Flaş transferler yapan Galatasaray şampiyon olabilecek mi?
Bir Galatasaraylı olarak tarihimizin en kötü sonucunu geçen sene elde etmiş olan futbol takımımızın kadrosunun flaş transferle baştan aşağı yenilenmiş olmasından dolayı şahsen mutluyum. Peki tepeden tırnağa yapılan bu değişiklikler şampiyonluk için yeterli olacak mı? Hepsinden önemlisi önümüzdeki sezon Avrupa’da başarıyı getirecek mi? Kendi analizimi sizlerle paylaşmak isterim.
Hakkını vermek lazım, Galatasaray bu sene iyi transferler yaptı. Hepsi tam isabet diyemesek de çoğunluğu iyi oldu. Öncelikle yapılan 13 transferle ilgili düşüncelerimi kısaca aktarmak isterim. Kategorize edip aşağıda paylaşıyorum. Öncelikle hangi kulüpten geldiklerini, mevkilerini ve maliyetlerini içeren listeyi görelim:
1) Tam isabet transferler:
a) Dries Mertens: Galatasaray’ın bu seneki en iyi transferlerinden. Yaklaşık 5 senedir 10 numaranın hakkını veren oyuncu bulma sıkıntısı yaşıyorduk. Sneijder sonrası uzun yıllar geçti ve sonunda o özel oyuncuyu bulduk. Sırasıyla 10 numaranın en çok yakıştığı oyuncular Metin Oktay, Georghe Hagi ve Wesley Sneijder’dan sonra umarım bu altın tabloya Dries Mertens’i de yazacağız. Mertens, tekniği, oyun zekâsı, gol yollarındaki etkisi, takımı yönlendirmesiyle diğer 10 numaraların yaptığı gibi saha içi teknik direktör gibi. O yüzden yıllar boyunca Napoli’nin en etkili oyuncusuydu ve Maradona gibi bir futbol efsanesinin bile hayranlığını kazandı. Hoş geldin Mertens.
b) Lucas Torreira: Ön liberoda tekniği iyi, geriden oyun kurabilen ama aynı zamanda yırtıcı ve defansif özellikleri üst düzeyde bir oyuncu eksikliğimiz vardı. Torreira’nın oynadığı tüm maçlarda çok faydalı bir oyuncu olduğunu gördük. Umarım vatandaşı Muslera gibi uzun yıllar Galatasaray’a hizmet eder.
c) Fredrik Midtsjø: Kısa bir süre oynayıp çabuk sakatlandı. Oynadığı kısa süre içinde bize hem defansif hem de ofansif anlamda iyi bir oyuncu olduğunu gösterdi. Bir de en çok ihtiyacımız olan oyunu ileri taşıma özelliği, ayrıca İskandinav soğukkanlılığı ve çalışkanlığı artıları.
d) Yusuf Demir: Rapid Wien’den Barcelona’ya transfer olduğunda keşke bizde oynasaydı diye içimden geçirdiğim bir futbolcuydu. Sonunda bu sene nasip oldu. Düşünenleri ve emek verenleri tebrik ederim. Galatasaray’da oynarken veya Galatasaray’dan transfer olduğunda her türlü bize faydası olabilecek bir oyuncu transferi oldu. Umarım en az 3 sene bizde oynar, oyununu geliştirir ve sonra iyi bir bonservis bedeliyle Avrupa’nın dev kulüplerinden birine transfer olup bizleri gururlandırır. Yusuf Demir’i Türk Milli Takımı’na almayanları da ayrıca kınıyorum. Türk futbolunda bir kez daha vizyonu olmayan, egosu yüksek teknik adam sıkıntısı olduğunu bizlere gösterdiler.
e) Milot Rashica: Açıkçası ilk defa Galatasaray’da oynarken gördüm. Fuleli oyunu, çabuk düşünüp hızlı hareket etmesini beğendim. İnternetten araştırdığım kadarıyla da iyi bir genç oyuncuyu transfer ettiğimizi söyleyebilirim. Potansiyelli oyuncular her zaman iyidir. Tabii yorum yapmak için erken ama ilk maçtaki oyunuyla umut vadettiğini söyleyebilirim.
2) Emin olamadıklarım:
a) Haris Seferović: Benfica’da oynarken beğendiğim bir oyuncuydu. Ancak seneler geçtikçe oyunu gerilemiş. Mental sıkıntıları aşarsa ve bilmediğimiz bir sakatlığı yoksa Galatasaray’a da çok faydalı olur. Aksi takdirde bizde sönüp daha sonra düşük kademede bir takıma transfer olur. Özellikle fiziği ve oyun zekâsı artısı. Umarım yeteneğini harcamaz. Mental ve fiziksel olarak güçlenirse formunu tekrar üst düzeye çeker.
b) Sergio Oliveira: Teknik ve iyi bir oyuncu. Ancak fizik gücü zayıf ve fazla mücadele edemiyor. Defansif yönünün eksik olmasını hücumda ekstra işler yaparak kapatıyor deseniz, tam olarak böyle bir durum da yok. Topu sürekli direklere vuruyor. Umarım Galatasaray’da oyununu geliştirir, skora daha fazla katkı yapar ve bir orta saha olarak özellikle oyunun savunma tarafında da etkili olur.
c) Mathias Ross Jensen: Bu oyuncuyu da hiç oynarken görmedim. O yüzden emin değilim. İnternetten okuduğum ve izlediğim kadarıyla genç ve ümit vadeden, fiziği sağlam bir oyuncu. Umarım o da Nelsson gibi yerini doldurabilir ve Galatasaray’a her türlü faydalı olur.
3) Gereksiz transferler (gereksizlik sırasına göre):
a) Mauro Icardi: Herkesin söylediğinin aksine Galatasaray’ın bana göre bu sene en kötü transferi. Falcao gibi fiyasko olabilecek bir potansiyel taşıyor ki bence Falcao tüm özellikler bakımından daha iyi bir futbolcuydu. Tabii bir de girdiği ortamı karıştırma problemi var. Bu sene birbirine sıkı sıkıya bağlı mücadele eden bir takım yaratma düşüncesini bozabilecek bir futbolcu. Gomis’in olduğu yerde Icardi’ye bence gerek yoktu. Umut Bozok transfer edilseydi çok daha faydalı olurdu. Finansal olarak da avantaj sağlardı.
b) Abdülkerim Bardakçı: Türk oyuncu alacağım diye Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi takımlarla rekabete girip 3 milyon euroluk bir bedeli gözden çıkarmaya bence değmezdi. Abdülkerim bence şu anda Galatasaray’ın ilk 11’inde oynayabilecek bir oyuncu değil. Çok basit hatalar yapıyor ve defansın ortasında olduğu için de yaptığı hatalar kalemizde direkt gol oluyor. Bir de çok sık kart görüyor. Mücadelesini takdir ediyorum ama sahada daha profesyonel hareket etmesi gerekiyor.
c) Kazımcan Karataş: Genç ve potansiyelli bir oyuncu olarak alındı ama ben oyunda olduğu süre içinde bir şey göremedim. Abdülkerim’den de daha kötü bir transfer gibi duruyor şu anda. Tek tesellimiz genç olması ve oyununu geliştirme potansiyeli. Umarım bu gerçekleşir ve ilk 11’in değişmez ve faydalı oyuncularından biri haline gelir. Genç oyuncu da olsa en azından her maçta sonradan oyuna girmesini veya potansiyeli olduğunu göstermesini bekliyorsunuz. Oynadığı kısa süre boyunca o parıltıları henüz göremedik. Hiç oynamadığı zaman da bu yapılan transferi sorguluyorsunuz.
d) Léo Dubois: Fransa Milli Futbol Takımı oyuncusu apoletiyle açıkçası hepimizde beklenti yarattı. Oynadığı süre zarfında iyi anlamda ekstra bir oyun göremedik. Zaten çok kısa bir süre içinde de sakatlandı. Umarım sakatlığını çabuk atlatır ve bir şekilde faydalı olur. Aksi takdirde kötü transferler arasında yerini alacak. Allah’tan imdadımıza Sacha Boey’in kendini toparlaması yetişti ve sağ bekte ekstra işler yaparak geçen seneki oyununun üzerine koydu, aksi takdirde sağ bek pozisyonu bizim için ciddi bir sıkıntı olacaktı.
e) Juan Mata: Kariyerine, oyun zekâsına ve oynadığı takımlara katkısına hiç kimsenin diyeceği bir şey yok. Ancak Juan Mata’nın tam emeklilik moduna geçmişken ve uzun bir süre antrenman yapmamışken en geç transferler arasında yerini alması bende çok soru işareti bırakıyor. Takımın beyni pozisyonunda olan Mertens’in arkasından böyle bir transfer yapmak bence kaynak israfı oldu. Yine de ne olacağını göreceğiz. Umarım faydalı olur.
4) Keşke yapılmış olsa dediğim transferler (en çok istediklerim sıralamasıyla):
a) Henry Onyekuru: Onyekuru her zaman hızıyla sahada fark yaratıyor. Açıkçası onu Adanademirspor’da oynarken izlemek beni üzüyor. Galatasaray’da olsaydı 4. kez de olsa yine katkısını en iyi şekilde yapardı. Büyük topçu, tek handikabı onu mental olarak anlayacak ve destekleyecek teknik direktörlere ihtiyacı var. Geçmişte Fatih Terim bunu yıllarca yaptı ve çoğu zaman verim aldı, bu sefer de Okan Buruk bu işi yapabilirdi. Onyekuru’nun gelişiyle Kerem ve Yunus’a da ciddi bir alternatif yaratarak (belki de onların önünde ilk 11 oyuncusu olacaktı) kendilerine çeki düzen vermelerini ve her maçta üzerine koyarak efor sarf etmelerini sağlayabilirdik. Onyekuru’yla Galatasaray’ın hücum varyasyonları çok artardı, özellikle bazı maçlarda ihtiyacımız olan çizgiye inilerek yapılacak atak veya kontrataklar bizi oyunun her anında tehlike yaratabilecek bir takım haline getirirdi. Yazık oldu.
b) Mert Müldür: Türk defans oyuncuları arasında en beğendiğim futbolcu. Fiziğiyle, oyun zekâsıyla ve takipçiliğiyle Galatasaray’a uzun yıllar faydası olurdu. 1.88 boyuyla hava toplarında sıkıntı çeken Galatasaray defansında da bu açığı kapatmaya yardımcı olurdu. Léo Dubois yerine daha pahalı da olsa transfer edilmeliydi. Türk oyuncu kontenjanın da bize çok faydalı olurdu. Ayrıca Avusturya Türkü olması sebebiyle Yusuf Demir’le de iyi anlaşırdı. Gerekirse defansın ortasında da oynayabilecek niteliklere sahip Avrupa kültürü ve iş ahlakıyla büyüyen Mert Müldür’ün bir türlü Sassulo’dan alınmamış olması ve onun yerine Kaan Ayhan’ın isminin geçmesi bence planlama sorunudur.
c) Orkun Kökçü: Türk Milli Takımı'nın en beğendiğim oyuncularından biri. Feyenoord'un alt yapısından yetişmiş ve halen Feyenoord'un A takımında oynayan bu yetenekli Hollanda Türk'ü, Mertens gibi takımın beyni olabilecek yeteneklere ve oyun görüşüne sahip. Sadece 21 yaşında ve Feyenoord gibi Hollanda'nın en iyi takımlarından birini orta sahada yöneten, yönlendiren bir konumda olan olan bu genç yeteneğin büyük potansiyeli var. Galatasaray'da diğer tüm üst düzey oyuncularla birlikte yeteneklerini geliştirebilir, 2-3 sene sonra da İngiltere gibi üst düzey bir ligde üst düzey bir takıma yüksek bonservis bedeliyle transfer olabilirdi. Ayrıca Türk statüsünde oynaması her maçta 3 Türk oyuncu oynatma kuralında elimizi rahatlatırdı. Mert Müldür gibi bence mutlaka transfer edilmeliydi.
d) Edinson Cavani: Seferovic mental olarak toparlanırsa faydalı olur demiştik. Ama her halükarda Seferović’ten daha üst düzey katkı yapabilecek oyuncu Edinson Cavani’dir. Avrupa’nın bana göre hâlâ en iyi forvetlerinden biridir. Uruguaylı Cavani’nin vatandaşı takım kaptanı Muslera ve Torreira’nın bizde oynuyor olması da çabuk adapte olmasını sağlayacaktı. Şartlar zorlanarak alınsaydı forma satışından da maliyeti çıkarılabilirdi. Yazık oldu, Cavani belalımız Valencia’ya transfer oldu. Cavani yanında iyi ve çabuk kısa bir forvetle çok iş yapardı. Çift forvet oynayacakları maçlarda Cavani-Gomis veya Cavani-Umut Bozok kombinasyonları bize bol gollü maçlar kazandırırdı.
e) Umut Bozok: Geçen sene Türkiye Ligi’nde gol kralı olmuş, “ben Galatasaraylıyım” diye ilan etmiş Fransa Türkü olan Umut Bozok hem Gomis’in alternatifi olurdu (belki de Gomis Umut Bozok’un alternatifi olurdu), hem de forma giydiği her maçta mutlaka gol veya asistle katkısını yapardı. Bu sene yine iyi transferler yapan Trabzonspor transferin son haftalarında Umut Bozok’u kadrosuna katmayı başardı. Kendini bu denli ispat etmiş, Avrupa kültürü ve iş ahlakıyla büyümüş, önemli potansiyeli olan bu futbolcuyu transfer etmemek Galatasaray’ın başarısızlığıdır.
f) Luis Suarez: Uruguay’ın gelmiş geçmiş en iyi forvetlerinden biri olan Luis Suarez, başladığı yere yani Uruguay’ın önemli kulüplerinden biri olan Nacional’a bu sene Atletico Madrid’den geçiş yaptı. Açıkçası 35 yaşına rağmen Cavani gibi hala verim alınabilecek bir forvet olan Luis Suarez, Cavani yerine transfer edilebilirdi. Takımda Muslera ve Torreira’yla uyumlu 2 sene geçirse, Galatasaray’a Türkiye Ligi’nde ve Avrupa’da çok büyük katkılarda bulunabilirdi. Oynadığı her dönemde gollerini hayranlıkla izledim. Avrupa'daki kariyerinin son dönemlerinde inanılmaz gayretiyle Atletico Madrid’i şampiyon yaptı. Bizde olsa keyifle izlerdik.
g) Anthony Nwakaeme: Onyekuru gibi diğer kanatta oynayabilecek, bana göre 2 senesi daha olan, ne yapacağı belli olmayan yaratıcılıkta bir oyuncuyu Trabzon istemedi, Arap ülkelerine gideceğine bize gelseydi ciddi faydalı olurdu. Süper Lig’i biliyor, her şeye aşina olması da avantajı. Nwakaeme de Trabzon’da kariyerini en üst düzeye taşıyıp sonrasında yerle bir etmiş oldu, Galatasaray’a gelseydi hiç değilse çıtasını yükselterek devam etme şansına sahip olur, önümüzdeki sene Avrupa’da hünerlerini gösterebilirdi.
h) Hızlı ve uzun boylu bir defans oyuncusu (yerli veya yabancı): Defansın ortasına yine hızlı, uzun boylu ve tekniği iyi olan bir defans oyuncusu transfer etmemiz gerekiyor. Uzun boylu derken 1.90’ın üzerinde bir oyuncudan bahsediyorum. Bu açığı Mathias Ross Jensen kapatabilecek mi göreceğiz ama bence bu konuda daha fazla araştırma yapılıp tam isabet transfer yapılabilirdi.
Gidenlerin değerlendirmesi
Galatasaray’dan gidenlere de bakarsak bence Emre Kılınç haricinde gidenlerle ilgili verilen kararların hepsi doğru. Okan Hoca’nın Emre’den yeterince faydalanamadığını, fuleli ve takıma oldukça faydalı işler yapabilen bir kanat oyuncusu olduğunu söylemekte fayda var. Gol atma özelliği olan Emre Kılınç takım savunması yapılırken de önemli katkılar verebiliyor. Emre Kılınç'ın yerine Emre Taşdemir gidebilirdi. Bana göre hiçbir faydası olmayan defans oyuncusu Emre Taşdemir, başka bir takıma satılabilir veya kiralanabilir, finansal yükünden kurtulabilinirdi. Galatasaray'dan bu sene yanlış Emre gitti.
Bir de geçen seneki kadrodan Halit Dervişoğlu tekrar kiralanabilirdi, hatta bonservisi satın alınabilirdi. Halit, çabukluğu ve sürekli arayışta olmasıyla ileri uçta ortalığı karıştıran ve Galatasaray’ı sürekli gol pozisyonuna sokan bir oyuncuydu. Son vuruşlarını da geliştirdiği takdirde (ki bu oyuncu kadrosuyla çalışa çalışa geliştirirdi) ciddi bir değerle Avrupa’nın devlerine satılabilecek potansiyeli vardı. Her neyse, hem Emre Kılınç hem de Halit Dervişoğlu için üzüldüm, şimdilik sağlık olsun diyorum. Umut Bozok veya Halit Dervişoğlu gibi bir Türk forvet transferi yapmamız gerekiyordu.
Gitmeleri iyi oldu dediğim oyuncuların listesini de paylaşıyorum: Marcao (Marcos do Nascimento Teixeira), Aytaç Kara, Mbaye Diagne, Alpaslan Öztürk, Valentine Ozornwafor, Olimpiu Morutan, Alexandru Cicaldau, Mostafa Mohamed, Emre Akbaba, Taylan Antalyalı, Ömer Bayram ve Oğulcan Çağlayan.
Bu konuyla ilgili yazılmış bir haberi de paylaşıyorum. Burada sadece Galatasaray’ın değil, 4 büyüklerin transferleri var: https://www.hurriyet.com.tr/sporarena/super-ligde-biten-tum-transferler-2022-2023-besiktas-fenerbahce-galatasaray-trabzonspor-42134503
Toplamda 4 büyükler (Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor) bu sene 49 transfer yaptılar. Galatasaray sadece orta sahaya 6 transfer yaptı. Umarım tüm takımlar açısından bu transferler beklentileri karşılar.
Şampiyonluk gelecek mi?
Bu kadar transfer yapıldıktan sonra Galatasaray'da beklenti tabii ki şampiyonluğun gelmesi. Peki işler her zaman planlandığı gibi oluyor mu? Tabii ki hayır. Süper Lig’de bazen sürprizler gerçekleşebiliyor bazen de herkesin beklediği sonuçlar ortaya çıkabiliyor.
Özellikle hakemlerin tavrı şampiyonu belirleyebiliyor. Bu sene de izleyebildiğim kadarıyla hakemler Başakşehir ve Fenerbahçe’nin lehine biraz daha toleranslı kararlar veriyorlar. Tabii daha ligin başındayız, belki bu rüzgar tersine döner ama maçlarda küçük detaylar sonuca etki edebiliyor. Bir de tabii şöyle bir söylenti var: Fenerbahçe’nin başkanı Ali Koç iktidarla anlaştı, bu sene Cumhuriyet’in 100. Yılı’nda Fenerbahçe’yi şampiyon yapacaklar.
Umarım bu sadece bir söylentiden ibarettir. Gelişmiş bir ülkede böyle bir söylenti son derece saçma olarak algılanır, millet güler geçerdi. Çünkü politikanın ülke futboluna etki etmesi düşünülemezdi, ülkedeki sportif faaliyetler her şeyden bağımsız ve bu alanda çalışan profesyoneller tarafından yönetilirdi. Bizde maalesef böyle ideal bir tablo yok. Herkesin bildiği gibi ülkenin en popüler sporu futbolda ve hatta diğer spor dallarında hükümetin etkisi var. Federasyon başkanı seçimlerinde bunu net bir şekilde görebiliyoruz. O yüzden normalde saçma bulunacak böyle bir söylentiye kayıtsız kalamıyoruz.
Kendi takımımıza bakarsak, Galatasaray Süper Lig’in üzerinde bir takım kurdu ve bugün itibariyle şampiyonluğun en büyük adayıdır. Ancak takım olmayı başarıp eskisi gibi rakiplerine nefes aldırmayan, baskı kuran, ileride basan, takım savunmasını sahanın her yerine yayan dinamik bir takım çıkacak mı, onu da göreceğiz.
Teknik direktörleri aşan faktörler
Burada bir parantez de Okan Buruk Hoca’ya açmak isterim. Kendisini bizzat tanırım. Memlekette hem işinde iyi hem de iyi insan bulmak zordur. Okan Hoca bu iki kaliteyi taşıyor. Teknik direktör seçimi bence doğru. Her açıdan olabilecek en iyi teknik direktör Galatasaray’ın başına getirilmiştir. O yüzden rahatım. Ancak bazı işler teknik direktörü de aşabiliyor. Teknik direktörleri aşan faktörleri sıralamak gerekirse:
1) Türk hakemleri: Taraflı davranmalarıyla nam salmış Türk hakemlerinin maç içerisindeki tutumları sonucu direkt etkileyebiliyor.
2) Mali disiplin: Futbolcuların maaşlarının zamanında ödenmesi gerekiyor. Aksi takdirde bu durumdan rahatsız olan futbolcunun performansı sezon içinde çok düşebiliyor.
3) İstanbul’da özel hayat: Özellikle bekâr futbolcuların (bazen evli futbolcular da benzer yanlışlar yapabiliyorlar) İstanbul’un gece hayatına ve etraflarında dolaşan bir sürü kıza (genelde hiçbir iş yapmayan ve fiziki özelliklerini ön plana çıkaran) gösterecekleri ilgi futbolcuların performanslarını doğrudan etkileyebiliyor.
4) Rusya-Ukrayna savaşının seyri: Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle yaratılan negatif havanın daha da kötüye gitmesi, özellikle Avrupa’dan gelmiş kariyerli futbolcuları ve eşlerini tedirgin eder. Türkiye’den ayrılmak isteyebilirler.
5) Güzel futbolu katleden sertlikler: Süper Lig’de olması gereken düzeyin çok üzerinde olan maç içi sertlikler Galatasaray’ın gerçek oyununun ortaya çıkmasına engeldir. Özellikle kasti ve çok sert müdahaleler çoğu zaman futbolcuların sakatlanmasıyla son bulabiliyor. Türkiye’de maalesef karşı tarafı oynatmama üzerine taktikler kurulabiliyor bu da futbolu çirkinleştirdiği gibi ciddi sakatlıklar da meydana gelebiliyor. Sakatlanan futbolcudan mahrum kalan takımımızın performansı da etkilenebilir veya futbolcu sakatlanmasa bile bir sonraki maça daha tedirgin çıkabilir.
6) Ev sahibi takımın ve taraftarının tutumu: Özellikle deplasmanlarda misafir eden takımın ve taraftarlarının tutumu tüm takımın psikolojisini etkileyebiliyor. Örnek vermek gerekirse, en son Ankaragücü - Beşiktaş maçında bir taraftarın futbolculara uçan tekmeyle girmesi kabul edilebilir bir şey kesinlikle değil. Bir de bu hareketleri yapan kişinin en sert şekilde cezalandırılması gerekirken, sorgunun hemen ardından serbest bırakılması ülkenin ayıbıdır. Uçan tekmeyle futbolculara girişen taraftarı durduran Beşiktaşlı Josef de Souza’nın el üstünde tutulması gerekirken cezalandırılmasıyla ilgili futbolcunun haklı tepkisini destekliyorum. Bu tip taraftarlara, yaralamaya kastettikleri için en az 2-3 sene hapis ve futbol müsabakalarından ömür boyu men cezası verilmesi gerekiyor. Bu tip caydırıcı cezalar verilmediği sürece bu olayların ardı arkası kesilmez.
7) Avrupa’da oynanan müsabakalar: Eskiden Galatasaray’ın başarılı olduğu 90’lı yılların ikinci yarısında haftada 2 ve hatta bazen 3 maça çıkmaları gayet normal bir durumdu hatta futbolcuları zinde tutuyordu. Şimdi ise tüm Avrupa’da maç yapan oyuncular veya takımlar şikâyet edebiliyorlar. Haftada 1 maçı normal görüyorlar, 2 maç olunca da çok fazla geldi diyebiliyorlar. Onların bu psikolojisiyle Avrupa’da maç yapan takımlar dezavantajlı, sadece ligde mücadele edenler de avantajlı durumda. Benim mantığıma göre Avrupa’da yüksek standartlarda yapılan maçların ardından futbolcuların seviyeyi ligde de yüksek tutmaları gerekiyor. Haftada 2 gün maç yapmak da hiç sorun değil.
Galatasaray'ın gerçek değerleri: Alt yapıdan yetişmiş gençleri
Yapılan tüm transferlerden bahsetmişken özkaynaktan yetişen gençleri saymamak doğru olmaz. Her zaman söyledim: Galatasaray'ın alt yapısından yetişmiş gençler, geleceğimizin teminatıdır. Bu sene de bazı gençlerin A takıma dahil edilmiş olmaları şahsen çok hoşuma gidiyor. Umarım belli aralıklarla hepsi şans bulurlar. Şimdi A kadroda bulunan gençlerimizi hatırlayalım: Jankat Yılmaz (Kaleci), Emin Bayram (Defans), Metehan Baltacı (Defans), Barış Alper Yılmaz (Orta Saha), Özgür Baran Aksaka (Orta Saha), Hamza Yiğit Akman (Orta Saha).
Tüm bu denklem içinde genç takımın yıldızı Kırgız kökenli Beknaz Almazbekov'un neden A takımıyla Süper Lig'de top koşturacağına Rezerv Lig'deki takımda oynadığını anlamış değilim. Herkes tarafında geleceğin yıldızı olarak görülen çok genç yaşına rağmen Kırgızistan Milli Takımı'nda oynayan Beknaz'ın A Takımı'nda orta sahamıza derinlik getirecek alternatiflerimiz arasında yer alması gerekiyor.
Son olarak gençlerin de dahil edildiği futbol takımımızın bu seneki A kadrosunun tam listesini paylaşayım: Futbol A Takım Kadrosu - GALATASARAY.ORG
Yeniden Avrupalı Galatasaray için…
Tüm bu unsurlara baktığımda Galatasaray şampiyonluk yarışında mutlak favoridir diyemiyorum. Bu sene bütün takımlar iyi transferler yaptılar. Yazının içinde bahsettiğim el üstünde tutulan Başakşehir ve Fenerbahçe’nin dışında Beşiktaş, Trabzonspor ve hatta Konyaspor’un çok iyi kadroları var. Dolayısıyla bence bu sene Galatasaray’ın şampiyonluk şansı %50 dengesinin altındadır. Eğer şampiyon olmazsak da mutlaka bizi Şampiyonlar Ligi’ne götürecek yola girmemiz gerekiyor. O yüzden şampiyon olmayan bir Galatasaray’ın en azından ikinci olup Şampiyonlar Ligi grup maçlarına girebilmesini temenni ediyorum.
Bu sene ilginç bir sene. Uzun yıllar sonra Manchester United Avrupa kupalarına katılamadı. Kendi kişisel rekorlarını her şeyin önünde tutan Ronaldo bile bu yüzden Manchester United’la köprüleri yakma kıvamına geldi. Galatasaray da her sene Şampiyonlar Ligi’ne katılan bir takım statüsünden, bu sene maalesef hiçbir Avrupa kupasına katılamayan bir konuma düştü. Bu durumun hızla değişip Türkiye’nin Avrupa’daki en başarılı temsilcisi Galatasaray’ın önümüzdeki sene tekrar ait olduğu yere, Avrupa’ya hatta mümkünse Şampiyonlar Ligi'ne dönmesini temenni ediyorum.
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...