Konumuz Galatasaray
Gönül verdiğimiz takımımız Galatasaray’da şu anda “görünürde” işler yolunda gidiyor. Bu yazıyı yazmamın esas sebebi de “kendini en güçlü hissettiğin anlarda en büyük zaafiyetleri gösterip ciddi hatalar yapma olasılığın yüksektir” düşüncesini hatırlatmak içindir. İyi bir Galatasaray taraftarı olarak ortada olan riskleri ve yapılacak işleri sizlerle paylaşmak ve bazı uyarılarda bulunmak isterim.
Geçtiğimiz Salı günü Los Angeles uçağında seyahat ederken içimden uzun süredir dillendirmek istediğim bir konuyu yazmak geldi. Konumuz Galatasaray.
Gönül verdiğimiz takımımız Galatasaray’daşu anda “görünürde” işler yolunda gidiyor. Galatasaray 37 puanla Türkiye liginin lideri, Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkmayı başarmış ve bir sonraki turda dişine göre bir ekiple, Schalke’yle karşılaşacak. Kendi mevkilerinde dünyanın en iyilerinden olan Sneijder ve Drogba’yı devre arasında takıma katmayı başarmışlar. Bu transferlerin kredisini elbette Galatasaray başkanı Ünal Aysan’a ve Yönetim Kurulu’na vermek lazım. Hatta taraftar forumlarında “Başkan bize çilek sözü vermişti, meyve tabağı yaptı” gibi esprili bir şekilde bu durum dillendiriliyor. Galatasaray, bu sene sportif başarıyı sadece futbolla da sınırlanmıyor. Basketbol, voleybol ve diğer bütün amatör branşlarda katıldığı turnuvalarda hep zirveyi hedefliyor ve buna göre transferleri gerçekleştiriyor, gereğini yapıyor. Sadece sportif başarı değil, finansal yönetimde de ciddi ilerleme kaydedildi. Gelirler sürekli artıyor. Özellikle son yapılan yıldız transferlerden sonra forma satışlarında bir patlama daha bekleniyor. Borç azalıyor. Yani bir takımın başarısı için gereken bütün adımlar atılıyor ve kulüp geçmiş 10 senede üzerine ölü toprağı serpilmiş görüntüsünden tekrar 90’lı yılların sonlarındaki parlak günlerine dönüş sinyallerini veriyor.
Daha da önemlisi Galatasaray şu anda diğer klüplerle arayı açmaya başlamış ve kendini giderek güçlenen bir konumda buluyor. Bu yazıyı yazmamın esas sebebi de “kendini en güçlü hissettiğin anlarda en büyük zaafiyetleri gösterip ciddi hatalar yapma olasılığın yüksektir” düşüncesini hatırlatmak içindir. Bir de tabii daha yapılacak çok iş var. İyi bir Galatasaray taraftarı olarak ortada olan riskleri ve yapılacak işleri sizlerle paylaşmak ve bazı uyarılarda bulunmak isterim:
1. Schalke maçları kritik: Şampiyonlar Ligi’nde tur geçmek için oynayacağımız Schalke maçları takım için bir dönemeç. Bu turu geçersek Şampiyonlar Ligi’ne devam edeceğiz. O zaman yaptığımız pahalı transferlerin bir anlamı olacak. Takım bu turu geçerse bana göre finale kadar yolu var. Ancak Alman takımları bize ters gelebiliyor. Bu turu geçemezsek, yaptığımız transferlerle bu sene Türkiye liginde oynamaya devam edeceğiz ve ödenilen bedellerin karşılığını bu sene alamamış olacağız. Bir başka deyişle yıldız oyuncuların takıma katkıları sınırlanmış olacak. Bir de elenirsek Fatih Terim’in yıldız oyuncularıTürkiye ligi ve sonraki sene için motive etmesi gerekecek.
2. Ligde ikinci yarı performansımızı artırmamız gerekiyor: Futbol takımında işler iyi gidiyor gibi görünüyor. Burada krediyi Fatih Terim’e vermek lazım. Fatih Hoca Galatasaray’ı eski günlerine döndürme konusunda başarılı adımları atmaya devam ediyor.Bir de bu sene biraz da şansımız yaver gitti diyebiliriz. Ligde aldığımız puanı geçen sene alsaydık ligde 4. sırada olacaktık (geçen sene 20. haftada 46 puanla liderdik. Yani bu seneden 9 puan daha fazla almıştık). Biz ne zaman kaybettiysek rakiplerimiz de kaybetti. Şimdi lideriz. Ancak bundan sonra ligin zirvesini hedefleyen takımlar odaklanıp daha az puan kaybedecekler. Bizim de ilk yarıda olduğu gibi bu yarıda cömertçe puan kayıplarına tahammülümüzün olmaması gerekiyor. Yani daha başarılı bir ikinci yarı oynamamız şart.
3. Altyapı: Altyapıya gereken ilgi ve alakayı göstermiyoruz. Belki bu konuda ciddi çalışmalar var ama ben sonuca bakıyorum. Galatasaray geçtiğimiz 5 sene içerisinde altyapıdan A takıma kaç futbolcu kazandırdı? Bu istatistiklere bakıyorum. Şu durumda futbolda Real Madrid modeliyle hareket etmeye devam ediyoruz. Ben İspanya’da Real Madrid’i tutuyorum. Ancak yapılan pahalı transferlerle kişiler üzerinden organize edilen bir oyunu çok tasvip etmiyorum. Real Madrid’in ezeli rakibi Barcelona’nın modeli bana göre futbol için doğru modeldir. Messi’yi Messi yapan ve bunun karşılığını senelerce fazlasıyla alan Barcelona modelinden bahsediyorum. Çünkü pahalı transferlere bu kadar para harcayacağınıza altyapıya bu paraların belli bir bölümünü harcasanız her sene altyapıdan ana takıma en az 2 başarılı futbolcu çıkarabilirsiniz. Üstelik altyapıdan ana takıma çıkarılan futbolcunun maliyeti yapılan transferlere göre çok daha düşük olacak, genç oldukları için de Galatasaray’ın efsanelerinden olan Bülent Korkmaz gibi takıma en az 10-15 sene hizmet edecek bir kariyerleri olabilir. Ya da çok başarılı oldukları takdirde ve talep gelirse iyi bir bonservis bedeliyle bir Avrupa takımına da transfer olup Galatasaray’a mali açıdan da destek olmuş olurlar. Galatasaray’ın 90’lı yılların ikinci yarısında elde etmiş olduğu başarılar uzun süren planlamalar ve altyapıya yapılmış olan yatırımlardan ortaya çıktı. Yani biz takım olarak Barcelona modelinden şimdilerde Real Madrid modeline geçtik ve bana göre işin kolayına kaçıyoruz. Şimdiki yapılan transferler kısa vadede takıma heyecan katar, uluslararası müsabakalarda da motive olduklarında güç katar, forma satışları da patlar ama bütün bunları yaparken bizim mutlaka altyapıya da odaklanıp, gerekli yatırımı yapıp verim almaya çalışmamız gerekiyor.Aksi takdirde elde edilen başarılar sürdürülebilir olmayacak. Yani 2 sene başarılı veya herkesi tatmin eden sonuçlardan sonra tekrar düşüş yaşayacağız. Tekrar pahalı transferler, bir çıkış yakalanacak sonra tekrar düşüş yaşayacağız. Takım içi dengeler alt üst olmaya devam edecek. Üstelik bana göre yaptığımız transferlerden çoğu zaman istenilen verimi alamıyoruz. Bu konularda çalışanlar son derece iyi niyetli olsalar da, bana göre son birkaç senede de yapılan transferlerin büyük bir çoğunluğu beklentileri karşılamıyorlar ve verilen paralar boşa gidiyor (veya bir futbolcuya ederinden çok daha fazla paralar veriliyor).
4. Genç transferler:Takıma yapılan transferlerden bahsetmişken, transfer politikasında yapılan bir yanlışlığı da vurgulamak isterim. Takıma genç transferler yapmamız gerekiyor. Yaptığımız bütün transferler 25 yaş üstü. Takımın sürdürebilir başarılar elde etmesi için mümkünse 25 yaş altında olan oyuncuları transfer etmemiz gerekir. Galatasaray’ın tarihinde belkide yapmış olduğu en iyi hamlelerden biri Ribery’i trasfer etmesiydi. Genç Ribery Türkiye’ye geldiği dönemde Fenerbahçeliler Anelka’nın bonusunu transfer ettiler diye Galatasaray’la dalga geçiyorlardı. O bonusu sonra gördük. Dünyanın en iyi oyuncularından biri olarak uzun senelerdir Bayern Münih’te top koşturuyor. Ribery Galatasaray’a geldiğinde 22 yaşındaydı. Bana göre Türkiye’ye gelmiş en iyi 3 oyuncudan biridir Ribery ve o dönemde maalesef elimizden fena kaçırdık. Elde tutabilseydik ya Galatasaray’ımıza uzun seneler Hagi gibi müthiş hizmetleri olacaktı. Ya da iyi bir bonservis bedeliyle elden çıkarıp kulübe önemli paralar kazandıracaktı (biz ücretini zamanında ödemediğimiz için serbest kaldı ve maalesef bizden sonra gittiği Marsilya’dan Bayern Münih’e ciddi bir bonservis bedeliyle transfer oldu). Bundan sonra da transfer politikamızı yerli ya da yabancı farketmez, genç ve geleceği parlak oyuncular üzerine kurmamız gerekirki başarılarımız uzun vadelere yayılsın, sürdürebilir olsun.
5. Yerinde transferler: Futbol takımına yapılan transferlerin büyük bir çoğunluğu forvet ve orta sahaya yapılıyor. Halbuki futbol takımımızın en büyük zaafı defanstadır. Bana göre defansa en az iki transfer yapmamız gerekiyor. Biri sol kanata diğeri de stoper mevzisine. Yediğimiz gollere bakın. Hep kafa golü yiyoruz. Bir de sol kanattan çok adam kaçırılıyor. Defansa yapılan transferlerde hava toplarına hakimiyet için özellikle fiziğe önem vermek gerekiyor. Bu bölgeye yapılan transferlerin en az 1,85 m boyunda olması (hatta mümkünse 1,90 m’nin üzerinde olsun) ve iyi bir sıçrama yeteneğiyle kafa toplarında hakimiyet kurması gerekir. Uzun boyunun dışında bu kişinin aynı zamanda güçlü ve dirençli bir fiziğe sahip olması ve hızlı koşabiliyor olması lazım. Bir de modern futbolda artık defansda oynayanların oyun kurmaları isteniyor. Bu mevkiye yapılacak transferlerin mutlaka oyun kurabilecek düzeyde tekniklerinin olması gerekir.
6. Basketbol: Futbolun dışındaki branşlarda daha dikkatli olmamız gerekiyor. Her dalda zirveyi hedefleyen bir spor klübünden bahsediyoruz. Ancak örnek vermek gerekirse futboldan sonra en popüler olan spor, basketbolda işler o kadar da iyi gitmiyor. Halbuki şapkadan tavşan çıkaran ve geçen sene Beşiktaş’ı FIBA Euro Challenge Avrupa Kupası dahil oynadığı bütün turnuvalarda şampiyonluğa taşıyan koç Ergin Ataman’ın bize getirilmesi başlarda iyi oldu diye düşünülse de takım içinde bulunduğumuz dönemde düşüşte. Türkiye liginde arzulanan yerde değiliz. Geçen sene Cemal Nalga rezaleti yaşamıştık bu sene de en önemli oyuncularımızdan Hawkins’te dopingli madde bulundu. Artık Hawkins’ten hayır bekleyemeyiz. Bu takımın gidişatını da kötü etkileyecek. Kısacası sezon başında atak yapıp Beşiktaş’ın teknik direktörünü ve en iyi oyuncusu Hawkins’i transfer etmek şimdilik işe yaramadı diyebiliriz. Bu yapılan transfer atağı Türkiye’nin en büyük 3 camiasından olan Galatasaray ve Beşiktaş’ı karşı karşıya getirdi. Bence buna gerek yoktu. Ya şimdilerde Efes’te başarılı olan geçen seneki koçumuz Oktay Mahmudi birşekilde elde tutulup kendisiyle takımın başarısı için uzun vadeli planlamalar yapmak gerekiyordu. Ya da bu yapılamıyorsa dışarıdan başarılı bir başka teknik direktörle anlaşmak gerekiyordu. Şu anda atılması gereken adım ise şimdiki koça en az iki sene daha kredi vermek olacaktır. Uzun vadeli planlama şart. Bu sene istenilen başarılar elde edilmese de önümüzdeki senelerde koç Ergin Ataman yine büyük başarılara imza atabilir.
7. Yönetimdeki zaaflar: Yönetim içindeki çatlaklar bir an evvel giderilmeli. Gazetelere yansıyan haberlerden yola çıkarak yönetimin içinde bölünmeler olduğunu duyuyoruz. Bu kulüp için sağlıklı bir durum değildir. Başarılarımızın devamı için çatlak sesler giderilmeli ve yönetimin tam bir uyum içerisinde olması gerekir. Bu uyum sağlanırsa ancak her dalda başarı hedefleri gerçekleşebilir. Bu konuda başkana önemli görevler düşüyor.
8. Sporcular aynı zamanda rol modeldir: Piyasada iki tip sporcu var. Birincisi gerçekten iyi karakterli, işini yapmaya odaklanan ve kaybettiğinde dahi prensiplerinden ödün vermeyen sporcular. İkinci tip ise ne olursa olsun kazanmak isteyen, karakterinde ciddi zaafiyetleri olan (çabuk sinirlenebilen, fazla agresif, umursamaz, karşı cinse fazla ilgi duyan, profesyonelliği tam olarak kavramamış, vs.) ve sıkıştığında gerekirse tribünlere oynamak gibi basit hareketlerden kaçınmayan futbolcular. Maalesef her takımda bu ikinci tipteki futbolcular bol miktarda var. Galatasaray’da bu ikinci tipe örnek olarak birinci sırada Melo’yu sayabiliriz.Kendisi hakkındaki düşüncelerimi 16 Nisan 2012 tarihli http://serhansuzer.com/index.php?s=melo+galatasaray&si=arama+%3E link’inde bulabileceğiniz yazımda aktarmıştım. Aynı düşüncelerim devam ediyor hatta ne kadar haklı olduğumu her geçen gün daha fazla görüyorum. Geçenlerde oynanan Beşiktaş maçında bu duruma bir kez daha tanık olduk. Şahsen bu tip oyunculara tahammül edemiyorum. Bir futbolcu düşününki takım arkadaşını tekme tokat ağzını burnunu dağıtıyor, takıma sezon başı en az 2 ay geç katılıyor, bu arada takımı kamptayken ve ağır antreman yapıyorken kendisi tatil yaptığı yerlerden dalga geçer gibi uygunsuz tatil resimlerini tweet’liyor ve ilk yarının sonuna doğru ancak form tutmaya başlıyor. Ayrıca futbol tekniği olarakta Brezilya ortalamasının çok altında. Maçlarda sürekli kırmızı kart görme tehlikesi yaşıyor ve en son Beşiktaş maçında çok kritik bir dakikada Beşiktaşlı oyuncuya tükürerek oyundan ihraç ediliyor. Yani kısaca adamın neresinden tutsan elinde kalıyor, katlanılacak bir durumu yok. Bizim artık önemli müsabakalarda takıma güç katıyor diye adam tutma olayını bırakmamız gerekiyor. Sporu memleketimizde geniş kitlelere hitap eden ve toplumu yönlendiren ve doğru yapıldığında toplumu şiddetten uzak tutacak ve refahı sağlayabilecek bir araç olduğunu unutmayalım. Bu yüzden sporda doğru rol modellerine çok ihtiyacımız var. Sporun en popüleri futbolun en önemli klüplerinden Galatasaray’da böyle bir adamın üstelik Metin Oktay’ın 10 numaralı formasını giyerek ısrarla takımda tutulmasını ben anlamıyorum. Bu adamın hâlâ bizde oynuyor olması hem klübe maddi manevi zarar veriyor, hem gençlere kötü örnek oluyor, hem de şiddeti körüklüyor. Melo gibi oyuncuları takımda görmek istemiyoruz; bize Elmander gibi oyuncular lazım. Karakteri sağlam, herkesle iyi anlaşan, profesyonel, işini iyi yapan ve iyi bir rol modellerine çok ihtiyacımız var.
9. Stadımızın Beşiktaş’la paylaşılması: Bana göre stadımızı Beşiktaş’la paylaşmamak doğru bir karar değildi. Herşey bir yana Beşiktaş’ın İnönü Stadı’yla Galatasaray Lisesi arasında az bir mesafe vardır, yürüme mesafesindedir. İki takımın merkezlerinin bulunduğu Beşiktaş ve Beyoğlu ilçeleri birbirlerine komşudur. Yani aynı yakanın iki kardeş takımıyız ve geçmişten bu yana aramız hep iyi olmuş ilişkiler dostluk, kardeşlik havasında devam etmiştir. Stadımızı “geçici olarak, İnönü Stadı yapılana kadar” paylaşmak hem bu dostluk ve kardeşliği perçinlerdi hem de Beşiktaş maçlarından ek gelir elde edebilirdik. Bu bana göre doğru bir karar olmadı. Hiç değilse önümüzdeki sene Beşiktaş’a bu olanağı sağlayabiliriz diye düşünüyorum. Bunu da Arena Stadı’nda locası olan biri olarak söylüyorum. Ben bir Galatasaraylı olarak locamızı Beşiktaşlı kardeşlerimizle paylaşmaya hazırım.
10. Amatör branşlar: Galatasaray Türkiye’nin en önemli spor klüplerinden biri ve yurtdışında Türkiye’yi en iyi temsil eden yüzü. Bana göre klübün amatör branşlara da bir şekilde önem vermesi gerekiyor. Başka bir deyişle Galatasaray kulübü geçtiğimiz olimpiyatlarda yaşanan başarısızlıkların bir nevi ilacı olabilir. Farklı dallarda yapılacak mütevazı yatırımlarla olimpiyatlarda madalya kazanan birçok sporcu yetiştirebilir. Böylelikle spordan kazanılan başarıları ve paraları yine sporun birçok dalına yaymış olursunuz. Sonuçta hepimiz Türkiye’nin başarısını arzuluyoruz. Bu memleketten bütün spor dallarından daha birçok başarı hikayesi çıkacaktır. Yeterki sporda doğru adımları atalım, amatör branşları da destekleyelim.
Son olarak Ali Sami Yen stadında oturduğum tribünün 3 sıra üzerinden maçları heyecanla ve keyifle izleyen ve genelde maçlara oğluyla gelen büyük Galatasaraylı Mehmet Ali Birand’a buradan Allah’tan rahmet ailesine ve bütün sevenlerine de sabırlar dilemek istiyorum.Aynı şekilde Ocak ayında hayatını kaybeden Türkiye’nin değerleri Burhan Doğançay, Prof. Dr. Toktamış Ateş, Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara ve Ferdi Özbeğen’e de Allah’tan rahmet diliyorum. Ocak ayına memleket olarak iyi başlamadık ama umarım 2013 senesinde bundan sonrası daha hayırlı olur.
Bu sene ayrıca başta gönül verdiğimiz klübümüz Galatasaray olmak üzere tüm Türk takımlarına katıldıkları uluslararası kupalarda başarılar diliyorum.
Etiket: spor
Keşke herkes bu gerçeği görebilse...