Hayvan sevgisine layık olabilmek
Bu hafta yazacağım yazının konusunu iki kere değiştirdim. Diğerlerini elediğimden değil, o yazıları da bir gün mutlaka kaleme alacağım. Ancak burada bir öncelik meselesi var. Dün (Cumartesi gecesi) annemin köpeğini kaybettik. Bu sevgi dolu köpeği, Carino’muzu, evimize getirdiği neşeyi ve tüm hayvanlara hak ettikleri gibi bir yaşamı bahşetmenin önemini bu yazımda kaleme alacağım.
İlk hayvan sevgisini hissettiğim zamanları hatırlıyorum. Bebek’te otururken Charlie adında bir köpeğimiz vardı. Babam sokakta bulmuş, evimize getirmiş ve o da bizimle büyümüştü. Tipini görseniz tam bir kırmaydı. Hiçbir cinse benzemiyordu, ne karışımı olduğunu dahi çıkarmanıza imkan ihtimal yoktu. Hatırladığım açık (sarıya kaçan) kızıl ve siyah tüyleri, büyük sayılabilecek endamı, vücuduna göre iri kafası ve bal rengi gözleriydi. Bize hep güzel duygularla baktığını hissederdim. Birine kızdı mı, bunu da o bal rengi gözlerinden anlardınız.
Charlie çok akıllı bir köpekti. Çapkındı. Evin bahçesinin üstündeki sette kalırdı. O setin üzerinden bir şekilde atlamayı başarır, dışarı çıkar (bunu nasıl yaptığını hiçbirimiz çözemedik) ve Bebek’teki sevgilisini ziyarete giderdi (bir kere takip ettik, oradan biliyoruz).
Bir de her seferinde Bebek’te yürüyüşe çıktığımızda sahilde bizi karşılar, sonra eve dönene kadar bize eşlik ederdi. Tipini beğenmediği kişilere hırlamaya başlar, gerçekten tehlikeli gördüğüne de saldırırdı. Bir kere bizim eve dönen bir ara sokakta bir inşaat işçisini babam Charlie’nin hışmından zor kurtarmıştı. Bilirsiniz, köpeklerin hisleri kuvvetlidir, bu hırlama ve saldırmayı herkese yapmazdı.
Hür ruhlu Charlie’mizi yine Bebek sokaklarında dolaşırken bir arabanın çarpması sonucunda maalesef kaybettik. Ben şahsen çok üzülmüştüm. Bana göre 3-4 sene daha yaşardı, erken aramızdan ayrıldı.
Dün gece de annemin köpeği (annemle yaşadığı için böyle diyorum, onu da kendi köpeğim olarak görüyordum. Esasında ailemizin köpeğiydi) yaşamını yitirdi. Bunun üzerine bu hafta iki farklı başlıkta yazmaya karar verdiğim yazıların yerine Carino’muzu ve hayvan sevgisini kaleme almaya karar verdim.
Carino’nun yarattığı farklar
Carino’nun ailemize, özellikle anneme çok büyük katkısı oldu. Annemin evine ilk yavru olarak geldiğini hatırlıyorum. Muhteşem bir hayvandı. Bembeyaz tüyleri, dik kulakları ve kara gözleri hepimizi mest etmişti. Daha küçük yaştan sevgi dolu bir köpek olduğunu herkese gösteriyordu. Çok cana yakındı.
İlginç olan, annem Carino’dan evvel hayvanlardan çekinirdi, hatta çoğu zaman korkardı. Örneğin bir restorana giderdik, bir sokak kedisi veya köpeği masamıza yaklaşınca tedirgin olur, hayvan çok yakın temasta olmaya kalkarsa da korktuğunu açıkça belli eder, biz de onu sakinleştirmeye çalışırdık. Tabii geçmişte ne yaşadığını hiçbirimiz bilemeyiz.
Carino’yu kız kardeşim Nazlı eve getirdi. O yüzden teknik olarak Nazlı’nın da köpeği sayılır. Ancak Nazlı daha sonra Amerika’ya gidip senelerce Amerika’da yaşayınca (hala orada) Carino annemin köpeği oldu. Köpeği anneme sormadan getirdi. Annemin düştüğü durumu tahmin edebilirsiniz. Küçücük, beyaz tüylü bu sevimli hayvandan hem çekiniyor, hem titizliğinden dolayı evde nasıl temizlik yapacağını kestirmeye çalışıyor, ev düzeninin tamamen alt üst olacağını söylüyordu. Nazlı’ya “Madem sen eve getirdin, ona sen bakacaksın” dediğini hatırlıyorum.
Carino’nun ismini de Nazlı koydu. “Carino”, İtalyanca şirin, cici demek. Ben İspanyolca bildiğim için ismin hatalı konulduğunu düşünmüştüm, çünkü Carino’nun İspanyolca karşılığı “Cariño” kelimesidir. N harfinin üzerindeki o şapka “ny” harflerinin birleşimidir. Yani Türkçe “Karinyo” diye okunur. Sonra İtalyanca olduğunu öğrenince sesimi çıkarmadım. Carino ismi gibi gerçekten çok tatlı ve şirin bir köpekti.
Annemdeki mucizevi değişim
Günler, haftalar geçtikçe mucizeler gerçekleşti. Annemle Carino arasında bir bağ oluşmaya başladı. Bu öyle bir bağdı ki, o tedirginlik, hatta korkunun yerini inanılmaz bir sevgi ve şefkat almaya başladı. Annem Carino’nun bakımını bizzat kendi yapmaya başladı. Hatta haftalar geçtikçe annemin Carino’ya sarıldığına ve sevdiğine şahit olmaya başladık.
Gözlerime inanamıyordum. Carino’nun her türlü temizliğine varıncaya kadar tüm bakımını bizzat annem üstlenmişti ve onunla çocuğu gibi ilgilenmeye başlamıştı. Hatta sonraki aylarda bu sevgi ivme kazandı ve annem fanatik bir hayvansevere dönüşmeye başladı. Küçük bir kediden bile çekinen annem, sokakta bulduğu kocaman köpeğe sarılıp “Yazık bunlara” diyerek beslemeye başladı. Bu birkaç aylık dönüşüm inanılmazdı. Beni de şahsen en çok bu mutlu etti.
Çişli bir aşk hikâyesi
Carino’yla benim ilişkim özeldi. Beni gördüğünde ne yapacağını şaşırır, her türlü tezahürata başlardı. Hatta küçüklüğünde ilk sevmeye başladığımda altına işiyordu. Veterineri “Çok heyecanlanıyor o yüzden yapıyor, büyüyünce geçer” demişti. Carino bu heyecanını hiçbir zaman kaybetmedi. Biraz tuhaf gelebilir ama aramızdan ayrılıncaya kadar ben her geldiğimde başına dokunduğum anda altına işedi. Anneme gelmeden önce “Ben yaklaştım, gazete kağıtlarını hazırla” derdim. Onu da eve ilk girdiğim anda gazete kağıtlarının üzerinde severdim ki evin girişi batmasın. Sonrasında oturma odasına geçip koltuğa yerleştiğimde önce beni koklar (herhalde nereden geldiğim anlamaya çalışıyordu) bacaklarımın arasına girer ve bana adeta “sev beni” derdi. Memnuniyetinden çıkardığı sesleri size anlatamam. Çok canım sıkkın olsa bile bu sevgi alışverişi sıkıntımın dağılmasına ve keyfimin yerine gelmesine sebep olurdu. Annemin köpeği olmasına rağmen en çok bana tezahürat yapmasının sebebi herhalde karşı cins olmama bağlıdır diye düşünüyorum. Bir de tabii onun bana gösterdiği sevginin karşılığını ben de veriyordum, hayvan mest oluyordu.
Son birkaç aydır Carino’nun hiç keyfi yerinde değildi. Hayvan iyi bakılıyordu. Ancak bu konuda özeleştiride bulunmam gerekirse, aşırı sevgiden fazla yemek veriliyordu. Bilirsiniz, evcil hayvanların klasiğidir. Siz masada yemeğinizi yerken masaya gelirler, size acıklı acıklı bakarlar ve çeşitli sesler çıkararak hatta patileriyle size temas ederek yemek isterler. Oysa hayvanların doğru beslenmesi için sofradan onlara ekstra bir şeyler vermemeniz gerekiyor, bu uzun vadede onların sağlığını bozabiliyor. O yüzden çok dirayetli olup bu ekstra besleme olayını yapmamanız ya da en azından abartmamanız gerekiyor. Ancak annem yufka yüreğinden Carino’nun taleplerine bir türlü dayanamıyor ve hayvanı sürekli beslediği için şişmanlatıyordu. Bu konuda kendisini gerek veterineri gerekse bizler defalarca uyardık. Annem her seferinde “Tamam tamam, bundan sonra dikkatli olacağım” diyordu ancak birkaç hafta sonra yine dayanamayıp fazladan beslemeye devam ediyordu. O yüzden Carino fazla kiloluydu.
Ve hastalık günleri…
Son birkaç ayı sancılı geçti Carino’nun. Maalesef karaciğer ve böbreğinde tümör tespit edildi. Veterinerler günlerinin sayılı olduğunu söylüyorlardı. Ben de daha fazla yaşatmak için elinizden geleni yapın diyordum. Bir de veterinerlerin şöyle bir tespiti vardı. Büyük boy köpekler, örneğin Alman kurdu, 9-10 yıl yaşıyordu. Küçük boy köpekler daha uzun süre dayanıyorlardı, ortalama ömürleri 15-16 yıldı. Carino orta boy bir köpekti ve 13 yaşındaydı. Yani veterinerlere göre vakti gelmişti. Hatta Carino gibileri sokak köpeklerine göre şanslılar. Bizim memleketin önemli sorunlarından biri olan sokak hayvanlarının ortalama yaşam sürelerinin 3 sene olduğunu biliyor muydunuz? Bu utanç verici bir durum.
Geçen hafta Pazar günü Carino’yu Ataşehir’deki hayvan hastanesinde ziyaret ettim. Kafesini açtılar, serumlar içerisinde yatıyordu. Alttan gözleriyle bana baktı. Tanımadı. Maskeyi çıkardım, “Carino” dedim. Hayvanın bir kalkışı var, sanırsınız hiç hasta olmamış. Bacağı bantlıymış, serum yemiş, iç organlarında tümör varmış, hiç bana mısın demedi, yerinden fırladı ve kafasını uzattı. Kafasını sevdiğimde çıkardığı “vik vik” seslerini ve adeta gözünden yaş gelmesini size anlatamam.
Sonra bir ara dışarı çıkardık, biraz hava alsın dedik, hemen bizim arabayı buldu. Arabaya patileriyle vuruyordu, eve dönmek istiyordu. Veterinerler “Birkaç gün daha burada kalsın, biraz daha kendisini toparlarsın” deyince orada bıraktık onu.
Birkaç gün sün sonra şoförüm Münir Bey onu aldı, anneme getirdi. Carino, ona çok emeği geçtiği için Münir Bey’i de çok severdi, her seferinde ona da ciddi tezahürat yapardı.
Ancak annemde 1 gün dayanabildi. O çok hareketli olmasına alışık olduğumuz Carino yerinden kalkamıyordu, hatta titremeye başlamıştı. Annem büyük bir üzüntüyle 15 Temmuz Çarşamba günü beni aradı. “Oğlum, Carino’ya bir şeyler oluyor, galiba kaybediyoruz, çabuk gelir misin?” dedi. Hemen Münir Bey’le birlikte annemlere gittik. Eve girdim. Annemin odasında yerde yatıyordu. Beni görür görmez ayaklandı ve hemen yanıma geldi. Köpek bir anda kendine gelmişti. İşte o anların videosu:
Sonra Carino’yu hayvan hastanesine götürdük, yolda bırakın ölmek üzere olan bir hayvan olmasını hasta olduğunun dahi hiçbir emaresi yoktu. Bacaklarıma patilerini koydu, kafayı dikti, bana yaslanarak etrafı seyretti ve kendini sevdirdi. Gözlerine baktığımda Carino’nun durumun farkında olduğunu anladım. Adeta son zamanlarının keyfini çıkarıyordu. Bunu hissediyordum. O anları kayda aldım. İşte Carino'yla Boğazın keyfini çıkarırken:
Fatih Sultan Mehmet köprüsünün üzerinden geçerken çekilmiş videomuzda da bu keyfi son kez yaşayan köpeğimizin ölümcül bir hastalıkla mücadele ettiği hiç belli olmuyor. O müthiş enerjisiyle benimle birlikte anın keyfini çıkarıyor. Bu anlamda harika bir köpekti.
Sonrasında hayvan hastanesine vardık. Hastaneye vardığımız anı da kayda aldım. İşte o anın videosu:
Ve Carino’muzu bizi kapıda karşılayan veterinerlere teslim ettik. Girişteki asansöre binen veterinerin kucağında olan Carino asansörün kapısı kapanırken adeta bana gelmek istediğini belli eden son bir kafa hareketi yaptı, bana son bir bakış attı ve bu son görüşmemiz oldu. Ben de kendimi çok zor tutuyordum. İyi bir bakımla yaşamının olabildiğince uzamasını umuyordum.
Vakit geldi, dün gece Carino’muzu kaybettik. Hepimizin başı sağ olsun.
Sevgilerin en samimisi
Siz hiç size büyük bir sevgiyle bakan bir hayvanın gözlerinin içine baktınız mı? İnanılmaz bir duygudur. Ne kadar kızgın, üzgün veya herhangi bir negatif duyguda olursanız olun bu bakışlar tüm ruh halinizi pozitife çevirecek bir enerji takası yaratır. O sevgiyi en samimi şekilde hissedersiniz.
Hayvan sevgisi sevgilerin en saf, arındırılmış ve samimi formudur, karşılıksızdır. Sevgi de her şeyin ilacıdır. Öyleyse, hayatımızı bu denli anlamlandıran hayvan sevgisine layık olmaya hazır mısınız?
Ben hazırım. İleride ülkemizde hayvanlara hak ettikleri gibi bir yaşam olanağı sunmak ve hayvan sevgisinin daha geniş kitlelere yayılmasını sağlamak için gerekeni yapacağım.
Yakın bir gelecekte detayları sizlerle paylaşacağım. Kurulacak yapı kafamda hazır, bu uğurda büyük bir tutkuyla çalışacak hayvanseverleri ve hayvan STK’larını da tespit ediyorum.
Kaynak geliştirme sorununu çözdüğüm anda düğmeye basacağım. Bunun için de bir planım var. İleride görüşmek üzere…
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...