Euroleague Basketbol Şampiyonası’nın Final Four’u Bu sene İstanbul’da yapılması ve Beşiktaş’ın 37 sene sonra gelen şampiyonluğu üzerine
Geçtiğimiz ay İstanbul yine çok önemli bir şampiyonaya ev sahipliği yaptı. Avrupa’da basketbolun zirvesi olarak tanımlayabileceğimiz Euroleague’in Final Four’u (dörtlü finali veya tam tanımıyla yarı final ve finalin oynanması) İstanbul’da gerçekleşti.
Ben de bu dörtlü finalin ilk ayağına (yarı final maçlarına) gittim. Kanada’dan üniversite arkadaşım Yanni sağolsun, bir gün beni arayarak bu dörtlü finale gelmek istediğini söyleyince ben de 3 bilet ayarladım (teşekkürler, İzzet). Bize, Yanni’nin ilk sene Michigan University’den arkadaşı olan Uğur da katıldı. Ekip tamamdı. Benim için de enteresan bir akşam oldu. Açıkçası iki maç üst üste maç seyretmek biraz yorucu olabiliyor, ancak bu akşamı eğlenceli kılan bazı faktörler de vardı.
Mesela Yunanlı taraftarlar görülmeye değerdi. Özellikle bizim hemen üzerimizde bulunan Panathinakos’lu taraftarların maçı ateşli bir şekilde seyretmeleri ve tepkileri bize çok benziyor (tabii Yunanca bilmediğimiz için küfür edip etmediklerini bilemiyoruz). Taraftarların reaksiyonları ve Panathinakos ile Olympiakos taraftarlarının atışması görülmeye değerdi. Tabii bilinçli olarak bu iki taraftar grubunu salonun iki ayrı çaprazına yerleştirmişlerdi ve birbirleriyle temasları engellenmeye çalışılmıştı. Yine de karşılıklı bir iki olaya şahit olduk.
Taraftarlar arasında Ruslar da fena değildi. Bazılarının ilginç kostümleri geceye renk kattı. Bu gruplar arasında en sessiz olanı Barcelonalılardı. Hem sayıları azdı hem de fazla tezahürat yapmadılar (veya ben Panathinaikoslulardan dolayı pek birşey duyamadım).
Devre arası olduğunda salondaki stand’ların birine geçtik ve henüz akşam yemeği hazır olmadığı için stand’larda bulunan zeytin ve erikle bir şeyler atıştırmaya koyulduğumuzda enteresan bir duruma tanık oldum. Önce bizim Yanni’de buna tanık oldum. Bir adet eriği ani bir hareketle ağzına attı. Sonra “Bu nedir Allah aşkına diye yüzünü ekşiterek söylendi. Ben de kendisine tarif ettim: Bu eriktir (plum), bildiğin erikler gibi değil, tuzla yersen daha lezzetli olur dedim. Sonra kendisine gösterdim ve kendisi de eriği tuzlayıp yedikten sonra “Böyle çok daha iyiymiş” dedi ve erik yemeye devam etti. Ardından standımıza birkaç yabancı taraftar daha geldi. Refleksle (biraz da fırlamalıktan) onlara erik ikram ettim. Üçü de erikleri ağızlarına attılar ve aynı tepkiyi onlar da gösterince hepimiz çok güldük. Sonrasında onlara da aynı dersi verdik: Bu eriktir ama bildiğiniz erik değildir. Bakın böyle tuzlayıp yiyin daha lezzetli oluyor. Bunu Türkiye’den başka yerde bulamazsınız. Böyle iki grup yabancı daha geldi ve benzer durumlar hepsiyle yaşandı.
Bu erik muhabbeti hem sporculuğuyla hem de kişiliğiyle çok takdir ettiğim, bana göre tam “adam gibi adam” tabirine uyan İbrahim Kutluay’ı görmemle son buldu. Uzun süredir görüşmüyorduk. Kendisiyle 12 sene evvel Çeşme’de tanıştım. O gün bu gündür fazla görüşemesek de birbirimizi gördüğümüzde sohbetimiz iyidir. Kendisi evini taşıdığı dönemde bir sene boyunca Süzer Plaza’da aynı katta komşumdu. İbrahim’le vedalaştıktan sonra yanımdaki koyu Panathinaikos taraftarı Yanni bu “İbrahim Kutluay değil mi?” diye sordu. Biz Panathinakos taraftarları olarak kendisini çok severiz gibilerinden benimle konuşurken, İbrahim Yanni’nin söylediklerini duydu ve bir reaksiyonla tekrar döndü ve elini sıktı. Bir Türk basketbolcunun Yunanistan’ın en fanatik taraftar topluluklarından olan Panathiakoslu taraftarların gönlünü kazanmış olması gerçekten takdire şayan. Ne de olsa İbrahim Kutluay’lı Panathinaikos Avrupa Şampiyonluğu’nu kazandı.
Bu sene durum biraz daha farklıydı. Birinci maç Panathiakos’un mağlubiyetiyle bitti. Esasında maçı baştan sona önde götürüyorlardı ama son çeyrekte ne olduysa oldu ve bir anda son dakikalarda geriye düşerek maçı kaybettiler. İkinci maçı beklerken yemeğe çıktık. Akşam yemeğinden sonra da ikinci maçın başlamasını beklerken salonun girişinde bizimkilerle sohbet ediyorduk. Bir anda Galatasaray’ın koçu Oktay Mahmuti ve Beşiktaş’ın koçu Ergin Ataman birlikte yanımızdan geçti. Doğal bir refleksle Oktay Mahmuti’ye “Hocam bu Olympiakos’un yerinde bizim olmamız gerekiyordu. Hatta ilk maçta onları yenmeyi bile başardık,” deyince Oktay Mahmuti üzgün bir yüz ifadesiyle “Hayırlısıyla” dedi ve hemen ardından Beşiktaş’ın hazırcevap koçu Ergin Ataman, “Artık seneye biz Final Four’a katıldığımızda bizi izlersin,” deyiverdi. Ben de kendisine iki takımı da izlemek isterim, Beşiktaş’a karşı da ciddi sempatim var,” dedim. Karşılıklı gülüşmeyle oradan yerimize geçtik.
Başımdan geçen bu olayı Beşiktaş bu hafta şampiyonluğunu ilan ettikten sonra sizlerle paylaşmak istedim, çünkü Ergin Hoca gerçekten kendisine özgüveni olan biri ve eminim bunu takımını da aşılıyor. Deron Williams gibi dünyaca ünlü bir basketbolcunun NBA’e geri dönmesinden sonra birçok kişi “bu takım küme düşer” gibi yorumlarda bulunuyordu. Beşiktaş’ın ise bu efsane basketbolcu ayrıldıktan sonra ibresi hep yukarı doğru çıktı. Sonuçlar ortada. Beşiktaş bu sezon inanılmazı başardı ve sezonu 3 kupayla kapattı. Türkiye Kupası’nı kazanmasının dışında Avrupa’nın 2 no’lu kupasını da müzesine götürdü ve Türk Basketbol tarihine geçti. Son olarak da Türkiye ligini 37 yıl aradan sonra kazandı. Beşiktaş bu sene doğru transferler yaparsa önümüzdeki sene Ergin Hoca’nın bana söylediği gibi kesin Final Four oynar. Ben bir de Ergin Hoca’nın bir ilke daha imza atmasını bekliyorum. Kendisini NBA’de görmek isterim. Düşünsenize bir Türk koç, bir NBA takımını çalıştırıyor. Müthiş olurdu. Tabii Avrupa’da Erman Kunter ve Ergin Ataman gibi önemli başarılara imza atmış koçlarımızın da varlığından bahsetmemiz gerekiyor.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Bir önceki yazımda sporcuların eğitmenliğini yapan ve onları çalıştıran kişilerin her açıdan çok donanımlı olmaları gerektiğini yazmıştım. Türkiye’de donanımlı hoca yok mu? Elbette var. Özellikle basketbolda bu mevcut. Aydın Örs, Ergin Ataman, Erman Kunter, Oktay Mahmuti ve daha birçoğu. Türkiye’de basketbol ve voleybol branşları diğer spor dallarına göre çok daha ileride. Ancak memlekette Türk sporu bana göre olması gereken yerin çok gerisinde. Bence Türkiye’de bütün spor disiplinlerinin basketbol ve voleybol branşlarını örnek alması gerekiyor ve hem hocası hem de sporcusuyla eğitim düzeyini çok daha yukarılara çıkarmaları gerekiyor.
Gelişen Türk sporu, Türk gençlerini problemlerden uzak tutar, ülkemizin parayla ölçülemeyecek kadar değerli tanıtımını yapar ve Türk ekonomisine direk ve dolaylı ciddi katkıları olur.
Etiket: spor
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...