Çin tüm sektörlerde ezici üstünlüğü nasıl sağladı?

Yaptığım ve yapacağım işlerde, kafamı nereye çevirsem karşıma hep Çin gerçeği çıkıyor. Çinlilerle belli dönemlerde görüşmelerde bulunmuş, iş yapmış ve Çin’e gitmiş biri olarak Çinlilerin son 20 senede tüm stratejik sektörlerde nasıl %90’ın üzerinde pazar payına ulaştıklarını biliyorum. Herkesin anlattığı klasik Çin hikâyesinin dışında, onların bu başarılarının kesinlikle rastlantı olmadığını söyleyebilirim. Yaptığım analiz doğrultusunda, bilinen ve bilinmeyen gerçekleri sizlerle bu yazımda paylaşacağım.

Herkesin Çin’in ekonomik üstünlüğü nasıl elde ettiğine dair artık klasikleşmiş bir hikâyesi var. Bu yazımda gerçeklik payı da olan bu genel görüşün yanı sıra, pek bilinmeyen veya konuşulmayan ve Çin’in gerçek anlamda dünyanın bir numaralı ekonomik güç olmasını sağlayan ana sebepleri de sıralayacağım. Lafı daha fazla uzatmadan herkesin Çin’in başarısını biraz da küçümseyerek anlattığı gerçeklerden başlayalım. Sonrasında da esas sebepleri sıralayacağım.

Herkesin konuştuğu Çin gerçekleri

1) İş gücü ucuz: Operasyonel maliyetlerde herkesin altındalar. Bu doğru bir söylem. Özellikle iş gücü yoğun sektörlerde Çin uzun yıllar ucuz iş gücünün ekmeğini yedi. Ancak bu durum son dönemde değişti. Artık Çin’den daha ucuz iş gücü olan yerler var. Burada diğer Asya ülkelerine bakmanız yeterli. Bizim Türkiye için bile yüksek enflasyon olmasına rağmen Çin’in seviyesine yakın diyebiliriz. Yüksek enflasyon iş yapmayı zorlaştırırken, TL’nin değer kaybetmesi ucuz işçiliği ön plana çıkarıyor.  Çin’de hala operasyonel maliyetler batılı ülkelere göre son derece düşük ama en düşük değil. Çin de zaten artık ucuz işçilikle değil, teknik bilgisi yüksek çalışan havuzunun büyüklüğü sayesinde fark yaratıyor.

2) Tersine mühendislikte başarılılar. Bu söylem de doğru ancak günümüzde artık durum değişiyor. Çinli firmalar, kurum ve kuruluşlar teknolojide söz sahibi olmak için birçok sektörde tersine mühendislik yapmıştır. Bu çalışmalar sonucunda birçok farklı sektörde ortaya çıkardıkları ürünlerle ilk başlarda dalga konusu olsalar da, sonraları kaliteyi artırıp herkesten daha kaliteli ürün çıkarmaya başladılar. Bir de tersine mühendislikle başarılı olamadıkları çalışmaların da ısrarla arkasında durup bir şekilde teknolojilerini geliştirerek yollarına devam ettiler. Örneğin güneş enerjisi sektöründe başlarda bu işin uzmanı olan Avrupalı (çoğunlukla Alman) profesyonellerden danışmanlık alıp sektörde ilerleme kaydettiler. Rüzgar enerjisinde ise bu danışmanlıklar yeterli olamadı ve teknolojisi çok daha karmaşık olan rüzgar türbinlerini bir türlü istenilen seviyeye getiremediler. Ama sonrasında ileri seviyede teknolojisi olan (direct drive) bir Alman türbin firmasının iflas etmesini iyi değerlendirip bu şirketi satın aldılar ve teknoloji transferi yaptılar. Uzun yıllardır geride kaldıkları ve teknolojilerini bir türlü istenilen düzeye getiremedikleri bir sektörde, Gold Wind gibi diğer tüm türbin firmalarına kök söktüren ve gelecekte açık ara en büyük rüzgar türbini firması olma yolunda ilerleyen bir kuruluş çıktı. Gold Wind’in hem teknolojisi ‘direct drive’, klasik dişli kutulu türbin teknolojilerinden birçok açıdan daha üstün, hem de maliyetleri ciddi anlamda aşağıya çekmeleri sayesinde en büyük rakipleri bir diğer direct drive teknolojisine sahip Enercon’a göre rekabet avantajı sağlıyorlar.

3) Ciddi devlet teşvikleri veriyorlar. Bu da doğru bir söylem. Ancak benim aldığım bilgilere göre Çin devleti artık eskisi kadar devlet teşviği sağlamıyor. Burada Çin devletinin yanı sıra eyaletin sağladığı teşviklere de bakmak lazım. Bir de bu teşvikler Türkiye’deki gibi sadece operasyonel teşvikle sınırlı değil. Verilen hibelerin sayısı nispeten az ama esas farkı uygun maliyetli borçlanmayla yaratıyorlar. Yani birçok Çinli firma kendi sektörlerinde hızlı büyüme için devlet kurumlarından veya özel sektör bankalarından uygun maliyetli borçlanma sağlayabiliyor.

Çin’in tüm sektörlerde ezici bir güce sahip olmasının asıl nedenleri

1) Çin ekonomisinin büyüklüğü: Çinli firmaların bu kadar hızlı büyüyüp globalde tüm rakiplerine fark atmaya başlamasının bir numaralı sebebi Çin’in ekonomik büyüklüğü. Bütün Çinli firmalar globalde rekabet etmeye başlamadan önce veya globalde faaliyet gösterirken, aynı zamanda kendi ülkelerindeki ekonominin büyüklüğünden faydalanıyorlar. Kendi ülkelerinde ürettiklerini rahatlıkla satabildikleri bir ortamda seri üretimin dibine vurabiliyorlar. Çin’deki talebe yetişebilmek için arz tarafını sürekli büyüttükleri için ölçek ekonomisi ortaya çıkıyor ve bu sayede maliyetleri de sürekli düşürebiliyorlar. Çinli firmalarla rekabeti düşünüyorsanız, öncelikle Çin’deki bu ekonomik büyüklüğe eş değer bir talebi yaratmanız veya Çin ithalatından korunaklı bir ülkede faaliyet göstermeniz gerekiyor. Aksi takdirde, ölçek ekonomileri sayesinde ulaştıkları büyüklük ve maliyet avantajlarıyla rekabet etmek çok zor.

2) Kolektivite ve disiplin odaklı eğitim sistemi: Çin’e ilk gittiğimde Shanghai’a geç saatte varmıştım. Sabahın erken saatlerinde kaldığım odanın perdesini açıp camdan dışarı bakınca bir anda bir okulun yanında olduğumuzu fark ettim. Daha ilginci 2 saat sonra okul saati geldiğinde okuldan müzik sesi geldi. Odamda çalışıyordum, bir anda yerimden kalkıp camdan aşağıya okul avlusuna baktım ve gözlerime inanamadım. Yüzlerce çocuk okul marşı gibi nitelendirebileceğim bir müzikle senkronize bir şekilde aynı anda dans ediyorlardı. Gördüğüm kadarıyla bu bir ilkokuldu ve 7-10 yaşlarındaki çocukların inanılmaz bir senkronizasyonla önceden belirlenmiş koreografide aynı anda hareketleri yapmalarına inanamadım. İşin görsel güzelliğini bir tarafa koyarsak, bu çocuklara eş değer ancak robotlar olabilir. Yani o küçücük yaşta o kadar kollektif bir şekilde aynı anda hareketleri yapabilmelerine hayret etmiştim. Uzun bir süre şaşkınlıkla o çocukları camdan izledim. Bizim çocuklar olsa ne yaparlardı diye düşünmeden edemedim. Alakası olmazdı. Tamam bizde de bando veya izci grupları var ama öyle bir disiplin seviyesi ve toplu hareket edebilme kabiliyeti Türkiye’de asla yok. Bu kolektivite anlayışı Çinli çocuklara çok erken yaşta veriliyor. Bu çocuklar da büyüdüklerinde kendi kariyerlerinde adeta makinenin dişlileri gibi görevlerini bir makine düzeninde gerçekleştiriyorlar. Bu disiplin ve kolektivite de Çinlilere her sektörde ciddi rekabet avantajı sağlıyor. Onların bu anlayışına üstün gelebilecek tek bir şey var, o da ful otomasyon ve yapay zeka. Her ikisin de yaygın bir şekilde tüm sektörlerde kullanılmaya başlanması için önümüzde 10-20 sene daha var.

3) Kaliteli iş gücünün büyüklüğü: Çin’in büyük avantaj sağladığı bir başka konu da ucuz iş gücünün ötesinde, kaliteli iş gücü havuzunun büyüklüğüdür. Örneğin çok niş bir konuda bile mühendis veya tekniker sayısı bir ülkede binlerle tanımlarken, Çin’de bu sayı rahatlıkla yüz binleri bulabiliyor. Bu kaliteli profesyonellerin çokluğu ve alternatiflerin bol olması uluslararası rekabette önemli bir avantaj sağlıyor. Bu profesyonellere yönelik giderler hem Çin’de rahat edebilecek bir ortamı sağlayacak şekilde belli bir seviyede kalıyor, yani maliyet avantajı sağlıyor, hem de alternatif bol olduğu için işten ayrılmaları telafi edebiliyorsunuz ve iş aksamıyor. Hatta yeni gelenlerle işe yeni bir soluk dahi kazandırabiliyorsunuz. Nüfusu 1,4 milyarın üzerinde olan bir ülkede bu kadar fazla alternatifin olması doğal. Nerede faaliyet gösterirseniz gösterin kalifiye profesyonellerin, özellikle teknik elemanların sayısını artırmak için çalışmalar yapmak gerekiyor.

4) Stratejik sektörlere erken girmeleri: Çinliler stratejik sektörleri erken tespit edip o konuda faaliyet gösterecek firmalara da destek verdiler. Burada hem devlet yetkilileri hem de özel sektör (girişimciler, profesyoneller vb.) kolektif bir akılla vizyoner hareket ettiler. Batarya sektörünü buna örnek verebilirim. Enerji depolama alanında ezici bir üstünlükle neredeyse tek başına tüm dünya piyasasına tedarik sağlıyor Çinli firmalar. Bunun en büyük nedeni 20-25 sene önce batarya teknolojileri konusunda akıllı buluşlarla kendilerini konumlandırmış olmaları. Herkesten önce başladıkları için de deneme-yanılma ve ürün geliştirme faaliyetleriyle teknolojilerini en iyi pozisyona getirdiler. Bu konuda da Çinlilere şapka çıkarılır. Dünyanın çok ihtiyacı olan ve iklim değişikliğiyle savaşta çok kritik bir role sahip enerji depolama teknolojilerini (ör: üretim ekipmanları, EPC hizmetleri vb.) tüm dünyayla paylaşmaları önemli.

5) Arz fazlasını uluslararası rakipleri bitirmek için kullanmaları: Çin’deki piyasaların durumu tüm dünyayı etkileyebiliyor. Örneğin güneş enerjisi sektöründe senelik ortalama minimum 20-25 GW’lık kapasiteleri kurarken bazı dalgalanmalar yaşanabiliyor. Bu kurulu kapasiteler azaltılabiliyor veya Çin’de aşırı büyümeden kaynaklı (tüm güneş paneli üretim firmaları fabrikalarının üretim kapasitelerini sürekli artırıyorlar) arz fazlası ortaya çıkabiliyor. Böyle bir ortamda da bazı yıllar ellerinde satamadıkları ürünlerden dolayı stoklar birikiyor. Bu stokları eritmek için de bazı dönemler güneş panellerini üretim maliyetinin de altına farklı ülkelere satabiliyorlar. Adeta bir damping hareketiyle normal fiyatın çok altında sattıkları ürünler, koyulan gümrük vergilerine rağmen ciddi avantaj sağlayabiliyor ve bu sayede globaldeki rakiplerini zor durumda bırakabiliyorlar. Örneğin bu sayede Avrupa’da güneş paneli üreten bir firma kalmadı diyebiliriz. Tek tük kalanlar da çok küçük kapasitelerle hareket ediyor ve işin en önemsiz son prosesini yani modül üretimini yapıyorlar. Hücre, wafer ve ingot üreten bir Avrupalı firma kalmadı diyebiliriz. Yaşam mücadelesi veren bu Avrupalı firmalar da son bir hamleyle operasyonlarını Amerika’ya taşıyıp korunaklı bir pazarda yaşamlarını sürdürmeye çabalıyorlar.

Küresel takım oyununun önemi

Sonuç olarak Çinli firmaların tüm sektörlerde bu denli üstünlüğü ele almasını doğru irdelemek lazım. Ben olayı şöyle görüyorum. Hayatta her şey bir denge üzerine kurulu. Bir ülkenin kendisini “dünyanın üretim merkezi” olarak konumlayarak her şeyi kendi imkanlarıyla yapmaya çalışması bir dengesizlik yaratıyor. Diğer bütün ülkeler de bu konuda uyandılar ve bu duruma önlem almaya başladılar. Çinli firmalara karşı farklı metodolojilerle bariyer kuran tüm ülkeler (başta Amerika olmak üzere, bazı Avrupa, Orta Doğu ve Afrika ülkeleri) üretimin bir kısmını kendi ülkelerinde veya bölgelerinde yapabilmek için farklı programlar başlattılar.

Bu duruma uyanan Çinli firmalar da kendi ülkelerinde üretim ısrarından vazgeçip bu ülkelerde üretim tesisleri kurmaya başladılar.

Bence de tüm dünyada bu denge gözetilerek, özellikle tüm dünyanın ihtiyacı olan sektörlerde (sürdürülebilirlik vb.) farklı ülkelerde üretim tesisleri kurulması ve küresel çapta bir ‘takım oyunu’ ortamı yaratılması gerekiyor. İnsanlığın gelişmesi için, gerek üretimde gerekse ARGE çalışmalarında bu takım oyununu mutlaka kurmak gerekiyor. Aksi takdirde uluslararası rekabet hırsıyla oluşturulan ortamlar, insanlık için elzem olan teknolojilerin gelişmesini veya insanlığın erişimini engeller. Özellikle stratejik teknolojilerin tüm insanlığın faydalanacağı şekilde ele alınması gerekiyor.

Ben de şahsen çalışmalarımı bir dünya vatandaşı olarak bu bilinçle sürdürüyorum.

 

Not: Banner resmi Taschen adlı yayın grubunun Çin'le ilgili ülke portresini müthiş görsellerle anlattığı harika bir eserin kapağından alınmıştır. Bu eser, Liu Heung Shing tarafından edit edilmiş ve 88 Çinli fotografçının resimleri kullanılmıştır. 

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için