Koronavirüs artık ülkemizin bir gerçeği

Çin’de başlayıp kısa sürede Avrupa’ya ve dünyanın dört bir yanına sıçrayan, yeni tip koronavirüsün yol açtığı COVID-19 salgını artık ülkemizde. Hayati önem taşıyan bu konudaki ilk yazımı virüsün yayılma süreciyle ilgili gözlemlerime ve ciddiyetini hızla kavramamız gereken önlemlere ayırıyorum.

Geçen seneden beri oluşturduğum bir liste var. Bu listede, gündemde eğer hiçbir konu yoksa yazabileceğim 20 küsur konu yer alıyor. İlginçtir, bunlar arasında “virüs” diye bir başlık atmışım. Neden olduğunu şimdi yazayım. Yakın çevremdekiler bilir, kafaya taktığım konulardan biridir bu virüs konusu.

Neden mi? Çünkü virüsler canlı hücreleri enfekte edebilen ve böylece replike olabilen mikroskobik enfeksiyon etkenleridir (Vikipedi). Virüsler; hayvanlardan ve bitkilerden, bakterilerin ve arkelerin de içinde bulunduğu mikroorganizmalara kadar her türlü canlı şekillerine bulaşabilirler. Bu şu anlama geliyor. Canlı hücrelerden oluşan insanlar ve diğer canlılar, virüsler yüzünden enfekte olup yaşamlarını kaybedebilirler. Hatta bugün koronavirüsü nedeniyle yaşadığımız gibi bir salgın haline gelip milyonlarca insanın yaşamını tehdit edebilirler. Daha da uç senaryosu; önlem alınmazsa çok öldürücü ve hızla yayılan bir virüs insanları yeryüzünden silebilir. Bu şaka değil, gerçek. Ben bunun tehlikesinin belli başlı kaynaklardan okuduğum kadarıyla 10 küsur senedir farkındaydım ve yeri gelen sohbetlerde dile getiriyordum.

İlaç endüstrisinin baskılamaya dayalı tutumu

İşin daha acayip tarafı insanın yaşamına kasteden bu virüsleri muhatap alan ilaç endüstrisi, ortadan kaldırmak yerine genelde baskılama ve bu konuda endüstri yaratma üzerine yoğunlaşmış durumda. Size iki örnek vereyim:

Birinci örnek; ergenlik yıllarımda Magic Johnson diye bir basketbolcu vardı. NBA’in en önemli basketbolcularından olan Earvin “Magic” Johnson, NBA’in asist kralıydı. Johnson’ın kariyerinde 17.707 sayı, 10.141 asist, 6.559 rebound ve 1.724 top çalma gibi erişilmesi çok güç bir istatistiği var. Hatta 11,2 asistle NBA tarihinde tüm zamanların maç başına en yüksek asist rekoruna sahip oyuncusudur.  Şimdi böyle bir süper starın 1991 sezonunda HIV olduğunu açıklaması, HIV’in AIDS’e dönüşen bir virüs olduğunu öğrenmemiz o dönemde herkeste şok etkisi yarattı. Ben dahil herkes onun 1-2 sene ömrü olduğunu düşünüyordu.

Magic Johnson bugün hala yaşıyor. Şimdilerde 61 yaşında olan Johnson’dan daha uzun süre HIV’le yaşayan kişiler var, bu dünyada. Bu da her gün aldığı HIV ilacıyla mümkün oldu. Alınan günlük tablet HIV virüsünün AIDS’e dönüşmesini engelliyor ve Magic Johnson da hayatına devam ediyor. Bu detayları öğrendikten sonra aklıma hemen ilaç endüstrisinin kurduğu düzen geldi. Düşünebiliyor musunuz, hayatınızın sonuna kadar her gün ciddi rakamlara ilaç alıyorsunuz ve bu virüsü baskılıyorsunuz, ancak öldürmüyorsunuz. Neden?

Neden yok etme hedeflenmiyor?

Yani benim mantığıma göre bu virüsü baskılamayı başaran ilaç firmaları aynı virüsü tamamen ortadan kaldırmaya da muktedir olmalı. Peki neden yapmıyorlar sizce? Bu kez işin ticari mantığına bakıyorum ve hayatının sonuna kadar bağladığınız bir hastadan elde ettiğiniz nakit akışı ve inanılmaz kâr geliyor aklıma. Hâlbuki bu hasta virüsle ilgili haberi alır almaz virüsü öldüren bir ilaç alsa öyle bir nakit akışı yaratmaz, değil mi?

Şimdi eminim ilaç endüstrisinde çalışan arkadaşlarımdan bu söylediklerime itirazlar gelir, eminim bana bu ilaçların ARGE’sini yapmanın ne kadar maliyetli olduğundan falan dem vururlar. Ben de onlara gülümseyerek tekrar tekrar “Ama neden öldürmeyi hedeflemiyorsunuz? Baskılarken bu virüsü yok etmenin mutlaka bir yolunu hele hele elinizde milyar dolarlık fonlar varken rahat rahat bulursunuz” diyorum.

Babaannem ve suçiçeği

İkinci örnek kendi yaşadığım bir deneyimden. Bundan iki sene önce babaannemin derisinde alerji benzeri lezyonlar oluştu. Doktorlar tetkik ettiklerinde bunun küçüklüğünde geçirdiği suçiçeğine bağlı olduğunu söylediler. Daha açık yazmak gerekirse, babaannem çocukken bir şekilde suçiçeği virüsünü, yani teknik adıyla “Varisella Zoster” isimli virüsü kapmış. Hepimiz suçiçeğini aşısından da biliriz, çok tatsız bir şeydir ama aşısı da gereklidir, çünkü zamanında suçiçeği salgını da çok ciddi bir problemdi. Suçiçeği genelde vücutta içi su dolu kabartı ve döküntülerle oluşur ve çocukları halsiz ve yorgun düşürür.

Düşünebiliyor musunuz, ta çocukluğunda suçiçeği geçirmiş olan babaannemin, herhalde bağışıklık sisteminin de düşmesiyle (neden olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz), 90 yaşından sonra suçiçeği tekrar hortluyor. Yani bu virüsün tekrar aktif hale gelmesi anlamına geliyor.

O yüzden 10 küsur senedir konuştuğum bu virüs konusunu babaannemin olayından sonra son 2 senedir kafaya takmış durumdayım. Bu virüs sorunsalı benim için artık kişiselleşti. Hatta bu konuda “acaba ileride istediğim konuma gelirsem, virüsleri yok etmeye odaklanan sürdürülebilir ARGE ile başarılı sonuçları hızlıca halkın kullanımına sunabilecek bir sistem geliştirmeyi hedeflesem mi?” diye düşündüğüm bile oldu.

Salgının ciddiyeti

Konumuza dönersek, kafamdan geçirdiğim birçok konudan biri de virüslerdi. Çin’de ilk koronavirüsü haberleri patladığında ‘eyvah, tehlikeli bir virüs daha ortaya çıktı’ dedim, ancak ne yalan söyleyeyim bunun SARS’tan daha beter olacağını hiç düşünmedim hatta kendi kendime ‘Çinliler bunun icabına yine bakarlar’ dediğimi hatırlıyorum. Haftada bir bu koronavirüsüyle ilgili haberleri okudukça hafif hafif telaşlanmaya başladım. Çinlilerin bu iş için hastane kurduklarını ve attıkları bütün ciddi adımları okudukça telaşım arttı. Ne zaman bu virüsün Çin’in dışına çıktığını okudum, o zaman telaşım 10 kat arttı. Ama hâlâ bunun bölgesel kalabileceğini ve küresel bir salgına dönüşmeyeceğini düşünüyordum. Kendi kendime "Ebola'yı Afrika'da tuttular, COVID-19'u da Asya'da tutarlar" diye telkin ediyordum. Ne var ki olay İtalya ve diğer Avrupa ülkelerine sıçrayınca ve onların yaşadıklarını okudukça fikrim değişti ve bu salgının Türkiye’ye ulaşması konusunda günlerin sayılı olduğunu söylemeye başladım. Hatta ufak ufak hazırlık yapmaya, çevremi uyarmaya başladım.

Bu dönemde ilginç geyikler çıkmaya başladı. Bunlardan bazıları yeni tip selamlaşma şekliyle alakalıydı: https://www.msn.com/tr-tr/video/haber/koronavirüs-korkusu-ile-ortaya-çıkan-yeni-selamlaşma-tarzı/vi-BB10L4aE

 

Bazıları da bizim memlekete has esprilerdi. İşte bunlardan bazıları:

 

 


 

 

 

Ve artık Türkiye’de…

Geçen hafta salgının Türkiye’ye sıçradığı resmi olarak açıklandıktan sonra olayın tahmin ettiğim kötü senaryosu hızla gerçekleşmeye başladı. 11 Mart 2020 tarihinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye'de bir kişiye COVID-19 teşhisi konduğunu duyurdu. Hastanın bir erkek ve genel durumu iyi olduğunu söyleyen bakan, söz konusu kişinin ailesi ile yakın çevresindeki tüm bireylerin de gözetim altında olduğunu belirtti. Haberi https://tr.euronews.com/2020/03/10/sagl-k-bakan-koca-koronavirus-covid-19-salg-n-ile-ilgili-ac-klama-yap-yor linkinden okuyabilirsiniz.

Sonrasında yakın çevreme bu virüsün çok hızla yayılacağını çünkü halkın genelinde o bilincin hâlâ oluşmadığını söyleyip “İnşallah İtalya gibi olmayız, bu salgını en kısa zamanda kontrol altına alırız” dediğimi hatırlıyorum. Tabii, bazı konularda gecikmeli açıklamalar yapmasına karşın devletimizin elinden geleni yaptığını ve hatta dünyadaki birçok devlete göre daha proaktif davrandığını söyleyebilirim. Ancak bu yapılanlar yeterli ve zamanlı mı, bu tartışma konusu.

Devletin dışında da özerk statüde bulunan, FIFA tarafından tanınan ve FIFA üyesi olan futbol federasyonumuzun tavrı beni çok rahatsız etti. Düşünebiliyor musunuz, salgın ülkede ortaya çıkmış, patlaması an meselesi ve sen "seyircisiz müsabaka" kararı veriyorsun. Hadi bir Galatasaray taraftarı olarak en zor deplasmanlardan biri olan Sivas'ta seyircili oynatmanı ve kendi evimizdeki en kritik maçlardan biri olan Beşiktaş maçını da seyircisiz oynatma gibi bir haksızlığı yapmanızı bir kenara koyduk, biz evde otururken bile tedirginiz, o futbolcu nasıl çıkıp da oynayacak? Futbolcular dışında stattaki teknik heyetler, güvenlik ve müsabaka için görevlendirilmiş tüm yetkililerin hayatını neden riske atıyorsunuz? Hiç mi insan sağlığını düşünmüyorsunuz? Kendimize referans aldığımız Avrupa'daki ligler ertelenmiş, 2020 Avrupa Şampiyonası 2021 yılına ertelenmiş, bizimkiler hala "seyircisiz oynasınlar" diyor. Yazık. Bu söylediklerim bir başka temas sporu olan basketbol federasyonu için de geçerli. İnsan sağlığını düşünmeyen federasyonlar sporun ruhuna aykırı hareket etmişlerdir. 

Bir de halihazırdaki halkta hâlâ oluşmayan salgın bilincini eklediğimizde ciddi sıkıntı yaşayabileceğimizi tahmin ediyorum. Yine de önümüzdeki 1-2 hafta resim net bir şekilde ortaya çıkacak.  

Tabii bir de hiç panik yok minvalinde de bazı uzman kişilerin aşağıdaki gibi videoları ulaşmaya başladı, biraz bu videolar da insanları rahat davranmaya sevk etti:

https://www.instagram.com/tv/B9lj26PFWAa/?igshid=1r5eqcowbq41e

Durumun ne kadar ciddi olduğunu anlatmak adına aşağıdaki Kıbrıslı gencin özetlediği gibi başka videolar bana ulaşmaya başladı:
 



Beklemediğim kişilerden ilginç tepkiler

Ben de bunları yakın çevremle paylaştıkça büyük bir çoğunluk durumun vahametini anlıyordu, ancak bazıları da ilginç bir şekilde bana “Serhan, ortalığı böyle paniğe sokma” ya da “teyit edilmemiş hiçbir bilgiyi paylaşmayın” minvalinde geri dönüşler yapıyorlardı. Ben de onlara “Hazırlıklı olun, bu Türkiye’ye geliyor. Panik olmanız için yollamıyorum, hazırlık yapmanız için bunları paylaşıyorum” cevabını verdim. Eğitimli kesimden hatta STK camiasından bile böyle ilginç tepkiler almak tuhafıma gitti. Sonuçta ancak filmlerde görebileceğimi kâbus niteliğinde krizlerin en büyüğü kapımızda, nedense hala bazıları devekuşu misali kafayı kumun altına sokmayı yeğliyor. Oysa bizim gibi fikir önderlerinin aksiyon alıp gerekenleri kendileri, yakın çevreleri, ihtiyaç sahipleri ve halkımız için yapması gerekiyor.

Bir de canım memleketimizde hiç kimse bize bu virüs gelmez demesin. Enfekte bir kişinin bulunduğunuz yere gelmesi yeterli. O kişiyi başkalarının görüp sarılması, el sıkışması, sonrasında ondan ona, ondan ona, her tarafa yayılabilir. Yani bu salgının kısa bir süre içinde ülkenin en ücra köşesine kadar yayılması çok mümkün. Hele ki "fiziksel temas" kültürünün bir parçası olan Türkiye gibi bir ülkede yayılma hızını düşünemiyorum. 

Şahsım adına konuşmak gerekirse, biz 16 Mart (Pazartesi) itibariyle bana bağlı bütün ofislerde evden çalışmaya döndük. Yakın çevreme de aynısını yapmalarını sürekli telkin ettim. Türkiye’de bu iş daha çıkmadan yanımızda hijyen jeli ve kolonya taşımaya başlamıştık. Bir de bu hafta kurucusu olduğum TİDER’de birlikte mesai harcadığımız STK Afet Koordinasyon Platformu’ndaki diğer STK’larla birlikte “Evde Kal” çağrısı yaptık. İşte TİDER’in yaptığı “Evde Kal” çağrısı:

 

 

 

 

Kendim de evden çalışmaya döndüm. Çok mecbur olmadıkça dışarıya çıkmıyorum. Site yönetimimizi başarılı bulduğumu belirtmek isterim. Kendi sitemden yapılan duyuruyu sizlerle paylaşıyorum. Burada yazılanlar esasında yapılması gereken her şeyi özetliyor:

Site yönetiminin duyurusu

Değerli Site Sakinlerimiz, Tedarikçilerimiz ve Çalışanlarımız;

COVID-19 (Korona) virüsü ile alakalı olarak almış olduğumuz önlemleri; virüs ile alakalı genel bilgileri ve kişisel korunmanızı sağlayabilmeniz için gerekli bilgileri sizinle paylaşma gereği duyuyoruz.

COVID-19 (Korona) virüsü; MERS soğuk algınlığı, Ortadoğu solunum sendromu, SARS ve şiddetli akut solunum yetmezliği sendromu Korona virüsü arasında dağılım gösteren bir virüs ailesidir.

Yapılan araştırmalara göre Korona virüsü ağız, göz ve burun gibi bölgelerden temas yoluyla bulaşmaktadır. Bu araştırmalarda, virüsün hava yoluyla bulaştığını gösteren herhangi bir sonuç elde edilememiştir. 

Virüs, hasta bir bireyin üzerinize ya da sizin temas edebileceğiniz herhangi bir yüzeye hapşırması veya öksürmesiyle direkt ya da dolaylı yoldan bulaşabilmektedir. Eğer hasta olduğunuzu düşünüyorsanız çevrenizi korumak için maske takmalısınız.

Malumunuz olduğu üzere Koronavirüs (COVID-19) dünya çapında bir salgın halini almıştır.

Dünyada yaşanmakta olan koronavirüs salgını ile ilgili olarak Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmiş olması ve ülkemizde alınan önlemler karşısında, sitemizde de tedbirler alınarak, siz değerli sakinlerimizin de tedbirli olması adına;

 

  • Zorunlu olmadıkça Site yönetimi ve sakinlerimizin hizmet alımlarını,  tedarikçilerin giriş-çıkışlarını kısıtlamaları tavsiye edilmektedir.

 

  • Site dışından gelen misafir ve tedarikçilerinize maske, galoş ve dezenfekte edilerek konutunuza alınmasını tavsiye ederiz.

 

  • Önemli ve zorunlu olmadıkça sipariş verilmemesi, gelen siparişlerin hijyen kuralları çerçevesinde, eldivenle teslim alındıktan sonra, paket veya ambalajının, çöp poşetine konularak konut önüne ağzı bağlı bir şekilde bırakılması tavsiye edilir.

 

  • Hasta olduğunuzda evde kalınız.

 

  • Yüksek ateş, öksürme ve nefes darlığı belirtileri gördüğünüzde gecikmeden bir sağlık kuruluşuna başvurunuz.

 

  • Ellerinizi sabunla en az 20 saniye boyunca ve sıkça yıkayınız. Su ve sabunun olmadığı durumlarda alkol bazlı el temizleyicileri kullanınız.

 

  • Hapşırırken ve öksürürken ağzınızı dirseğinizin iç kısmıyla kapatınız.

 

  • Ellerinizi yıkamadan gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmaktan kaçınınız.

 

  • Kapalı alanları sıkça havalandırınız. Yaşlı ve kronik hastalarla yakın temastan kaçınınız.

 

  • Enfekte olmamış kişilerin maske takması, virüsün bulaşması açısından bir önlem sağlamamaktadır.

 

  • Alerjen bir durum dahi olsa, vücudunda hastalık belirtileri bulunan kişilerin maske takmaları büyük önem taşımaktadır.

 

  • Dış yüzey temasından kaçınılmalıdır.

 

  • Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Koronavirüs Bilim Kurulu'nun önerileri kapsamında tedbirler alınmalıdır. Bu tedbirleri yazının aşağısında bulabilirsiniz.

 

  • Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel risk seviyesi “yüksek”ten “çok yüksek” seviyesine çıkarılmış olan virüsün kapalı mekânlarda çok hızlı yayılma potansiyeline sahip olduğu bilinmektedir. Kalabalık ortamlardan ve kapalı mekânlardan uzak durulması önerilir.

 

  • Kendisi hasta olmayıp virüsü taşıyan kişilerin hastalık belirtisi göstermedikleri için tespit edilmeleri zordur. Bu sebeple hem iş arkadaşlarınızın hem de tedarikçilerinizin virüsten korunmalarını teminen, bir tedbir niteliğinde olmak üzere, zorunlu olmadıkça önümüzdeki üç hafta süreyle ertelenmesinde, takdir siz sakinlerimize ait olmak üzere, fayda görülmektedir.

 

  • İş bu duyurumuzun site sakinlerimize, tedarikçilerimiz ve personelimizin bilgi ve takdirlerine sunulmasını rica ederiz.

    Saygılarımızla.

 

İşte Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın imzasıyla bildirilen 14 Kural:

 

Sosyal izolasyon ve hijyen

İşin aslı şu anda bir epidemiye (Dünya çapında salgına) dönüşmüş olan bu virüs birçok ülkede büyük bir trajedi halini aldı. Yüksek ateş, nefes darlığı, öksürük ve boğulma hissi… Suni solunum cihazlarının yetmediği konusunda birçok haber okuyoruz. Bazı ülkelerin sağlık sektörleri çığ gibi büyüyen hastaları tedavi etmekte ciddi zorlanıyorlar. Tabii sağlık çalışanlarının hayatlarını tehlikeye atıp ön safhalarda insanlık adına bu savaşı veriyor olmaları takdire şayan. 

Bu salgın şu anda kendi ülkemizde. Sayılar kısa bir zamanda yüzlere ulaştı. Bunların kısa bir süre içinde binlere ulaşması da mümkün çünkü hastalık çok çabuk yayılıyor. Hastalığın erken evrelerinde alacağınız tedbirler, virüsün akciğere inmesini geciktirebilir ya da engelleyebilir. İşte bununla ilgili bir görsel:

Koronavirüs ailesinden olan COVID-19 virüsüyle ilgili tüm detaylı bilgileri, salgın için alınan önlemleri ve neler yapılması gerektiğini T.C. Sağlık Bakanlığı'nın resmi websitesinden okuyabilirsiniz: https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/covid19

Bu aşamada şunun altını çizmek isterim: Özellikle yaşlı insanlar tehlikede. Lütfen yaşlıları düşünerek hareket edelim.

Kendi adıma konuşmam gerekirse, salgının İtalya’ya sıçradığını ilk öğrendiğim gün halamı aradım ve babaannemin yanına kimsenin gelmemesi gerektiğini telkin ettim. Ben de babaannemi her gün arıyorum ve neden yanına gitmediğimi kendisine her seferinde anlatıyorum. Bir süre daha böyle devam edecek. Onun varlığı bizler için çok değerli.

Siz de kendiniz ve sevdikleriniz için sosyal izolasyon ve hijyen kurallarına uyun. Yakın çevrenizdeki yaşlılara dikkat edin, yanlarına kimseyi yaklaştırmayın. Bir de hayvanseverlerin haklı tepkileri var. Oluşan yanlış kanıya göre kedi ve köpekten bu virüsün bulaşmayacağını söylüyorlar. İşte ilgili bir görsel:

 


Bir sonraki yazımda koronavirüsle ilgili daha fazla detay verip dünyadan örneklere değineceğim.

Allah, başta sağlık çalışanları olmak üzere, tüm Türkiye'mize koronavirüs salgını sebebiyle ortaya çıkan hastalık ve sıkıntılarla başedebilme gücü versin. 

Sağlıcakla kalın.

 

*Banner resmi kaynak: Ege Haber

İlginizi Çekebilir
Yorumlar ( 0 )
Bu yazı hakkında ilk yorumu siz yapın...
Yorumlarınız için