Cennet Ege makûs talihini yenebilecek mi?
Gündem oldukça kalabalık. Ä°stanbul Atatürk Havalimanı saldırısı ve darbe giriÅŸiminden önce, sıklıkla Yunan Adaları ve ÇeÅŸme/Bodrum kıyaslaması yapılıyordu. 15 Temmuz akÅŸamı darbecilerin CumhurbaÅŸkanı’nın tatil yaptığı Marmaris’teki otele baskın yapması ve bu giriÅŸimde bulunan bazı askerlerin Yunanistan’a kaçmaları sonucu “iade edilecekler mi, edilmeyecekler mi?” tartışmalarının da alevlenmesiyle, Ege coÄŸrafyası bir kez daha ülke gündemine oturdu. Ben de bu hafta sizlerle söz konusu coÄŸrafya ve komÅŸumuzla ilgili bazı deneyim ve saptamalarımı paylaÅŸmak istedim.
Kamuoyunda ÇeÅŸme gibi Türkiye’nin popüler yerlerinin ne kadar pahalı olduÄŸu tartışılırken, bu ayın baÅŸlarında Melis Alphan Hürriyet gazetesindeki köÅŸesinde “Niye Alaçatı’da kazıklanalım, aptal mıyız?” baÅŸlıklı bir yazı kaleme aldı: http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/melis-alphan_350/niye-alacatida-kaziklanalim-aptal-miyiz_40137284
Melis Alphan ile annemin organize ettiÄŸi bir etkinlikte tanışmıştık, ÅŸahsen birçok yazısını saygıdan yoksun ve saldırgan bulsam da bu konuda kendisine hak veriyorum.
90’lı yıllardaki Alaçatı’nın durumunu hatırlayan var mı? O dönemde ayakta kalabilmiÅŸ birkaç Rum evi dışında genelde harap evlerin bulunduÄŸu bir yerdi. Ä°zmirlilerin ÇeÅŸme’ye giderken Alaçatı ve civarına halka açık plaj ve sörf okulu amaçlı uÄŸramaları dışında pek kimse raÄŸbet etmezdi. Ä°stanbullu da göremezdiniz pek.
O yıllarda dedem bana Alaçatı’nın Bodrum ile yarışacak bir destinasyon haline geleceÄŸini söylemiÅŸti. Benzer ÅŸeyleri baÅŸkalarına da aktarmıştı. Etrafındakiler ise genelde dedemin orada bir otel yaparak büyük risk aldığını ve bu yaÅŸtan sonra böyle bir risk almaya gerek olmadığını söylüyorlardı.
İstanbullu algısı ve esnaf uyanıklığı
Dedem haklı çıktı. Bugün Alaçatı’nın geldiÄŸi nokta belki onun hayallerinin bile ötesine geçti. Bir baÅŸka görüÅŸle kantarın topuzu kaçtı da diyebiliriz. Bir turistik bölge çok gözde olunca haliyle restoranlar, butik oteller ve diÄŸer bütün iÅŸletmelerin sayısı artıyor. Bu popülerlik sonucu arz-talep dengesinin sarsılmasıyla fiyatlar da sürekli yükseliÅŸ trendine giriyor. Hele ki Türkiye gibi fırsatçılığı bir halt sanan, alt kültürü yücelten bir ülkede mekân sahipleri ve diÄŸer esnaf hiç gözünüzün yaşına bakmadan fiyatları ÅŸiÅŸirebiliyor. Bir anlamda Ä°zmirlilerin “Go Home 34” haykırışlarını anlayabiliyorum. Ancak ÅŸunu da belirtmem gerekiyor. Alaçatı gibi bir yere Ä°stanbul’dan taşınan ve orayı yuvaları haline getiren çok düzgün Ä°stanbullular da var. YaÅŸadıkları yerlerin dokusunu bozmadıkları gibi Alaçatı’ya ciddi katkıları oluyor. Burada yaÅŸamak onların da hakkı. Asıl sıkıntıyı yaratansa bir kitle kültürü içinde hareket edip tatil zamanlarında oraları hınca hınç dolduran Ä°stanbullular (ve genelde diÄŸer büyükÅŸehirlerden gelenler) ve bunu fırsat bilip fiyatları “yerse” diye patlatan gözü açık esnaf kafalılar.
Ege’nin esasında her yeri her açıdan cennet. Yenilenebilir enerji çeÅŸitliliÄŸi baÄŸlamında da aynı ÅŸey geçerli. Ege bölgesi, Türkiye’de güneÅŸ, rüzgar, jeotermal, biyogaz, dalga, akıntı gibi tüm yenilenebilir enerji çeÅŸitliliÄŸine sahip tek yerdir. Bu cenneti her zamanki gibi bizler yaÅŸanması zor bir yer haline getiriyoruz. Sadece bizler deÄŸil, komÅŸumuz Yunanlılar da bulunduÄŸu coÄŸrafyanın deÄŸerini bilmeyenlerden. Yunanlılar esasında birçok açıdan bizlere, özellikle Ege bölgesinde yaÅŸayan Türklere çok benziyor. Din ve dil dışında birçok açıdan benzeÅŸiyoruz.
Kanada’da okurken Yunanlılarla birlikte birçok organizasyona imza atmışlığımız vardır. Ne zaman canımız balık çekse Montreal’de Yunan restoranlarına giderdik. Türk ÖÄŸrenci DerneÄŸi baÅŸkanı olarak ben de Yunan ÖÄŸrenci DerneÄŸi’nin bir üyesiydim, aynı ÅŸekilde bizim üyemiz olan Yunanlı öÄŸrenciler vardı. O dönemde en yakın arkadaÅŸlarımdan biri Atinalı Yannis’ti.
Mezun olduktan sonra da bu arkadaÅŸlığımız kopmadı. Kaderin cilvesi olarak askerliÄŸimi yaptığım yer Yunanlılarla savaÅŸ çıkarsa savaÅŸta en ön sırada yer alması beklenen Denizli’deki 11. Piyade Tugayı’ydı. Askerlik sonrası bunun çok makarasını yaptım Yannis’le; ‘canımı sıksaydın gelirdim oraya’ diye. AskerliÄŸimi yaptığım dönemde içinde bulunduÄŸumuz ortam ve askeriyenin algısı ile ÅŸu anki arasında daÄŸlar kadar fark var. Atatürkçü ve laik askerlerin bastırdığı kalkışma sonrası darbeci komutanların ve askerlerin iÅŸkence görmüÅŸ ve dayak yemiÅŸ fotoÄŸraflarının medyaya servis edilmesi çok yanlış bir davranış. Maalesef bu durum sosyal medyada dalga konusu bile oldu.
Bu trajik olaylar bu ÅŸekilde karikatürize edilip sosyal medyada paylaşılıyor: Or-Morgeneral
Bu kiÅŸilerin ordudaki komutanları yerine emirleri bir imamdan almaları ve vatana ihanet ediyor olmalarını bir kenara koyuyorum. Hukuk çerçevesinde her türlü cezayı hak ediyorlar. Ancak bu iÅŸkenceleri yapıp resimleri medyaya servis etmeyi akıl edenlere ÅŸunu söylemek isterim:
- Her Türk’ün ne olursa olsun saygı duyduÄŸu askerin deÄŸerini düÅŸürüyorsunuz.
- Bilinçaltında asker ile polis arasındaki düÅŸmanlığı artırıyorsunuz.
- Evrensel deÄŸerlere göre düÅŸman askerine bile iÅŸkence yapılmaz.
- SAT komandosunu gözü morarmış bir ÅŸekilde medyaya servis edince ordumuzun en elit güçlerinin bile yetkinliÄŸini azaltıyorsunuz.
- Asker bir yere girdiÄŸi zaman psikolojik olarak da üstünlüÄŸü elinde bulundurur. Böylelikle bir çok olayı silah sıkmadan çözebilir. Ancak bu yaptıklarınız yüzünden deÄŸer ve yetkinliÄŸi azalan askerin bundan sonra terörle savaşı daha güç hale gelmiÅŸtir.
Bunlarla uÄŸraÅŸacağınıza onlarca yıl yapmadığınız kanser hücrelerini ordudan temizlemeye odaklanmanız çok daha faydalı bir hareket olacaktır.
Kimi keyifli, kimi ürpertici anılar
Konumuza dönersek, en son bundan yaklaşık 4 sene evvel güzel bir katamaran ile Yunan adalarında mavi yolculuÄŸa çıkarak Yannis, ÅŸimdiki eÅŸi Loli ve diÄŸer arkadaÅŸlarımızla çok keyifli bir tatil geçirdik. Tabii beni turistlerin deÄŸil de Yunanlıların tercih ettiÄŸi adalara götürdüler. Bunların içinde küçüklüÄŸünden beri gittiÄŸi ve evlendiÄŸi Andros’un dışında Tinos ve Syros adaları vardı. Ä°nanın bana Yunanlılar o turistik adalardan çok daha güzellerini kendilerine ayırmışlar ve Ege’nin gerçek anlamda keyfini çıkarıyorlar.
Üniversite çaÄŸlarımda Yunanistan ile ilgili anılarım hep olumlu olmadı tabii ki. Üniversite 3. sınıftayken okuduÄŸum McGill Üniversitesi’nin yaz okulu ilanları dikkatimi çekti. Brezilya’da veya Yunanistan’da 2 ay hızlandırılmış ders alabiliyor, bu dersleri kredinize saydırabiliyordunuz. Açıkçası ben her iki ülkeye de gitmek istiyordum, ancak Yunanistan’ı daha çok merak ettiÄŸim için bu ülkede verilen operasyon yönetimi ve uluslararası ticaret derslerini seçtim. McGill Üniversitesi’nin hocaları ve öÄŸrencileriyle birlikte seyahat edip Montreal’den Atina’ya uçtuk.
Montreal’den Atina’ya giden McGill’li arkadaÅŸlarımızla ilk günlerde çektirdiÄŸimiz bir resim
Çok keyifli geçen yaz okulunda iki tatsız olay yaÅŸadım. Bunlardan biri otelimizde gerçekleÅŸen hırsızlıktı (bu konuyla ilgili daha sonra bir yazı daha yazacağım). DiÄŸeriyse bir hafta sonu 12 arkadaÅŸ Santorini adasına giderken gemide başımızdan geçen çok tatsız bir olaydı.
AkÅŸam 10 sularında yolcu gemisine bindik. Yunanlı arkadaÅŸlarımızın tavsiyesi üzerine rahat olsun diye teknenin VIP bölümünde yerimizi ayırtmıştık. Gemi kalktığında herkes çok keyifliydi. Åžakalar havada uçuÅŸuyor, adada neler yapacağımız konuÅŸuluyordu. Grupta 4 erkek 8 kız vardı. Benim dışımda Kanada vatandaşı olmayan yalnız Singapurlu öÄŸrencilerdi. Gerçi Kanada bir göçmen ülkesi olduÄŸu için Kolombiya, Lübnan, Filistin, Hint kökenli Kanadalılar vardı. Yunanlı arkadaÅŸlarımız ise bu seyahate katılmamıştı.
Memleket neresi?
Gecenin ilerleyen saatlerinde yan masada oturan bir Yunanlı masasında tekila ÅŸiÅŸesinin yarısını bitirmiÅŸ ve sarhoÅŸ olmuÅŸ bir ÅŸekilde komik hareketler yapmaya baÅŸladı. Ben ve Hint kökenli Kanadalı oda arkadaşım Amit ona en yakın oturanlardık ve muzipliÄŸi seven Amit çocukla dalga geçmeye baÅŸladı. Bizden belki 5-10 yaÅŸ büyük olan, halen genç sayılabilecek bu Yunanlı da esprilerine, komikliklerine artan bir coÅŸkuyla devam etti. Herkes gülüyordu. Karşılıklı ÅŸakalaÅŸmalar bana nereli olduÄŸumu sorana kadar sürdü. Sonrasında aramızda ÅŸöyle bir diyalog geçti:
- Nerelisin?
- Türküm.
- Şaka mı yapıyorsun?
- Hayır ciddiyim.
Bir anda çok ciddileÅŸen bir yüz ifadesiyle; “DiÄŸer arkadaÅŸlarında mı Türk?” diye sorunca hâlâ ÅŸaka yapma havasından çıkamayan oda arkadaşım kendisine bir gün önce vermiÅŸ olduÄŸum Türk tarihi dersini iyi dinlemiÅŸ olacak ki hemen karşılığını verdi; “Evet hepimiz Türk’üz.” O an içimden kötü bir ÅŸeyler olacağını hissettim ve kendi kendime “bu iÅŸ iyi bir yere gitmiyor” dedim.
Ardından sürekli tekila içen Yunanlı hemen arkamızda oturan Singapurluları göstererek “bunlarda mı Türk, bunlar pek Türk’e benzemiyorlar” diye sorunca, Amit ÅŸakalaÅŸmayı devam ettirerek ona “bunlar da Orta Asya Türk’ü” diye cevaplayınca çocuÄŸun yüzü iyice kızardı ve öfkeyle oda arkadaşıma haykırdı:
“Sen biliyor musun, ben Kıbrıslıyım ve adamızı iÅŸgal ettiÄŸinizde siz Türkler benim abimi öldürdünüz!” Bu ani çıkış üzerine Amit ve bizi dikkatle dinleyen diÄŸer tüm seyahat arkadaÅŸlarım bir anda irkildiler. Amit’in beti benzi atmıştı.
O anı görüntüleyen arkadaşım deklanÅŸöre eli titreyerek basmış olmalı ki fotoÄŸraf bulanık çıkmış. Fikir vermesi açısından olay anı.
Oda arkadaşımın Orta Asya Türk’ü diye tanıttığım Singapurlularla Atina’daki okulda birlikte ders çalışırken.
Ortamı yumuÅŸatmak için hemen lafa girdim ve kendisine orada bulunan herkesin Kıbrıs harekatından sonra doÄŸduÄŸunu ve bu konuda sakin olması gerektiÄŸini söyledim. Sonrasında da aramızda ÅŸöyle bir diyalog geçti:
- Santorini’ye mi gidiyorsunuz?
- Evet.
- Bu kadar Türk bir adaya ancak bir ÅŸey için gider.
- (Ortamı yumuÅŸatmak için) Biz tatil için gidiyoruz. Romantik bir ada olduÄŸunu duyduk. Adada güneÅŸin batışı çok güzelmiÅŸ. DoÄŸru mu?
- Hayır; siz Türkler bir adaya ancak iÅŸgal için gidersiniz.
- Sana söylediÄŸim gibi biz tatile gidiyoruz. Bu kadar az sayıda erkeÄŸin olduÄŸu ve herkesin ÅŸort, tiÅŸört giydiÄŸi bir ortamda ne iÅŸgalinden bahsediyorsun?
- Ben sizi iyi tanırım. Siz Türkler iÅŸgalcisiniz.
- Kıbrıs’taki olay 1974’te oldu. Sene olmuÅŸ 1998. Travma yaÅŸamanı anlıyorum, ancak bizim güzel bir tatil yapmaktan baÅŸka bir niyetimiz yok, inan bana.
Tam gerilim bitti derken...
KonuÅŸma aynı minvalde sakız gibi uzadı gitti. Sürekli söyleniyor, Yunanca bir ÅŸeyler bağırıyordu. 2 saat sonra gemi, ismini hatırlamadığım bir baÅŸka adada durdu. Bu sırada inenler ve binenler oldu. Tekilacı Yunanlı da bu sırada gemiden inince herkes rahatladı. Oda arkadaşıma “bu ÅŸakaları daha fazla devam ettirip bilmeden insanları tahrik etme” diye söylendim. Bir anlamda bu olaylardan kendimi sorumlu hissediyordum. Amit ise buna bir anlam veremediÄŸini söyledi. Ben de ona “Kıbrıs olaylarını sana daha sonra anlatırım, ancak lütfen böyle durumlarda ÅŸaka yapıp durumu daha da güçleÅŸtirme” dedim. Tam onun bana “ne yapayım bir psikopata çattık” diye cevap verdiÄŸi sırada tekilacı Yunanlı bulunduÄŸumuz kompartımana geri gelerek seyahat boyunca oturduÄŸu koltuÄŸa çöreklendi. Yalnız bu sefer bir fark vardı. Eline kocaman bir balıkçı bıçağı almıştı. Masaya oturunca bıçağı kılıfından yavaÅŸça çıkardı. Benim cesur yürekli oda arkadaşım bir anda kendini arka tarafta kız arkadaÅŸların oturduÄŸu bölüme attı. Hepsi çığlık çığlığa baÄŸrışıp bana da “Serhan çabuk oradan uzaklaÅŸ” diyorlardı.
Cesur yürek oda arkadaşım ve benim Yunanistan’da çekilmiÅŸ bir fotoÄŸrafımız
O an bir karar vermem gerekiyordu. Ben de içimden “SarhoÅŸ biri havlayan köpek gibidir. Kaçarsan kovalar. Sakın ani bir hareket yapma’’ diye geçirdim ve orada, hemen yanı başında kalmaya karar verdim. Bana bıçağı göstererek “ÅŸimdi söyle bakalım, Santorini’ye niye gidiyorsunuz?” dedi. Bir yandan da elindeki bıçağın ucuna parmağıyla dokunarak onu bana yaklaÅŸtırıyordu. Bir ara arkasına dönüp Yunanca bir ÅŸeyler söyledi. Bütün kompartıman tiyatro oyunu gibi bizi izliyordu. Ä°çeride çıt çıkmıyordu.
ArkadaÅŸlar bağırış çağırış “Serhan çabuk oradan uzaklaÅŸ” diyorlardı sürekli.
Bıçak sırtındaki kritik an!
Benim nedense böyle bir karakterim var. Herkesin panik olduÄŸu bir ortamda bana bir sakinlik gelir. Tekilacı Yunanlıyı hiç panik olmadan çok dikkatli bir ÅŸekilde izliyordum.
Sonra ne mi oldu? Allah yardım etti.
Bıçağı bana yakınlaÅŸtırıp uzaklaÅŸtırıp hareketler yaparken bir anda dirseÄŸi masanın köÅŸesine çarptı ve bir an için boÅŸ bulunarak bıçağı elinden düÅŸürdü.
Tam bıçağı almak için yere eÄŸilmiÅŸti ki ani bir refleksle bıçağın üzerine bastım. Sonra bir omuz hareketiyle bıçağı elinden aldım.
Bıçağı elinden alınca dengeler deÄŸiÅŸti. Bir anda oturduÄŸu yerde kalakaldı ve sesini kesti.
Ben de kendisine “sen ne yaptığını zannediyorsun, bu kadar insanı korkutmaya ne hakkın var” diye bağırdım. Sonra arkadaÅŸlara “sakinleÅŸin, bıçak bende” dedim. Sonrasında kompartımandakilere seslendim, teknede güvenliÄŸi nerede bulabilirim diye. Biri bana güvenliÄŸin olmadığını, ancak kaptan ile görüÅŸebileceÄŸimi söyleyince kaptanın yerini sordum ve kaptana gittim.
Kaptanın vukuatla imtihanı
Kaptan ile aramızda ÅŸöyle bir diyalog geçti:
- Birisi VIP kompartımanında bize bıçak çekti.
- Niye bıçak çeksin ki?
- Bilemiyorum. Gayet güzel sohbet ediyorduk, Türk olduÄŸumu söyleyince ilk indiÄŸi adadan bu balıkçı bıçağını alıp geldi. Sonra da tehdit etti.
Bu sözüm üzerine kaptan hiç ummadığım bir cevap verdi.
- Eh, normal.
- Nasıl normal?! Peki yanımda benim dışımda 9 Kanadalı’nın olduÄŸunu ve hepsinin çok korktuÄŸunu bunun uluslararası bir skandala dönüÅŸebileceÄŸini sana söylesem bu olayı yine normal karşılar mısın?
Gerçekten sinirlenmiÅŸtim ve öfkeyle aÄŸzımdan çıkan bu cümleden sonra kaptan kendine geldi ve “ÅŸu hemen yan tarafta boÅŸ bir kamara var, istersen arkadaÅŸlarını da buraya al, kendilerini güvende hissederler” dedi. Ben de tamam diyerek bizimkilere sormak üzere kompartımanımıza çıktım. Çıktığımda ne göreyim, tekilacı Yunanlı uyuyakalmıştı.
ArkadaÅŸlara kaptanın söylediÄŸini iletince, “merak etme uyudu, ÅŸimdilik tehlike geçti, yerimizde kalalım” dediler. Yarım saat sonra tekilacı Yunanlı uykusunda kusmaya baÅŸladı. Birkaç kere kusup etrafı kirletince bizim olayda müdahale etmeyen iri kıyım Yunanlılar onu bacaklarından ve kollarında tutup dışarı attılar.
Bu olaydan 1 saat sonra sabahın ilk ışıklarıyla adaya ulaÅŸtık. SaÄŸ salim vardığımız için hepimiz sevinçliydik. Sonrasında Santori’nin keyfini çıkardık.
Santorini’de muhteÅŸem güneÅŸ batışı
KomÅŸu yorumları ve Türk kahvesi testi
DoÄŸrusunu söylemek gerekirse bu olayla ilgili Yunanlıları veya Kıbrıslı Rumları suçlamadım. Sadece Yunanlı veya Kıbrıslı Rum arkadaÅŸlarıma olayı anlattığımda onlar da tabii böyle bir ÅŸeye maruz kaldığımız için üzüldüler. Hatta bazı Yunanlılar o Kıbrıslı, Yunanlı deÄŸil diye tepki gösterdiler. Kıbrıslı Rum arkadaÅŸlara olayı anlattığımda da böyle bir beyin yıkamanın maalesef devam ettiÄŸini ve askerde kendilerine hâlâ “en iyi Türk ölü Türk’tür” diye eÄŸitim verdiklerini anlattılar. Bu olayı da benim üniversite çaÄŸlarımda Türk Yunan iliÅŸkilerinin ne durumda olduÄŸunu anlatmak için paylaÅŸtım.
Yine o dönemde gittiÄŸimiz mekânlarda Türk kahvesi testi yapıyordum. Yunan restoranlarında Türk kahvesi isterim dediÄŸimde somurtkan bir yüz ifadesiyle hep aynı cevabı alıyordum: “Burada Türk kahvesi yok, sadece Yunan kahvesi var” deyip yine bildiÄŸimiz Türk kahvesini getiriyorlardı. Esasında bu da normal bir durum çünkü Yunanistan’da da bizde olduÄŸu gibi benzer kahve kültürü var ve aynı kahveyi onlar kendi ülkelerinde Yunan kahvesi olarak adlandırıyorlar. Aynen bizim dolmaya “dolmades” veya baklavaya Yunan baklavası demeleri gibi.
Bu örneÄŸi ÅŸu yüzden verdim. Yunanistan’a gittiÄŸim son birkaç sene içerisinde aynı testi birkaç kez tekrarladım. Bu sefer bize yaklaşımları tamamen deÄŸiÅŸmiÅŸti. Türk kahvesi istediÄŸimi söylediÄŸimde “Dünyada en iyi Türk kahvesi Yunanistan’da yapılır, bilir misin?” diye ÅŸakalaşıp kahvemizi getirmeye baÅŸlamışlardı.
Bu iliÅŸkilerin ve karşılıklı algının ciddi anlamda deÄŸiÅŸtiÄŸini gösteriyordu. Bu algının nasıl deÄŸiÅŸtiÄŸini analiz ettiÄŸimde iki önemli sebep ortaya çıkıyor. Åžaka gibi gelecek ama gerçek; birincisi Türk dizileri. Yunanlıları ekrana baÄŸlayan bu diziler rating rekorları kırıp Yunanlılara resmen Türkiye sempatisi aşıladı. Ä°kinci ve en önemli sebep de son birkaç yıldır yaÅŸadıkları ekonomik kriz. Sürekli ekonomik kriz ve siyasi istikrarsızlıkla boÄŸuÅŸan Yunanistan’ın geçmiÅŸ yıllara göre popülerliÄŸini yitirdiÄŸi, gelen turist sayısında da gözle görülür azalma olduÄŸu bir dönemde Türk turistler onlara ilaç gibi gelmiÅŸ.
O yüzden son birkaç yıldır gittiÄŸim Yunanistan’da ve Yunan adalarında bize kucaklarını açarak “Türk kardeÅŸlerimiz” gelmiÅŸ diye karşılıyorlardı. Esasında onlar da bizim birbirine çok yakın iki halk olduÄŸumuzu çoktan idrak etmiÅŸlerdi sanırım.
Bugün herhangi bir Yunan adasına gidin mutlaka Türklerle karşılaşırsınız. Özellikle kaçamak için Mykonos’a gidenler çok güldürür beni. EÅŸini aldatan Türklerden tutun da kaçamak bir ÅŸeyler karıştırmaya yeltenenler genelde Mykonos’a gider. Halbuki bilmezler ki etraf Türk doludur ve mutlaka yapılan ÅŸeyler Türkiye’de birilerinin kulağına gider. En son Mykonos’a gittiÄŸimde sadece merakımdan karşılaÅŸtığım Türkleri saymaya baÅŸladım. 2 gün içerisinde 300’ü geçince saymayı bıraktım. Bunların en az 40’ını ÅŸahsen tanıyordum.
Mykonos’ta bir beach club’da otururken
Mykonos’ta bir plaj
Türkler yurtdışına çıktıklarında etraflarında kimsenin kendilerini anlamadıklarını düÅŸünüyorlar. Yurtdışında normalde Türkiye’de davranmadıkları gibi davranabiliyorlar. Bununla ilgili çok anım var. Öyle manzaralarla karşılaşıyorsunuz ki mesela bir gün, Ä°stanbul’dan tanıdığım iki genç kadın, Mykonos’ta benim yakınlarında olduÄŸumu fark etmeyerek bir sanat galerisinde bulunan çıplak erkek resmi üzerinde Türkçe müstehcen yorumlar yapıyordu. Ä°stanbul’da ağırbaÅŸlı ve sanat düÅŸkünü davranan bu kiÅŸilerin resmin fotoÄŸrafını çekip bu ÅŸekilde davranmalarına bir anlam veremedim. Zaten genç kadınların çıplak erkek resmi düÅŸkünü gibi davranmalarını son derece itici buluyorum, bir de üzerine böyle müstehcen yorumları duyunca doÄŸal olarak selam vermeden sanat galerisinden çıktım.
Sonuç olarak Türkler Yunanistan’a ciddi bir ekonomik katkı saÄŸlıyor. Bu yüzden de eskiden bize dudak büken Yunanlılar bizi “kardeÅŸlerimiz” diye karşılıyorlar bugünlerde. Biz Akdenizliler hepimiz ‘duygusalız’ aslında.
Biz, komÅŸumuz ve mutluluk...
Åžaka bir yana, eskiden de Türkleri seven Yunanlılar veya Yunanlıları seven Türkler azımsanmayacak kadar çoktu. Maalesef karşılıklı olarak yürütülen siyasetler uzun seneler boyunca düÅŸmanlığı körükledi. Ancak bu düÅŸmanlık günümüzün deÄŸiÅŸen siyasal ve sosyoekonomik konjonktüründen dolayı yerini dostluÄŸa bırakmaya baÅŸladı.
Bir de haklarını vermek lazım, siyaseten de bu dostluÄŸun tohumlarını DışiÅŸleri Bakanları, Türk tarafında Ä°smail Cem, Yunan tarafında da Yorgo Papandreu attı. Ä°smail Cem, Türk-Yunan dostluÄŸuna yaptıkları katkıdan ötürü, Yunanistan DışiÅŸleri Bakanı Yorgo Papandreu ile birlikte 2000 yılında, merkezi New York'ta bulunan DoÄŸu-Batı Enstitüsü'nce "Yılın Devlet Adamı Ödülü"ne layık görüldü.
Bu vesileyle Ä°smail Cem’e de Allah’tan rahmet diliyorum.
Bir baÅŸka enteresan durum da doÄŸanın, iklimin, yemeklerin harika ve güzel insanların çok olduÄŸu Ege Bölgesinin iki kardeÅŸ halkı Türkler ve Yunanlılar mutlular mı diye sorarsanız, cevabım maalesef her iki taraftakilerin de sıkıntılı ve mutsuz olduÄŸu ÅŸeklinde olacaktır. Bunun birçok sebebi var. Bu yazıda bu sebeplere girmeyeceÄŸim.
Halbuki resmi olarak Türkiye’de temsil ettiÄŸim Kosta Rika, mutluluk endeksinde bu sene de en tepede yer aldı: http://happyplanetindex.org/countries/costa-rica
4,7 milyon nüfusu bulunan Orta Amerika’nın bu güzel ülkesi nasıl oluyor da dünyanın en mutlu insanlarını barındırıyor?
Bunun cevabı basit: ‘Pura Vida’ kültürü. Kosta Rika’nın mutluluÄŸu “birincil öncelik” yapan bu kültürü incelemenizde fayda var: http://www.serhansuzer.com/tr/pura-vida-veya-yasami-anlamla-donatmak
Esasında iÅŸ insanlarda bitiyor. Kosta Rika’da böyle mutlu insanların yaşıyor olması Kosta Rikalıların Pura Vida kültürüyle yetiÅŸiyor olmasından kaynaklanıyor. Cennet Ege’nin makûs talihi de her iki yakada yaÅŸayan insanların karakter yapısından kaynaklanıyor. Gerek bizim memleketin gerekse komÅŸumuz Yunanistan’ın Kosta Rikalılardan öÄŸrenecek çok ÅŸeyi var. Karakteri oluÅŸturan temel eÄŸitimler üzerine odaklanmamız gerekiyor.
Bu anlamda oluÅŸturmaya çalıştığımız iyiliÄŸi teÅŸvik eden Good4Trust’a bakmanızı tavsiye ederim. Bunun için Good4Trust.org'da etik deÄŸerlerin temelini oluÅŸturan "kendine yapılmasını istemediÄŸini baÅŸkasına yapma, sana nasıl davranılmasını istiyorsan öyle davran" prensibinden hareketle güven ve iyilik dolu iliÅŸkilerin var olduÄŸu bir sosyal ve ekonomik alan oluÅŸturmaya çalışıyoruz. Good4Trust hakkında ilerde daha detaylı bir yazı yazacağım.
Sonuç olarak komÅŸumuz Yunanistan'ı bir kenara bırakırsak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaÅŸları olarak yeniden evrensel deÄŸerlere odaklanmamız gerekiyor: Sevgi, saygı, deÄŸer yargıları, mutluluk, dürüstlük, insan hakları, çalışkanlık, sürdürülebilirlik, liyakat, sürekli geliÅŸim...
Pura Vida!
Ege Denizi
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...