmeleri,
2. Enerji verimliliği sayesinde enerji tüketiminin optimum seviyelere çekilmesi,
3. Fosil yakıtların yakmak yerine hammadde olarak kullanılması (örnek: petrolün petrokimya endüstrisi, doğalgazın da gübre olarak kullanılması gibi)
4. Su hayattır. Su kaynaklarının korunması ve suyun verimli kullanması,
5. Sürdürülebilir şehir planlaması ve evlerin yapılması (örnek: kendi enerjisini üreten pasif ev konsepti),
6. Sürdürülebilir ulaşımın güneş enerjisiyle çalışan elektrikli araçlarla yapılması,
7. Her şeyin doğal döngüde kalması (örneğin, biyogaz projeleri),
8. Teknolojik ilerleme için ARGE çalışmalarına özel sektör, kamu ve ilgili tüm kuruluşların kaynak ayırmaları ve bu konuyu ciddi öncelikleri haline getirmeleri,
9. Sürdürülebilirlik ve teknoloji alanında toplumun her kesimine (çocuk, genç, ebeveyn, yaşlı, öğretmen vs.) eğitim verilmesi.
Son olarak, kadın bilim insanlarını yoğun şekilde destekleyen Royal Academy of Science International Trust (RASIT) ile olan işbirliğimizi de açıkladım. RASIT ile iki işbirliğimiz olacak. Birincisi, Birleşmiş Milletler’de yenilenebilir enerji ve sürdürülebilirlik projelerini yapan ve teknolojilerini üreten özel sektör, sivil toplum ve kamu kuruluşlarının temsilcilerinin konuşma yapacağı Agora programını birlikte başlatmış olduk, bunun devamını getireceğiz. İkincisi ise ortak bir staj programı başlatıyoruz. Kurucusu olduğum EkoRE firmasının Türkiye’de zaten İTÜ ile 3 senedir başarıyla devam ettirdiği staj programını tüm Dünya’ya yaymak gibi bir planımızın olduğun belirttim. Dünyanın birçok farklı yerinden RASIT ile birlikte stajyerleri getirip eğiteceğimizi ve burada da kadın-erkek eşitliğini ön plana alarak programa seçilen kadın ve erkek stajyerlerin eşit oranda olmalarına dikkat edeceğimizi deklare ettim.
Benim konuşmamım dışında sürdürülebilirlik, yenilenebilir enerji teknolojileri, ülkelerin ve şehirlerin bu konuya bakış açılarını anlatan farklı konuşmalar oldu. Bu konuşmalardan birini New York şehir konseyinin temsilcilerinden Ben Kallos yaptı. Konuşması sırasında sürdürülebilirlikle ilgili şehirde yapılan bazı güzel işlerden bahsetti. Ben de yine rahat duramadım ve konuşması sırasında söz isteyip kendisine şu soruyu sordum: New York’u yönetenlere hep sormak istediğim bir soru var, sizi burada bulunca sormak istedim; New York’un hiç carbon salımını ölçürdünüz mü?
Kendisi bu soruda topu taça atarak, kendisinin de bilgisayar mühendisi olduğunu ve farklı mikro ölçümlerle korelasyon yaptıklarını söyleyince ben de kendisine New York’un karbon salımını bu işi profesyonel olarak yapan bir firmaya ölçürseydiniz çok daha fazla çalışmanız ve birçok şeyi baştan aşağı değiştirmeniz gerektiğini farkederdiniz deyip sözlerimi sonlandırdım.
Tüm konuşmalar 3 saat içinde tamamlandıktan sonra klasikleşmiş konferans sonrası sohbet başladı. Etkinlik saat 18.00’de bitti, bizim Birleşmiş Milletler binasından çıkış saatimiz ise 19.30’u buldu.
Talya’yla çıkışta çektiğimiz resim
Sonrasında gruptan ayrılarak Nisreen Hanım, Talya ve ailesiyle birlikte St. Regis oteline yemeğe gittik. Böylece keyifli bir akşam yemeğiyle günümüzü sonlandırmış olduk. Agora etkinliğiyle ilgili çıkmış haberlerin link’lerini ve ilgili görselleri aşağıda bulabilirsiniz:
http://www.iisd.ca/energy/agora/2016/
http://www.dunya.com/sirketler/turkiye-enerji-uretip-ihrac-edebilir-302799h.htm
http://www.borsagundem.com/anlik-borsa-haberleri/20160613061455
http://www.haberler.com/serhan-suzer-turkiye-enerjisini-gunesten-8522814-haberi/
http://www.gazeteekonomi.com/sektor/turkiye-enerjisini-gunesten-saglayacak-h213916.html
http://www.hur24.com/turkiye-enerjisini-gunesten-saglayacak-8622h.htm
http://finans.mynet.com/borsa/haberdetay/20160613061455/
Bir sonraki yazımda Birleşmiş Milletler’de uzun süredir bir türlü yazamadığım Paris Anlaşması imza seremonisindeki detayları kaleme alacağım.
Yeni bir yazıda buluşuncaya dek sağlıcakla kalın.
Etiket: ekoloji
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...