Doğa harikası Denizli’nin olması gerektiği yer

Askerliğimi Denizli’de yaptığımı ve bu nedenle Denizli’yle gönül bağım olduğunu beni yakından tanıyanlar bilir. Uzun bir süre sonra yılbaşımı geçirmek üzere bir arkadaşımın davetlisi olarak Denizli’ye gittim. Pozitif hislerle kaleme aldığım senenin bu ilk yazısında, memleketin bir başka doğa harikası olan Denizli izlenimlerimi paylaşıyorum. Tabii Denizli’yi daha iyi yerlerde görmek istediğim için de bazı tespit ve önerilerime de yer veriyorum.

Askerliğimi 2000-2001 yıllarında Denizli’nin 11. Piyade Tugay’ında 8 ay (kısa dönem o sıralar 8 aydı) yaptım. Bu süreçle ilgili anılarımı “Memleketin DNA’sına askerlikten bir bakış” başlıklı bir yazı dizisiyle daha önce paylaşmıştım. Detayları aşağıdaki linklerden okuyabilirsiniz:

https://www.serhansuzer.com/tr/memleketin-dnasina-askerlikten-bir-bakis-1
https://www.serhansuzer.com/tr/memleketin-dnasina-askerlikten-bir-bakis-2
https://www.serhansuzer.com/tr/memleketin-dnasina-askerlikten-bir-bakis-3

Değerli Tugay Komutanı Kemal Ay’ın emir erliğini yaptığım dönemdeki 11. Piyade Tugayımız şimdilerde 11. Komando Tugayı olmuş. Açıkçası bizim tugayın her zaman böyle bir potansiyeli vardı. Hiç şaşırmadım.

Geride bıraktığımız yıl zor bir sene geçirdim. Yılbaşında biraz uzaklaşmak istediğimi fark ettiğim için İstanbul dışında ne yapabileceğimizi değerlendirirken aklıma Denizli geldi. Uzun bir süredir Denizli’ye gitmedim. Birkaç günlüğüne de olsa tatil için Denizli’ye gitme fikri makul geldi.

Denizlili iş insanı bir arkadaşıma nerede kalabileceğimizi ve Denizli’yle ilgili diğer soruları sorarken onun beni ağırlayacağından bihaberdim. İşte dostluk ve Türk misafirperverliğinin kombinasyonu böyle oluyor. Sağ olsun.

Denizli’ye 29 Aralık tarihinde gittik. Akşamüzeri vardığımızda havalimanından karşılanıp otelimize gittik. Denizli’nin en güzel otellerinden biri olan bu harika butik otelin adı Casa Bianca. Otelimizde bir şeyler atıştırdıktan sonra günün ve haftanın yorgunluğuyla erken saatte yattık.

Keyifli teleferik deneyimi

Ertesi sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra günün ilk etkinliği için Denizli’nin Pamukkale ilçesi Kervansaray mahallesinde bulunan, dağ yönünde 1500 m yüksekliğe çıkan sonra da Bağbaşı Yaylası’na uzanan Denizli teleferiğine bindik.

Teleferikten indikten sonra manzaranın güzelliğine karşı salep içelim dedik. Salebimizin keyfini çıkardıktan sonra bizi teleferiğin tepe noktasından alan bir minibüse binip Bağbaşı Yaylası’na doğru yol aldık. Kırık dökük bir minibüsle gittiğimiz yaylanın kafesinde çay içtik. Butik dükkanlarına baktık, okçuluk alanında hedefe ok attık.

İşimiz bittikten sonra aynı kırık dökük minibüsle teleferiğin tepe noktasına geri döndük ve oradan da gerisin geriye aşağıya indik. Genel olarak keyifli bir deneyimdi. Ancak konu Denizli olduğundan, bu yazı içerisinde bu güzide ilimizin daha iyi bir yerde olması için, şehrin iyi yanlarını paylaştığım gibi bazı eleştirilerde de bulunacağım.

Bu teleferik deneyimi müthiş. Harika bir manzara eşliğinde keyifli keyifli çıkıyorsunuz. Yolunuz Denizli’ye düşerse mutlaka teleferikle tepeye çıkmanızı tavsiye ederim. Teleferiğin güvenli olduğunu da belirtmem gerekiyor. Bu alanda dünyanın sayılı firmalarından biri olan İtalyan Leitner’e yaptırmışlar, teleferik oldukça güvenli. Tabii teleferiğin kaliteli olmasının ötesinde, nasıl işletildiğinden ve bakımlarının da düzenli ve protokole uygun şekilde yapılıp yapılmadığından emin olmak gerekiyor.

Teleferik ve çevresine dair 4 eleştirim

1) Teleferiğin başlangıç noktasının hemen yan tarafına villa inşaatına başlamışlar. Bu villalara kim izin vermişse hemen görevden alınmalı, bu izinler iptal edilmeli ve yapılan villalar da yıkılmalı. Teleferik alanında ev yapımı dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde görülmüş? Teleferik alanında (ki bence en az birkaç km’lik bir çap olmalı) yol dışında her şeyin doğal olması, yani ağaçlar ve bitki örtüsüyle kaplı olması gerekiyor.

2) Belediyeler her şeyi en cüzi bütçelerle işletmeye kalkıyor. Teleferiğin bulunduğu yerdeki (gerek başlangıç noktasındaki gerekse tepedeki) yeme içme alanı ve işletmeler hem çok sınırlı hem de cazip bir alan yok. Yani yeme içme alanlarının sunduğu yiyecek ve içecekler, gelen ziyaretçilerin göz ve damak zevklerine çok daha iyi hitap edebilirdi. Hediye dükkanı nispeten fena değil ama bence orada bile ürünler sınırlı.

3) Yaylaya giderken bindiğimiz minibüsün her tarafı dökülüyordu. Neredeyse uçurumun kenarından giden bu minibüs hem güvenli değil hem de her an yolda kalacakmış gibi bir hali var. Bir de hijyen problemi söz konusu. Bu aradaki ulaşımı sağlamak için belediyenin çok daha güvenli, temiz ve insanların rahat edebileceği bir alternatif sunması gerekiyor.

4) Yayladaki yeme içme alternatifleri ve rekreasyon alanları teleferikten daha kötü. Öyle bir yerde herkesi çekecek, özellikle çocukların ve gençlerin zaman geçirmekten zevk alacakları bir alan yaratılmalı. Doğa sevgisini çocuklara çok erken yaşlarda aşılamak için hem eğlenebilecekleri hem de güzel yemekler yiyebilecekleri alanlar oluşturulabilir. Burada tek takdir ettiğim yer ok atılan alandı. Ok atma iyi bir fikir. Ok atarken eğlendik.

Genel olarak teleferik deneyiminde eksik olan gustoydu. Kantinin işletmesi, yayladaki işletmeler, minibüsün kırık döküklüğü, tüm bunlar gerek görsel açıdan gerekse damak tadına hitap edecek şekilde dönüştürebilirler.


 

Pamukkale’ye girişimiz ve ‘ters ev’

Teleferikten indikten sonra doğruca Pamukkale’nin yolunu tuttuk. Pamukkale’ye gitmeden önce Denizli Merkez’den geçmek istedim ve Horoz Heykeli’nin bulunduğu meydandan devam edip bizim 11. Piyade Tugayı’nın önünden Pamukkale yönüne döndüm. Tabii 11. Piyade Tugayı bahsettiğim gibi 11. Komando Tugayı olmuştu. Önünden geçerken bir kez daha ne kadar büyük bir alana yayıldığını deneyimlemiş oldum.

Varmamıza birkaç dakika kala, Pamukkale’nin girişinde, birçok destinasyonda rastlayabileceğiniz “ters ev” konseptine denk geldik. Bu müzemsi yerde klasik terste durma resimleri çektirdikten sonra çıktık ve Pamukkale’ye gittik. Zihninizde canlandırmanız açısından çektiğimiz bazı ters ev resimlerini paylaşıyorum:



Travertenlerin ve ‘kutsal şehrin’ görkemi

3 dakika mesafedeki Pamukkale’ye önce aşağıdan giriş yaptık. Kazların bolca bulunduğu gölette bir şeyler atıştırdıktan sonra tepedeki kapısına yöneldik ve muhteşem görkemiyle Pamukkale’ye uzun yıllar sonra giriş yaptık.

Tabii Pamukkale dediğimiz yerde antik bir kentten, Hierapolis’ten bahsediyoruz.

Hierapolis (Yunanca: Ἱεράπολις 'kutsal şehir'), Pamukkale (Denizli) yakınlarında bulunan ve Frigler döneminde ana tanrıça Kibele kültünün merkezlerinden biri olarak faaliyet göstermiş bir antik kenttir. Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios verdikleri bilgilerde, Karia bölgesine sınır olan Laodikeia ve Tripolis kentlerine yakınlığı ile Hierapolis’in bir Frigya kenti olduğunu ileri sürmektedir. Detayları Vikipedi’den okuyabilirsiniz: https://tr.wikipedia.org/wiki/Hierapolis

Hierapolis’in travertenlerine o meşhur yolundan yürürken sağlı sollu antik kent kalıntılarını izleme fırsatına sahip oluyorsunuz. Bunların en görkemlisi tabii Antik Tiyatro. Grek tiyatrosu tipinde, yamaca yaslanmış, 91 m yüksekliğinde, tüm cephesiyle birlikte korunabilmiş bu büyük bir yapının önünden geçerken gözünüzü alamıyorsunuz. Sonunda travertenlere giriş noktasına vardık ve pantolonlarımızı sıyırıp Pamukkale’nin meşhur kar gibi beyazlamış kayalarının üzerine bastık. İçlerinde su birikintisi olan bu beyaz kayaların iç taraflarına girip bir süre yürümek terapi gibi. Tabii bunu yüzlerce turistle birlikte yapıyorsunuz, kalabalık işin büyüsünü bozuyor ama olsun. Yine de kendinize ve kayalara odaklandığınızda ciddi keyif alıyorsunuz.

Pamukkale’nin travertenlerinde bu keyifli zamandan sonra toparlanıp ayakkabılarımızı giydik ve bir süre hediye dükkanına girip vakit geçirdik, ardından tekrar Hierapolis’in tarihi yolundan girişe doğru yürüyüp çıkış yaptık. Sonrasında da otele dönüş yoluna geçtik. O arada bir sonraki günün programı için, balon organizasyonu yapan kişiye telefon edip ertesi sabah için sözleştik.

Pamukkale’yle ilgili eleştirilerim

Şimdi gelelim Dünya’da eşi olmayan bu muhteşem destinasyonla, Pamukkale’yle ilgili eleştirilerime... Tekrar ediyorum, Denizli’ye gerçekten değer verdiğim ve ileride gerekli düzenlemelerin yapılması için bu kritikleri yapıyorum:

1) Pamukkale’nin en önemli meselesi travertenleri beyazlatan bu özel suyun azlığı. Bu travertenlerin yüzölçümü çok düşmüş durumda. Yani 20 sene önce askerdeyken gittiğim Pamukkale’nin beyaz travertenlerinin çok daha fazla bir alanı kapladığını rahatlıkla söyleyebilirim. Anladığım kadarıyla kayalara beyaz rengi veren bu suyu Belediye veya ilgili işletme bir yerde tutup kontrollü olarak kayaların üzerine salıyor. Suyun debisini ve rezervini artıracak tekniklerin olduğunu düşünüyorum. Yani bu suyun kontrollü bir şekilde tutulup verilmesinden çok daha efektif ve Pamukkale’yi eski haline döndürecek yöntemlerin acilen uygulanması gerekiyor. Planlama ve uygulama için bu konuda dünyanın su konusundaki en iyi uzmanlarıyla anlaşıp onların yönlendirmesiyle harekete geçmek lazım.

2) Denizli’de özellikle Pamukkale’ye yaklaştıkça sayılarının arttığını gözlemlediğimiz bir “night club” konseptini fark ettik. Pamukkale’ye gidene kadar 10’un üzerinde “sözde” gece kulübü saydığımızı söyleyebilirim. Sözde diyorum çünkü daha sonra bunların gece kulübü olmadığını anlamış olduk. Ters evin işletmecisiyle bahçede sohbet ederken ters ev konseptinin hemen karşısındaki gece kulübünü işaret ettim ve sonrasında aramızda şöyle bir konuşma geçti:

– Buraya gelene kadar 10’un üzerinde bunun gibi gece kulübü gördük. Bunlar nedir Allah aşkına? Burada bu kadar gece kulübü talebi var mı?

– (Yüzünde utanmayla karışık bir gülümsemeyle) Bunlar gece kulübü değil, beyefendi.

– Peki nedir?

– Gerçekten bilmiyor musunuz?

– Hayır bilmiyorum. Bu pespaye yapıları gece kulübü konseptiyle ilk defa böyle görüyorum.

– Utanarak söylüyorum, bunlar pavyon.

– Nasıl yani? Pamukkale gibi bir yerde pavyonun işi ne?

– Maalesef bizde aynı şeyi söylüyoruz ama anlatamıyoruz.

– Peki bu kadar pavyona burada bu kadar talep var mı? Denizli’yi tanıyan biri olarak hiç zannetmiyorum.

– Buralara Denizli’den değil, çevre illerden ciddi talep var. Kendi illerinde tanındıkları için buraya gelip ne yapacaklarsa buralarda yapıyorlar.

– Yazıklar olsun. Ayıptır yahu. Hiç Pamukkale gibi bir yere bunlar yakışıyor mu?

Türkiye genelinde yaygınlaşan pavyonlar

Bu bilgileri aldıktan sonra konuştuğum bazı arkadaşlarım esasında bu “night club” konseptinin Türkiye’nin hemen hemen her ilinde, özellikle muhafazakâr illerde olduğunu söylediler. Ülkenin bulunduğu yeri tespit açısından buraya not düşüyorum.

Pamukkale’den sonra otelimize dönüş yaptık. Akşam yemeğini bizi davet eden arkadaşımın da tavsiyesiyle Ruma diye bir restoranda yedik. Birçok farklı mutfağın bileşiminden oluşan leziz menüsünden seçerek güzel bahçesinde yediğimiz yemekten sonra otelimize geri döndük.

Muhteşem balon macerası

Erken yatıp yılın son gününde erken kalktık ve doğruca Pamukkale’de balonlarının kalkacağı yere gittik. Sabah 07.30’da buluştuk ve bir turist kafilesiyle birleşip bir balona yerleştik. Balonun iç tasarımı şu şekildeydi: İçi 5’e bölünmüştü. Orta bölümde balonun pilotu yer alıyor ve nispeten ince uzun bir alanda tüpler ve balonun içine ateşi püskürten mekanizma bulunuyordu. Geri kalan alanlar dörde bölünmüş ve her bir alana 4 kişiyi kabul ediyorlar. Yani pilot haricinde (ki pilotun bulunduğu bölüme 2 pilot sığıyor) toplam 4 bölümden 4 kişi yani 16 kişi alıyor. Bizde de öyle oldu. Biz kendi bölümümüze yerleştik, kalan bölümlerde de 1 yabancı ve 2 Türk grup daha vardı. Bu şekilde Pamukkale’nin aşağı bölgesinden, direkt kazların bulunduğu göletin üzerinden havalandık. İnanılmaz bir deneyimdi. Havada kimi zaman aşağılarda takılırken, kimi zaman hayli yükseklere kadar (500 metre irtifaya) çıktık. Manzara yukarı çıktıkça hem güzelleşiyor hem de gözünüzü rahatsız eden yapılarla karşılaşıyorsunuz. Ülkenin her köşesinde olduğu gibi burada da bozuk şehir planlaması ve çarpık yapılaşma gözünüze çarpıyor. Bir de Pamukkale’nin esasında Denizli gibi ucu bucağı görünmeyen bir ovada küçük bir alan olduğunu gözlemleyebiliyorsunuz. Her halükarda manzara yukarıdan inanılmazdı. Özellikle bu bölgenin müthiş doğal güzelliklerine yukarıdan tanık olmak muhteşemdi.


İniş, kutlama ve ilginç bir rastlantı

45 dakika kadar havada yolculuk ettikten sonra Pamukkale’nin hemen yanı başındaki küçük bir kasabanın üzerinden süzülüp oradaki boş bir alana iniş yaptık. Yukarıdayken hiçbir rahatsızlık duymayan arkadaşlarım binalara ve ENH’a (Enerji Nakil Hattı) yaklaştıkça tedirgin oldular. Sonuçta kazasız belasız yere indik. Organizasyon firması yerde masa kurdu, alkolsüz, şampanyamsı bir içecek ikram ettiler, müziğin sesini açtıktan sonra hep beraber bir kutlama yaptık. Yerdeyken ayrıca organizasyon şirketi ek gelir için hediyelik eşya dükkanından alınabilecek bazı eşyaların satışını yaptı ve videolarımızı bize aktaracaklarını ilettiler. Bu arada konuşma arasında benim eskiden 11. Piyade Tugayı’nda görev aldığımı duyan organizasyon yetkilisi ve bizim balonun pilotu “Bizim yan balonda da yeni tugay komutanı ve jandarma komutanı vardı. Onlar bizden 5 dakika önce havalandılar” dedi. 22 sene sonra yılın son günü tugay komutanının yanındaki balonda havalanmış olmam da ilginç bir tesadüf oldu.

Kızıl şifa keyfi

Yılın son gününde keyifli bir sabahın ardından bir sonraki program için Karahayıt’a doğru yola çıktık. Burada eskiden beri bir Pamukkale klasiği olan Colossae Hotel’in havuzuna gittik.

Bu arada Karahayıt’ın Pamukkale’de farklı bir statüsü olduğunun altını çizmek isterim. Pamukkale’deki özel su, kayaları nasıl beyaz hale getiriyorsa, Karahayıt’taki özel şifalı termal suyu da kayaların rengini kızılımtırak hale getiriyor.

Bu kırmızımsı suyu otellerinde müşterilerine termal hizmeti olarak sunan oteller arasında hâlâ en kıdemlisi Colossae Thermal & Spa Hotel. Tabii bu otellerin arasında Richmond gibi yerli oteller de var. Colossae’da hem içeride hem dışarıda havuz var. Dışarıda hava soğuk olduğu için biz de içerideki havuzlara yöneldik. İçeride de 2 havuz var. Biri klasik bir havuz. Bu normal havuzun yanında bir de termal bir havuz var. Termal havuza içeriden girip dışarıya açılabiliyorsunuz. Bu kırmızı ve şifalı, ısısı yüksek suyun içinde olduğunuzda dışarıya çıkmanız sizi etkilemiyor. Yani isterse dışarıda kar yağsın, bu yüksek ısılı suda istediğiniz gibi takılabiliyorsunuz. Özellikle bu termal havuzun keyfini çıkardıktan sonra duş alıp öğle yemeğini yemek için Denizli’ye dönüş yaptık. Öncesinde de otelin yakınında bulunan Karahayıt mahallesinin içinden tur atıp, Denizli yönüne öyle saptık. Karahayıt mahallesi de maalesef çarpık yapılaşmadan ve suyun yanlış kullanımından nasibini almış. Böyle şifalı bir yerde göze hitap eden, kullanımı kolaylaştıran ve suyun debisini koruyacak şekilde bir mahalle inşa etmelerini umardım. Buradaki mahalleyi bana göre yıkıp yeniden yapmak gerekiyor. Düşük standartlardaki binalarını bir kenara koydum, mahallenin meydanında bile suyu dışarıya akan havuz inşa etmişler. Olmaz.

Tatmadan geçilmeyecek Denizli kebabı

Denizli’ye giderken arabadakilere Denizli kebabını methettim. Söylediklerimi burada okuyucularımla da paylaşmak isterim: Denizli’ye gittiğinizde mutlaka Denizli kebabı yemeyi unutmayın.

Tandır eti gibi lezzetli olan et ve yağlanmış pidesiyle bu kebabı yine Denizlili dostlarımızın tavsiyesiyle Kebapçı Enver’de yedik. Bu harika ziyafetten sonra tatlı keyfi için yine Denizli Merkez’de bulunan Hacı Şerif’e gittik. Burada da dondurmalı irmik, şöbiyet ve soğuk baklava yedikten sonra arabamızı park ettiğimiz yerden alıp otele dönüş yaptık.

Otelde yılbaşı programı için hazırlığımızı yaptıktan sonra Casa Bianca’nın içindeki Köz Restoran’da yılbaşı gecemizi geçirdik. Bir yılbaşı klasiği olan geriye sayımdan sonra dışarıda fişekli kutlama da yapıldı. Bol bol dans ettik.

Yılbaşı gecesinden sonra vakti çok da geçirmeden yattık ve ertesi gün geri dönüş hazırlıklarına başladık. Oteldeki kahvaltıdan sonra akşamüzeri uçağımız olduğu için bir süre Denizli turu atıp Terra Park Alışveriş Merkezi’ne bowling oynamaya gittik. Ardından havalimanının yolunu tuttuk.

Denizli’nin insanı ve yerel ağzı

Denizli’ye geçmişteki anılarla birlikte bir kez daha veda etmenin zamanı gelmişti. Yazımı son kez Denizli’nin insanlarıyla bitirmek isterim. Doğal güzelliklerinin ötesinde Denizli’ye beni çeken unsurların başında Denizli’nin insanı oldu. Genel olarak Denizlililer iyi insanlar ve gelişime açıklar. Anadolu’nun birçok yerini gezdim ve Ege ile Orta Anadolu sentezi olan Denizli gibi bir yerde insanların genel olarak hem açık görüşlü hem de işinde gücünde olmalarını güzel bulduğumu söyleyebilirim. Bir de tabii Denizli’nin yerel ağzı çok hoşuma gidiyor. Askerdeyken ilk duyduğumda anlamamıştım ama sonra alıştım. Gerçekten çok sempatikler.

Özetle Denizli veya Pamukkale’ye yolunuz düşerse ve doğru mekânlarda tatilinizi geçirirseniz keyif alacağınız kesin. Denizli’yi çok daha gelişmiş olarak, turizmin parmakla gösterilen destinasyonları arasında görmek dileğiyle...

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için